Eşbaşkanların, Milletvekillerin, il ve ilçe başkanların verdiği aktif mücadeleye sahip çıkmak, atılacak tokatların, ters kelepçelerin, yerde sürüklenmelerin misliyle karşılık verilmesi gerektiği zaman aralığındayız.
AKP’nin psikolojik savaş yöntemlerinden ürkerek sessiz kalmak hiçbir sürece katkı sağlamaz. Aksine mevcut Faşist ve tekçi politikalarını sürdürmesine yol açmak olur. Kuşkusuz AKP’nin her sözüne cevap yetiştirmek iyi bir politik tarz değildir. Bu tarz da doğru değildir ancak bazı konular vardır ki sessiz kalmak, psikolojik savaş söylemlerini bir gerçekmiş gibi kabul görmesine fırsat verir. Nitekim böyle olmaktadır. Bir diğer yanıyla polis ve devletin karanlık güçleri tarafından organize edilmiş eli cihazlı üniformasız kişilerin müdahaleleri fiziksel seviyeye yükselmesi de sessizlik politikasının temel nedenlerindendir.
HDP demokratik siyaset geleneğinin günümüzdeki temsilcisi olan bir partidir. Kökleri 1965 seçimlerinde meclise giren Türkiye İşçi Partisi milletvekillerinin etkin muhalefet geleneğinin de temsilcisi olarak, 1990’lardan bu yana HEP’le başlayan bir sürecin devamı olan bir parti olma özelliğine sahiptir. Yaklaşık 60 yıldır Türkiye tekçiliğine, Kürt inkarına yönelik politikalarına karşı herzaman bir direniş cephesi olarak mücadele etti. Onlarca parti kapatmaları, suikastlar, zindanlar, sürgünler yaşayan bir direniş kalesi… Bu süreç içerisinde tasfiye olmamış, kendini yenileyen, besleyen ve yoluna daha güçlü devam eden bir taban kitle bulmuştur.
2014 yılında hazırlanan ‘’Çöktürme Planı’’ ve 2016 yılında alınan Ohal kararıyla topyekün saldrılara maruz kalarak, belediyeler kayyum adı altında gasp edildi ve halk iradesi teslim alınmaya çalışıldı. Günümüze kadar varlığını devam ettirmeye çalışan HDP’nin verdiği mücadelesinin gerçekten takdir edilecek bir çok yönü bulunmaktadır. Bunun yanında Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) dönük bitmek bilmeyen psikolojik özel savaş da dikkatle ele alınmalıdır. Kapatma davası açılan, intikam dürtüleri ile yıpratılan, düşman hukuku ile tüm yönetici ve çalışanlarının cezaevlerine alındığı bir aralıkta, en çetin saldırılar medya üzerinden sabah akşam durmadan yapılmaktadır. Türkiye siyaset tarihinde HDP kadar ötekileştirilen ve hakkında özel savaş yürütülen başka hiçbir parti yok gibidir. Bu elbette HDP’nin gücünden duyulan korkudan ileri gelmektedir.
Tamamen iktidarın tekeline geçmiş ana akım medyasında her dakika karalanan, tek bir sözüne yer verilmeyen, TV’lere çıkarılmayan ve buralarda sürekli iticileştirilen, terör damgası ile hedef yapılan HDP haşere sürüsü ilan edilerek, katliama giden dehümanizasyon aşaması uygulanmaktadır. Sürekli şiddete maruz kalan, her sözü fezlekeye, her çalışması cezaya çevrilen, sürekli MİT yöntemleri ile oluşturulmuş kurgusal durumlarla karşı karşıya kalan, gizli tanıklar üzerinden belediye eş başkanları, çalışanları tutuklanan HDP, Türkiye’de örneği az rastlanır bir sistematik özel savaşa tabii tutulmuştur. HDP ve temsil ettiği çizginin herzaman anti-propagandası yapılıyor. Sürekli herkesin, her şekilde rahatça yönelebileceği bir ‘düşman’ olarak tüm alanlarda, büyük bir iştahla faşist aygıtlarca aktarılıyor.
Kısaca milyonlarca Kürt halkının temsilcisi ve iradesi konumunda olan HDP, harmanlanmış faşist ve tasfiye politikalarına karşı amansız bir mücadele veriyor. Bu varlığını devam ettirme mücadelesi tabanını kaybetmeyen, her seçimde türlü oyunlara karşı demokratik siyasette ısrar eden bir kimlik kazanmış durumdadır. Israrla tekçiliğe karşı barışı, demokrasiyi, eşitliği ve halk çoğunluğunu savunan bir cephede yer aldı ve partinin varlığı Erdoğan-Bahçeli sömürgeci-faşist diktatörlüğünün korkulu rüyası oldu. HDP’nin parti binasının kapısının açık, ışığının yanık olması bile onları korkutmaya yetmektedir. Bundan sonrada HDP eğer ayakta kalır, demokratik siyaset mücadelesinde ısrarlı olursa, bugün bir olanın bin, bin olanında milyonlara dönüşeceğinin farkındadır.
Bu gerçekliğin bilincinde oldukları içindir ki, HDP’ye adeta ‘göz açtırmayan’ bir politikayı gündeme koymuşlardır. Bunun bir sonucudur ki, her gün onlarca, yüzlerce HDP’li işkence merkezlerine, oradan da zindanlara götürülmektedir. Ancak bu politikadan bir sonuç elde edemedikleri içindir ki, şimdide HDP’nin kapatılmasını kendileri için ivedi bir görev olarak önlerine koymuşlardır. Fakat bunun da dertlerine bir çare olmadığının farkındadırlar.
Ülke içinde korkunç bir baskı ve zulüm uygulanıyor. Geleneksel devlet aygıtı ve onun uygulayıcı gücü olan AKP hükümeti tabandan gelişen bir demokrasi hareketini hazmedemiyor. Şuan ki baskı, zulüm, tekçi iktidara alternatif olarak 6’lı masa gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Fakat görünen o ki AKP/MHP iktidarı yerine gelebilecek 6’lı bileşeninde ülke demokrasisine, ferahına, barışına, huzuruna hiç bir katkı sağlamayacağı gibi, özellikle Kürt halkı üzerinde daha derin, daha baskıcı politikaların yürütüleceği bir düzen kurulması kaçınılmaz gibi durmaktadır.
Önder Apo’nun HDP için çizdiği üçüncü ayak/yol/çizgi kimse için bir tehdit değil, aksine katı merkeziyetçi yapılara, otoriter tarza, inkarcı ve asimilasyonist politikalara, kadın düşmanlığına, ekolojiden yana üretilmeyen politika ve duruşlara karşıdır. Popülist, cinsiyetçi, dünbaz, aşırı milliyetçi ideolojilere karşı mücadele eder. Bu ayak sadece Kürtlerden ibaret değildir. Demokratik tüm kesimlerin kendisidir. Ezilenlerin tümüdür. Klasik bir muhalefet tarzını benimsemez. Kısa vadeli düşünmez, faşizme vurulacak darbelerde ilkelerini korur ve etkisi tarihi olur.
Demokratik toplum ve bu toplum şahsında ortak yaşam olmazsa olmazdır. Bir toplumun örgütlenmesidir. Fakat bu örgütlenme, eylemsel kılınmışsa üçüncü ayağı temsil eder. Devleti demokrasiye duyarlı kılma mücadelesi verir, demoktaik Türkiye birliğini öngörür. Temel mücadele anlayışı devletten bir şey beklemeden kendi öz gücüyle hareket etmesidir. Kısaca üçüncü ayak, egemen sömürgeci güçlerin dışında kalan halkları, ezilenleri, demokrasiyi temsil eden, gençlik ve kadın devrimlerini içine alan, ekolojik olan, devrimci demokratik duruş çizgisi oluyor.
Parti olarak bu zorlu ve baskı düzenine karşı ayakta kalmaya, yeni bir Türkiye yaratmaya çalışılan bu hareketi eskisine nazaran daha çok sahiplenmek, verilen mücadeleyi besleyecek ve büyütecek eylemsellik içinde olmak gerekir. Süreci sadece önüne gelen mikrofona ‘’Bu seçimlerde oyumu HDP’ye vereceğim’’ diyerek geçiştirmemek gerekir. Eşbaşkanların, Milletvekillerin, il ve ilçe başkanların verdiği aktif mücadeleye sahip çıkmak, atılacak tokatların, ters kelepçelerin, yerde sürüklenmelerin misliyle karşılık verilmesi gerektiği zaman aralığındayız. Bunun öncülüğünü yapabilmek için bir yerlerde yöneteci olmaya hatta parti üyesi olmayada gerek yok. Düşman bilincinde olan her kürt gencinin bu tarihi sorumluluğu taşıması gerekmektedir.
Fırat ALİ