10 Kasım 2019 Pazar Saat 06:09
Kapitalist modernite sistemi yapısal sorunlar
nedeniyle ciddi bunalım süreci yaşamaktadır. Ömrünü uzatmak için sürekli kaos
ve kriz yaratması sorunların daha da ağırlaşmasına yol açmaktadır. Krizin ve
kaosun yoğunlaştığı Ortadoğu alanı 3. Dünya savaşının merkezinde yer almaktadır.
1991 Körfez Savaşı’yla başlayan 3. Dünya Savaşı eski dengelerin yıkıldığı ve
yeni dengelerin kurulmak istendiği ve genişleyerek sürecek olan küresel bir
savaştır.
Birinci ve ikinci dünya savaşlarıyla ulus-devlet
modeliyle şekillendirilen Ortadoğu bölgesi 3. Dünya savaşıyla yeniden dizayn edilmek
istenmektedir. ABD, Rusya, AB, Çin gibi küresel kapitalist sistem güçleri ve bölgede
hegemon olmak isteyen İran, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır, TC gibi yerel güç
odakları arasında iktidar ve çıkar savaşı yaşanmaktadır. Karmaşık hale gelen
sorunlar ve iktidar kavgaları çözümden çok çözümsüzlük yaratmaktadır. Hiçbir
güç sorunlara çözüm gücü olamamaktadır. Savaş ve mücadele adeta günlük
ilişkiler, taktik politik ittifaklar üzerinden yürümektedir. Küresel ve bölgesel
her güç bu geçiş sürecinden yararlanmak ve kazanç sağlamak amacıyla çeşitli
arayışlara ve ilişkilere girmekte, savaşa dahil olmakta ve yön vermek
istemektedir. Suriye, Yemen ve Libya’da olduğu gibi birçok devlet savaşa dahil
olmuştur. Merkezi ve belirleyici durumdaki savaş Suriye’de, Irak’ta Kürdistan
coğrafyasında yaşanmaktadır. Yirmi dört saati bile kestirilemeyen bu savaşın
nasıl sonuçlanacağı ve ne kadar süreceği belli değildir.
Sürece Yön
Vermek İsteyen Üç Eğilim
Sürece yön vermek isteyen üç temel eğilim vardır.
Birincisi eğilim ABD-Rusya, AB gibi kapitalist
modernitenin Küresel güçleri tarafından temsil edilmektedir. İsrail kapitalist
modernitenin Ortadoğu’daki hegemon uzantısı olduğundan bu güçlerin içinde yer
almaktadır. İsrail pasif görüntüsü veren ancak politikaların ve planların
belirlenmesinde en etkin bir güç pozisyonundadır. Bu güçler uzun süreli bir
plan dahilinde politikalar izlemekte ve savaş yürütmektedirler. Rojava işgali ABD,
Rusya ve İsrail tarafından yapılan anlaşmalar doğrultusunda gelişmiştir.
