Türk devletinin Kürt soykırım planı hiçbir zaman tek bir ayak üzerinden ilerlemedi ve buna göre planlanmadı. Fiziki soykırımın önde olduğu dönemler olduğu gibi kültürel soykırımın yani beyaz soykırımın esas alındığı evrelerde yaşandı. Bu açıdan Türk faşizmi sürekli çok yönlü saldırıları beraber yürüttü ve asıl amacı olan Kürt halkının eritilmesini çoklu düzlemlerde planladı. Bu açıdan Kürt soykırımı özel savaş aygıtlarının aktif kullanılmasına bağlandı. Zaten bu nedenle TC bir özel savaş rejimi olarak kurgulandı ve dönem dönem yöntemlerini ve söylemlerini değiştirse de asıl çekirdeği olan Kürt düşmanlığı bu temelde sabit kaldı. Ve faşist TC, Kürt düşmanlığını yaparken Kürt maskesi takan Kürt ihanetçilerini hiçbir zaman unutmadı. Çünkü Kürdü yok etmede en önemli araçlardan biri de kendini Kürt olarak ifade eden fakat halkının katillerinin önünde yürüyüp yol gösteren ihanetçiler oldu. Şeyh Sait ayaklanmasından Dersim’e kadar tarihsel olarak bu durum açık biçimde görünürken 41. Yılına giren varlık yokluk savaşı döneminde ihanetçiler tüm renkleri ile sürekli aktif bir biçimde halkına karşı savaştılar.
Özel savaş rejimi tüm ihanetçilere aynı görevi vermedi. Bazıları silah kuşanıp düşman saflarında savaştı, bazıları yurtseverleri ve gerillayı arkadan hançerledi. Bazıları Kürtçe şarkıları Türkçeleştirdi bazıları ise Kürtçe Türk devletini övdü. Bazıları tek kelime Türkçe bilmeden Türk olduğunu söylerken bazıları ise görevleri gereği sürekli Kürt olduklarını söylüyordu. Kürt aydını diye pazarladıkları bazıları ise özgürlük hareketi karşıtlığı görevlerini AKP milletvekilliği de yaparak yerine getirdi. Özellikle Muhsin Kızılkaya, Mehmet Metiner örneklerinden hatırlayacağımız üzere AKP iktidarının ilk döneminde çok popülerdiler, AKP-MHP faşist iktidarı döneminde ise hizmetlerine ihtiyaç kalmadığı için çöp tenekesine atıldılar. Yani her dönem Türk devletinin ihtiyaçlarına göre ortalığa salınan Kürt olduğunu dile getiren ihanetçiler vardı. Kafaları bulandırdılar, sömürgeciliğe öfkeyi azalttılar, direnişi olabildiğine kösteklemeye çalıştılar. Kısmen etkili oldular fakat direniş güneşi bu ihanet tipolojilerini eritti.
Günümüzde ise MİT yeni bir tür piyasaya sürmüştür. Bunlar Özgürlük Hareketine Kürt milliyetçiliği kılıfı altında düşmanlık yapan ihanetçilerdir. Bunlar TV’lerde değil, internet ortamında boy gösteriyorlar. Ne de olsa dönem sanal medyanın etkin olduğu bir dönem. Ayrıca AKP-MHP faşizmi kendi TV kanallarını ihanetçi bile olsa Kürt kelimesi kullanabileceklere kapattı. Sanal medya ise sahipleri karartabiliyor. Bu nedenle manipülasyon için çok avantajlı bir alan. Özel savaşın bu alanı aktif kullandığı biliniyor. Kuşkusuz tek bir yöntem kullanmıyorlar. Ellerinin altında Türk faşistleri ile Kürt ihanetçileri var. Faşist, ırkçı sürülerin Kürtlüğün her ifadesine aşağılıkça saldırıları ile Kürt maskesi altında özgürlük hareketine düşmanlık aynı yerden yönlendiriliyor. Merkezleri birdir ve amaçları tektir. Kürt halkının varlığını savunan Özgürlük Hareketinin tasfiyesi ve bu şekilde Kürtlüğün ortadan kaldırılmasının önünün açılması.
Kürt ihanetçilerine verilen misyon ise Özgürlük Hareketinin paradigmasına saldırı ve bu saldırı sözde Kürt milliyetçiliği adı altında yapılmasıdır. Önder APO’nun demokratik ulus ilkesine milliyetçilik adı altında saldırmak bunların insanları etkilemek için kullandıkları sahtekarlık olmaktadır. Hatta kendine Kürt ırkçısıyım diyen Nazi özentili bir grup bile örgütlenmiştir. Bunların MİT projeleri olduğu kesindir. Kürt halkının Kürdistan’da özgür bir biçimde varlığını sürdürmesi için anı anına mücadele edenlere düşmanlık yapanların Kürtlükle hiçbir alakası olamayacağını bir an bile unutmamak gerekir. Kullandıkları argümanlar zaten bunu göstermektedir. Yokluk sınırına getirilmiş Kürtlüğü dirilten ve dört parça Kürdistan’da özgürlüğüne yürür hale getiren bir harekete Kürtlüğü hatırlatmaktan daha abes ne olabilir. Kürdistan’da işgalcinin gölgesini bile bırakmamaya yeminli ve bunun için anı anına mücadele edenlere Türk devletinin işgalci olduğunu ifade etmekten daha saçma ne olabilir. Bu hareketin çıkış amentüsü olan Önder APO’nun “Kürdistan sömürgedir” belirlemesini sanki kendileri ifade etmiş gibi söylemelerinin mantığı ne olabilir. Fakat MİT’in onlara verdiği görev budur. Bazı gençleri etkileyebilmeleri bazı insanda kafa karışıklıkları ve tereddütler yaratabilmeleri yeterlidir. Zaten yegâne misyonları budur. Her fırsatta ihanetçiliğin çatısı haline gelmiş KDP’yi övmeleri zaten bu tiplerin kimliğini açığa çıkarmaktadır.
Bazı insanları kandırdıkları ya da etkiye açık bazılarını yönlendirdikleri doğrudur. Tarihi, toplumu, mücadele gerçeğini öğrenmemiş bazı kişiler bu argümanlardan etkilenmiş olabilir. Böyleleri varsa neye alet olduklarını görmeleri ve Kürdistan ile TC faşizminin hakikatini görmeleri gerekir. Kürt ve Kürdistan’ı savunmak onu koruyan, geliştiren, özgürleştiren bir harekete düşmanlık yaparak olamaz. Yine farklı siyasal argümanları benimseyen insanlardan dürüst olanların durumları özgürlük hareketine ve onun değerlerine saygıları ile anlaşılır. Bu değerlere hakaret eden, saldıran kişiler ise düşman unsurlardır. Bu tiplerin bazıları doğrudan MİT ajanıdır ve Özgürlük Hareketinin paradigmasına Kürt milliyetçiliği etiketi ile saldırma politikası da MİT politikasıdır. Bu ajanların bilindiğini de ifade etmek gerekir. Özgürlük Hareketi ihanetten her zaman hesap sormuştur ve bilinen bu tiplerden de ihanettin hesabının sorulacağı kesindir.
Kendal BAGOK