HABER MERKEZİ-“Kim, PKK’yi Nasıl Görüyor?” adlı analiz dosyamız, Kürdistan’da başta Türk Devleti, İran, Suriye, Irak ve KDP gibi güçler olmak üzere Dünya’da Rusya, Avrupa ve ABD’nin PKK’ye karşı yürütülen bir özel savaş politikasına cevap niteliğinde hazırlanmış ve halkların bilgisine sunulmuştur.
1978’de kuruluşunu ilan edip 1984 yılında Kuzey Kürdistan’ın Siirt/Dihê (Eruh) ilçesinde ilk silahlı eylemini gerçekleştiren PKK, geçtiğimiz 27 Kasım’da 42. Yılını tamamlamış 43. Direniş yılına giriş yapmıştı. PKK’nin günümüze kadar baz aldığı ve örgütlülüğünü geliştirdiği ağırlıkla ezilen kesimlerin oluşturduğu ancak toplum içinde birçok farklı kesiminde desteğini alarak direniş yürüttüğü biliniyor. Toplum içinden gençlerin katılımı ile savaşçı ve kadro yapısına nicelik kazandıran PKK, niteliksel bağlamda Kürt Tarihi ve Dünya tarihine, kültürüne ve toplum yapısına yönelik yaptığı araştırmalar, içinden çıktıkları toplumun tarihine ve özüne bağlı kalınarak Önder Apo’nun geliştirdiği tarz ile kendi kendini eğitip gelişmeyi esas aldı ve sanılanın ötesinde bir hareket oldu. Kürt Halkının desteği ile zorbalıklarla zihinlere yerleştirilen sınırları anlamsız kıldı ve Kürdistan sınırlarının ötesinde bir etki gücü oluşturdu.
Sınıfsal uçurumları hedef alıp toplumsal dayanışmayı gerçekleştirip geliştirerek direniş çizgisini yaratan PKK, her yönden hedef alınan bir parti oldu. Egemen Burjuva sınıfı çıkarları PKK’nin güçlenmesi ile yok olmaya başlarken, tüm gücünü PKK’nin tasfiyesi veya yoldan çıkarılmasına yatırdı. Başta Türk Devleti’nin Burjuva yönetimleri tarafından ellerindeki medya, istihbarat ve silah gücü vasıtası ile hedef alınan PKK, diğer devletlerinde bu yönde kullandığı gücü etkisiz kılıp büyümeye devam etti. PKK’nin kuruluşundan önce Orta Doğu üzerine projelere sahip olan uluslararası güçlerin Türk Devleti’ni bu projelerde ne düzeyde kullandığıda PKK’nin yürüttüğü direniş ile birlikte ortaya çıkmaya başladı. Türk Devleti’nin savaşı kaybetmesine engel olabilmek adına bu güçlerde aynı biçimde var güçleri ile PKK’yi hedef aldı. Başta NATO, sonrasında da ABD, Rusya ve birçok ülke Türk Devleti’ne doğrudan destek sunarak PKK’ye karşı yıkılmamasında temel güç oldu.
Mevcut dönemde de aynı desteklerini sunmaya devam ediyorlar ve askeri desteğin yanı sıra istihbarat desteği, eğitim desteği gibi konularda Türk Devleti ile sürekli işbirliği konumdadırlar. Tüm sunulan desteklerin yanı sıra hem PKK’ye hem PKK’yi destekleyen kitleye yönelik yürütülen bir psikolojik özel savaş gerçekliği bulunmakta. Hemen her PKK düşmanı, PKK’nin farklı bir güç tarafından oluşturulduğunu, desteklendiğini ve korunduğunu iddia ediyor. Nitekim PKK oluşum ve gelişim süreçlerinin tümünü “halkına ve topluma karşı açıklık ilkesi”ne bağlı kalarak adım adım paylaştı-paylaşıyor. Başta Önder Apo ve sonrasında PKK’nin öncüleri oluşum ve gelişme süreçlerinde devletlerin aralarındaki boşluklara yönelik yürüttüğü doğru politika ile hareket alanı kazandığını ifade etti.
