15 Ocak 2013 Salı Saat 08:16
Büyük bir devrimciyi kaybettik. PKK’nin kurucularından biri olması zaten büyüklüğünü ve tarihsel kişiliğini ortaya koymaktadır.
MUSTAFA KARASU
Büyük bir devrimciyi kaybettik. PKK’nin kurucularından
biri olması zaten büyüklüğünü ve tarihsel kişiliğini ortaya koymaktadır.
Kurucusu olduğu PKK, Kürt için yeniden doğuş ve bir milat olduğu gibi sadece
Türkiye’de değil tüm Ortadoğu’da en etkili demokrasi dinamiğidir.
PKK’nin Kürtlerin tarihinde yeri bellidir. Bugün özgürlüğü için
direnen bir halk gerçekliği varsa bunu Sakine’nin de kurucusu olduğu PKK
yaratmıştır. Apocuların özgürlük ruhunu görünce katılım göstermiş, katıldıktan
sonra kendisi de bu özgürlük ruhunun derinleşmesinde rolünü oynamıştır.
Diyarbakır zindanında bu özgürlük ruhunu bir direniş olarak ortaya koymuştur.
Mazlum’ların, Hayri’lerin, Kemal’lerin, Ferhat’ların, Cemal’lerin, Ali’lerin,
Eşref, Mahmut ve Necmi’lerin ve tüm zindan şehitlerinin en kararlı ve dirençli
yoldaşıydı. Yüreği sürekli direniş ve özgürlük için atan bir Dersim kızıydı.
Seyit Rıza’ları, Bese’leri ve Zarife’leri onurluca temsil eden bir direniş
abidesiydi. Diyarbakır zindan direnişine bu ruhunu ve direnişini katarak tüm
Kürdistan halkının iradesini, direncini ve özgürlük ruhunu mayalamıştır.
Zindan direnişinin başta Amed olmak üzere tüm Kürdistan halkının
yurtseverlik, özgürlük ve demokrasi ruhunu şekillendirdiği tartışmasızdır. Kim
Kürdistan halkının bugünkü direncini zindan direnişinden ayrı ele alabilir? Bu
direnişin Kürt halkının yeni kimliğini ve ruhunu belirlemede çok önemli rol
oynadığını taraflı tarafsız herkes, hatta Kürtlerin düşmanları tarafından da
kabul edilmektedir. PKK Diyarbakır zindanında büyüdü demeleri de bu gerçeğin
itirafı olmaktadır.
Amed zindanında bir kadın koğuşu vardı. Bu kadın koğuşunun dirençli
kalmasında, zulme teslim olmamasında Sakine yoldaşın duruşu belirleyicidir.
Zaten kadın koğuşu denince akla Sakine ve onun duruşu gelirdi. Bu duruş sadece
kadın koğuşunu değil, tüm cezaevinin duruşunu etkilemiştir. Bu nedenle
cezaevinde diğer siyasi gruplar dahil herkes tarafından saygı gören bir
devrimciydi. Çünkü bir devrimcinin duruşu nasıl olur, herkes onda görüyordu.
Kürt kadınında bir milat…
Diyarbakır zindanında bir Kürt kadınının bu direnişi tüm Kürt
kızları ve kadınlarını etkilemiştir. Birçok Kürt kızı ve kadını Sakine’yi örnek
alarak, onun direnişine hayran kalarak dağların yolunu tutmuş serhıldanlarda
en ön saflarda yer almıştır. Kürt kadınının uyanışında, ayağa kalkışında ve
özgürlük mücadelesinde yer alışında Sakine yoldaşın büyük etkisi vardır. Kürt
kadınında bir milat olmuştur. Bir kadının erkeklerden aşağı kalmayacağını,
hatta özgürlük ruhu ve direnişinin daha fazla olacağını Sakine şahsında
görmüşlerdir. Diyarbakır zindanında böyle bir kadın duruşu ve direnişi
olmasaydı bugünkü kadın duruşu ve direnişi bu düzeyde olmazdı. Bu açıdan tarih
bu direnişçinin hakkını layıkıyla verecektir. Kaldı ki Kürt halkı, demokratlar,
kadın hareketleri ve sosyalistler sahip çıkarak Sakine’nin bu direnişini takdir
etmişler ve anısı önünde saygıyla eğilmişlerdir. Hiçbir kişiye böyle bir
sahiplenme nasip olamaz. Zaten büyüklüğü bu sahiplenmeyle herkes tarafından
görülmüştür.