Bu güçlerin amaçlarını kısa başlıklarda özetlemek
mümkündür. Birincisi İsrail’in
güvenliğini sağlamak için İran-Şii eksenini geriletecek ve Sünni çizgiyi hâkim
kılacak yeni güç dengeleri kurmaktır. Bunun için İran’a karşı askeri müdahale
de bir seçenek olarak düşünülmektedir. İran tehlikeyi bildiğinden savaşı
dışarıda tutma stratejisi uygulamaktadır. TC ile bu konuda Kürt soykırımı
karşılığında anlaşılmıştır ve İran’a karşı savaşta aktif yer alacaktır. İkincisi bölgeyi küresel sermayeyenin
çıkarlarına göre düzenlemek ve bölgenin enerji kaynaklarını denetime almaktır. Üçüncüsü yüz yıldır süregelen Kürt
sorunu ile bölge devletlerini kendilerine bağlamak, yön vermek ve müdahale
zemini yaratmaktır. Kürt sorunu bölge devletlerini denetimde tutma ve
cezalandırma aracına dönüştürülmüştür. Demokles’in kılıcı misali tehdit aracı
olarak kullanılmaktadır. Ortadoğu ve Anadolu’daki stratejik politikalarına ters
düştüğünden Kürt sorununun barışçıl, demokratik siyasal zemine kaymasını engellemekte
ve sürekli çatışma, savaş zemininde tutmaktadırlar. Türk-Kürt savaşı küresel
lobilerin stratejik planıdır. PKK Önderliğine karşı yapılan uluslararası komplo
bu planın temel bir parçasıdır. Dördüncüsü
Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde gelişen Kürdistan ve Ortadoğu Devrimini engellemek,
bu amaçla Kürdistan’da KDP eksenli işbirlikçi çizgiyi hâkim kılmaktır. Beşincisi küresel sermayenin önünde
engel hale gelen yirminci yüzyılın katı ulus-devlet modelini esneterek küresel
sistemin ölçülerine çekmektir. Alıncısı
dış müdahaleleri meşru göstermek için bölgeyi sürekli çatışmalı, kaoslu ve krizli
durumda tutmak, silah sektörüne pazar açmak ve bu alanda hegemon olmaktır. Yedincisi Ortadoğu özgülünde sisteme
karşı gelişecek halk tepkilerini saptırmak (Arap Baharında olduğu gibi) sistem
karşıtı arayışların önünü kesmek ve Rojava gibi inşa edilen alternatif
sistemleri sabote etmektir. Sekizincisi bölgeyi sürekli savaş
içinde tutarak umutsuzluk, karamsarlık ve inançsızlık yaratarak toplumu
çözümsüz, çaresiz ve öncüsüz bırakarak içten kırmak, çürütmek, göç ettirmek, istediği
gibi yönlendirmek ve kendine tabi kılmaktır.
Dokuzuncusu 3.Dünya savaşını bir yönüyle de Doğu ile Batı medeniyetlerinin
çatışması olarak ele almak gerekir. Siyasal İslam projesiyle Erdoğan AKP-IŞİD gibi
güçler üzerinden Doğunun manevi ve maddi değerlerine yönelik bir komplo ve saldırı
yaşanmaktadır. AKP-Erdoğan Yahudi karaim sermayesi tarafından özel misyonla
iktidara getirilmiştir. Erdoğan’ı görevlendiren güçler ile El-Kaide ve IŞİD’i
kurup görevlendiren güçler aynı güçlerdir. Ortak amaçlar çerçevesinde hareket
etmektedirler. Erdoğan’ın IŞİD ile bu denli bağlantılı olması bundan dolayıdır.
Onuncusu 3. Dünya savaşı Batı’nın hâkim
sınıfları ile Doğu’nun hâkim sınıfları arasında yaşanan iktidar ve rant
paylaşım savaşı nedeniyle Ortadoğu halklarına dayatılan emperyalist iktidar savaşıdır.
Halklar için bu savaş daha fazla ölüm, acı, sürgün ve yoksulluktur. Aynı sistemin güçleri olsalar da ayrı
çıkarlara sahip olan küresel güçler hegemon olma ve daha fazla pazar elde etme
arzuları nedeniyle kendi aralarında da daimî bir çatışma içindedirler.
Küresel ve bölgesel güçler çeşitli araçlarla savaşa
müdahale etmektedirler. El-Kaide, IŞİD, El-Nusra, ÖSO gibi çete örgütlenmeler sistemin
bölgeye müdahale etme araçlarıdır. Sistem bu tür paravan örgütlenmeler sayesinde
klasik savaş yöntemleri yerine halklara karşı en ahlaksız özel savaş
yöntemlerini kullanmaktadır.
İkinci eğilim Türk, Arap ve Fars milliyetçiliği ile varlığını
tekçi-milliyetçi, dinci ve statükocu faşist diktatörlük biçiminde sürdüren,
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın beyaz,
kara ve yeşil faşizm olarak tanımladığı bölgesel güçler tarafından temsil
edilmektedir. Bu güçler Kürtler başta olmak üzere her türlü faşist
uygulamalarla halklar üzerinde kültürel ve fiziki soykırım politikalarını
yürütmektedirler. Birinci Dünya savaşıyla kurulan ve Kürt soykırımına dayanan milliyetçi,
ırkçı ulus-devlet statükosunu savunmakta ve değişime karşı direnmektedirler.
Aynı kapitalist moderniteyi temsil etseler de küresel güçlerle hem çatışma hem
de uzlaşma içindedirler. Örneğin Türk beyaz faşizmi 20. Yüzyılın başında
sosyalist ve alternatif toplumsal mücadelelere karşı kurulmuş faşist karşı-devrimci
bir güçtür. Bir soykırım makinası işlevini görerek Kürdistan ve Anadolu
halkları üzerinde her türlü soykırımı gerçekleştirilen kapitalist modernitenin
Ortadoğu’daki militarist gücüdür. Rojava işgalini özellikle Türk devletine
yaptırmaları ona verilen bir görev gereğidir. Faşist Türk devlet yapılanması
her zaman kapitalist sistemin Ortadoğu’daki stratejik unsuru olarak halklara ve
devrimci mücadelelere karşı ileri karakol görevini oynamıştır. İran gericiliği
ve Arap Baas faşizmi aynı çerçevede rol oynamıştır.TC, İran, Irak ve Suriye
rejimleri öncelikle Kürlere karşı dörtlü bir kapan tarzında tasarlanmıştır.
Türkiye’de Kemalizm, İran’da şahlık ve sonrası Humeynicilik, Irak’ta Saddam ve
Suriye’de Esad rejimi aynı Kürt soykırım tezlerini izlemiş ve bunu ulusal
güvenlik politikası ve stratejisi olarak benimsemişlerdir. Ortadoğu’daki diğer
onlarca devlet dinsel ve milliyetçilik ideolojileriyle benzer biçimde kendi
toplumları üzerinde her türlü terörü ve sömürüyü yürütmüşlerdir.
Yukarıda değerlendirilen iki eğilim aynı modernite
bünyesinde yer alan güçleri tanımlamaktadır. İdeolojik bir çatışmaları yoktur.
Aralarındaki çelişki ve çatışmalar daha çok pazar ve iktidar sahibi olma istemlerinden
kaynaklanmaktadır. İdeolojik farklılıkları sınıfsal değil kültüreldir. Özde
aynı zihniyete, sömürgeci, iktidarcı, devletçi ve cinsiyetçi bir ideolojiye
sahiptirler. İlişkileri çatışma-uzlaşma diyalektiğine dayanmaktadır. Her
iki eğilimde komplocudur, anti demokratiktir ve toplum kırımcıdır. Beş bin
yıllık iktidar ve devlet geleneğine dayanırlar. Bölgede kurgulanıp geliştirilen
ilkel milliyetçi, fanatik dinsel akımlar ve örgütlenmeler de bu eğilimlerin yerel
ayağı durumundadırlar. Söz konusu iki eğilimde hem bölgesel hem küresel düzeyde yaşanan yapısal
krizin ve sorunların baş sorumlusudur. Toplumsal ve sistemsel sorunları
sınıfsal yapıları gereği çözmezler, çözemezler. Tersine ağırlaştırmaktadırlar.
Gelişen halk isyanları ve tepkiler Ortadoğu’nun eskisi gibi yönetilemeyeceğini,
ne emperyalist Küresel güçlerin ve nede bölgesel statükocu güçlerin Ortadoğu
halklarının sorunlarına cevap olmayacağını ortaya koymuştur. Dolayısıyla iki
eğilim dışında bir çözüm arayışı ve sistemi bölgenin temel ihtiyacı ve
gündemidir.