Oluşum ve gelişim süreçlerinde kurulan ilişkilerin hepsinden tüm PKK destekçileri ve kadroları haberdardır ve PKK bu ilkesine her zaman bağlı kalarak mücadele etmektedir. Düşmanların PKK’den ne istediğini halkına açıklayıp tavırlarının ne olduğunuda çekinmeden dillendiriyor. Ancak PKK’ye ve halka karşı yürütülen bir özel savaş politikası varki, sıkça dillendiriliyor. Her güç-oluşum veya devlet, PKK’nin kendilerinin düşmanları tarafından oluşturulduğunu ve korunduğunu belirtiyor. Başta da belirttiğimiz üzere, Kim, “PKK’yi Nasıl Görüyor?” araştırma dosyamızda Kürdistan’da ve Dünya’da hangi gücün veya oluşumun PKK’yi kimin kurduğunu düşündüklerine bakacağız.
Türk Devleti
İlginç bir yapıya sahip olan Türk Devleti, henüz kendi içinde de halkı PKK’yi kimin kurduğuna inandıracak netliğe kavuşmamıştır. Her iktidara gelen parti veya güç PKK’yi farklı bir gücün kurduğunu, koruyup kolladığını belirtiyor ve bunun üzerinden dış-iç politika belirliyor. Türk Devleti’nde siyaset yapan veya güç olan birçok parti ve oluşum PKK’yi farklı farklı ülkelerin çıkarlarına hizmet ettiği yönünde iddialarda bulunuyor. Kimi partiler PKK’yi MOSSAD’ın kurduğuna, kimileri Rus İstihbarat Servisi KGB’nin (bununla bağlantılı olarak İran ve Suriye’nin’de) kurduğuna, kimi CIA kimi MİT’in kurduğuna inanıyor. Kimi güçlerde MOSSAD, KGB ve CIA’nın PKK’yi birlikte kurduğunu söylüyor.
AKP; Dış Mihraklar Kurdu
Dış ilişkilerine ve kendi çıkarlarının ne tarafa yönlendirilmesine hizmet etmesi açısından topluma söylenen birkaç türlü yalan var. İlk yıllarında PKK’nin envanterinde bulunan silahlar üzerinden PKK’yi kimlerin kurduğuna yönelik tezler ortaya atan AKP, başta Rusya, İran ve Suriye’nin PKK’yi birlikte kurduğunu söylüyordu. Daha sonra İran ve Rusya ile olan ilişkilerini geliştirmek için PKK’yi tüm toplumda ABD ve Avrupa olarak anlaşılan “Dış Mihraklar”ın kurduğu yalanına sarıldı.
AKP’den önce’de Türk Devleti’nde iktidara gelen tüm partiler PKK’yi Komünist ideolojiyi benimsemesi üzerine Rusya tarafından kurulduğunu dile getiriyor, herkesi buna inandırmaya çalışıyordu.
MHP; KGB Kurdu
MHP, derin devlet yapılanmasının görüşlerini kabul ettirmek açısından kurup kullandığı bir partidir. MOSSAD ile olan ilişkileri pek açıkta durmasada partinin kurucusu Alparslan Türkeş’in Türk Devleti’ni hangi ilişki üzerinden İsrail ile Türk Devleti’ni aynı masada topladığı sır gibi saklanıyor. Öte taraftan Derin Devlet’in NATO ve ABD’ye ne denli hizmet ettiği çözülmeler ile ortaya çıktı. NATO’nun Türk Ordusu içindeki en önem verdiği kuruluş olan Özel Harp Dairesi’nin elemanlarından oluşan MHP teşkilatı, doğal olarak her konu açılışında PKK’yi Rus istihbaratının kurduğunu söylüyor.
CHP; Suriye ve İran Kurdu
Oryantalist, batı meraklısı kültürel yaşayış düşmanı, kısaca Beyaz Türk’ün iddiaları dönem dönem değişim gösteriyor. Ancak en sık dile gelen iddia Suriye ve İran’ın PKK’yi kurduğu iddiasıdır. Aralarındaki çekişmeye tehdit olarak kurulduklarını ima edip, PKK’nin Türk Devleti’ne karşı kullanılma amaçlı kurulduğu yalanını etkin kılma çabasındalar. Derin devlet’in çatısı altında MHP’deki örgütlülüğü ve etkinliğinden daha etkili olduğu parti, CHP’dir. NATO ve ABD’nin Türk Devleti’ne biçtiği ileri karakol görevini en kusursuz yerine getiren parti CHP’dir. Biçilen role Türkiye içinde meşru kılıfı giydirip toplum tepkilerinin bastırılmasında öncü rolü CHP oynadı.