Dersim katliamının acısını ve öfkesini yüreğinde sönmeyen volkan
gibi taşıyan bir Dersimli kadındı. Zaten bu öfke ve isyan ruhu onu Apocularla
buluşturmuştur. Dersim katliamının intikamını Apocuların alacağını görmüştür.
Apocuların bu katliamın hesabını soracağını Dersimlilerin özgürlük sevdasına
ancak Apocuların karşılık vereceğine inanmıştır.
1938 yılına kadar Dersim özgürlük ateşinin sönmediği bir
coğrafyadır. Hiçbir işgalci bu topraklara ayak basıp özgürlük ruhunu
lekeleyememişti. Yakın zamana kadar Dersim dünyada özgürlük ruhunun en yüksek
düzeyde yaşandığı yerdi. 1938 Dersim soykırım harekatıyla bu özgürlük meşalesi
söndürülmek istenmiştir. İşte Apocularda Dersim’de özgürlük ateşini yeniden
harlandıracak bu cevheri görmüştü Sakine. Apocu gruba bir yönüyle de bu küllenmiş
özgürlük ateşini harlandırmak için katılmış bir Dersim İsyancısıydı. Zaten
içinde Dersim katliamı ve öfke hiç dinmiyordu. Bu öfkesini de gittiği her yere,
tanıştığı her kese taşırıyordu. Bu öfkesi ve özgürlük ruhu bugün Dersim
topraklarının her tarafına bir tohum gibi saçılmıştır.
Yarısı Dersim yarısı da Amed idi
Özlemi, hep Dersim’de gerilla olmaktı. Ancak örgüt müsaade
etmiyordu. Defalarca bu isteğini iletmiş, ama kabul edilmemiştir. Belki de
devrimci yaşamında gerçekleştiremediği tek özlemiydi. Herhalde şimdi bu
özlemine kavuşmanın huzuruyla rahat uyuyacaktır. Kuşkusuz Amed’e de gömülmek
isterdi. Amed de doğduğu yer kadar ona aitti. Herhalde vücudunun yarısının
Amed’e yarısının da Dersim’e gömülmesini isterdi. Amed’i de çok sevmişti. Zaten
kendisine nereli olduğunu sorsalar ne diyeceğini şaşırırdı. Amed zindanıyla
özdeşleşmiş bir kişi idi. Aslında Kemal Pir, Hayri Durmuş, Mazlum Doğan gibi
büyük devrimcilerin esas mezar yeri Amed’dir. Ancak bu büyük devrimcileri
Dersim, Bingöl ve Karadeniz yetiştirdiği için kendilerini yetiştiren topraklara
gömülmeleri de bu topraklara ödenmiş bir vefa borcu olmaktadır. Artık
Kürdistan’ın her toprağı şehit kanıyla kutsanmıştır. Bir Kürt şairinin “eğ
başını, değdir işte orası meçhul asker anıtıdır” dediği gibi, Kürdistan’ın
her yeri şehitler abidesidir.
Sakine yoldaş zaten “Hep Kavgaydı Yaşamım” biçiminde bir
anı-roman yazmıştı. Gerçekten de yaşamı hep kavgaydı. Doğru bildiklerinde ısrar
eden, esas olarak duygusal zekasıyla yaşayan ve hareket eden bir duygu
insanıydı. Sakine yoldaş bir duygu yoğunluğuydu. Dersim katliamının acısı,
Kürt’ün ezilmişliği, Kürt kadınının ezilmişliği, zindanda zulme duyduğu öfke
onu duygu yüklü bir devrimci yapmıştı. Onun ayırt edici özelliği ve en güzel
yanı da buydu. Mütevaziydi. Küçük-büyük her görevi üstlenirdi. En üst yönetim
görevleri yaptığında da bir militan gibi yaşardı her işe koştururdu. Zaten her
zaman üst yönetimlerde görev aldı. Düşüncelerini açık söyleyen, katılımcı bir
kişi idi. Sakine yoldaş duygu yüklü kişiliğiyle her zaman anılacaktır. Onun
özlemleri ve umutları başta Kürt kadınları olmak üzere yoldaşları tarafından
yaşatılacaktır.