Üçüncü eğilim diğer
iki eğilime alternatif olarak özgürlükçü, demokratik, kadın özgürlükçü ve sömürüyü ortadan
kaldırmayı hedefleyen demokratik sosyalist çizgidir. Diğer bir tanımlamayla
halkların demokratik mücadelesini ifade eden ve çözüm alternatifi olarak
gelişen demokratik Modernite çizgisidir. Demokratik Modernite
paradigmasıyla şekillenen, Demokratik Ulus modeliyle alternatif güç ve çözüm
haline gelen halkların Demokratik Ortadoğu Konfederasyonudur. İnsanlığın
yüzbinlerce yıllık komünal toplum geleneğine dayanır. Ahlaki ve politik toplum
olarak formüle edilmiştir. Bu gelenek Rojava Devrimi’yle kendini politik
alanda üçüncü çizgi olarak uygulamaktadır. Üçüncü çizgi politik yönetim ve
toplumsal sistem olarak kendini Demokratik Ortadoğu Konfederasyonunda gerçekleştirmektedir.
Kapitalist sistemin öncü güçleri olan ABD, AB, Rusya
alternatif olarak gelişen Ortadoğu Demokratik Modernite sisteminin felsefesini,
ideolojisini ve öncü gücünü tasfiye etmek, gelişen devrimi revize ederek
kendine eklemlemek ve varyantı haline getirmeyi amaçlamaktadır. Bu bakımdan
mücadele felsefik, ideolojik, politik, ahlaki ve askerî alanda iki sistem olan
Demokratik Modernite ile Kapitalist Modernite arasında gerçekleşmektedir. Yerel
egemen güçler daha çok Kürt inkârı ve imhası üzerinde kurulan ulus-devlet
statülerini korumak için dar ırkçı ve milliyetçi ideolojiyle yaklaşırken
uluslararası güçler ise daha geniş ideolojik bir perspektifle ele almakta ve
savaşı moderniteler düzeyinde yürütmektedirler.
3. Dünya savaşında birçok güç yer almaktadır ve
çok denklemli bir özelliğe sahiptir. Çok
taraflı gibi görünse de özde iki çizgisi ve cephesi vardır. Biri halkların
özgürlüğünü ve demokratik birliğini temsil eden Demokratik Modernite cephesi
olurken, diğeri de sömürücü ve iktidarcı Kapitalist modernite cephesi olmaktadır.
Asıl savaş bu iki çizgi arasında yaşanmaktadır. Bu iki çizgi arsındaki savaşın
esası ideolojiktir, felsefiktir, sosyaldir, siyasaldır, ahlakidir, kültüreldir
ve ekonomiktir. Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek ve İnsanlığın özgürlüğünü sağlayacak
olan bu büyük savaştır.
İşgal Saldırılarının Amacı PKK Önderlik Felsefesiyle İnşa Edilen Demokratik
Modernite Sisteminin Tasfiye Edilmesidir
PKK
Önderliğinin paradigması sadece Kürdistan’da değil Ortadoğu’da demokratik
çözümün temel felsefesi olarak şekillenmektedir. Emperyalist ve bölgesel gerici güçler klasik
ulus-devlet sistemini dayatsalar da halklar Rojava devriminde olduğu gibi Demokratik
Konfederal sitemde birleşmektedir. Rojava sisteminde halklar, inançlar ve
kültürler kendilerini özgürce örgütlemekte ve ifade etmektedir. Rojava
tüm halkların, inançların ve kültürlerin birlikte yaşadığı demokratik
Ortadoğu’nun protipi mahiyetindedir. En önemlisi de Rojava sistemde kadın
özgürlük bilinci yaşamın her alanında belirgin bir şekilde kendini göstermekte
ve sistemin inşasında öncülük yapmaktadır. Hedef seçilmesinin temelinde bu
özellikler yatmaktadır. Ortadoğu’nun göbeğinde Kürtlerin öncülüğünde böyle bir sistemin yaşam
bulması başta Türk devleti olmak üzere küresel ve bölgesel gerici güçleri
endişelendirmektedir. Özellikle Türk soykırım rejimi Kürtlerin bu süreçte bir
özne olarak öne çıkmasını ve statü kazanmasını tüm imkanlarını kullanarak
engellemeye çalışmaktadır. Efrin işgali, Güney Kürdistan işgali ve
Rojava-Kuzey-Doğu Suriye işgali bu endişeden kaynaklanmaktadır.