Vatan Partisi; CIA ve NATO Kurdu
AKP’nin Dış Mihraklar, CHP’nin Suriye ve İran, MHP’nin KGB kurdu algıları, yerini büyük oranda CIA ve NATO kurdu algısına bırakmış görünüyor. Doğu Perinçek ve tayfasının öncülüğünü yaptığı bu algı, şuanki iktidarın sahiplerinden AKP’nin de genel geçer görüşlerinden biridir.
Keyfi yönetim geleneğinin neler doğuracağı merak ediliyordu. Mevcut iktidarda dağıtılmak ve hakim kılınmak istenen algı, bunun 25 yıl öncesine nazaran tam ters içeriklidir. Her gelen iktidarın çözdüğünü sandığı durum, toplumu adeta deliye döndürdü. Açıkçası yaratılan algıların toplamında dehşet bir karmaşıklık beliriyor. Sadece Türk Devleti baz alındığında 43 yıldır yaratılan algılara göre “PKK’yi Herkes Kurdu, Ama Kimse Kurmadı” sonucu çıkıyor.
Suriye; Emperyalistler Kurdu
2011’den bu yana süren savaşın içinde olan Suriye’de rejimin ifade ettiği vaziyet PKK’yi emperyalist (ABD ve Avrupa) güçlerin kurduğu yönündedir. Rusya’nın bitişine engel olduğu Rejim’in bu biçimde ifade etmesi yaranma ve toplumu kışkırtma amacı güdüyor. Emperyalistlerin kurduğunu iddia ettiği PKK’yi 2008 yılında Emperyalistlerin öncülüğünü yaptığı listeyi kabul etti ve Emperyalistler ile birlikte PKK’yi Terör Örgütü olarak tanıdı.
Irak; Komünistler Kurdu
Merkezi Irak Hükümeti 2004 yılında PKK’yi terör örgütü olarak kabul etti. ABD güdümündeki yönetimi ile aldığı bu kararın temeline dönemin tehdit olarak görülen güçleri bahane edildi. Komünist ve sosyalist örgütlülüklerin yayılması ve toplumun komünist ideolojileri benimsemesinin önünü almak isteyen ABD ve NATO, komünizme yönelik yaptığı karalamalar ve algı operasyonları ile kutupların oluşmasına sebep oldu. Denetimi altındaki Irak Hükümeti’ne böyle bir kararı aldırması, o dönemki yıkılmış Irak’ın yeni yönetiminin deyim yerindeyse ABD’nin getirdiği yönetimin aldığı bu karar, birtakım çıkar elde etme hedefi ile alındı.
KDP; MİT Kurdu
Akla ziyan bu iddiayı başka bir güçten duymak beklenemez tabiki. KDP gibi ekonomik açıdan herşeyini Türk Devleti’ne bağlayan, Güney Kürdistan’ın tüm kentlerinde Türk Ordusu ve istihbaratının örgütlenmesinde kendisini köprü olarak kullandıran KDP’nin bu yalanı satmasının altında yatan neden de dikkat çekicidir. Tamamıyla algı operasyonu ve psikolojik savaş yürütme amaçlı sürdürülen bu yalan, Kürt Halkı içinde kutuplaşmaların oluşmasını sağlamak amaçlı geliştiriliyor. Kürdistanı ve Kürtleri Güney Kürdistan’a değil, kendi para gözlüklerine kurban etmek için MİT ile sıkı ilişkiler içinde olan öncüleri ile birlikte bu algıyı dağıtmaktadır.
İran; İslam Düşmanları (Emperyalistler) Kurdu
Radikal islam yasaları ile yönetilen İran PKK’yi 2002 yılında Terör Örgütü olarak kabul etti. Ortadoğu’daki en köklü devlet olan İran, algı yaratmak ve toplumu kışkırtmak için “İslam Düşmanları Kurdu” terimini özellikle dillendiriyor. Radikal islam yasaları ile yönetilen ülkenin hassas noktası elbetteki inançtır. PKK’yi inançları yok etmek için kurdukları karapropagandası ile Batı’lı güçlerin desteğini alarak kurulup güçlendiğini ifade ediyor.
