Geçtiğimiz günlerde savaş ve çatışmaların yaşandığı Dêrazor’da, Suriye genelinde yaşanan son gelişmelerin yanı sıra ana bölgesel güçlerin rekabeti; askeri olarak bölge üzerindeki dengeleri değiştirmeye yönelik girişimlerden de kaynaklandığı biliniyor. Ehmed Xibêl (Ebû Xewle) meselesi bölgedeki güçler ve partiler tarafından nasıl kullanıldı ve büyütüldü. Acaba bölgede karışılıklık çıkarma, fitne yaratma ve varolan çatışmayı gürleştirmedeki amaç neydi? Dêrazor’da ve Suriye’nin genel kuzeydoğusunda barışı ve güvenliği bozmak için yapılan planının arkasında kim var? Oyuncuları kimler? Nasıl ve neden tam da bu zamanda bu olaylar gelişti? Olayın aslı nedir ve nasıl gelişti? Gelişecek muhtemel senaryolar nelerdir? Bu sorulara verelicek ceveplar ve konuya dair bütünsel bir çerçevede yapılacak analizler ancak bizi doğru sonuca kavuşturacaktır.
DAİŞ’in merkezi olan Dêrazor kenti, 2017 yılında QSD ve koalisyon güçleri tarafından Baxoz kasabasının özgürleştirilmesiyle DAİŞ’ten temizlenmişti. Dêrazor’daki çatışmanın arkasında birçok aktör var. Bahsedeceğimiz bu güçler Ehmed Xibêl (Ebû Xewle) meselesini, amaçlarına ulaşmanın zemini olarak kullandılar. Ebu Xewle meselesine zamanında müdahale edilip çözülmemesi bu güçlerin olaya müdahale etmesine ve bölgede kendi atlarını koşturmasının zeminini hazırladı. Dêrazor’da başlatılan Güvenliği Güçlendirme operasyonuyla beraber Kuzey Doğu Suriye’de Özerk Yönetimin ortadan kaldırılması planı da devreye konuldu. Yine bu plan Astana masasının temsiliyetini yapan Rusya, İran, Türkiye ve Suriye rejiminin Amerika’yı Suriye’den çıkarılmasını da kapsıyor. Bu da şu anlama geliyor ki bu güçlerden her biri Dêrazor’daki çatışmaları kızıştıran birer aktördü. Bu aktörlerin her biri Astana görüşmeleri sonrası yapılan açıklamalara denk görüşler belirtti. Her biri kendi ana akım medyasında Suriye rejiminin tekrardan Kuzey doğu Suriye’ye hakim olması ve Amerika’nın Suriye’den çıkarılmasını gündemleştirdi.
EBU XEWLE MESELESİ NASIL ORTAYA ÇIKTI VE KULLANILDI:
Ebû Xewle QSD güçlerine katılmadan önce Türkiye’de yaşıyordu. Bir süre QSD içinde kaldıktan sonra Dêrazor Askeri Meclisinin komutanı oldu fakat yetki ve konumunu kendisinin ve aşiretinin hizmeti için kullandı. Aynı zamanda kirli işlerini yürütmek için de bu yetkisini kullandı. İki-üç yıl önce Rakka ve Dêrazor halkından ve aşiretlerinden kendisine karşı şikayetler vardı. Yine Dêrazor’da iki kadının öldürülmesi olayında parmağı olduğu ve son zamanlarda şüpheli bağlantıları olduğu orta çıktı. Ebu Xewle Dêrazor Askeri Meclisi komutanı olmasına ve denetiminde büyük silahlı bir güç olmasına rağmen QSD güçlerine yönelik en büyük saldırılar Dêrazor hattında gerçekleşiyordu. DAİŞ hücrelerinin ve silahlı grupların bu saldırılarına karşı harekete geçmeyen Dêrazor Askeri Meclisi ve komutanı Ebû Xewle’nin bu tutumları büyük şüphe uyandırıyordu. Son dönemde gelişen saldırılar ve son olarak Dêrazor olaylarıyla beraber Ebû Xewle’nin birçok tarafla bağlantıda olduğu daha da netleşmiş oldu. QSD ve Dêrazor Askeri Meclis yasalarına göre Ebu Xewle’nin görev ve yetkilerini kötüye kullanmaktan yargılanması ve disipline sevk edilmesi gerekiryordu. Fakat Askeri Meclisin çoğunluğunun Ebu Xewle’nin kendi aşiret üylerinden ve akrabalarından oluşması yasanın uygulanmasının önünde engel oluşturuyordu. QSD’nin Ebu Xewle meselesine erken müdahale etmemesi karşıt güçlerin meseleyi kendi çıkarları için kullanmasına ve bu meseleyi QSD’nin Arap aşiretleriyle savaşı, Kürt-Arap savaşı gibi medyada lanse edilmesine neden oldu. Yine şovenist, ırkçı güçler sosyal medya üzerinden Kürtlerin katletilmesi için fetvalar çıkarırken Oriyent gibi İhvancı ajanslar da bunun öncülüğünü yaptı. Esasında Arap aşiretleri ile SDG arasında bir savaş yoktu ancak Suriye Rejimi ve İran ile bağlatıları olduğu bilinen bir veya iki aşiret şeyhi (Raqib El Beşir, İbrahim El Hifil) arasında kavga vardı.
