25 Kasım 2009 Çarşamba Saat 17:49
Kadına Yönelik Şiddete Karşı uluslar arası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla ANF’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, “Kadın özgürlük mücadelesi bir insanlık sorunudur, insanlığın özgürlük mücadelesidir. Çünkü kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez dedi. Karayılan Kürt kadının gelişme düzeyinin Kürt toplumunun aynası olduğuna vurgu yaptı.
İNSANLIK KAYBETİĞİ YERDEN ÇIKIŞ ARAMALI
*Kadın özgürlük mücadelesinde Kürt kadını her türlü egemenlikçi ve şiddet içerikli saldırılara karşı öncülük rol üstlenmiş durumda. Kürt kadınları bu öncülük perspektiflerini ve gücünü nereden alıyor?
-Önder Apo’nun Kürdistan’da bir önderliksel çıkışı gerçekleştirmesi tüm Kürdistan toplumu açısından yeni bir dönemin başlatılmasıdır. Bu durum toplum içerisinde en fazla ezilen, katmerli bir biçimde baskı ve sömürüye tabi tutulan kadın cinsi için çok daha geçerlidir. Hareketimizin çıkışı bir toplumsal özgürlük arayışıdır. Toplumların özgürlük sorununa derinlikli bir biçimde eğildiğimizde erkek egemenlikli sistem ve bu sistem temelinde gelişen devletleşme ve iktidarlaşma tarafından insanlığın büyük bir cendere altına alınmış olduğu görülür. Daha doğrusu insanlığın özünde var olan birey olma, özgür yaşama, paylaşımcı komünal öz erkek egemenlikli sistem, hiyerarşik devlet anlayışı tarafından tümüyle boğuntuya getirilmiştir. Bunun başlangıç noktası kurnaz ve güçlü erkeğin kadını düşürmesi, egemenlik altına almasıdır. Anaerkil dönemin doğal insanı güçlü ve kurnaz erkeğin egemenliğinin gelişmesiyle birlikte kirletilmiştir. Anaerkilden, ataerkile geçiş süreci aslında insanlığın düşürülme sürecidir. İnsanın insan tarafından baskıya tabi tutulduğu, insanın insan tarafından egemenlik altına alınmaya başlandığı bir süreçtir. İnsanın insan tarafından sömürüye tabi tutulması sınıfların ortaya çıkmasıyla değil, erkek egemenliğinin kadını egemenlik altına almasıyla başlamıştır. Esasen sınıfların ortaya çıkması da buna dayanan bir süreç olarak tarihsel şekillenmesini gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla insanlığın düşürülmesi kadının egemenlik altına alınmasıyla başlatılmıştır. Beş bin yıldan bu yana sürdürülen bu erkek egemenlikli düzen, devletçi ve egemenlikçi anlayış günümüzde insanlığı büyük bir kaosla karşı karşıya getirmiş bulunmaktadır. Kapitalist modernitenin bütün ‘özgürlük ve demokrasi’ söylemlerine rağmen bugün insanlığın büyük bir bunalımla karşı karşıya olduğu, bu bunalımın kültürel, sosyal, siyasal ekonomik ve bütün boyutlarıyla yaşandığı bilinen bir gerçektir. Eğer insanlık düşürülmüşlükten çıkmak istiyorsa ve yine yaşanan bu kaotik sistemi aşmak istiyorsa öncelikle kaybettiği yerden çıkışı aramalıdır.
ÜÇ AYAKLI DEVRİMSEL DÖNÜŞÜM
İnsanlık nerede kaybetmiştir? Kadının egemenlik altına alınmasıyla insanlık kaybetmiştir. Bugün de insanlığını kazanması için kadının özgürleşmesi temel alınmalıdır. Bu açıdan gerçek bir özgürlük hareketi kadının özgürleşmesinden başlayarak, toplumun özgürleşmesini hedeflemek durumundadır. Bu temelde hareketimiz Önder Apo’nun öncülüğünde partileşerek, mücadeleyi geliştirdiği süreç boyunca sürdürülen özgürlük arayışı hareketimizi kadın eksenli bir hareket düzeyine getirmiştir.
Bugün biz insanlığın kurtuluşunun üçayaklı bir devrimsel dönüşümle gerçekleşeceğine inanmaktayız. Birincisi demokratik devrim, ikincisi kadın devrimi, üçüncüsü de ekolojik devrimdir. Kadın devrimi olmadan insanlığın özgürleşmesi, bu hiyerarşik ve egemenlikçi anlayıştan kurtulması mümkün değildir. İşte buna dayanan hareketimizin toplumda gelişim göstermesiyle birlikte Kürt kadını da hiçbir dönemde olmadığı kadar bir güçlenmeyi yaşama olanağına kavuşmuş ve giderek toplumda en çok canlanan, öne çıkan özgürlük arayışına güçlü bir biçimde sarılan bir kesim olmuştur. Kısaca Kürt kadınının bugün dayandığı güç kaynağı Önder Apo’nun bu çizgisidir. Hareketimizin kadın eksenli bir hareket olarak toplumda nüfuz etmesi, gelişip, güçlenmesidir.
*Son bir yıldan bu yana kadın özgürlük hareketinin yürütmüş olduğu “kimsenin namusu değiliz, namusumuz özgürlüğümüzdür kampanyası sona ermek üzere. Bu kampanya nasıl algılandı?
-Öncelikle 25 kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününde kadına karşı geliştirilen her türlü şiddet biçimini kınıyorum. Kürdistan’da kadın özgürlük hareketi tarafından geçen 25 Kasım’dan bu yana geliştirilen ‘namusumuz özgürlüğümüzdür’ kampanyası önemli bir düzey yakaladı. Yüzlerce seminer, onlarca büyük miting, daha değişik düzeyde yüzlerce aktivitenin geliştirildiği bu kampanya süreci boyunca Kürt kadını özgürlüğü, iradeleşmesindeki kararlılığını ortaya koymuştur. İleri bir mücadele düzeyinin açığa çıkarıldığı görülmektedir. Bugün Ortadoğu’da Kürdistan kadını kadar mücadele eden herhangi bir kadın hareketi yoktur ve özellikle Ortadoğu’daki dogmatizmin aşılması, tabuların kırılması, erkek egemenlikli sistemin eleştiriye tabi tutularak, toplumun gündemine taşırılmasında önemli bir işlev gördüğünü düşünüyorum. Yapılan bütün bu miting, seminer, toplantı, yürüyüş vb. etkinliklerle erkek egemenlikli anlayışın sistemsel düzeyde eleştiriye tabi tutulması, kadın özgürlük anlayışının öne çıkarılması, toplumsal özgürlüğün nereden geçtiğinin çok çeşitli boyutlarıyla ortaya konulması, toplumsal özgürleşme anlamında önemli bir faaliyet olmuştur.
ÖZGÜRLÜK SADECE KADIN SORUNU DEĞİLDİR
*Kadın özgürlük sorunu salt kadın cinsine özgü müdür?
-Kadın özgürlük mücadelesi salt kadının sorunu değildir. Kadın özgürlük mücadelesi bir insanlık sorunudur, insanlığın özgürlük mücadelesidir. Çünkü kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Toplumun bu şekilde özgürleşmesini beklemek kendini kandırmaktır. Erkek egemenlikli yaklaşımın olduğu yerde başka egemenlikler de olur, başka iktidarlar da olur. Dolayısıyla bir yerde tüm egemenliklerin toplamı olan erkek egemenlikli sistem aşılmadan gerçekçi, eşit ve özgür bir düzeni kurmak mümkün değildir. Kadın ve erkek arasında gerçekçi bir eşitliği yaratmak da mümkün olamayacaktır. Kuşkusuz özgürlük sorunu sadece kadının sorunu değildir. Erkeğin de özgürleşme sorunu vardır. Kadını egemenliğine alan egemenlikçi erkek özünde o egemenliği geliştirmekle başka egemenliklerin zeminini de yaratmış olmaktadır. Dolayısıyla erkek de egemenlik altına, daha büyük iktidarlarla sömürü altına alınmaktadır. Yani bir iktidarlar cenderesi oluşmuştur. Oluşan bu hiyerarşik sistem de insanlığı tümüyle egemenlik altına almıştır. Bugün erkek kendisine “ben özgürüm diyemez. Erkek de özgür değildir, egemenlik altındadır. Erkeğin egemenlikten kurtulması da kadının özgürleşmesinden geçiyor. Yani bu boyunduruk ve egemenlik altına alınma sistemi kadının egemenlik altına alınmasıyla başlamıştır. Bütün egemenliklerin aşılması öncelikle kadın üzerindeki egemenliğin yerle-bir olmasıyla mümkündür. Bunun için toplumu yeniden biçimlendirirken, özgürlük ilkelerini geliştirirken, kadın özgürlüğü ekseninde toplumun özgürleşmesi, erkeğin özgürleşmesi, erkeğin demokratikleşmesi, toplumun demokratikleşmesi ve kadının iradeleşmesiyle birlikte toplumsal iradenin açığa çıkmasını hedeflemek gerekiyor. Zaten bunun başka türlüsü de mümkün değildir. Dolayısıyla Kürdistan kadının bugün Kürdistan’da geliştirdiği kampanya özünde bir toplumsal özgürlük kampanyası ve mücadelesidir. Elbette ki bu mücadelenin mimarı Önder Apo’dur. “Namusumuz özgürlüğümüzdür, Önderliğin özgürlüğü kadının özgürlüğüdür biçimindeki şiar Kürdistan somutunda çok derin ve bilimsel bir gerçekliğe dayanıyor.
KÜRT KADININ GELİŞME DÜZEYİ KÜRT TOPLUMUNUN AYNASI OLMUŞTUR
Bugün Kürdistan toplumu egemenlik altındadır. Kürdistan üzerinde sömürgeci kapitalist bir egemenlik sistemi hala mevcuttur. Bir devletçi anlayış vardır. İnsanlar kendi öz dilini ve benliklerini bile açığa vuramamaktadırlar. Bu egemenlik sistemini aşmak öncelikle toplumsal özgürleşmenin geliştirilmesi, bunun bilincinin toplumda yayılması ile mümkündür. Bu anlamda Kürdistan kadınının bir yıldan bu yana geliştirdiği kampanya toplumsal özgürleşmede, bilinç kazanmada ve bu mücadelenin gündemleşerek, gelişmesinde bir rolü olduğunu belirtmek mümkündür. Belki bazı yetersizlikleri olmuştur. Zaman zaman değişik düzeyde ortaya çıkan yetersizlikleri olsa da gelinen aşamada önemli bir düzey de kazanmıştır. Ulusal sorunun yanında toplumsal sorunu da gündeme taşırmasında bir rolü olmuştur. Bu açıdan Kürt kadının gelişme düzeyi Kürt toplumunun aynası olmuştur.
*Sayın Öcalan ve hareketiniz öncülüğünde toplumdaki yaygın namus anlayışına karşı önemli bir uyanış gerçekleşti. Bu aşamadan sonra Kürt toplumu içerisinde bu kavram nasıl algılanmalı? Şimdiye kadar doğru algılandı mı? Hakim tabuları kırmada ne kadar etkili oldu?
-Beş bin yıllık bir sistemin ve anlayışın kısa süreli mücadelelerle aşılacağını sanmak doğru değil, kendimizi kandırmak olur. Beş bin yıldan bu yana oluşan bir anlayış ve toplumsal şekillenme söz konusudur. Bunu aşma mücadelesi kısa süreli bir takım çıkışlarla kesin sonuçlar alınacağını düşünmek pek doğru olmaz. Ama her mücadelenin bu yolda bir mesafe kat ettiği açık bir gerçektir. Israrlı, uzun vadeli ve çok yönlü bir mücadeleyi geliştirmek gerekiyor. Toplumda oluşan bakış açılarını, erkek egemenlikli anlayışı aşmak, kadına dönük töre adı altında oluşan dar namus anlayışını aşmak bir toplumsal bilinçlenme ve bir mücadeleyi geliştirme sorunudur. Kürdistan özgür kadın hareketinin esas olarak mücadelede ortaya çıkardığı iradeleşme düzeyi Zilanlar, Beritanlar, Azimeler, Zelaller, Viyanlar, Şilanlar ve Nudalar şahsında sergilediği büyük irade gücü, mücadele azmi ve kararlılığının tüm topluma şok derecede etki yaptığı kesindir. Bu önemli bir sosyolojik devrimin gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu anlamda Kürt toplumunda bir devrimsel süreç yaşanıyor. Yani hiç kimse Kürt toplumunun şimdiki bakış açısının otuz yıl önceki bakış açısıyla aynı olduğunu söyleyemez. Arada çok büyük bir fark vardır. Bir sosyal devrim olayı yaşanmıştır. Bakış açılarında çok köklü bir değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Bu tür hamleler ve çıkışlar bunu daha da tetiklemekte ve daha ileri aşamalara taşımaktadır. Beş bin yıllık oluşan bakış açılarının aşılması ancak Zilanların direnişi gibi büyük direnişler, sarsıcı kahramanlıklar, yücelikler ve şok derecesindeki etkilerle aşılması mümkündür. Bugün Kürdistan’da bu konuda önemli bir gelişmenin yaşanmakta olduğunu sevinçle belirtmek istiyorum.
TÖRE ADI ALTINDA KADINA ŞİDDET BİR KATLİAMDIR
Töre adı altında kadına dönük uygulanan şiddet bir katliamdır. Töre adı altında kadının infazı bir insanlık katliamıdır. Biz buna şiddetle karşıyız. Ama aynı biçimde toplumun yozlaştırılması, kadın yoluyla yozluğun geliştirilmesi gerçeğine de bir o kadar karşıyız. Özellikle bu konuda kadının iradeli duruşu, kendini temsil etme dirayeti, kimliğini, cinsini doğru temsil etmesi önemlidir. Bu tabii ki bir bilinçlenme ve örgütlenme sorunudur. Ama biz egemen güçlerin kapitalist modernitenin kadının düşürülmesi ve kadın yoluyla toplumlarda yozluğu geliştirerek, toplumları düşürmek amacının olduğunu da biliyoruz. Kadın buna dönük de mücadele etmelidir. Fakat kadının bir meta aracı ve bir obje olarak kullanılması toplumun yozlaştırılmasında bir malzeme olarak kullanılmasında kadın değil, erkek egemenlikli anlayış sorumludur.
DEVLETÇİ ANLAYIŞ
*Bu da bir şiddet yöntemi değil midir?
-Evet bu da bir şiddet biçimidir. Nasıl ki töre adı altında şiddete karşı çıkılıyorsa, kadını bir obje olarak kullanma ve toplumun düşürülmesine de bir o kadar karşı çıkılması gereken bir katliam türüdür. Elbette ki kadının buna karşı mücadele etmesi ve kendini alet yapmaması önemlidir. Kadın bu eksende mücadele yürütmelidir. Fakat gerçek şu ki bu sistemin sorumlusu erkek egemenlikli anlayıştır. Bu konuda kadının büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Fakat kadının irade kazanarak, mücadele yürüterek kimlik kazanması, özgürlük mücadelesini yürütmesi bu noktada önem taşımaktadır. Biz daha fazla buna önem veriyoruz. Yoksa toplumda var olan geri zihniyetin esas sorumlusu erkek olduğu açık bir gerçektir. Ama dirayetli kadının, kimlikli ve özgürlükçü duruşu esas alan kadın toplumsal geriliklerin giderilmesinde ve toplumsal dönüşümün sağlanmasında önemli bir role sahiptir. Bunun için bizim devrimsel mücadelemizde kadının öncü rolü esas alınmıştır. Kadının toplumsal devrimin gerçekleştirilmesindeki öncü rolünün altında bu gerçeklik yatmaktadır. Dolayısıyla kadın da kendisini sorumlu görmelidir. Erkek egemenlikli sisteme karşı mücadele ederken kendisini korumasını bilmeli, mücadeleyi daha etkili yürütmenin yöntemi toplumsal yaşamın bütün alanlarında kendisini örgütleyerek, malzeme olmaktan çıkarma mücadelesini vererek, böylece erkek egemenlikli anlayışı deşifre ve teşhir etme temelinde toplumsal dönüşümün öncü bir gücü olarak sorumluluklarına sahip çıkmalıdır. Burada düzeltilmesi gereken toplumdaki geri anlayıştır. Bu geri anlayışın sahibi de erkek egemenlikli bakış açısıdır. Beş bin yıllık bir geleneğe dayanan devletçi anlayışın ta kendisidir, bunun sorumlusu kadın değildir.
Namus olgusu toplumsal ahlaka, ahlaki ve politik topluma dayalı bir düzeni kurma temelinde özgürlükçü ve iradeli duruşu sağlamadır, özgürce yaşamadır. Bunu koruma, bunu savunma mücadelesini vermedir. Özgür bir ülkede özgür bireyler olarak yaşama anlayışıdır. Bunu böyle doğru ele almak gerekiyor. Yoksa namus olgusunu çok daraltarak, sanki kadın birilerinin malı dolayısıyla o birilerinin de namus olgusu orada toplanmış gibi bir yaklaşım tamamen çarpık bir yaklaşımdır, tamamen kapitalist, feodal bakış açısıyla çarpıtılmış bir anlayış ve yaklaşım olmaktadır. Doğru bir namus anlayışının toplumda geliştirilmesi çok çok önemlidir. Doğru namus anlayışını geliştirmek, doğru yurtseverlik ve gerçekçi birey olma anlayışını, ahlaki ve politik toplumu geliştirme tutumunu yükseltmek anlamına gelmektedir. Bu açıdan çok önemlidir. Yürütülen bu kampanyanın en azından çarpık namus anlayışını sorguladığını ve toplumun gündemine taşımada belli bir düzey kazandığını söylemek mümkündür. Bu konuda daha ileri düzeyde bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Toplumsal bilinçlenmeye, toplumu yeniden yaratma ve yeniden inşa etme mücadelesi çerçevesinde çok yönlü bir eğitim, bilinçlenme ve örgütlenme ile demokratik devrim, kadın devrimi ve ekolojik devrimin tamamlanmasıyla bu başarılacak bir süreçtir.
KÜRT HALKI BASTIRMAYLA SİNDİRİLEMEZ
*PKK 31. kuruluş yıldönümünü geride bırakıyor. Bu 31 yıllık süreç boyunca hareketinizin kadın öncülüğünde toplumda ve erkek zihniyetinde yarattığı gelişmeler nelerdir?
-Bu vesileyle ben öncelikle partimiz PKK’nin 31. kuruluş yıldönümünü başta kadının gerçek yoldaşı Önder Apo’ya, tüm kadınlara, özel olarak şehit annelerine, yurtsever halkımıza, yoldaşlara ve tüm insanlığa kutlu olsun diyorum. Ayrıca Kurban Bayramı da partimizin yıldönümüyle birlikte karşılanmaktadır. Bütün inanan insanların, Kürdistan halkının ve İslam Aleminin Kurban Bayramını da kutluyorum.
Bu arada önemli güncel bir konuya da kısaca değinmek istiyorum İzmir’de DTP konvoyuna bazı şoven, faşist gruplar saldırı düzenlemişlerdir. Belli oluyor ki saldırı planlı bir saldırıdır. Herkes öncesinden bayrağını, sopasını hazırlamış ve bu saldırı yapılmıştır. Polis de buna seyirci kalmıştır. Bu planlı saldırıya ve polisin seyirci kalmasına rağmen başbakan Erdoğan’ın Libya’ya gitmeden önce yaptığı açıklama çok ürkütücü bir açıklamadır. Bu saldırıyı kınaması gerekirken, saldırılara bir nevi hak veren “otobüsler içerisinde bayrak ve resimlerin taşınması kabul edilemez denilerek, saldırılara adeta hak veren bir bakış açısını ifade etmiştir. Bununla birlikte saldıran güçleri de dil ucuyla eleştirdi ama esas olarak tek yönlü bir biçimde planlı bir tarzda gelişen bu saldırıyı kınamaması, adeta hak verir gibi bir yaklaşım göstermesi, önümüzdeki süreçte de benzer saldırıların gelişeceğine dair bir işarettir. Bunlar bu biçimde toplumumuzu sindirmek, DTP’ye geri adım attırmak istiyorlar, toplumumuzu iradesizleştirmek istiyorlar. Esas olarak toplumumuzun iradesini kırmak, geri adım attırmak istiyorlar. Ama bilinmeli ki Kürt halkı geri adım atmaz. Bu konuda Kürt halkı sahipsiz değildir. Kürt halkının da yapabilecekleri vardır. Kürt halkı bastırmayla sindirilemez, sindirmeyi asla kabul edemez. Bu toplum şerefli bir toplumdur. Kendi önderliğine de, hareketine de, özgürlüğüne ve kimliğine de her koşul altında sahip çıkacaktır.