Kürt Özgürlük hareketi kırk yıllık mücadeleyle
Kürtleri Demokratik Modernitenin öncü gücü haline getirmiştir. Birincisi Kürt inkarına ve soykırımına
dayalı olarak geliştirilen Ortadoğu statükocu ulus-devlet iktidarlarının soykırım
planlarını boşa çıkarmakla kalmamış, Kürt varlığını bölgenin temel aktörü
haline getirmiştir. Kürtsüz bir savaşın ya da barışın olamayacağını dost ve
düşman kabul eder hale gelmiştir. İkincisi
demokratik ulus zihniyeti ve örgütlülüğüyle toplumsal bir aydınlanmayı
yaratmıştır. Kürt toplumu kendi öz bilincine dayalı ideolojik, siyasal ve
askeri kurumlaşmalarına kavuşmuştur. Herkesin yararlandığı, kullandığı bir
nesne olmaktan çıkarıp özne haline getirmiştir. Üçüncüsü PKK Önderlik ideolojisi ve felsefesi yeni paradigmayla
toplumsal sorunlara çözüm olarak evrensel düzeyde bir perspektif sunmaktadır. Rojava
devrimi ile bu özellik demokratik direnişin ve sistemin merkezi haline
gelmiştir. Kapitalist modernitenin alternatifi olarak gelişen Demokratik
Modernite paradigması özellikle küresel düzeyde alternatif sistem arayışındaki
muhalif kesimlerinde büyük ilgi görmekte, küresel direniş ve demokrasi
bilincine ve örgütlülüğüne dönüşmektedir. Birçok filozof ve düşünür Rojava için “dünyadaki tek örnek model tanımlaması
yapmaktadır.
Rojava devrimi, Kobani ve Rojava Onur direnişleri
evrenselleşme açısından Kürt varlığı ve mücadelesinin önemli halkalarıdır. 2015
tarihi Kobani direnişi birinci evrensel halka olmuş ve “1 Kasım Dünya Kobani Günü ilan edilmiştir, 2019 ikinci Rojava Onur
direniş halkasıyla da “2 Kasım Dünya
Rojava Günü ilan edilerek dünya genelinde destek eylemleriyle
karşılanmıştır. Birbirini tamamlayan bu tarihi direniş halkaları Kürtler
açısından evrensel düzeyde öneme sahiptir. Rojava Onur direnişi bütün dünyada
her kesimden insanın taraf olduğu bir demokrasi direniş cephesine dönüşmüştür.
Bundan ötürü ilerici insanlık Rojava devrimini ve sistemini kendi ortak değeri
olarak görmekte ve sahiplenmektedir.
Bu gelişmeler emperyalist komplocu güçleri
tedirgin etmekte ve karşı devrim saldırılarına yöneltmektedir. Önderliği ve hareketi
denetimine alamayan ve tasfiye edemeyen egemen güçler Önderliğe karşı geliştirdiği
9 Ekim 1998 komplosunun devamı olarak yeni saldırıları gündeme getirmiştir. 22.
Yılına girilen komplo güncellenerek yeni kararlarla sürdürülmektedir. Sistemin hegemon
gücü ve temsilcisi durumundaki ABD’nin PKK yöneticilerini hedefleyen 6 Kasım
2018 kararı Komplonun güncellenerek yeniden devreye sokulmasıydı. Rojava işgal sürecini başlatan bir süreçti. Söz
konusu kararla PKK, KCK ve Kürdistan Savunma Güçlerinin Komutanlığının işlemez
kılınması, koordine sisteminin dağıtılması ve bu temelde Özgürlük Hareketinin tasfiye
edilmesi amaçlanmıştır. Ancak Örgütsel ve ideolojik öncü güç tasfiye edilemeyince
ve Rojava devrimi istenen biçimde kullanılamayınca da bu kez tümden yok etme
kararı alınmıştır. Rojava işgal saldırıları bu temelde gelişti. Önce ideolojik
öncü güce, onun sistemine yöneldiler. Gerillaya karşı NATO düzeyinde tarihin en
kapsamlı hava ve kara saldırılarını başlattılar. Böylece 9 Ekim 1998 komplosu
güncellenerek 9 Ekim 2019’da yeniden uygulanmaya sokuldu. Küresel kapitalist
güçlerin PKK Önderliğine karşı gerçekleştirdiği 1998 komplosu NATO tarafından
kararlaştırılan sistemsel bir müdahaleydi. Dolayısıyla komplo Önderlik şahsında
Ortadoğu halklarının demokratik sistemini ve özgür yaşamını hedeflemiştir. Bu
bakımdan komplo gerçeğini doğru çözümlemeden Ortadoğu’da yaşanmakta olan
müdahaleler ve savaşlar anlaşılamaz. 2019 Rojava işgali de aynı müdahalenin
devamıdır ve sistemseldir. 9 Ekim 1998
komplosu Demokratik Modernitenin ideolojik ve felsefik Önderliğini
hedeflemiştir. PKK Önderliğinin esareti ve İmralı sistemi böyle
gerçekleştirilmiştir. İmralı tecrit sistemi sadece Önderliğin sürece müdahale
etmesini engellemeye dönük değildi. Önderlik sisteminin ve örgütünün
dağıtılması, yok edilmesi hesaplanmıştır. Aslında iki modernitenin en büyüğü savaşı
İmralı’da gerçekleşti. İmralı iki çizginin savaş sahasına dönüştü. Önderlik
İmralı mücadele ortamında modernitesini geliştirerek yetkinleştirdi ve tüm
yönleriyle yeni paradigmaya kavuşturarak Demokratik Modernite güçlerine bir
Manifesto tarzında sundu. Bu Önderlik savaş tarzının zaferi oldu.
Önderliği teslim alamayan Kapitalist modernite
güçleri bugün 9 Ekim 2019 komplosu ile Önderlik paradigmasıyla kurulan
toplumsal sitemi hedeflemektedir. Amaç Rojava Devrimi şahsında PKK Önderlik
felsefesiyle oluşturulan Demokratik Modernite sistemini dağıtmak ve bunun yanında
kırk yıllık mücadeleyle yaratılan Kürt özgürlük kazanımlarını faşist Türk devleti
üzerinden ortadan kaldırmaktır. TC-Erdoğan’ın amacı kurumsal faşist diktatörlük
kurmak ve Ortadoğu’da hegemonya geliştirmektir. Bunun önünde tek temel engel
olarak Önderlik ve Özgürlük Hareketini görmektedir. Türk faşist rejimi nasıl ki
1980’lerde kurumlaşmasının önünde PKK direnişini engel gördüyse, şimdi de
Ortadoğu’da hegemonlaşmasının önünde onu engel görmektedir. Eğer Özgürlük
Hareketinin imhasını başarırsa Kürtleri tümden soykırıma uğratmasının ve
hegemon olmasının önünde hiçbir engel kalmamış olacak. Türk
devletinin Stratejik amacı dört parçada Kürt soykırımıyla Kürdistan devrimini
boğmak, tasfiye etmek ve Kürt statüsünün oluşumunu engellemektir. Türk
devletinin ilk hedefi Kürtler öncülüğünde Rojava’ da gelişen demokratik
modernite sistemini yok etmektir. Bu uğurda ne kadar barbar çete grupları varsa
ittifak halinde olup insanlık dışı en vahşi kirli savaş yöntemleriyle
saldırmaktadır.
Rojava Onur Direnişi
İnsanlığın Onur direnişidir ve Mutlaka Kazanacaktır
Kapitalist sistem saldırıları toplumsal doğanın özgürlüğüyle
alakalı olan Demokratik Modernite düşüncesini ve hakikatini ortadan kaldıramaz.
Belki sadece sistem olarak inşasını geciktirebilir o kadar. Toplumca
benimsenmiş paradigmalar mutlaka pratikleşip toplumsal bir sisteme dönüşürler.
Rojava sisteminde vücut bulan Demokratik Modernite ve demokratik ulus çizgisi ortak
evrensel bir zihniyete kavuşmuş, halklar tarafından benimsenmiştir. Görkemli
Rojava direnişi ideolojik ve felsefik bir güce dayanmaktadır. Bir inanç ve
çizgi savaşıdır. Daha doğrusu fedai savaşıdır. Devrimci ideoloji, felsefi ve
ahlaki dayanağı olmayan toplumsal bir güç böylesi bir direnişi geliştiremez. Büyük
irade ve eylemler ancak güçlü bir ideolojik inançla mümkündür. Devletçi
sistemler Demokratik Modernitenin ideolojik, felsefik, ahlaki ve toplumsal
gücüyle baş edemediği için komplolara başvurmakta ve saldırılar
gerçekleştirmektedir. Saldırılar kapitalist sistemin güçlülüğünden değil
zayıflığından ileri gelmektedir. İşgalci Türk devletinin
katil çete sürülerinin Rojava-Kuzey-Doğu Suriye demokrasi vahasına istilalar düzenlemeleri
Kapitalist modernite güçlerinin stratejik çıkarlarına ve planlamalarına göre gerçekleşmektedir.
Büyük Rojava Onur direnişi ve dünya halklarının
dayanışması komplo ve işgal planlarını etkisiz kılmaktadır. Rojava
özgülünde demokratik modernite sistemine karşı NATO ordusu düzeyinde kapsamlı
bir saldırı ve buna karşı tarihi bir direniş söz konusudur. Türk işgalciliği güçlü
bir direnişle karşılaşmaktadır ve istediği sonucu alamamaktadır. Gerçekleşen büyük
direniş gelişmelere yön vermektedir. Komplocular amaçlarından vazgeçmiş
değiller. Rojava-Kuzey-Doğu halkları da topraklarından, özgürlüklerinden ve
direnişlerinden vaz geçmiş değildir. İşgale karşı savunma savaşı devam
etmektedir. İşgale karşı devrim cephesinde destansı direnişler ve
kahramanlıklar tarih yazmaktadır. Rojava’ da aydınlıkla ile karanlığın, asalet ile
alçaklığın, insanlık onuru ile barbarlığın savaşı yaşanmaktadır. Kobanê’ de Arin Mirxan’lar, Efrîn’de Avesta
Xabur’lar, Onur Direnişinde Zin Kobani, Şivan Rohat, Berxwedan Amed, Cudi
Faraşin, Nuhal Cudi, Zeynep Felat ve yüzlerce fedai devrimci savaşçının destansı
direnişi ve şahadetleri tarihe yön verecek ve insanlığın özgürlük savaşını
zaferle taçlandıracaktır.
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Sürece Yön
Vermek İsteyen Üç Eğilimİkinci eğilimÜçüncü eğilim İşgal Saldırılarının Amacı PKK Önderlik Felsefesiyle İnşa Edilen Demokratik
Modernite Sisteminin Tasfiye Edilmesidir Rojava Onur Direnişi
İnsanlığın Onur direnişidir ve Mutlaka KazanacaktırDıjwar
SASON