PKK İle Uçurumun Kıyısında Yaşama Tutunmak
21.yy’in en büyük soykırımı olan Şengal katliamı tam başarıya ulaşacakken, tarih sahnesine Kürt Özgürlük Hareketi çıkıyor ve bütün hesapları alt üst ediyor. Az sayıdaki gerilla gücü ve bir avuç halk ile birlikte Êzîdîler için kutsal mekân sayılan Şengal dağında, DAİŞ çetelerine karşı tarihin en görkemli savunması gerçekleşiyor. DAİŞ Irak’ın köy, kasaba ve kentlerini domino taşı gibi birer birer devirip ilerlerken ve Suriye içlerine kadar yayılırken, bölgede giremediği tek yer Şengal dağı olmuştur. Denilebilir ki belki de DAİŞ’in ilk kırılma noktası Şengal savunması olmuştur.
Önder APO’nun ‘Êzîdîlere sahip çıkın’ sözüyle hem talimat ve hem de vasiyet niteliği taşıyan mesajına karşılık verilmiştir. 12 kişilik gerilla gurubu Şengal dağına çıkarak tarihin akışını değiştirmiştir. Belki sembolik bir güçtür ama dağa inanç, umut, güven ve direniş taşımışlardır. Fedaice bir duruşun ve APO’cu fedai ruhun temsilciliğini yapmışlardır. Şengal direnişi denildiğinde 12’leri mutlaka anımsamak, anmak ve aramak gerekir. Belki ilk kıvılcım, belki ilk fişek, belki ilk meydan okumadır. Ezîdîlerde kahramanlık zılgıtı olarak bilinen ve direniş şiarı olan ‘hol holê holê, hol hola Tavûsê melek e’ nidasının DAİŞ çetelerine karşı ilk haykıranları olmuşlardır. Daha sonra genç kızlar ve erkekler kendilerini bu halk uğruna feda etmek için Şengal dağına aktılar. Dünya onları gıpta ve hayranlıkla izledi. Katliamla tanınan Êzîdîler, kahramanlıkla anılmaya başlandı. Ve Şengal’de yeni bir tarihi direniş destanı yazıldı.
Bir gerçeğin altını daha çizmek gerekir ki o da DAİŞ’e teslim olmaktansa, kendi imkanlarıyla kahramanca savaşarak şehit düşen halkın onurlu direnişidir. Girzêrik kadınlarının zılgıtları ve cesur, yiğit erkeklerin mevzilerdeki direnişi, asla unutulmaması gereken tarihsel çıkışlardır. Yine Siba Şêx Xidir halkı mutlak bir katliamdan kurtaran görkemli bir direniş sergilemiştir. Pîr Xeyrî’nin cesareti, yiğitliği, kahramanlığı ve savaşçılığı asla unutulmaması, tarihe not düşülmesi ve sürekli saygıyla anılması gereken kişiliklerdir. DAİŞ’e karşı direnerek şehit düşen ve burada tümünü anamayacağımız bütün şehitlerin direnişlerini yad etmek gerekir. Fermanın önüne örülen ilk barikatlarda gözünü kırpmadan ölüme giden isimsiz kahramanlar, bu halkın gerçek temsilcileri ve öncüleridirler.
PKK gerillalarının Şengal’deki direnişi, Êzîdî topluluğunun yaşam belirtilerine yeni bir umut ekmiştir. DAİŞ’ten korkarak kaçmak değil, direnerek, karşı koyarak ve yenilgiye uğratarak durdurmanın mümkün olduğunu ispatlamıştır. Şengal’in özgürleşmesi, Êzîdî toplumu için başlı başına bir devrimdir. Müthiş bir güven duygusu yaratmıştır. Tekrardan Şengal dağına dönmek isteyenlere zemin hazırlanmıştır. Yaşanılır hale getirilmesi için yoğun bir çaba sergilenmiştir. Şengalin özgürleşmesinde Rojava devriminin büyük katkılarının olduğunu da teslim etmek gerekir.
Şengal, DAİŞ çetelerinden temizlendikten sonra, sıra yaşamı örgütlemeye gelmişti. Özerk idari yapının oluşturulması, halk meclisinin teşkil edilmesi, öz savunma birimlerine kavuşturulması, eğitim, sağlık, güvenlik ve belediye hizmetlerine varana dek imkanlar dahilinde yaşamın örgütlendirilmesi için hummalı bir çalışma başlatıldı. Halkın geri dönüşünü sağlamak ve yaşam için güvenlikli bir yer haline getirmek öncelikli görevdi. Başlangıçta DAİŞ’in yarattığı tedirginlik olsa da, zamanla bir kısım halkın geri dönmesi, Şengal’de yaşamın yeniden filizlenmesi anlamına geliyordu. Büyük bir enkaz haline gelen, harabeye dönmüş yerleşim yerlerinde ve moloz yığınlarının arasında yaşam fışkırmaya başlamıştı.
Halkın geri dönüşü için gerekli fiziki koşulların yaratılması kadar, düşünsel düzeyde de özgüvenin tazelenmesi zaman almıştır. Öz gücüne güvenen, kendisini savunan, yöneten, idari kurumlarını inşa eden bir halk durumuna gelmelerinin zamanla gerçekleşmiş olması, önemli kazanımlardır. Yok olmanın eşiğine gelmiş olmasına rağmen, uçurumun kenarına tutunarak hayatta kalmış ve kendisini yeniden var etmiştir. Yaşama tutunan bir halk gerçekliğinin doğru yol alması ve tarif edilemez bir heyecan, moral – motivasyon yaratması kaçınılmazdı. Bu gelişmeler örgütlemeye zemin hazırlarken, her alanda pratiğe yansımaları olmuştur. Halkın siyasallaşarak politik bir kitle haline gelmesine katkı sunmuştur. Bütün bu gelişmeler Şengal’deki Êzîdîler için Fars mitolojisindeki Zümrüdü Anka (Sîmûrg) kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğmak anlamına gelmekteydi.
Şengal şehir merkezi özgürleştirildikten sonra, 3 – 5 km mesafedeki DAİŞ kuşatmasının kırılması yılları aldı. Bir yandan DAİŞ ile mücadele ederken, diğer yandan Şengal halkının örgütlenmesi at başı giden çalışmalar olarak devam etti. Fermandan sonra yıllar geçmesine rağmen, artık Şengal’de Irak merkezi hükümetinin ve KDP’nin esamesi dahi okunmuyordu.
Her iki egemen gücün yokluğunda gerçekten de özgür bir toplumun inşası için gerekli olan öz yönetim ve öz savunma kurumlaşmaları olanca hızıyla devam etti. Öyle ki, DAİŞ’in yarı kuşatması devam ettiği süre içinde, Irak hükümet yetkilileri, Şengal öz savunma güçlerinin aracılığıyla bölgeye gelip gitmekte ve aylarca YBŞ – YJŞ güçlerinin misafiri olarak alanda kalmaktaydılar. Hakeza aynı durum KDP güçleri için de geçerliydi. KDP, DAİŞ çeteleri Şengal’e saldırmadan önce alanı boşaltarak güçlerini güney Kürdistan’a çekmişti. PKK gerillaları alan hakimiyeti sağladıktan sonra, tekrardan geri dönmek istemişler ve bu konuda PKK’den yardım talebinde bulunmuşlardı. PKK’nin verdiği destekler sayesinde Şengal’e geri dönmüşlerdi. Daha sonraki süreç sarpasardı. PKK’nin yardımıyla Şengal’e gelen Irak istihbarat yetkilileri ve KDP güçleri, DAİŞ yenilgiye uğradıktan ve tehlike kalmadıktan sonra, Êzîdîlerin kazanımlarını birer birer ortadan kaldırmaya başladılar.
PKK güçlerinin Şengal’de bulunması, Êzîdîler için her şeyden önce yaşam güvencesiydi. PKK’yi kendileri için koruyucu bir güç olarak görmüş ve inanmış oldular. Êzîdîler için kendilerini tereddüt etmeden feda eden Başkan APO’nun fedaileri, Şengal ve halkının koruyucu kalkanıydı. Sadece Şengal’de değil, KDP’nin denetim alanındaki Duhok sınırları içinde bulunan Kutsal mekanları Laleş’in savunmasına da tereddütsüz koşmuş ve güvenliğini sağlamışlardı. DAİŞ katliamında Êzîdîlere uzanan tek yardım eli PKK’nin elidir. Sonuç olarak bütün bu çabalar, yok olmanın eşiğindeki bu topluluğu uçurumun kenarından çekip çıkararak yaşama döndürmeye yeterli olmuştur.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için PKK’nin Êzîdî toplumuyla ilişkisine dair kısa bir parantez açmakta fayda vardır. PKK’nin bakış açısında Êzîdîler, Kürtlerin kök hücresi olarak ele alınmaktadır. Önder APO bulunduğu İmralı tek kişilik yüksek güvenlikli cezaevinde Dewrêşê Evdê Destanı’nın hatırına şu mısraları kaleme alır;
‘’Sincar Dağlarında Dewrêşê Evdê’nin yanında olsaydım!
Beyaz atların sırtında Musul ovasına dalsaydım
Dewrêş vurulduğunda sırtlayıp, Kürdistan dağlarına götürseydim
Ona, ‘Bak binlerce Edûlê ve On İkiler var’ deseydim
Tanrıçaların taht kurduğu bu dağlarda rahat uyu, deseydim
Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin artık gam yeme
Kesinleşen Kürtlük ve özgür yaşam ebedi gerçek deseydim’’.
Önder APO bu mısralarında dile getirdiği hakikatle aslında Êzîdîlik hatırına neleri yapmak istediğini veciz bir anlatımla dile getirmiştir. Êzîdîler ve Şengal için ne yapmak istediğini yıllar öncesinden pratikleştirmiştir. Fırsatını bulur bulmaz Şengal’de bu hayalini gerçekleştirmek istemiştir. Kesinleşen Kürtlük ve özgür yaşamı kök hücresiyle buluşturmuştur. Derin anlamı olan bu mısralar, PKK’nin Êzîdîlere bakış açısının kısa bir özeti gibidir…
PKK’nin Êzîdî toplumuyla ilişkisi, aslında özgün bir ilişki gibi hep özenle ele alınmıştır. Birçok Êzidi kadro PKK’nin önder kadroları arasında yer almıştır. Mehmet Sevgat, Binevş Agal, Mam Zeki Şengali bilinen simge isimlerden sadece birkaçıdır. PKK’nin Şengal ile olan ilişkileri de oldukça eskiye dayanmaktadır. Bu ilişkiler Saddam sonrası süreçlerde çok daha örgütlü bir çalışmaya dönüşmüş ve hep var olmuştur. Fermandan yaklaşık on yıl öncesinden (2005) kurulan TEVDA derneği aracılığıyla Şengal’de ve Musul merkezinde faaliyetler başlamış ve fermana kadar da kesintisiz devam etmiştir. Birçok Êzîdî kanaat önderinin, Ruhani (Oldar) kesimden ve aydınlardan oluşan 100 kişilik delegenin katılımıyla (Sedê Misûl) Musul barajının kenarında TEVDA’nn (Tevgera Êzîdîyen Demokratîk û Azad) ilk kongresi yapılır. Bu kongreye Şengal, Şexan, Bahzan, Başîqa ve Musul’dan temsilciler katılır. Geniş bir temsili bileşim yaratılır. Musul merkez ve Şengal’de şubeleri açılır. Bu dernek etrafında örgütlenme çalışmaları başlatılır.
Yine Musul’da DÎCLE adında 2 aylık siyasi – kültürel bir gazete çıkarılır ve bütün Êzîdî yerleşim alanlarında parasız dağıtımı sağlanır. Derginin yıllarca editörlüğünü yapan Arap kökenli değerli insan Riyad Ebdila El – Hiyalî, DAİŞ’in Musul işgalinde gazete binasında katledilmiştir. DAİŞ tarafından katledilen ve Êzidi toplumu için çalışan ilk şehittir. Bu vesileyle saygıyla anmak gerekir. Gazeteyle örgütsel – siyasi çalışmalar ve eğitim çalışmaları yürütülür. Bu temelde halk bilinçlendirilir. Bütün bu gelişmelere paralel olarak Avrupa’da Çira TV’nin yayın hayatına başlaması, halk açısından oldukça önemli bir adımdır. Dünyaya dağılmış Êzîdî toplumu için önemli bir iletişim aracı haline gelmiş, birleştirici bir rol oynamıştır. Özellikle de Êzîdî inancı ve kültürünün yaşatılmasında belirleyici etkilere sahiptir. Şengal’de gelişmelerden, kazanımlardan bahsedilecekse, tüm bunların Riyad Ebdila El – Hiyalî’den Mam Zeki’den, Mam Beşir’den başlayarak günümüze kadar kesintisiz süren bir çalışmanın ortaya çıkardığı değerler olduğu unutulmamalıdır.
Ferman döneminde ve sonrasında da basın – yayın faaliyetlerine gereken önem verilmiştir. Basın; Şengal’in sesini, nefesini, fermanın görüntülerini ve halkın feryatlarını dünyaya duyurmakla tarihi bir rol oynamıştır. Dünya basını, Şengal’deki özgür basından beslenmiştir. Êzîdîlerin dünyaya açılan gözü, kulağı olmuştur. Fermanın bütün süreçleri, özgür basının kaleminden okunmuş, kadrajından izlenmiştir.
Ferman sonrasında basın çalışmaları daha da kurumlaşarak büyümüştür. Radyo Çira yayın hayatına başlamıştır. Defalarca Türk devletinin hava saldırılarına hedef olmasına ve tahrip edilmesine rağmen, yine de yayın yapmada ısrar etmiştir. Öncülüğünü Şehit Nujiyan Erhan’ın iki arkadaşıyla birlikte yürüttüğü özgün kadın basın çalışmaları, hakeza çok önemli bir rol oynamıştır. Kamuoyu, DAİŞ’e esir düşen kadınların hikayesini, kadınların fermanda karşılaştığı insanlık dışı uygulamaları, Nujiyan’ların kaleminden öğrenmekteydil. Sadece haber yapmakla yetinmediler, kadın basınını örgütleyip geliştirerek kurumlaştırdılar. Êzîdî genç kadınlarını eğiterek bu çalışmaları kalıcı hale getirdiler. Bilinçli bir şekilde hedef alınarak katledilmesi, basının oynadığı rolden dolayıdır.
Fermandan 9 yıl önce yani 2005 yılında, Musul barajının kenarında, Dîcle’nin kıyısında 100 kişilik delegenin katıldığı TEVDA ile atılan küçük adım, ferman sürecinde, Êzîdî toplumunun direnişinde ve yeniden dirilişinde büyük bir umut olmuştur. Fermanın gerçekleştiği süreçte Şengal halkını koruma, acil ihtiyaçları karşılama ve sağlanan yardımları halka ulaştırma da bu dernek üzerinden yürümüştür. Gerilla güçlerinin Şengal’e gidişi, güvenliğin sağlanması, işlerin örgütlendirilmesi ve koordine edilmesi de TEVDA üzerinden yürümüştür. Şengal’de her kesimden ve inançtan halkın, PKK’yi tanımasında bu derneğin önemli bir rolü olmuştur. Ferman sonrasında Şengal halkı siyasi, askeri, idari vb birçok konuda kendi hizmet kurumlarını yarattıktan sonra bu derneğin çalışmaları sonlandırılmıştır.
