Siyaset arenasında tekrar seçimler konuşulmaya başlandı. Türkiye’nin geleneksel siyasetinde uzun zamandır etkili olmuş partiler olası bir seçime hazırlanıyorlar. Aslında, balataları bozulan araca tekrar ayar vermeye çalışıyorlar. Tamir etmek istiyorlar. Kapitalist düzen partileriyle ve halk karşıtı olan bir sistem içinde halkın lehine (yararına) bir gelişmenin olmayacağı ve demokrasinin yine göstermelik sandık demokrasisinden öteye gidemeyecegi bilinmelidir. Demokrasi güçlerinin baskı altında olduğu, ülkede, sivil bir cuntanın olduğu koşullarda seçimlerin olması neyi değiştirir? Onlarca kez seçimler oldu ama kazananlar holdingler, kaybedenlerde demokrasi beklentisi içinde olan halk oldu. Altılı masa denilen bazı düzen partileri, sanki Türkiye’nin siyaset sahnesine yeni girmişler ve bir alternatif olacaklarmış gibi servis ediliyorlar. Gerçek demokrasi gücü HDP ise hiç konuşulmuyor ve HDP’nin oy potansiyelini ve kitle gücünü ise kendi aralarında pazarlık konusu yapıyorlar.
HDP’nin ve bütün demokrasi güçlerinin baskı altında olduğu, Kürtlerin her gün kimyasal silahlarla katledildiği, halkların derin bir yoksulluk yaşadığı koşullarda ne demokrasi olur ne de ülke rahata kavuşur. Göstermelik seçimlerle geçmiş sadece daha kötü bir şekilde tekrarlanır ve ülke daha çok uçurumun kenarına getirilir. Çünkü kapitalist düzen partilerinin hiçbiri Türkiye’nin gerçek gündemi olan Kürt sorununa ve kirli özel savaştan kaynaklı ekonomik sorunlara vurgu yapmıyorlar ve çözüm geliştirmiyorlar. Kapitalist düzen partilerinin görevi, sistem için gerekli olan her faaliyeti aksatmadan yürütmektir. Düzen partileri sözde muhalefetlerken halka her vaadde bulunurlar, demokrasi havarisi olurlar, benim işçim benim köylüm/çiftçim derler ama iktidar olduklarında da, gerçek yüzlerini gösterirler. Politik toplumlar ve bireyler, içinde yaşadıkları sistemi tanırlar ve kapitalist düzen partilerinin içyüzünü iyi bilirler. Ancak apolitik toplum ve bireyler ise düzen partilerini nimet kapısı olarak görürler ve kuyruklarına takılırlar. Düzen partileri sürekli maske ve renk değiştiren bir karaktere de sahipler. Ancak karakterleri hep aynıdır. AKP/MHP/CHP gibi partiler sermayenin nefes boruları işlevine sahipler.
Ve bunların, iktidara geldikten sonra icraatlarına baktığımızda bunların gerçek karakteri zaten gözler önündedir. Onlarca yıldır bu partilerin Türkiye’ye yani halka bir faydaları olmadığı fazlasıyla belli olmuyor mu? Halkın değerleriyle halkın karşısına çıkarlar ama oy aldıktan ve iktidar olduktan sonrada gerçek ödevlerini yerine getirirler. Cumhuriyet kavramı aslında özgürlük demektir ama ulus devlet etiketli kapitalizm, kapitalist düzen partileriyle bu değeri korkunç bir şekilde kullanıyor. Bu düzen partileri sermayenin resmi siyasi sözcükleridirler. Demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden biri seçimler ve siyasal iktidarın değişmesi olduğu için, toplum çoğu zaman, demokrasinin sadece seçim-sandık boyutuyla ilgilenirler, genel toplumsal yaşamdaki önemiyle ilgilenmezler. Toplumun siyasal iktidar üzerinde bir etkisi ve yetkisi varmı, gelir dağılımı adilmi, halkın refahı yüksekmi konusu, Türkiye’de demokrasinin konusu değildir. Seçimler oluyorsa, siyasal iktidarın değişmesi gerçekleşmişse, ister toplum açlıktan ve yoksullukan ölsün , ister devlet toplumu işkenceden geçirsin zihniyeti gibi sakat bir demokrasi zihniyeti var.
Ülke ekonomisi toplasan yüz ailenin yada çok küçük bir elit sınıfın elinde olduğu ve bununla beraber siyasetin perde arkasında bu elit sınıfın eliyle oluştuğu koşullarda demokrasinin halkın kendi kendisini yönettiğini söylemek bir safsata dan başka birşey olamaz ve bu, aslında demokrasi maskesiyle halkı kandırıp, kapitalizmin toplumsal yaşamdaki egemenliğini sağlamanın ve meşrulaştırmanın yoludur. Kapitalizmi toplum nezdinde siyasi olarak meşrulaştırma görevini, düzen partileri olarak adlandırdığımız partiler yapmaktalar. Kapitalizm, düzen partileri eliyle toplumsal ve demokratik değerleri, sanatı, kültürü, sporu, teknolojiyi kullanarak varlığını sürdürür. Seçimler, demokrasi, siyasal idarenin gerektiğinde değişmesi aslında toplumun doğrudan kendisini yönetiği sistemlerde olur. Kapitalist sistem, kendisini topluma ait bir sistemmiş gibi gösteriyor. Burada, ulusal-toplumsal değer, bütün değerleri ardına kadar kullanarak kendisini vazgeçilmez hale getirir. Bütün toplumsal değerler kapitalizmin tekelinde olduğu için, toplum doğal olarak kapitalizmi ulusal-milli bir sistem olarak görür. Bir beklenti içine girer ve kapitalizmden herşeyi bekler.
Dolayısıyla kapitalist düzen partilerinide kendi partileri ve temsilcileri olarak görürler. Bu partilere her bakımdan bağlı olurlar. Bu partilere çoğu kez körü körüne bağlandıklarının farkında olmazlar. Partilerin içyüzlerini bile göremezler. Türkiye’de yetmiş iki yıldır onlarca kez seçimler yapıldı ama her seçim sonrası ekonomik koşullar daha çok kötüye gidiyor ve siyasette de yozlaşmanın önüne geçilemiyor. Türkiye’de seçimler, daha iyi bir yönetim ve daha iyi hizmet için yapılmıyor. Çürümekte olan rejime taze kan vermek için yapılıyor. Düzen partilerinin buradaki rolleride çürüyen sisteme nefes aldırabilmektir. Toplumda siyasal kültür-bilinç, emek ve sınıf bilinci olmadığı için, alternatif yaratabilme yeteneğinden yoksun olur ve bir süre sonra, istemeyerekte olsa sistemden kendi sorunlarının çözümünü bekler. Sınıf bilincine sahip toplumlar kapitalizmin bütün ulusal ve toplumsal, maddi, manevi değerleri kullandığını ve bütün bu değerleri bir kredi olarak kullandığını bilirler ve bu partilere tavır alırlar. Dikkat edin, Türkiye’de son yıllarda yoksulluğun ve zamların daha çok olmasıyla, toplum rejimin içyüzünü daha iyi görür oldu ama buna rağmen hala düzen partilerinin top koşturduğu sahada şutlanıyorlar.
Sanki İyi Parti, MHP’den, Memleket Partisi CHP’den, Gelecek Partisi AKP’den daha iyiymiş gibi, ben bu sefer İyi Partiye, Memleket Partisine oy vereceğim diyorlar. Kapitalizm ve serbest piyasa ekonomisi kendi içnde yarış ve rekabet halinde olduğu için, bir düzen partisinde de zaman zaman iktidar kavgaları ve liderlik çekişmeleri olur ve bununla beraber çeşitli ayrılmalar, bölünmeler olabilir ve farklı gruplara ve partilere ayrılabilirler. Bu gibi durumlar, toplumda, sanki ayrılanlar diğerinden daha iyiymiş yada daha kötüymüş gibi anlaşılıyor. Bir partiden başka bir partinin çıkması, eğer toplum lehine ideolojik bir ayrılık ve farklılık yoksa, çıkan partiyi iyi yapmaz. Ki kapitalist düzen partilerinde kesinlikle ideolojik ve fikirler farklılıklar olmaz, sadece parti içinde çıkarlar ve liderlik çekişmeleri olur. Yani çıkar çatışma ve çelişkileri olur. Düzen partilerinin renkleri, isimleri, dış görünüşleri farklı olsada içleri ve karakterleri aynıdır. HDP, Kürtlere dayatılan inkar ve imha savaşı bitmeden, kendilerine ve bütün demokrasi güçlerine yönelik tutuklama, gözaltı ve baskıların sona ermeden ve tabiki Türkiye’nin demokratikleşmesi adımları atılmadan, AKP-MHP kirli-faşizan rejimiyle görüşmemelidir.
Kürtlerin, HDP’nin ve bütün demokrasi güçlerinin baskı altında olduğu koşullarda AKP’nin mecliste HDP’yi ziyaret etmesinin anlamı nedir? Demokratikleşme adımlarının somut olarak atılmadığı koşullarda bu tür görüşmelerin çıkar amaçlı olduğu ve demokrasi güçlerine zarar verdiği çok görüldü. HDP’nin bu konuda dikkatli olması gerekiyor. Olası bir seçim sürecine giriliyor. AKP-MHP faşizmi bütün kartları oynayacaktır ve ömrünü uzatmak isteyecektir. Çünkü önümüzdeki seçimler kesin bir yenilgi ve ölümle sonuçlanacak AKP-MHP faşizmi için. Önümüzdeki süreç hem AKP-MHP’nin yenilgisi, hemde düzen partilerinin artık siyaset sahnesinde etkilerinin azalacağı ve demokrasi güçlerinin rollerinin öne çıkacağı bir süreç olacaktır. Düzen partileri siyaset sahnesinde daha çok kaldıkça, halk demokrasiye hasret kalacaktır, yoksulluğun ve zulmün çok daha kötüsünü yaşayacaktır. Geçen onlarca yılda bu netçe görülmüştür ve toplumun yaşamına yoksulluk, sefalet ve sömürü olarak fazlasıyla yansıdı. Türkiye toplumu son yıllarda bunun acısını daha çok yaşıyor. Bütün bu çözümsüz kalan sorunlar, sorunların gün geçtikçe ağırlaşması seçimlerle bir değişimin olmayacağını gösteriyor. Yani onlarca yıldır yapılan seçimler neyi değiştirdi? Derin rejim ve demokrasi sorunlarının olduğu koşullarda seçimlerle bir değişimin olacağını beklememek gerekiyor. Mademki demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesidir. Halk, kendi kendisini, yönetmesinin nasıl olması gerektiğini bilince çıkarması gerekiyor. Bu güne kadar gidilen yol yanlışsa bu yanlıştan dönmek ve doğru yola girmesini bilmek gerekiyor. Doğru yolda yürümesini bilen halklar demokrasiyi getirmesini ve kendi kendisini yönetmesinide bilirler. Cumhuriyet, demokrasi, seçimler, aslında halkın özyönetimine ait siyasi ve toplumsal değerlerdir. Bu değerleri tekçi ve faşizan rejimlerin tekelinden-elinden çıkarmak gerekiyor. Bu değerlerin asıl sahibi halkın kendisidir. Türkiye’deki cumhuriyet, her tarafı zulüm kokan ve içinde zehir olan bir tabela cumhuriyetinden başka birşey değildir. Zehir ve faşizm kokan tabela cumhuriyetlerine halkların ihtiyacı yoktur.
Kemal SÖBE