İLK OYUNCU
İlk oyuncu Suriye Rejimi; Suriye rejim yetkilileri herdaim bölgedeki aşiretlerin (sözde başkaldrısını) desteklediğini ve iyi ya da zor kullanarak Suriye’nin Kuzeydoğusundaki hakimiyetlerini geri kazancaklarını söylemiştir. Bu amaç çerçevesinde de uzun süredir çalışmalar yürütmektedir. Edinilen bilgilere göre aralarında Îbrahî Hifîl’in de bulunduğu rejimle temas halinde olan bazı Arap şeyhleri son dönemde yoğun görüşmeler gerçekleştirdi. Yine son dönemlerde Îgedat aşiretinden kişilerin Qamişlo Hava alanına gidiş gelişlerinin sıklaştığı gözlemlendi. Ayrıca Hesekê güvenlik görevlisi bir süre önce kendi taraflarına yakın zamanda karışılıkların olacağını belirtmiş ve ona göre de konumladığı bölgelerde sayılarını arttırmalarını emretmiştir. Özellikle bundan üç ay önce Qamişlo’nun batısına düşen Hemayî köyünde endamlarının sayısını iki katına çıkarmış. Qamişlo’nun güneyinde ve daha birçok bölgede Suriye rejimi tarafından Difa El Watani üyleri başta olmak üzere kendi taraftarlarına silah dağıtımı gerçekleştirmiştir. Bu süreçte de birçok kez Hesekê güvenlik sorumlusuyla görüşmeler gerçekleştirmiştir. Ebu Xewle yakalanmadan kısa bir süre önce Hesekê’de aşiret liderleriyle toplantı yaptığı bilgisi ve diğer tüm bilgiler Suriye rejimin yoğun bir hazırlık içerisinde olduğunu doğruluyor.
Bu konuya ek olarak, Suriye Devlet Başkanı’nın Danışmanı Lona El Şibil’in 24.08.2023 tarihinde yaptığı şu açıklama canalıcıydı: “Suriye hükümeti, Fırat’ın doğusunu Amerika’nın işgalinden kurtarmak için müttefikleriyle beraber, Suriye’ye yönelik geniş çaplı bir askeri operasyon başlatılması konusunda mutabakata vardı. Bu açıklama, Dêrazor ve Fırat’ın doğusunda başlatılan Güvenliği Güçlendirme Operasyonundan iki gün önce yapıldı. Ardından bir açıklama daha yaparak şunları söyledi: Birkaç gün önce size rejimin kararının, Fırat’ın doğusunu özgürleştirilmesi olduğunu söylediğimde bu sözlerim bazı hainler tarafından pek hoş karşılanmadı.” Suriye Devlet Başkanı’nın Danışmanı Lona Shibli’nin bu açıklamaları, Suriye rejiminin derinden müdahil olduğu konusunda hiç bir şüpheye yer bırakmıyor. Bu çatışmalarda ister Şeyh Begara’nın (Rakheb Nawaf Al-Beşir) ister silahlı grupların örgütlenmesi ve güvenlik güçlerinin doğrudan bu konuya müdahil olması Suriye rejiminin olaydaki rolunu gösteriyor. Yine sınırı geçen Suriye rejiminden bazı kişilerin tutuklanması ve Fırat Nehri’nin batı yakasından geçerek savaşa katılmaya çalışan rejim askerleri konunun gerçeğini ortaya çıkardı.
Ağustos ayı başlarından bu yana QSD ve YPG’nin tankerler ile, aşiretlere su yardımı yapması dikkatleri üzerine çekiyordu. İsmini vermek istemeyen görgü tanıklarından birinin ifadesine göre,, “Üç kişi Fırat’ın batısından Fırat’ın doğusuna tekneyle Mihêmîde köyüne geçerek adı Newaf olan köy muhtarının evine defalarca ateş açtıktan sonra kendilerini bekleyen teknelerle Fırat’ın batı tarafına geri döndüler. Öte yandan dikkat çekmek istediğimiz bir diğer önemli nokta ise, bahsi geçen bölgelerin Fırat Nehri kıyısında yer alan ve İgêdat Şeyhi kabilesi Al Hifl’in merkezleri olan Şeheil, Ziban ve diğer kasabalardır. Haqil El Ömer’e yakın olup aynı zamanda rejime en yakın bölgelerdir. Bu da asıl amacın petrol ve gaz sahalarını ele geçirmek olduğu anlamına geliyor.
İKİNCİ OYUNCU:
İkinci oyuncu ise Türkiye, Arap koalisyonu ve çeteleri; Türkiye, Astana masasının aktif üyelerinden biri; Kürtlere yönelik planların, fitnelerin ve saldırıların çoğu Türkiye tarafından yürütülüyor. Türkiye’nin asıl hedefi Suriye’nin kuzeydoğusundaki yönetimi yıkmak. Bu amacına ulaşmak için de hem askeri hem de istihbarat düzeyinde faaliyet yürütüyor. Türk devleti, Rojava ve Kuzeydoğu Suriye’deki bazı aşiretlerin şeyhleri ve üyleriyle MİT üzerinden ilişki kurup, onları örgütledikten sonra özerk yönetime karşı ayaklandırmaya çalışıyor. Ebu Xewle meselesini de kendi lehine kullanan Türk devleti kendisi de şovenist ve ırkçı olduğu için Arap aşiretlerini Kürtlere karşı harekete geçmeye çağırırken, son açıklamalarında şöyle denildi: “Arap aşiretlerini destekliyoruz ve bu savaş devam edecek.” Hayat Tahrir El Şam’ın (Cebhat El Nusra) cephe ahttında mevzilenmesi ve çetelerinin Minbic ve Til Temir’e eş zamanlı saldırıları, olaylarda parmağının olduğunu doğruluyor.
Arap koalisyonu ve çeteleri savaş çadırını örmüş, o çadırın altında Özerk Yönetim ve QSD’ye karşı insanları örgütleyerek Minbic ve Til Temir cephelerine gönderdi. O çadır ve camilerin içinde Kürtlerin öldürülmesini meşrulaştıran yazılar ve fetvalar verdiler. Yine İhvana’nın davulları milliyetçi telden çalıyordu. Bütün güçleriyle bu savaşı Arap-Kürt savaşına dönüştürmek istiyorlardı ve bu konuda Türk devleti ve ona bağlı çete grupları yine İhvancılar birçok sahte haber, şantaj ve özel savaş yöntemlerini kullanarak fitne yaratılmasında rol oynamış, ancak başarısız olmuş ve planları suya düşmüştür.
ÜÇÜNCÜ OYUNCU:
Üçüncü oyuncu ise İran; Suriye’de İran’ın varlığı ve bu iki ülkenin ilişkileri yeni değil. Hafız Esad döneminden günümüze kadar devam etmektedir. Hafız Esad, bilgeliği ve tecrübesiyle Suudi Arabistan liderliğindeki Sünni dünya ve İran liderliğindeki Şii dünyası arasında bir denge oluşturabilirdi. Ancak 2000 yılından sonra ve Beşar Esad rejimi döneminde dengeler İran’ın lehine dönmüştür. Suriye ile Suudi Arabistan arasındaki makas açıldıkça İran’ın Suriye’deki varlığı artmıştır. Neredeyse Suriye’deki savaşa öncülük edecek düzeye ulaşmıştır. İran, Suriye’yi kendisi için jeostratejik olarak görmekte, bu nedenle Suriye toplumunun içine derinlemesine yerleşmiş ve birçok bölgede halkı Şiileştirmiştir. İran her ne kadar ABD’yi baş düşmanı olarak görse de aynı zamanda ABD’ye iyi hizmetler sağlıyor ya da Suriye’deki rollerini kendi arasında paylaşıyor. İran’ın Suriye’deki nüfuzunun artması ve güçlenmesi, ABD’nin Suriye’deki varlığını artırmasının ve Suriye’yi, başta İsrail’in korunması ve güvenliği açısından Ortadoğu’da kendisine stratejik bir alan olarak görmesinin temel nedenidir. Böylelikle İran’ın artık Suriye’nin geleceği konusunda bir karar merci olduğunu görüyoruz. Bu yüzden de Beşar Esad attığı her adımda İran’a danışma gereği duyuyor.
Öte yandan İran, Rusların müttefiki olarak biliniyor, birçok ekonomik ve askeri anlaşma imzalamış durumda ve ABD’ye karşı savaş konusunda ortak hedeflere sahip. Dolayısıyla bu iki güç Beşar’ın otoritesinin düşmesine izin vermedi ve böylece Amerika’nın Suriye konusundaki planlarını bir ölçüde boşa çıkardılar. Son birkaç ayda İranlı yetkililerin, Amerikan güçlerinin Suriye’den çekilmesine ilişkin açıklamaları dikkat çekerken, yine Hasan Nasrullah’ın son dönemde ABD’nin Suriye’den çekilip doğu kısmının Suriye Rejimine geri verilmesine vurgu yapan açıklaması dikkat çekti.
Son altı ayda Dêrazor ve diğer bölgelerde Amerikan güçlerine karşı etkili ve profesyonel eylemler gerçekleştirildi. Öte yandan Begaran aşiret şeyhi Şeyh Nawaf el-Beşir, İran’a büyük hizmetler yapıyor. Kendisi Şiiliği kabul edip birçok insanı da Şiiliğe çekti. Ebu Kemal, Meyadîn ve diğer bölgelerde Hüseyniyyat’ı kurdu. Bölgedeki halkın yoksulluğunu ve açlığını kullanarak, insanları kendi yanlarına çekip Şiileştirdi. Raxib Newaf El Beşîr birçok kez İran’a gidip eğitim almış biridir. İran onu sözde Difa Al-Watani kuvvetinin üzerine subay olarak görevlendirmiş, aynı zamanda kendisi Usûd El Şerqîye adında bir güç oluşturmuştur. İran son dönemde bölgedeki faaliyetlerini artırdı. ABD ve QSD’ye karşı bir hareket başlatılması konusuna ilişkin olarak İran ve Suriye rejimi ortak bir karar aldı ve buna göre her iki taraf da (İran ve Suriye) sahadaki güçlerini yeniden dizayn etti. Güvenilir kaynaklardan edinilen bilgilere göre iki aydır Meyadin ve Ebu Kemal şehirleri boşaldı, bu bölgedeki insanların Şam’a ve başka yerlere göç ettirildiği öğrenildi. Öte yandan ABD’nin İran güçlerine saldırarak Irak-Suriye arasındaki sınır hattını ele geçirerek Suriye’nin güneyi Tenaf’a doğru ilerleyeceği ve Siweda vilayetine gideceği propagandası yapıldı. Bu da korku ve paniğe kapılan İran ve Suriye rejiminin Dêrezor’da QSD’ye karşı bazı aşiret liderlerini kışkırtmaya ve başkaldırmaları için harekete geçirmeye çalışmasına neden oldu.
DÖRDÜNCÜ OYUNCU:
Dördüncü oyuncu ise Rusya; Rusya, ABD’nin rakibi olan kilit bir oyuncu. Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’nın Suriye’deki varlığı zayıflasa da hedeflerinden vazgeçmedi. Amerika’yı Suriye’den çıkarma girişimleri halen devam ediyor. Rusya, Dêrazor olaylarında fazla öne çıkmasa da merkezi Suriye rejiminin tüm Suriye bölgesi üzerindeki hakimiyetinin mühendislerinden biridir. Rusya, ABD’nin Suriye’den çıkarılması konusunda tek başına yapamadığını müttefikleri (İran, Suriye, Türkiye) aracılığıyla yapmaya çalışıyor, dolayısıyla bahsi geçen bu güçler güçlü bir koordinasyon içinde değil.
Müttefikleri de onunla aynı fikirde olup, Soçi, Astana, Tahran ve Türkiye’de yapılan periyodik toplantıların asıl amacı 2254 sayılı kararı boşa çıkarılmasıdır. O toplantılarda yapılan plan ve projeler Özerk Yönetim’i yıkmak ve Amerikan güçlerini Suriye’den çıkarma amacına yöneliktir. Rusya ise Özerk Yönetim’e baskı yapmak ve teslim olmak için Türkiye ile görüşmelerde bulunurken Türk devleti de tehdit, baskı ve saldırılarla QSD kontrolündeki bu toprakları Suriye rejiminin kontrolüne geri vermek istiyor.
Dolayısıyla Dêrazor olayları Astana ve Soçi’nin liderliğini yapan Rusya’dan kopuk değildir. Bu noktada Türkiye ve Rusya’nın çıkarları aynı ancak Fırat’ın batı yakasında ve Türk devletinin işgal ettiği topraklarda durum farklı. Bu bölgelerde Rusya ile Türkiye arasındaki çelişkiler oldukça fazladır. Ukrayna örneğinde olduğu gibi Erdoğan Rusya’ya nefes aldırırken, Amerika’nın Türkiye’ye uyguladığı yaptırımların birçoğu Erdoğan’ın Rusya’ya karşı yumuşak tavrıyla boşa çıkarıldı.
(BÖLÜM 2: BEŞİNCİ OYUNCU, OLASI SENARYOLAR, KART KARIŞTIRMA VE SALDIRI STRATEJİSİ, SONUÇ)
Yusuf MUSTAFA
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi