03 Temmuz 2011 Pazar Saat 08:08
İnsanlığın dünyaya bakış açısı zorlu bir sınavdan geçiyor. Doğa artık hep bildiğimiz düzeninden uzaklaşmış durumda. Olması gerekenler olmuyor, olmaması gerekenler oluyor. Ekolojik denge bozukluğu bilimsel deney ve yöntemlerin de artık tanımlamada zorlandığı bir hal içerisinde. Kapitalist modernite Tanrının harikulade bir itinayla dizayn ettiği dünya üzerinde yaşanabilir olma niteliğini yitiriyor. Sonu gelmeyen çatışmalar, toplumlar arasında yüzyıllardır devam eden kin ve çözümsüzlüğün artarak sürmesi, insanın yalnızlığı, soyutlanmışlığı ve umursamazlığı, derinleşen ekonomik krizler… Kızıldereli Sefi Seattle’nin ‘Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.’ dediği gerçeklik bu yaşadığımız gerçeklik olsa gerek! Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın özellikle de ‘Özgürlüğün Sosyolojisi’ adlı eserinde yaşanan sorunların nedenlerini çok köklü bir şekilde analiz ederek, özellikle de ‘ çözüm formülleri ‘ açısından uygulanması elzem olan derin görüşler bulunmaktadır.
Burada üzerinde durmak istediğimiz husus ‘son ırmağın kurumaya, son ağacın yok olmaya, son balığın ölmeye doğru gittiği Kürdistan Coğrafyası ( Kürt Sorunu ) ve bu gerçeklik karşısında önemle üzerinde durulması gereken ‘Aydın Gerçekliği‘ dir.
Aydın kelimesi, hem münevver hem de entellektüel bir anlama sahip. Münevverliği düşünür Farabi tarafindan Türk Dil Kurumuna giren ve tenvir kelimesinden türemiş ‘aydın, aydınlatılmış ‘ anlamına gelip ‘ entellektüel ‘ kullanımını da Sanayi Devrimi ile otomasyona geçen bilim dalları, yeni kollar ve alanlar, yeni donanımlarının gelişmesiyle ‘bilim, teknik ve genel anlamda kültürel gelişmelere ‘vakıfiyeti ile tanımlanan bir anlama sahip.
Aydına aydınlık vasfını veren, her haksızlığa karşı uyanık, entellektüel, daima refleks sahibi bir şuurdur. İtirazdır, isyandır. Hükümlerini zevi-l’ehsas değil, akla göre veren insanlardır.
Tarihte ‘aydın duruşu’ denildiğinde hiç şüphesiz ki hepimizin aklına ilk gelen Sartre’ dır. Simon de Beauvair “Sartre’la Konuşmalar ve Veda Töreni” adlı eserinde, Fransa’da 60’lı yıllarda meydana gelen olaylara bilfiil katılışını şu şekilde açıklar “Fransız aydını son elli yıldan beri halk ile olan ilişkisini yitirmiş, bir anlamda ona yabancılaşmıştır. Sartre’nin bu değerlendirmesi, Marks’ın ismini değiştir, uyar dediği Türk aydın gerçekliğine uyarlanabilinecek en yalın ifadedir.
Yakın tarih acısından yarım asra doğru giden PKK öncülüklü Kürt özgürlük hareketi ve Kürt sorunu karşısında ‘aydın gerçekliği ‘ içler acısıdır. Bu yarım asırda bırakalım sorunun çözümüne dönük bilfiil katılışını, sorunun kangrenleşmesinde ve Türk kamuoyunu halkını manipüle etmede neredeyse öncü bir rol oynamıştır.
Taraflar savaşır, bu savaş sürecinde taraflar taraflı olarak haklılıklarını dillendirirler. Aydın münevverliğin gereği olarak halkı aydınlatmak, doğrudan yana tavır koymakla sorumludur. Tek tek yorum ve yazılanlara bakılarak da söyleyebileceğimiz bir şey varsa o da Aydının, bu savaşın derinleşmesinde çözümsüzlüğün bu düzeye gelmesinde çok ciddi bir rol sahibi olduğudur. 30-40 bin insanın ölümünde bunca acının yaşanmasında pay sahibidir. Konuşacağı ve yazacağı birkaç kelime ile nice ölümleri engelleyebileceği gibi sebebiyette vermesi kaçınılmazdır. Yarım asırlık savaş bu anlamda savaştan nemalanan aydın bir zümre de yaratmıştır. İsimlerinin önüne ‘stratejisyen ‘ , ‘ terör uzmanı ‘ , ‘ akademisyen ‘ vs. vs. sıfatları verdiren bu savaşın nemasıdır. Münevverlikleri ve entellektüelikleri tartışma konusu olan bu zümre, var olmalarının yegane koşulları bu savaşın sürmesindedir. Dikkat edilirse sıcak savaş temaslarının yaşanmadığı dönemlerde ‘stratejisyen ‘, ‘ terör uzmanı ‘,’ akademisyen’lerin sesi sedası çıkmaz. Çünkü varlık sebepleri ‘savaş üzerinedir. Savaşta olmayınca aksi-seda kesilirler. Nasıl ki büyük silah şirketleri savaş(lar)ın bitmesini istemiyorlarsa bu kesimlerde istemezler. Kimileri bu değerlendirmeyi ağır görüp bütün aydınların bu kefede değerlendirilmesini büyük bir haksızlık olarak görebilirler. Bütün aydınlar olmayabilir. Çok onurlu ve çok ciddi bedeller ödeme pahasına duruş sahibi olan insanlar da vardır. Fakat kabul edelim ki azımsanmayacak bir yüzde ve kamuoyuna ciddi şekilde yön verip manipüle eden birinci kategoriye girenlerdir. Sınırlı sayıda duruş sahibi olan aydınların yanı sıra belki de en tehlikeli pozisyonda kalan sorunun öznesi olmayan, pasif ve dönemsel çıkışlarla yetinip tutarlı bir duruşun sahibi olmayan kesimdir. Dostluğu da düşmanlığı da aydınlığı da tartışma konusu olanlar!
İnsanları geçmişleriyle değerlendirmek bir noktadan sonra doğru bir yaklaşım olmayabilir. Bırakalım kimi sıfat ve tanımlamaları vicdan sahibi olan bir noktadan sonra yaşanan acı gerçeklikleri görmezden gelemez. Kürt Halkının görkemli direnişi ve kararlı duruşu karşısında sessiz kalmak bir noktadan sonra imkansızlaşıyor. Kürt Halkı bu savaş sürecinde insana mahsus olan kimi beşeri özelliklerini bile yitirdi. ‘Korku nedir bilmeyen bir yürüyüşle mücadelesini sürdürüyor. Kürt Halkı acı ve zulümden yana görebileceği ve yaşayabileceği her şeyi fazlasıyla yaşadı. Hem de akıl almaz bir şekilde. Acı, zulüm kanıksanmaz, kanıksanmamalı da. Kürt Halkı da mevcut umursamazlığıyla kanıksadığından değil var olma sebebinin bu duruş ve yürüyüşte olduğunun derin idrakında olduğu içindir. Dost bildiklerine seslenişi, ortaklaşma çağrı ve mesajları en doğal hakkı olsa gerek. Eskiler nede güzel söylemişler: “Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz de eşit oluruz. ‘ Eşitlenmek, ortaklaşmak sorunun çözümün de vazgeçilmezdir.Son dönemlerde vicdan sahibi aydınların bu anlamda taraflarını netleştirmesi anlamlıdır, değerlidir. Ve kesinlikle sistemin soruna böyle şuursuzca yaklaşımlarının önüne geçmede çok ciddi bir etki gücü olacaktır. Kürt Hareketi hiçbir zaman ‘benden yana taraf ol ‘ diye bir talep sahibi olmamıştır. İyi niyetli, vicdan sahibi her aydının değerlendirme ve önerilerini kaale alan önemseyen bir yaklaşım içinde olmuştur. Belki de çoğu insanın hak etmediği değer ve hassasiyeti vermiştir. Buna karşılık sorunun öznesi ol! Halkın yaşadığı bu acıyı gör! Bu kural dışı savaşa karşı bir çığlıkta sen ol! Söylemek kadar doğal bir şey de olmasa gerek. Yakın tarihte KCK 4. Hamle sürecini başlatıp, bu hamle sürecine seferberlik ruhuyla yaklaşılması gerektiği belirtmişti. 4. Hamle süreci Kürt Hareketi, kadroları ve Kürt Halkının yani sıra bu seferberliğe katılması gerekenlerin başında aydınlar gelmektedir. Tarihsel sorumluluğun bir gereğidir. Kürt Halkı ve Hareketi yarım asra dayanan bir zamanda tek başına yürüdü. İçine girdiğimiz siyasal gelişmeleri ele aldığımızda bu süreç çokta uzamayacaktır. Bu yıllarda kim ne katabildiyse ve ne yapabildiyse yapabilmeli, yapmalıdır. Zamanın ruhu an’dır, an’a atfedilen anlamdır. An’ın sorumluğu yerine getirilmediği taktirde, geçmişe dair pişmanlıkların, hayıflanmaların, keşkelerin, kıymet-i harbiyesi olmaz. Bu son yıllarda dost olarak, taşıdığımız misyonların gereği olarak ne yapabilmeliyiz.
İstenilen imkansız şeyler değil, aydın olmanın kaçınılmaz gereği ve zorunlulukları!
Baran Qewm
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info