Şengal’de bütün saldırılara ve savaş ortamına rağmen hatırı sayılır bir gelişme yaratılmıştır. Meclis çalışmalarıyla tanışan Şengal halkı, ilk kez kendisini yönetir hale gelmiştir. Halkın bizzat kendisi halk diplomasisini yürütecek düzeye gelmiştir. Devlet yetkilileriyle sayısız toplantı gerçekleştirerek sorunlarını aktarma fırsatını bulmuştur. Şengal hakkında söz ve karar sahibi olmayı başarmıştır. PADÊ adında siyasi bir parti, YBŞ – YJŞ savunma birlikleri, Şengal özerk meclisi, özgün kadın çalışmalarını yürüten kurumlar, gençlik örgütü vb çalışmalarla Êzîdî toplumu kendi kendisini yönetir duruma gelmiştir.
Şengal halkının yanında olmak, dayanışma içinde bulunmak, sorunların çözümüne katkı sunmak ve Şengal’e hizmet etmek için Avrupa’dan gelen bazı Êzidi şahsiyetler, aylarca Şengal’de kalarak halk çalışmaları içinde yer aldılar. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz adını anmadan geçemeyeceğimiz (Hasan Dutar) Mam Beşir’dir. Mam Beşir’i nerdeyse tanımayan yok gibidir. Rusya, Ermenistan, Avrupa, Şêxan ve Şengal alanlarında yıllarca halk çalışmalarında kalan biri olarak, ömrünün çoğunu Êzîdî toplumuna hizmet etmekle geçirmiştir. Geçmiş yaşına rağmen çalışma azmi, çalışkanlığı ve fedakarlığı asla tartışılmaz bir halk önderiydi. Görevi başındayken talihsiz bir kalp krizi sonucu Şengal’de şehit düşmüştür. Kısacası bu şahsiyetler Şengal’in ayağa kalkması ve kendi öz gücüyle ayakta durması için çok değerli çalışmalarda bulunmuşlardır. Hem ferman öncesi ve hem de ferman sonrası çalışmalarını eksik etmemişlerdir. Eğer bir kazanımdan bahsedilecekse bilinmelidir ki bunda birçok isimsiz kahramanın emeği ve kanı vardır. Bu değerlere sahip çıkmak ve geliştirmek ise inançlı olan ve özgür yaşamı esas alan Êzidi toplumuna düşmektedir.
Dışardan hiçbir yardım almadan, kendi öz gücüne dayanarak ilk kez kendilerini temsil etmeleri büyük bir özgüven yaratmıştır. Kurumlarıyla karar alan ve uygulayan bir düzeye gelmeleri, Bağdat hükümeti düzeyinde diplomasi çalışmalarında bulunmaları ve statü talep eder hale gelmeleri ciddi bir başarıdır. Hatta inşa ettikleri toplum ve yönetim modeliyle Irak’ın geneli için bir model oluşturmuş olmaları, kılıç artıklarından oluşan yaşamı yeniden örmede önemli mesafeler aldığını göstermektedir.
Önder APO’nun fedaileri, çok ağır bedeller pahasına da olsa, DAİŞ çetelerini yenilgiye uğratarak Şengal’den söküp atmıştır. Kendi tarihsel sorumluluğunu ve insani görevini yerine getirdikten sonra Şengal’den ayrılmaları halkta belli bir duygusal kırılma yaratmıştır. Êzîdîlerin, kendilerinin örgütlediği kurumlarla, kendi kendisini yöneten ve savunan bir pozisyon kazanmış hale gelmeleri ve fermanın yaralarını sarmaları önemli bir başarıdır. KDP’nin ihanetine, oynadığı uğursuz role, bütün engelleme çabalarına, Türk devletinin alçakça saldırılarına ve Bağdat hükümetinin olumsuz yaklaşımlarına rağmen fermandan sonra Êzîdîlerin tekrardan kendi kutsal topraklarında yaşama döndürülmeleri başarılmıştır.
BÖLÜM 4: KDP’nin Êzîdî Toplumuna İhaneti Tarihe Not Düşülmeli
Rauf KARAKOÇAN