Her ülke ve güç, PKK’nin kendi halkının desteği ile kendi halkının çocuklarından oluştuğunu herkesten çok daha iyi biliyor. Saydığımız her 4 ülkenin de istihbarat örgütleri yıllardır PKK’yi ilk sırada tutuyor ve PKK’ye karşı birçok ortak faaliyette bulundu. PKK’yi zayıflatmak istediklerinde direkt Kürt Halkını hedef alışları bile kendi başına PKK’nin halkın partisi olduğunu bilmelerini ispatlıyor. Bunu ifade etmemelerinin altında birçok neden yatıyor. Hangi ülkenin neden PKK’yi başka bir gücün kurduğu palavrasını attığı, ortak noktalarda birleşiyor.
Hangi ülkenin PKK’yi nasıl gördüğünü ve kimin kurduğunu iddia ettiğini yazdık, şimdide nedenlerine bakalım;
Hangi Güç, Neden O Yalanı Söylüyor
PKK’yi ve yürüttüğü savaşı iyi bilmek gerek. PKK kimlerden oluşuyor, izlediği strateji ne, ideolojisi ne bilmek ve anlamak önem arz ediyor. Bunları doğru biçimde anladıktan sonra sorulması gereken soru da şu oluyor; Neyin savaşı veriliyor ve bu savaşta PKK kime kazandırıyor?
1978 yılı 27 Kasım günü kuruluşunu ilan eden PKK’nin ilk kadro yapısı öğrencilerden ve işçilerden oluşuyordu. PKK Onlarca sol partinin olduğu dönemde neredeyse hiçbir partinin dile bile getirmediği, dile getirse dahi hiçbir faaliyet gerçekleştirmediği Kürt’ün özgürlüğünü isteyen bir parti olarak kuruldu. Dönemin güçlü sözde Kürt Devrimci örgütlerinin bile dile getirmekten korktuğu hakikati, kimsenin devlet güçleri karşısında ifade edemediği Kürt kimliğini ve Kürdistan Ülkesi gerçekliğini her platformda, her toplantıda ifade etti. Sadece Devletin değil, o dönemde devrim yapmak istiyoruz diye slogan atan yarı devrimcilerin de hedef seçtiği PKK, bizzat dönemin Kürt Devrimci Örgütleri tarafından devlet destekli tasfiye edilmek istendi ve bu minvalde birçok saldırı gerçekleşti. ABD’nin Türk Devleti’ne gönderdiği uyarı notunda “Apocular diye bir grup var, onlara karşı dikkatli olun” dendiği yıllar sonra ortaya çıktı. Sadece halk gücüne dayanıp, Kürt Halkının özgürlüğüne ulaşması için ordulaşmaya kadar giden ve günümüzde de zaferi elde etmeye yakın olan PKK’ye “o kurdu, bu kurdu, şu kurdu” demeleri, Kürt’ün özgürlüğüne kavuşmasını engelleme amaçlıdır. PKK’yi, birleştiği ve âdeta yekvücut olduğu Kürt Halkından koparmak istediği bugünde ortak hedeftir.
PKK’nin Kürt Halkından koparılması ve Kürt Halkını o şekilde özgürleştirmek olarak karşımıza çıkan Kürt Düşmanlarının izlediği strateji, yem olarak toplumun önüne atılmaktadır.
Türk Devleti, Cumhuriyet ilanını İngiltere’ye borçludur, Batıya göbekten bağlı bir devlettir. Ayrıca Devlet olabilmesinin temellerinide katliamlardan çıkardığı cesetlerle doldurmuştur. Ermeni ve Rum Soykırımı Türk Devleti’nin temellerini oluşturan soykırımlardır. Katliamlar üzerine kurulan devletin devamılılığınıda katliamlar sağlar. Soykırım politikaları ile Kürtleri sindirme yolunda neredeyse sonuca ulaştığı bir dönemde ortaya çıkan PKK’yi, toplumun hassas noktaları diyebileceğimiz din, milliyetçilik ve oryantalizm’i şahlandırarak bu damarların kendine düşman gördüğü her kesimi Türk Devleti’ni yıkmakla, Din’den etmekle ve Emperyalizm’in dostu oluşundan ötürü komünistlerin intikam alma emelinin bir aracı olarak gösteriyor. Kozmo politik toplum, birden fazla görüş ile tek amaca hizmet eder hale getiriliyor. Türk Devleti’nin nasıl algılar dağıttığını parti parti yazmamızın nedenide budur. Her parti bir damara hitap ediyor ve her partinin amacı tek noktada birleşmektedir. Zira “Aynı Gemide” kameralara HDP’siz verdikleri poz, bunun küçük bir dışa vurumudur. Türk Devleti’nin bu şekilde algı yaratmasına yardımda bulunan ABD ve NATO’nunda emeli, bu güçlerin Orta Doğu’daki kaynakların kendilerine aktarılmasında Türk Devleti’nin köprü rolü görmesinde devam etmesidir.
Mevcut Suriye Rejimi’de 2003’teki Irak ile aynı durumdadır. Suriye’deki fark ABD’nin Irak üzerindeki hakimiyetinin yerini Rusya’nın almış olmasıdır. Rejim’in seslendirdiği metin, Rusya’nın önüne koyduğu metindir. Bu ülkede de karşılaştığımız durum Türk Devleti’ndeki durum ile benzerlikler taşımaktadır. Rusya’nın ABD ile olan yayılma savaşında Kürt Halkının Emperyalistler ile yol yürüdüğü iftirasında yarattığı algı, bölgeyi istediği gibi şekillendirme amacı taşıyor. Suriye Rejimi de bu durumdan eski günlerine dönme hayallerini gerçekleştirme şansı arıyor. Bu denli çökmüş olmasına ve elinde ne kendini ne de toplumunu besleyip koruyabilecek bir gücü olmayan rejimin bölgede toplumsal desteği ve gücü olan güce emperyalistlere hizmet ediyor ve terör örgütüdür şeklinde ifade etmesi rejimin hayallerinden kaynaklıdır. Rahatlıkla toplumu suçlamasının altında yatan neden de yıllarca bölgede yok saydıkları Kürtlere olan nefretlerinin sonucudur. Kürt Halkı’nın tarih sahnesinden silinmeyişi ve dirilip tüm orta doğuya öncü olması durumunda kaybedecekleri tek şey maddi çıkarlar değildir. Büyük bir itibar kaybıda yaşayacaktır ve yaşıyor.
Irak Merkezi Hükümeti’nin PKK’ye yaklaşımında, bölgeden gelen baskılarla baş edebilecek güce sahip olmayışı da etkilidir. PKK’ye karşı diğer ülkelere nazaran saldırı politikası izlemiyor oluşu da bu nedene bağlıdır. Zira mevcut Kazımi hükümetinin PKK’ye saldırmaya fırsat kolladığı, zemin hazırladığı son dönemlerde attığı adımlar ile açıklık kazandı. İç sorunlarda Suriye’den daha beter bir halde olan Irak’ın buna kendi başına kalkışması intihardır. Irak’lılar bunu iyi görüyor ancak Kazımi’yi PKK’ye saldırabileceğine inandıran gücün Irak’ta neler yapmak istediği görülmeli. İran’ı frenleme amaçlı Kazımi’ye bu gücün tanındığını ifade etmek kuru kalıyor. Kazımi’ye bu desteğin sunulmasında birçok amaç bulunuyor. Güney Kürdistan’ın statüsünün yok edilmesi ve Irak’ın eski günlerine dönmesi Kazımi’nin hayalidir. Suriye ile benzerdirler. Ancak Kazımi’ye destek sunan güçlerin bunu Kazımi’ye neyin mükafatı olarak sunduğu bölgedeki hareketliliklerden öngörülüyor. Türk Devleti’nin Kerkük, Musul, Hewlêr ve Süleymaniye bölgesinde kendi çıkarlarına hizmet eden “Kürtlerden Arındırılmış” bir güvenli bölge kurmak istiyor. ABD’nin de buradan çıkarları vardır. İran faktörü bunun üzerine değerlendirilirse taşlar yerine oturur.
