18 Ocak 2013 Cuma Saat 15:41
0
21
TR
Devletçi uygarlık tarihinin başlangıcından beri egemen
güçlerin hegemonyalarını pekiştirip süreklileştirmek için içerisine girdiği
enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirme savaşı, bugün en yoğun ve şiddetli
bir şekilde Ortadoğu’da yaşanıyor. Kapitalist Modernist sistemin ABD ve
müttefik güçleri tarafından başlatılan, Ortadoğu’da güncelde Suriye’de
somutlaşan ve nihai hedefinde de İran ve perde arkasında 96’dan beri dâhil
olduğu Şanghay beşlisi(Çin, Rusya, Hindistan, İran ve Kırgızistan) olan savaşın boyutlanarak daha da
şiddetleneceği görülüyor. 2011’de Tunus ve Mısır ile başlayan halkların yerel
statükocu diktatörlüklere ve onların küresel destekçilerine karşı Ortadoğu
halklarının özgürlük ve demokrasi isyanı, kapitalist Modernist sistemin
manipülatif müdahalelerine maruz kaldı. Bu süreç güncelde 2 yıldan beridir
Suriye gibi Ortadoğu’nun özeti diyebileceğimiz bir zeminde ciddi bir tıkanma ve
tekrarı yaşamaktadır. Bu çıkmaz, modernist sistemin ve onun yerel statükocu
işbirlikçilerinin yaşadığı yapısal krizin Suriye zemininde yansımasını ifade
etmektedir. Öyle görülüyor ki Suriye’deki bu kaotik süreç gittikçe yayılarak ve
derinleşerek devam edecektir. Çünkü ne mevcut olan diktatörlüklerin ne de
Ortadoğu gerçeğine yabancı kapitalist Modernist sömürge zihniyeti, bu kaotik
süreci çözme potansiyeline ve kabiliyetine sahip değildir. Bu kaostan çıkışı ancak
Ortadoğu gerçeğiyle örtüşen ve kendini devletçi uygarlığın kıskacından bir
nebze de olsa kurtaran halkların özgürlük eğilimi ile gerçekleşebilir. Bu da ancak demokratik konfederatif halklar
zihniyetine dayalı toplumsal sistemle mümkündür.
AKP ORTADOĞU’DAKİ Şİİ-SÜNNİ CEPHELEŞMESİNDE TARAFTIR
Ortadoğu’da ABD öncülüğünde hayata geçirilmeye çalışılan BOP
Projesinin bölgedeki işbirlikçisi ve taşeronu olan AKP devletinin, son süreçte
yaşanan gelişmelerle maskesi tamamen düşmüştür. AKP’nin tarafı dünya ve Ortadoğu
kamuoyu nezdinde de tamamen netleşmiştir. Özcesi AKP devletinin Ortadoğu’daki
Şii-Sünni cepheleşmesinde Sünni cephesinin aktif bir tarafı olduğunu pratik
yaklaşımlarıyla ilan etmiştir. Daha önceden İsrail’e yönelik gelişecek bir füze
saldırısına karşı Malatya’ya yerleştirilen Füze kalkanı ve radar sisteminin
ardından en son Rojava sınırına NATO tarafından Almanya ve Hollanda’dan
getirtilip yerleştirilen Patriot füze sistemi, AKP devletinin bu somut
durumunun en son örnekleridir. AKP devleti bölgedeki Şii-Sünni mezhep
çelişkisinin ve savaşının açık bir tarafı olarak da hem Suriye rejimi ve hem de
Maliki önderlikli Irak merkezi hükümetinin KDP ile olan çelişkisinde de
faydalanarak müdahalelerini yeni tarz ve yöntemlerle geliştirmeye devam ediyor.
İMRALI GÖRÜŞMELERİ TOPYEKÛN DİRENİŞİN SONUCUDUR
AKP devletini topyekûn imha ve tasfiye planın bir parçası
olarak Kürdistan’da gerçekleştirdiği tüm siyasi, askeri soykırım operasyonları,
başta İmralı direnişi olmak üzere bu süreçte gerilla, zindandaki yoldaşların
büyük açlık grevi ve halkımızın 2012 yılı içerisinde ortaya koyduğu büyük
direniş ile boşa çıkartılmıştır. AKP devleti bu somut durumun bir sonucu olarak
uzunca bir süredir İmralı sistemi içinde ağır tecrit koşullarında tutulan Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın öncülüğündeki bir
heyetin görüşmesine izin vermiştir. Kuşku yok ki AKP’nin bu son tutumu sadece
kendisiyle izah edilebilecek bir durum değildir. En son ABD Dış ilişkiler
sözcüsünün ‘ İmralı görüşmelerini onaylıyoruz ve Türk devleti bizi
bilgilendiriyor’ açıklaması İmralı görüşmelerinin ABD ve müttefiklerinin bir
projesi olduğunu gösteriyor.
AKP’NİN SAMİMİ DEĞİL
Görüşmeyle beraber AKP devleti söylemde yeni bir süreci
başlattığını veya önceki süreci kaldığı yerden devam ettirdiğini söylese de,
pratik politik uygulamalarda bunun tersi gelişmeler olduğu görülmektedir.
AKP’nin bir taraftan görüşmeler olurken diğer taraftan yeni yılın arifesinde
Lîce operasyonuyla gerçekleştirdiği gerilla katliamı, son söylemesi gerekeni ilk
önce söyleyerek süreci darbelenmiş PKK’nin silah bırakması olarak tanımlaması
ve bunu yandaş medyasında bir psikolojik savaş malzemesi olarak kullanması bu
durumun somut örnekleridir. Ayrıca Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ileriki
süreçlerde yapılacak bu benzeri görüşmelerde AKP devletinin görüşmeye
gideceklerle ilgili dayatmalarda bulunması ve kimi istersem o gitsin
anlayışıyla kurumsal kimlikten soyutlamaya çalışmaktadır. Bu durum sıradan ele
alınacak bir durum değildir. Bu tür dayatmaların bir planın parçası ve hiç iyi
niyetli olmayan bir anlayışın sonucu olduğu görülmektedir. Bu da AKP’nin bu
süreçte de çözüme yaklaşımındaki samimiyetinin ciddi sorgulanması gerekliliğini
ve şimdiden ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya çıkarmıştır.
PARİS’TEKİ KATLİAMI CEMAATİN YEŞİL GLADYO’SU ÖTÜKEN’İN İŞİ
Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan ve kurmaylarından Hüseyin
Çelik’in son olarak içinde PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, KNK Fransa
temsilcisi Fidan Doğan ve Kürt gençlik hareketinin temsilcisi Leyla Şaylemez’in
Fransa’nın başkenti Paris’te vahşi ve alçak bir suikastla katledilmeleri
sonrasında yaptıkları açıklamalarla da Türk devletinin çözüm konusundaki
samimiyetini deşifre etmiştir. Hatta bazı görüşmelerle Kürdistan Özgürlük
hareketi gevşetilmeye çalışılırken diğer taraftan Türk Yeşil Gladyosu ile
uluslar arası desteklerinin böylesi bir katliamı yapması güçlü bir ihtimal
dâhilindedir. Katliamın hemen ardından Gülen cemaatine bağlı medya organlarında
ve sosyal medya üzeri ‘Paris şimdi daha iyi ve mutlu’ benzeri başlıklarla
sevinç kampanyalarını başlatmaları cemaatin kontrolündeki Yeşil Gladyo olarak
nitelendirilen ‘Ötüken’ adlı özel savaş kurumu tarafından yapıldığını
göstermiştir. Ayrıca cemaatin tetikçi
kalemi Mehmet Baransu’nun bir süre önce sosyal medya üzerinde yaptığı
değerlendirmeleri, Paris katliamını gerçekleştirenler hakkında önemli bir fikir
edinimi sağlıyor. Baransu sosyal medyadaki paylaşımlarında Kürt Özgürlük
hareketinin yönetim kadrosunun hedeflenmesi gerektiğini ileri sürerek yaptığı
‘ne zaman AKP hükümeti 2 önemli PKK yöneticisini ortadan kaldırdı ben o zaman
AKP terörle mücadele ediyor derim’ değerlendirmeleri bu gerçeği net olarak
ortaya koymuştur.
PARİS KATLİAMI ULUSLAR ARASI KOMPLONUN DEVAMIDIR
Paris’teki katliam belli bir strateji temelinde hayata geçirilmeye
çalışılan ve Kürt Özgürlük Hareketi üzerinde stratejik sonuçlar de hedeflenen
büyük ve profesyonel bir istihbarat operasyonudur. Uluslar arası komplonun
farklı bir aşamasını ifade etmektedir. Bu nedenle asıl hedeflenen Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan’dır. Bunun içindir ki uluslar arası komplonun devamı
olan bu stratejik saldırıya karşı ancak stratejik bir yaklaşım ve
geliştirilecek tarihi bir hamleyle boşa çıkarılabilir. Her ne kadar Avrupa gibi
bir yerde böylesi bir saldırı beklentisi olmasa da bir süre önce ABD’nin Ankara
büyük elçisi Richardione’nin ‘biz Türkiye’ye PKK ile mücadelede El Kaide
yöntemi önerisi yaptık’ açıklamalarıyla böylesi bir saldırının işaretlerini
vermiştir. Yani böylesi bir katliamın başta Fransa hükümeti olmak üzere diğer
NATO üyesi hegomonik ülkelerden bağımsız yapıldığını düşünmek yanılgı olur.
Özellikle de bu katliamı Fransa istihbaratından ve Kont-terör birimlerinin
desteği, göz yumması ve onayı olmadan yapmak imkânsızdır.
AKP’NİN ROJAVA KORKUSU
Rusya’nın Ortadoğu’daki son kalelerinden olan Suriye rejimi
içerisindeki iç savaş boyutlanarak artmakta ve bir yönüyle de kendi içerisinde
bir tekrarı yaşamaktadır. Suriye’deki bu iç savaş Küresel ve bölgesel hegomonik
güçlerin hegemonya savaşına dönüşmesinden dolayıdır ki bu süreç uzamakta ve bir
süre daha uzayacağı görülmektedir. Rojava(Batı) Kürdistan halkı 19 Temmuz
2011’de bir devrimci hamleyle Rojava’daki kentlerin yönetimlerine el koyarak
önemli bir devrim sürecini geliştirmiştir. Bu durum başta küresel Kapitalist
güçler olmak üzere AKP ve Kürt işbirlikçi çevreleri korkutmuştur. Bu da AKP’yi Rojava ile ilgili çeşitli kirli
ittifak arayışlarına götürmüştür. Bu ittifakların özü olan PYD’yi sürecin
dışında tutma planının tutmaması ve deşifre edilmesi ardından PYD ile
Rojava’daki Güney destekli gruplarla Hewler anlaşması ile Kürt Yüksek Konseyi
oluşumuna gidilmiştir. Rojava’da her ne kadar ulusal birlik konusunda böylesi
önemli bir adım atılmış olsa da, Türkiye destekli işbirlikçi Kürt grupların çetelerle farklı
kirli ilişki ve ittifak arayışları da devam etmiştir.
SERÊKANÎ’DE ÇETELERİ ÖRGÜTLEYİP KÜRTLERE SALDIRTAN AKP’DİR
AKP devleti Serêkanî’de içinde özellikle Meşhel Temo, Salah
Bedrettin öncülüğündeki Azadî partisi gibi işbirlikçi-ihanetçi diğer Kürt
gruplarının elemanlarının da olduğu çeteleri bizzat örgütleyip silahlandırmış
ve YPG ile çatıştırmıştır. Serêkanî’de Kürt halkının kazanımlarını ve statü
kazanmasını engellemeyi amaçlayan bu plan YPG’nin direnişi ile boşa
çıkarılmıştır. Eğer ki YPG’nin güçlü direnişiyle bu plan boşa çıkarılmasaydı
Rojava, AKP devletinin ve diğer işbirlikçi Kürt gruplarının müdahalesine açık hale
getirilerek YPG’nin tasfiyesi ve PYD’nin Rojava’da oluşturulacak bir dengeyle
sınırlandırılması gerçekleşecekti. Türkiye ve Kürt işbirlikçi grupların
ittifakının ürünü olan bu plan tutmayınca Güney Kürdistan’ın Rojava sınırını
kapatarak ambargo sürecini uygulaması söz konusu olmuştur.
IRAK ORDUSU İLE PEŞMERGENİN KARŞI KARŞIYA GELMESİ Şİİ-SÜNNİ
CEPHELEŞMESİDİR
Irak’ta İran destekli Şii Maliki önderliği ile Güney
Kürdistan hükümeti arasındaki çelişki bölgesel gelişmeler ekseninde dalgalı bir
şekilde gelişiyor. Bu çelişki dönem dönem Güney Kürdistan hükümeti ile Maliki
merkezli Irak hükümeti arasındaki gerginliklerle de farklı bir sürece evirilebiliyor.
Irak ordusu ile Güney Kürdistan Peşmerge gücünün karşı karşıya gelmesi bu somut
durumun ifadesidir. Bu aynı zamanda Suriye’de yoğunlaşan iç savaşın ve mezhebik
çelişkinin Irak’taki karşı karşıya gelmeyi ifade eden yansımasıdır. Yani Irak
ordusu ile Güney Kürdistan hükümetinin Perşmerge gücü şahsında karşı karşıya
gelen ABD-Türkiye-KDP Sünni cepheleşmesiyle İran-Maliki-Esad Şii
cepheleşmesinin karşı karşıya gelmesidir. Tabi Irak’ta çelişki yalnız Şii-Sünni
çelişkisi de değildir. Son olarak Şii lider Mukteda El Sadr’ın Maliki’yi
uyararak eğer böyle devam ederse Irak’ta da ‘Arap Baharı’ olur açıklaması
Irak’taki Şii güçler arasında da bir çelişki ve bölünmenin olduğunu gözler
önüne seriyor.
GÜNEY KÜRDİSTAN ÜZERİNDEN ROJAVA’YA MÜDAHALE ARAYIŞLARI
Rojava Kürdistan’ına işbirlikçi Kürt gruplarının Türkiye ile
Güney Kürdistan üzerinden müdahale bağlamında arayışları ve bu yönlü çabaları
devam etmektedir. Daha önce Suriye ordusundan firar eden gençlerden oluşturulan
kamplarda bu amaçla siyasi ve askeri eğitim çalışmaları yürütüldüğü
bilinmektedir. Güney Kürdistan’da eğitilen bu gücün bir bölümü farklı yollarla
Rojava’ya sızdırılmıştır. Sonrasında bu gücün
öncülüğünde Rojava Kürdistan’ında askeri tabur örgütleme ve ilanları
gerçekleştirilmiştir. Güney Kürdistan’da daha şimdiden Talabani sonrasında
çeşitli senaryolar gündemleştirilmektedir. Uluslar arası güçlerin
müdahaleleriyle de ya YNK’nin dağılıp Goran’ın ön plana çıkarılacağı ya da
Goran’ın yeniden YNK’ye katılması da mümkündür.
İRAN’A ERKEN MÜDAHALE İHTİMALLERİ ARTIYOR
Tarihte petrol için ilk kanın döküldüğü ülke olan İran,
Ortadoğu’daki Küresel ve bölgesel hegomonik mücadelenin, Suriye’de bir iç savaş
biçiminde yoğunlaşmasından ve belli bir sonuca ulaşmasından sonraki final
aşamasını oluşturacaktır. Bu anlamda belki de Kapitalist Modernite güçlerinin
Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını ele geçirme ve kontrol etme amacıyla yapılan
son müdahalenin ve son savaşın da yapılacağı ülke olacaktır. Tabi bu
Suriye’deki müdahale sonuçlanmadan İran’a herhangi bir müdahale olmaz anlamına
gelmez. Çünkü Ortadoğu’daki hegomonik mücadele komplike ve iç içe de
sürdürülebilinir. Hatta Suriye’de ki Baas rejimi devrilmeden bile İran’a
yapılacak bir müdahale sürecinin gelişme ihtimali artıyor. Bu durum küresel ve
bölgesel hegomonik savaşın daha da yaygınlaşması ve şiddetlenmesi anlamına
gelecektir.
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
Navenda Lêkolînên Stratejîk a Kurdistanê
www.navendalekolin.com www.lekolin.org -www.lekolin.net –
www.lekolin.info