‘Entegre projesi’nin bir ayağıdır
Kuşkusuz PKK kurucusu olduğu için hedef alınmıştır. Büyük ihtimalle
AKP Hükümetinin PKK liderlerini katletme politikasının sonucu hedeflenmiştir.
Bunun dışında şu-bu dış güçler biçiminde dillendirilen olasılıklar çok zayıftır
ve spekülasyondur. Türk devletinin hedef şaşırtmak istemesi bu katliamın Türk
devleti tarafından yapıldığının en güçlü kanıtıdır. Yeşil Ergenekon bu işin
merkezindedir. MİT gibi bu tür operasyonlarla sicilli bir istihbarat örgütünün
bu işin içinde olma ihtimali de çok yüksektir. Zaten Türk devlet geleneği,
devleti ayakta tutmak için kullandığı en önemli araçlardan biri olarak bu tür
katliamlara her zaman başvurmuştur. Öyle ki, bu tür katliamları, suikastları
yapmazsa kendilerini devlet görevini yerine getirmemiş gibi hissetmektedirler.
Bu konu PKK yönetimi tarafından değerlendirildiğinden bu kadarıyla yetiniyoruz.
Ama Türk devletinin politikalarının, Beşir Atalay’ın “entegre
projesi”nin bir ayağı olarak gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Bu katliamı Türk devleti neden yapsın gibi sorular sorulmakta ve
kendine göre değerlendirmeler yapılmaktadır. “Yeni bir süreç başladı, Türk
devleti bunu niye zora soksun” denilmektedir. İlk bakışta mantıklı
gelmektedir. Bunu mantıklı görenler AKP’nin bir çözüm politikası olduğunu
düşünenler ve İmralı’da başlayan görüşmelerde AKP’nin gerçek anlamda bir çözüm
niyeti olduğunu sananlardır.
Doğrudur, İmralı’da bir görüşme vardır. Kürt Halk Önderi samimi ve
içten olarak bir demokratik siyasal çözüm istemektedir. En küçük fırsatı çözüm
için değerlendirme yaklaşımı içindedir. Kürt Halk Önderinin her fırsatı bir
çözüm için değerlendirmek istediği şimdiye kadarki tutumuyla bilinmektedir.
Türk devletinin ve AKP’nin zihniyeti ve politikasını görmesine rağmen bu tutumu
göstermeyi bir politik tarz olarak benimsemiştir. Acaba görüşme sürecinde bir
şeyler çıkar mı bu görüşmeleri bir müzakere sürecine evriltebilir miyiz,
biçiminde hareket etmektedir. Kürt Halk Önderi, beşinci kongreye sunduğu
politik raporda biz her türlü düşmanlarımızla görüşmeye hazırız, demiştir.
“O kadar haklıyız ki, bunu bize düşmanlık yapan herkese
anlatabiliriz” yaklaşımını ortaya koymuştur. Kürt Halk Önderi böyle bir
politik tarzın sahibidir. Ancak amiyane deyimle gözü küllüde değildir. Politik
olarak ne kadar esnekse ilkelerde de o kadar tutarlıdır. Politikasını bu tarzda
yürüten bir önderlik gerçeğidir. Zaten Kürdistan gerçekliği de siyaset yapmada
böyle bir tarzı gerektirmektedir. Bu çerçevede İmralı’da başlayan görüşmeleri
Kürt sorununun çözümü için bir sürece evriltibilir miyiz biçiminde ele
almaktadır.
Ancak AKP tarafından böyle ele alındığı kuşkuludur. Son zamanda
yapılan konuşma ve değerlendirmeler bunu açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim
birçok çevre görüşmeler sürecinde böyle konuşulmaz, böyle hareket edilmez
diyerek kuşkularını belirtmektedir. Kürt halkının da bu nedenle mesafeli ve
temkinli yaklaştığı açıktır.
Katliamın adresi AKP’dir
Başbakan’ın, Bakanların konuşmaları, danışmanların yazıları ve
konuşmaları, yandaş basının tutumu görüşmelere bir tasfiye politikasının
enstrümanı gibi bakıldığını göstermektedir. Beşir Atalay’ın belirttiği gibi
“entegre projenin” bir enstrümanı olarak ele alınmaktadır. Baş
danışmanın düşündüğü ise teslim almanın, tasfiye etmenin bir enstürmanı
olmasıdır. Hz. Muhammed’in yaptığı sulhtan sonra Mekke’yi fethetmesine
benzetmesi bile ilginçtir. Bu sulhu adil bir çözüm ve barış için değil, Kürtleri
ve PKK’yi sömürgeci ve kültürel soykırım zihniyetiyle yeni bir biçimde fethetme
olarak ele almaktadırlar. Halkın dini duyguları bu “entegre
konsept”in bir aleti yapılmak istenmektedir. Baş danışman bu hinliği ve
hesabı yüzünden Fethullah Gülen’i tebrik bile etmiştir. Tek eksik, kendilerini
hin olarak görürken, karşılarındakini de hiç anlamaz olarak düşünmeleridir.
Zaten bu ucube danışman hep yeni düşünceler icat ettiğini sanan sivri zekalı
bir ukaladır tahrik ve fitne kişiliğidir.
Eğer AKP Hükümeti görüşmeleri bir tasfiye konseptinin ayağı olarak
değil de bir çözümün fırsatı olarak ele alsaydı “bu katliamı neden Türkiye
yapsın” sorusu akla yatkın olurdu. Ancak bir tasfiye konseptinin parçası
olarak görüldüğü için bu katliamları yapması politikalarının doğal sonucudur.
Zaten hem görüşme yaparız, hem de operasyonları sürdürürüz, terörle mücadele
ederiz demiyorlar mı? Lice’de katledilen Kürt gerillaları bir süreci sabote
edecek nitelikte değil mi?
Eğer bir taraftan görüşme yaparım, diğer taraftan mücadele ederim
denilirse, öldürmeyi sürdürmekten söz edilirse bu katliam da yapılır başkaları
da yapılır. Kaldı ki bu katliam aylar, hatta yıllar önce hazırlanmıştır,
planlanmıştır. Ancak o gün uygulanmıştır. Yani bu katliam AKP’nin liderleri
öldürme konsepti gereği aylar önce planlanmış ve uygulanmıştır. Gerçekten bir
çözüm niyeti olsaydı ölüm timlerine ulaşıp bu saldırıdan vazgeçin derlerdi.
Anlaşılıyor ki belki de bir yıl önce verilen talimatın uygulaması yapılmış ve
yapılmasına dur denilmemiştir. Özellikle Hüseyin Çelik’in iç infaz demesi ve
Başbakan’ın her fırsatta bunu dillendirmesi, AKP’nin yapma olasılığını tek
seçenek haline getirmiş bulunmaktadır.
Kürt Halk Önderinin çözüm iradesi vardır. Kürt Özgürlük Hareketi
de, Kürt halkı da, demokratik güçler de bu inisiyatife destek vermektedir.
Ancak AKP Hükümetinin böyle baktığına dair kuşku büyüktür. Daha doğrusu AKP
tutumuyla bir çözümü değil, tasfiyeyi hedeflediğini her gün açıkça
dillendirmektedir. Bir çözüm için zorunlu olan adımlar için bunların hiçbirisi olmayacak
demeleri de bu yaklaşımın dışa vurumudur. Çözüm değil de tasfiye konseptinin
bir enstrümanı olarak görülüyorsa tasfiye için öldürülmesi gerekli görülen
liderlerin katletmesi de gerçekleştirilir. Geçen hafta belirttiğimiz gibi Oslo
görüşmelerinin olduğu günlerde tarafsız aracılarla PKK yönetiminin
görüşmesinden bir gün sonra görüşme yerinin bombalanması Türk devletinin
yaklaşımını göstermektedir. Herhalde şu anda bir PKK’li yöneticinin yerini
tespit etseler derhal ölüm araçlarını harekete geçirmekten çekinmezler. Çünkü
onlar hala görüşmelere bir çözüm yolu olarak bakmıyorlar. Konuşmaları ve
tutumları bunu gösteriyor. Bizi böyle bir değerlendirme yapmaya götüren de
onların tutumudur.
AKP 2013’ü kurtarma peşinde
Kuşkusuz Kürt Halk Önderi bu görüşmeleri vesile yaparak AKP’yi bir
çözüme zorlayacaktır. Çünkü Türkiye toplumu çözüm istiyor Kürt sorununun
çözümsüzlüğü Türkiye’yi her alanda zorlamaktadır. Kürt Halk Önderi bu süreci
bir çözüme evriltmek için zorlayacaktır. Kürt sorununun çözümü doğrultusunda
oluşan kamuoyunu da bu konuda arkasına alarak makul bir demokratik çözümü
dayatacaktır. Ancak AKP tasfiye zihniyetinden vazgeçmez ve bu görüşmeleri
tasfiye konseptinin bir enstrümanı gibi görmeye devam ettiğinde de tavrını
koyacaktır. Bu açıdan görüşmelerin nereye evrileceği AKP’nin tutumlarıyla bir
iki ay içinde netleşecektir.
AKP neden bu görüşmeleri yaptı denilebilir. Açıktır ki çok
sıkışmıştır. 2012 yılında büyük bir darbe yemiştir. Danışmanları ve yandaş
basın propagandayla bu gerçeği tersine çevirmeye kalksalar da herkes de biliyor
ki gerilla Türk ordusunu 2012 yılında perişan etmiştir. Öyle ki teknik
kullanımı dışında savaşma iradesini kırmıştır. AKP Hükümeti 2013 yılının bundan
daha sert geçeceğini düşünerek bu görüşmelerle acaba yılı kurtarabilir miyim
bu arada kendi tasfiye konseptimi ilerletebilir miyim diye hareket etmektedir.
Yine başta Suriye olmak üzere tüm Ortadoğu’da zor duruma düşmüştür. Eğer
oyalama ve tasfiye konseptini birlikte yürütebilirsem hem Suriye’deki, bir
bütün olarak Ortadoğu’daki sıkışıklığımı giderir inisiyatifi ele alabilirim
hesabı içindedir. Bu nedenle tasfiye konseptini elden bırakmadan, bu yönlü
görüşmeleri de bu konseptin ve politik ihtiyaçların gereği değerlendirmek
istemektedir.
Kuşkusuz bunu Kürt Halk Önderi de Kürt Özgürlük Hareketi de
bilmektedir. Ancak demokratik siyasal çözüm ikliminin oluştuğunu da görerek
böyle bir inisiyatifle AKP’nin tasfiye politikasında gedik açıp demokratik
çözümün yolu açılmak istenmektedir. Madem AKP görüşmek istiyor, o zaman bu
görüşmeyi hayırlara vesile etmeye çalışalım çabası gösteriliyor. Sözde de olsa
çözüm reddedilmediğine göre, en azından İmralı’ya giden heyetler bu isteklerini
ortaya koyduklarına göre bunu değerlendirmek politikanın gereğidir. Sorunları
çözme yolu olan politika da zaten bu zamanlar için vardır. Kürt Halk Önderi,
Türkiye halkları için de doğru ve yararlı olacak bu politikayı ve bu iradeyi
ortaya koymuştur. Eğer AKP de demokratik çözümden başka yol olmadığını görürse
yapılan görüşmeler müzakerelere evrilebilir. Bu nedenle tümden olumsuz
bakmadan, temkinli olarak önümüzdeki bir iki ayda gelişmelerin ne olacağı
görülecektir.
Kuşkusuz AKP’yi çözüme zorlamak mücadele duruşu ve kararlılığıyla
olur. Çözümsüz politikalarının kabul edilmeyeceği ve buna karşı mücadele edileceği
ortaya konulursa ancak o zaman çözümsüzlük iradesi kırılabilir. Özgürlük ve
mücadelede ısrar dışında çözümü sağlatacak ve getirecek başka bir yol yoktur.
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
Navenda Lêkolînên Stratejîk a Kurdistanê
www.navendalekolin.com www.lekolin.org -www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”