KDP, bu denklemde ulusal çıkar gözetmeyen tek güruh olmaktadır. İzlediği ilkel milliyetçi çizgininde uzağında kalmakta, hatta bunun bir göz boyama olduğunu her haliyle göstermektedir. Türk İstihbarat Teşkilatı MİT’in PKK’yi kurduğunu söylemesindeki amaç, toplumun tam kalbini hedef almaktır. Tarih boyunca Kürtleri sömüren güçlere karşı en çetin ve en güçlü mücadeleyi yürüten PKK’yi, düşmanlarının kurduğunu söylemesi KDP’nin kendi başına giriştiği bir kara propagada değildir. Kürdistan’ı amaç edinip Güney Kürdistan’da diğer parçalar için mücadele etme amaçlı örgütlenen tüm güçleri tasfiye eden KDP, PKK’yi de tasfiye etme peşindedir. Güney Kürdistan’da özellikle KDP’li kesimlerin inandığı üzere KDP, ne büyük Kürdistanı amaçlamaktadır, ne de Güney Kürdistan’ın refahı için bunları yapmaktadır. Kendi kişisel çıkarları ve parayı veren gücün hegemonik çıkarları için ortaya çıkan her kürt hareketine bizzat kendi düşman kesiliyor.
İran, attığı ve atmadığı adımlar ile bölgedeki sıkışmışlığı iyi gördüğünü gösteriyor. İran’ı dağıtmakla tehdit eden güçlerin yanına PKK’nin Doğu Kürdistan bölgesindeki haklı savaşını koyup, topluma PKK’yi emperyalist güçlerin kurduğunu ve PKK ile İran’ı dağıtma isteklerini gerçekleştirmek istedikleri şeklinde algı yaratıyor. İran’ın bundan çıkarı toplumu tehdit ederek sindirme ve krize sebep olan iktidarcılık anlayışını dahada ileriye taşımadır.
Sonuç olarak PKK’yi farklı ülke istihbaratının kurduğunu iddia eden tüm bu güçler, PKK’nin kurucusu ve Başkanı Önder Apo’nun Uluslararası bir komplo ile yakalanmasında rol almışlardır. Birlikte komplo kurdukları bir liderin hareketine yönelik yarattıkları algı tamamen temelsizdir. Ki psikolojik savaşın altın kuralları yalana dayalı oluşu ve öne sürdüğü algıyı radikal sorgulayıcılara karşı da ispat etme gereği duymayıştır. PKK’yi başka bir istihbarat örgütünün kurduğu iddialarının tümü psikolojik savaştır ve gerçekte olan, bu ülkelerin iddia ettiklerinin tam aksidir.
PKK’nin mücadele yürüttüğü Orta Doğu, oldukça karmaşık ağlarla örülü bir vaziyete sahiptir. PKK ile birlikte yürüyen Kürt Halkı ve Dostları da bu karmaşanın tam ortasında durmaktadır. PKK, bir taraftan Rusya, ABD ve NATO’nun kendisi ile mücadele ediyorken, diğer taraftan Kürtleri yok sayan 4 ülke rejiminin kendisi ile de mücadele yürütüyor. Savaşıyor. Her bir ülkenin ve gücün PKK’ye yönelttiği bu algılar, çarpıtmalar kendileri için büyük tehlikeler arzetmektedir. PKK, faaliyet yürüttüğü hiçbir ülkenin hasmı ile o ülkeyi yıkmak için planlar ve projelere dahil olmuyor, olmayacaktır. Küresel boyutta yaşanan krizlere karşın ne batının dayattığı yeni devletçikleri kurtuluş yolu olarak görmektedir, ne de doğu’nun hegemon gücün el değiştirmesi ile oluşacak ortamda kurtuluş aramaktadır. Kriz birden fazla ülkeyi yutmaya hazırdır. Bu da daha ağır koşullarda yaşam sürdürme zorunda kalacak toplumlar demektir. Ne İran ne de Türkiye’deki toplumlar, gelecek olan koşulları kabul etmeyecektir. PKK, günümüzde ilk çıkış yıllarındaki hedefinden çok daha büyük hedeflere yürümektedir. Bu krizden çıkış yolunu ne Batı’da görüyor ne de Doğuda. Kendinde, halkında ve halklarda görüyor. Bu temelde yol yürüyen PKK’nin önüne hangi sömürgeci iktidar sahipleri engel koymaya çalışırsa, kendi toplumunu yukarda da belirttiğimiz üzere ağır koşullarda yaşamak zorunda bırakır. İktidar sahiplerinin ve rejimlerin bundan çekinmediği çok açık. Toplum aç kalırsada, açlıktan intihar etse de rejim bunu umursamamaktadır. İnsanların hayatını kaybetmesi onlar için bir anlam ifade etmiyor ise, insanların yapması gereken ilk şey onlardan kurtulmak ve kendi iradesiyle kendini yönetmek istemektir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi