Takvim yaprakları 3 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde, insanlık tarihinin bu yakın geçmişinde, en büyük trajedilerinden birine tanıklık ettik. Şengal’li yaşlı bir Êzîdî, çok önceden gördüğü rüyasını etrafındakilerine anlattığında, bu trajediyi adeta görmüş gibiydi. ‘‘Sıcak bir yaz akşamında siyah elbiseli insanlar etrafımızı sardılar. Bize ‘korkmamamız’ gerektiğini söylediler. Sabah olunca da katliama başladılar. İnsan çığlıkları göğe yükseliyordu. Hiçbir yerden imdadımıza gelen olmadı. Bizim neslimiz tükenmek üzereyken, içinde kadınların da olduğu bir grup geldi. Hepsinin ayağında kırmızı ayakkabılar vardı. Onlar bizi kurtardılar’’. Yaşlı bilgenin rüyasında gördüğü bu gerçeği hiçbir siyaset bilimci, analizci öngörememiştir. Hiçbir medyum, hiçbir müneccim bir olayı önceden bu kadar net yorumlayamamıştır.
İŞİD – DAİŞ olarak kendisini duyuran radikal İslami-cihatçı çeteler, Irak’ın en büyük ikinci kenti olan Musul’u düşürdükten sonra, nerede duracağı beli olmayan bir hızla ilerlediler. Telafer kenti de düştükten sonra sıra Şengal’e gelmişti. Kara bulutlar toplanmıştı; fermanın tüm hazırlıkları önceden planlanmış ve her an harekete geçme zamanına odaklanmıştı. Kapkara bir heyula kâbus gibi Şengal’in üzerine çökmüştü artık. Bir kez daha ferman kararı verilmişti. Yaşanmış Êzîdî fermanlarına yeni bir ferman daha eklenecekti. 21.yy’ın gördüğü en barbar saldırı bu kez de DAİŞ çeteleri eliyle yapılacaktı. 74. Êzîdî fermanı öyle bir hışımla yapıldı ki, aradan yıllar geçmesine rağmen felaketin boyutları henüz netleşmemiştir. Êzîdî olmak, katledilmek için yeterli bir sebep olmuştur. Dünyanın en mazlum ve savunmasız, ‘önce 72 millete sonra bize’ diyen bu topluluğu 73 ferman yaşamıştı. Son ferman ise Êzîdî tarihinin en acımasız soykırım fermanı oldu. Şengal; 74. fermanla yerle yeksan edildi ve Êzîdîler büyük bir insani trajedi yaşadı.
3 Ağustos 2014’te insan kıyımı başladığında, halk hazırlıksız yakalanmıştı. Ve sonucu çok ağır bir bilanço ile Şengal adeta kan deryasına dönmüştü. Birçok dilin, kültürün, inancın birlikte yaşadığı Şengal artık eski Şengal değildi. Şii – Sünni mezhebinden Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin, Hırıstiyan Asuriler ile kısmen de Ermeniler ve Êzîdîlerin hepsinin bir arada yaşadığı Şengal, artık tek bir renge, siyahlara bürünmüş oldu. DAİŞ ile iş birliği içinde olanlar hariç, Şengal’de yaşayan her kesimden insan, bu soykırımdan şu veya bu şekilde etkilendi. Fakat felaketin en büyüğünü Êzîdîler yaşadı. Onlarca toplu mezar, binlerce ölü, binlerce kadının köleleştirilmesi, yarım milyondan fazla göç, viraneye dönmüş köylerle çok ağır bir yıkım meydana geldi.
74.Fermanla, Şengal’da meydana gelen jenosidin birçok nedeni olsa da, aslında tek bir nedeni vardı; o da Êzîdî olmaktı! Tek bir sorumlusu vardı; o da KDP idi! Bu gerçek görülmeden sağlıklı değerlendirmeler yapmak pek mümkün değildir. Hatta bu türden bir çaba hakikati çarpıtmak olur. Şengal’i yöneten KDP’nin, Êzîdîleri savunmasız bir şekilde bırakarak Şengal’i terk etmesi, her şeyden önce bilinçli bir tercihtir. Güvenlik nedeniyle Şengal’den çıkmak isteyen halkın, yine KDP tarafından engellenmesi de politik bir karardır. KDP’nin; Êzîdîleri kaderleriyle baş başa bırakarak, DAİŞ çetelerinin insafına bilerek, isteyerek, bilinçli bir şekilde terk etmesi, soykırım bilançosunun ağırlaşmasına neden olmuştur.
Giriş mahiyetinde Şengal’i biraz tanıtmada fayda vardır. KDP, Şengal’de iktidar partisi olarak yönetim erkini elinde bulunduran tek partidir. Elbette güney Kürdistan’daki partilerin de Şengal’de yapılanmaları vardır. YNK ve Kürdistan Komünist Partisi’nin büroları da Şengal’de mevcuttur. Fakat varla yok arası bir durumdaydılar. Çok ciddi bir etkileri olmasa da siyaseten kendi tabanlarına karşı sorumlulukları vardır. Yine Êzîdî partilerinin durumu da benzerdir. Teqedum ve diğer partiler sağlıklı bir analiz yapamamış, ferman karşısında tutumlarını ortaya koyamamış ve gelişmeler karşısında ilgisiz ve sorumsuz bir yaklaşım içine girmekten kurtulamamıştır. Partilerde yaşanan siyasal körlük hem ferman sırasında ve hem de ferman sonrasında devam etmiştir.
Aradan 9 yıl geçmesine rağmen, fermanın sağlıklı bir analizi henüz yapılamamıştır. Başta KDP olmak üzere Şengal’de bulunan tüm partilerin, fermana ilişkin kapsayıcı bir araştırma yapmamaları bile ciddi bir eksikliktir. Êzîdîlerin karşı karşıya olduğu sorunların tespiti ve çözüm yolları konusunda son derece sıradan kalınmıştır. Toplumda siyasetsizlik hakimdir. Geleceğe ilişkin politika üretememeleri ve bu güçten yoksun olmaları, pusulasız denize açılmaya benzer. Suyun dalgaları gemiyi hangi kıyıya çıkarırsa, kaptanlık becerileri de o kadardır. Çok ciddi nitelik ve nicelik sorunları vardır. Kitle tabanları yok denecek kadar azdır. Bu nedenle Şengal zemininde kitle partisi değildirler.
Şengal halkının siyasi partilere eğilimi oldukça azdır. Siyasetin kapsamı dışında yaşadığını söylemek abartı olmasa gerek! Êzîdîlik adına ciddi bir örgütsel oluşumdan bahsedilemez. Halkın bir bölümü Irak ordusunda paralı asker olarak görev yapmakta, bir bölümü de KDP, YNK ve kısmen de diğer örgütler içinde yer almaktadır. Êzîdî halkı kendi öz savunma güçlerinden yoksun olduğu için savunmasız ve korumasız kalmıştır.
Halkın önemli bir kesimi, Dicle kenarındaki Til Koçer’de, Araplara ait toprakları icar edip bostan ekimi ve sebzecilikle uğraşarak geçimini kazanırken, gençler de Kürdistan bölgesinde geçici mevsimlik işçiler gibi genelde inşaat sektöründe çalışmaktadır. Suriye sınır hattında kaçakçılıkla uğraşanların yanı sıra Şengal’de temel uğraşı ve geçim kaynağı tarım – hayvancılık ve küçük çaplı ticarettir.
KDP’nin Şengal’de iktidara gelmesiyle birlikte izlediği politikalar ve yönetim anlayışı, son derece anti demokratiktir ve tek parti yönetimi anlayışına dayanmaktadır. Irak devletinin varlığı olsa da özünde parti iktidarıdır. Bu, despotik tarzda zorla halkın iradesine çökmedir. Saddam sonrasında KDP güçleri Şengal’e gelmiş ve yönetimi ele geçirmiştir. Şengal, Irak anayasasında tartışmalı bölgeler kapsamında olan ve referandumla statüsünün belirlenmesi gereken bir yer olduğu için, geniş bir coğrafyanın Kürdistan’a eklenmesi açısından önem arz etmektedir. KDP’nin Şengal’e ilgisi aslında tartışmalı bölge statüsünde olmasıdır. Irak veya Bölgesel Kürt yönetimine bağlanması konusu henüz netleşmemiştir. Êzîdîlik inancına sahip çıkma, halkı koruma, refah düzeyini geliştirme, irade sahibi yapma ve yönetime katma gibi konularda KDP’nin herhangi bir istemi veya niyeti hiç olmamıştır. Tamamen siyasi saikler temelinde alana gelmiş ve otoriteyi ele geçirmiştir.
Şengal’in idari yönetimi için herhangi bir seçim ortamı yoktur. Seçimler olsa d,a halk iradesi hiçbir zaman sandığa yansımaz. Irak’ın parlamento seçimleri bile istikrarsız seçimler olmasına karşın, Şengal’de demokratik seçim beklemek hayali bir bekleyiş olacaktır. Kaymakamlık makamı KDP tarafından atanmış kişilerden oluşur. Fakat bu da, hiçbir etkisi olmayan bürokratik bir yönetimin ötesine geçememiştir. Kaymakamlıkmakamı, KDP’nin evrak imzalama memuru gibidir. İç güvenlik yani Şengal’li Êzîdîlerden oluşan polis teşkilatı Irak hükümetine bağlıdır fakat bu hiçbir hükmü olmayan göstermelik bir oluşumdur. Yasal bürokratik işleri yürüten bir kurumun ötesine geçmez. Fermandan önce KDP – YNK ortaklığından meydana gelen askeri güçlerden oluşan birlikler olsa da, yol kontrollerine genel olarak KDP hakimdir. Sınır güvenliği Irak ordu güçlerine bağlanarak yetki paylaşımı yapılmıştır. Fakat işler yine de KDP’de merkezîleşmektedir. İki başlı karmaşık bir yetki paylaşımı olsa da, Şengal’de KDP’nin konumu merkezi Irak hükümetinden daha güçlüdür. Ferman öncesi böylesine bir Şengal portresi çizmek, Şengal’de yaşanan fermanı tasavvur etmek açısından belki daha kolay olacaktır.
ŞENGAL’DE SOYKIRIMIN İLK GÜNLERİ
Ovanın ortasında adeta bir balina gibi duran 60 km uzunluğunda ve 5 – 7 km genişliğinde çok da yüksek olmayan Şengal dağı, Êzîdîler için hem inançları açısından kutsal sayılmakta ve hem de bir korunak gibi anlam kazanmaktadır. Êzîdîlerle özdeşleşmiş, kutsadıkları ve yaşadıkları eski yerleşim yerlerinin olduğu bir dağdır. Bir ucu Musul yönüne ve diğer bir ucu da Suriye yönüne meyleden bu dağ, tarihte Sincar dağı olarak geçer. Taşlarla döşenmiş ve halen yer yer kalıntıları görülen, eski kervan yollarının geçtiği merkezi bir konaklama görevi görmektedir. Êzîdî inanışına göre, dini önderleri Şeyh Adî önce buraya gelir ve konaklar. Laleş dergahını buraya kurmak ister fakat kararını değiştirip şu anda türbesinin de bulunduğu Duhok’a bağlı Laleş ismini verdiği yere taşınır. Yine Kutsal sayılan meleklerin adına, dağın çeşitli vadilerine türbeler inşa edilmiştir.
Bu kısa tanıtımını yaptığımız Şengal dağı, şimdi bambaşka bir tarihe sahne olmaktadır. Êzidî toplumunun en zor zamanında ve tekrar can pazarı yaşadığı bir anda yine kucağını halka açmıştır. Bu dağ yine yaşam kaynağı ve nefes olmuştur. Soykırım katliamında, DAİŞ çetelerinin barbarlıklarından canını kurtaranlar bu dağa sığınmıştır.
Fermandan kaçıp dağa sığınarak canını kurtaranları, bu sefer de Ağustos ayının kavurucu çöl sıcağı, açlık ve susuzluk yakalamıştır. Dağın bodur meşelikleri arasında kümeler halinde biriken halk, suya ve ekmeğe erişemiyor. Sıkıntılar, sorunlar ardı ardına büyüyerek fazlalaşıyor. Fermanın ilk günü ve sonrası bu dağın ismi, dünyadaki medya organlarının en fazla telaffuz ettiği bir isim oluyor. Çaresiz insanların feryatları TV ekranlarından ve internet ağlarından dalga dalga dünyaya yayılıyor. Dağda biriken halka acil gıda ve su gerekiyor. Günler geçmesine rağmen bu insan çığlıklarını duyan olmuyor. Çünkü bu halkı yönetenler, sorumlu olanlar, gücü elinde bulunduranlar, kanun yapanlar, karar verenler ve yargılayanlar çoktan Şengal’den sıvışmışlar. Güvenlikli yerlerde Şengal’de yaşanan dramı uzaktan izlemekteler. Hem de utanmazca, arlanmazca ve büyük bir vurdum duymazlık içindeler. Alçaklık, şerefsizlik, namussuzluk gibi bütün kötü sıfatlardan oluşan maskeyi kafalarına geçirmiş ve çoktan insanlıktan çıkmışlar. Halkın imdat çağrılarına karşı üç maymunu oynamaktalar.
Çembere alınmış ferman halkını bir yandan ölüm korkusu sarmakta, bir yandan açlık ve susuzluk kırıp geçirmekte ve bir yandan da tepedeki güneş yakıp kavurmaktadır. Karadan hiçbir bağlantısı yoktur. DAİŞ çeteleri birçok koldan dağa tırmanmakta, zırhlı araçlar ve ağır silahlarla halka saldırmaktadır. Buna karşın zor durumd ki halkın elinde ise silah ve cephane yoktur. Êzidîlerin meşhur deyimiyle ‘Hêviya Xwedê’ (umut Allah’tan anlamında) demekten başka çare kalmamışken, yanlarında yeterince tanımadıkları bir umut beliriyor. Kırmızı ayakkabılı PKK gerillaları dağa çıkarma yapıyor. Sonrasında Ezîdî halkı için kıyamet kopuyor ve ferman tarihi yazılmaya başlıyor. Direnişiyle ve ihanetiyle ibretlik bir şekilde tarih kayıtlarına geçiyor.
DAİŞ’in Şengal’e ani baskını karşısında halkın çoğunluğu, yanlarına gerekli olabilecek hiçbir şeyi alamadan evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Ziynet eşyalarını, paralarını ve değerli eşyalarını dahi alma fırsatları olmamıştı. Sadece bu kadar da değil. Geride bırakılanlar da vardı. Anneler, kızlar, yaşlılar ve çocuklar! Yani yaşanan karmaşadan ve can havlinden dolayı aile bireylerinden birileri geride kalmış ve çetelerin eline düşmüştü. DAİŞ’in eline düşenlerden ilk günlerde telefon bağlantısıyla haber alınıyordu. Zaman geçtikçe iletişim kuranların tek umudu olan telefonları da tek tek suskunluğa gömüldü.
Fermanın ilk günlerinde kaos ve karmaşa hakimdi. Açlık ve susuzluk yorgun bedenleri iyiden iyiye tüketmişti. Bir an önce dağdan çıkıp Şengal’den kurtulmanın çarelerini aramaktaydılar. Katliam bölgesine dair internet üzerinden sanal medya ağlarında yayılan vahşet görüntüler, kan donduran cinstendi. Vicdanlı her insanı sarsan ve dehşete düşüren katliam videoları, DAİŞ’in ilerlemesinde en önemli propaganda malzemesi haline geliyordu. Bu şekilde DAİŞ çeteleri bir köye ve kente gitmeden önce korkuları gidiyordu. İnsanlar evlerini terk edip bir an önce sığınacakları güvenli alanlara doğru akın ediyordu. Büyük bir korku ve panik meydana gelmişti. Ölüm korkusuyla dağda mahsur kalmış ve DAİŞ tarafından çembere alınmış insanlara, gıda malzemesi, su ve acil ihtiyaç malzemeleri ulaştırmak için havadan bir koridor açıldı ve oradan yaralı ağır hastaların alınma işlemleri başladı. İnen helikopterlerin etrafında yaşanan izdihamların tarifi iç karartan cinstendi. Helikopterin dışına tutunarak Şengal’den çıkmaya çalışan birinin havadan düşerek yere çakılması bir film karesi değildi. Dünya, Şengal’deki ölüm manzaralarını, tüm olup bitenleri sadece canlı ekranlardan izlemekle yetindi. Dağda her inanç ve kültürden insan birikmişti. Yaşamda yeterince ortaklaşmayanlar, şimdi acıda ortaklaşmıştı. Soykırımın en fazla vurduğu topluluk, nüfus yoğunluğu bakımından Êzîdîler olmuştu. Bu nedenle Şengal denilince akılara artık Êzîdî fermanı gelmektedir. Diğer azınlıklara göre Êzîdî toplumunun yaşadığı soykırım süreci çok daha dramatiktir. Çünkü onlar için yaşanan an, toptan yok oluş gibi bir kader anıdır.
DAİŞ’in eline düşenler de kurtulanlar da aynı yazgıyı paylaşıyordu. Her iki uçta başlayan belirsiz bir yolculuktu. Ele geçenler, savaş ganimeti olarak alıkonulan kadınlar ve genç kızlar birçok Arap ülkesinde kurulan köle pazarlarında satışa sunuldular. Bazıları demir kafes içinde Musul meydanında diri diri yakıldı. Erkeklerin bir kısmı katledildi ve bir kısmı da diri diri toplu mezarlara gömüldü. Şu an düz ovada beliren sayısız tümseğin altında binlerce Êzîdî yatıyor! Bir kısmı çıkarıldı ve bir kısmı da halen çıkarılmayı bekliyor. Her toplu mezar açıldığında soykırımı yeniden tekrar tekrar yaşar hale gelen bu toplumun çığlıkları, her defasında arşa yükselmektedir. Yakınlarının kemikleriyle buluşmanın tarifsiz acısı her seferinde yeniden depreşmekte ve yaralar yeniden kanamaktadır.
Fermandan kurtulanların yolculukları daha da hüzünlü ve acıklıdır. Yüzlerinde kurtulmanın sevincini görmek neredeyse imkansızdır. Her yanlarını hüzün kaplamıştır. Meçhule doğru uzanan yolda toplum olarak yol almaları, ölümün başka bir yüzüdür. Gittikleri yol iyi niyet taşlarıyla da döşense, kapıldıkları akıbetten kurtulmaları mümkün görünmemektedir. Rüzgârın önünde savrulan kuru kengerler gibi nerede duracaklarını kestiremez ve ne yapacaklarını bilemez ruhiye hâletiyle yaşam mücadelesi vermektedirler. Adına yaşam denilecekse tabi, daha kötü duruma düşmekten kurtulamayanlar da azımsanmayacak kadar fazladır. Şengal’den kopmak kökünden kop gibidir. Oradaki eski geleneksel yaşamı ve kadim kültürü bir daha bulamaz hale geldiler.
BÖLÜM 2: Ferman Sonrası Ölüm Yolculuğu
(NOT: Yazı, Rauf Karakoçan’ın 1 Ağustos 2023 tarihinde Serxwebûn Dergisi’nde iki bölüm olarak yayınlanmış yazısından alıntıdır)