Bu dönemde halkımızın çok dikkatli olması gerekmektedir. Türk devletinin çeşitli yollarla toplumumuzu sindirme, kimliksizleştirme girişimlerine karşı örgütlü bir biçimde mücadele edilmelidir. Biz halkların kardeşliğinden, eşit, özgür, bir arada yaşama ve barıştan yana bir politikayı esas alıyoruz. Fakat Türk devleti bütün kardeşlik ve barış çağrılarımıza rağmen sindirmeyi dayatıyorsa biz buna karşı örgütlü bir mücadeleyle kendi aramızda dayanışma ve örgütlenme temelinde kendimizi korumaya almak durumundayız. Elbette ki provokasyonlara dikkat edilmelidir. Ama halkımızın iradesinin çiğnenmesine asla göz yumulamaz. Halkımız bu tür saldırılara karşı kendini savunmaya almalı, öz savunma sistemini oturtmalıdır. Bu süreç bir kez daha gösterdi ki Kürt halkı tehlikeyle karşı karşıyadır. Bunun için öz savunmasına önem vermek durumundadır.
Bu konuda Kürt halkının ve hareketimizin iyi niyetini, halkların kardeşliğinden yana olan tutumunu hiç kimse istismar edemez. İstismar etmeleri durumunda doğacak sonuçlardan kendileri sorumlu olacaktır. Bu sonuçlardan sadece Kürt toplumu değil, herkesin zarar göreceği açık ortadadır. Bunu herkesin bilmesi ve sorumlu davranması gerekmektedir. İki toplumun bir arada yaşamasının en önemli koşulu birbirinin değer yargılarına saygı göstermesidir. Bu saygının hiçe sayılması toplumsal yaşamın zehirlenmesi anlamına gelmektedir. Bu açıdan tüm ilgili güçleri sorumlu davranmaya ve üstüne düşen görevleri yapmaya çağırıyorum.
Şimdi sorunuza geliyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi partimiz PKK kadın eksenli bir hareket olarak doğup, gelişti ve Kürdistan’da önemli bir toplumsallaşma düzeyini kazanma çerçevesinde büyük bir düşünsel ve sosyal devrimi yarattı, geliştirdi. Bu sosyal devrim akımı bugün de devam ediyor. Bunun en güçlü sonucu Kürdistan özgür kadın hareketinin bugün varmış olduğu düzeydir. Toplumda bir sosyal devrim yaşanmıştır. Yeni bir bakış açısı giderek hızla şekillenmektedir. Kadın kapitalist modernitenin ifade ettiği gibi sadece bazı haklara kavuşma değil, kadın toplumsal devrimin bir öncü gücü olarak bugün devrimci mücadelemizde hem gerillada hem zindanlarda ve hem de halk hareketinde serhildanlarda, meydanlarda öncülük rolünün gereklerini yerine getirmeye çalışıyor. Belki bu konuda da yetersizlikler olabilir ama büyük bir azim, büyük bir mücadele istemi söz konusudur. Kadın ve gençlik hareketinin Kürdistan devriminde oynadığı rol şunu göstermiştir Önderliğimizin devrimsel mücadelede kadına ve gençliğe biçtiği öncü rolü biçimindeki tespiti çok gerçekçi ve doğrudur. Çünkü toplumsal özgürlüğün yolu ancak bu kesimlerin ayağa kalkması, mücadeleye bütün gücüyle yüklenmesiyle mümkün olacağı pratikte ispatlanmıştır. Toplumu yeniden şekillendirmek kadın özgürlüğünden başlayarak, insanlığı özgürleştirmek gibi bakış açısına dayalı paradigmamızdan hareketle günlük toplumsal mücadele pratiğinde Kürt kadını ön safta yer alarak, bunu ortaya koymuştur. Bu anlamda bugün belli bir düzey söz konusudur. Çok idealize etmek istemiyorum. Hem mücadelemizin genelinde hem de kadın hareketinde yaşanan çeşitli yetersizlikler de vardır. Ama büyük bir irade haline gelmiş Zilanların, Viyanların, Şilanların, Nudaların, Azimelerin ve Zelallerin o derin fedakarlık pratiğinde kadının toplumun en büyük gücü olduğu açığa çıkmıştır. Bunu bugün her Kürt kadını ve erkeği de görmektedir. Dolayısıyla ben tüm halkımıza öncelikli olarak da tüm erkeklere şunu söylemek istiyorum mücadelenin en zor koşullarında kendisini ispatlamış, büyük bir irade ortaya koymuş kadın gerçeği doğru algılanmadan özgürlükçü bir toplumsal yaşamın geliştirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla herkes öncelikle egemenlikçi anlayışı sorgulamalıdır. Ondan çıkışı kendisine temel bir ödev olarak önüne koymalıdır. Bunu yaptığı oranda özgürlükçü militanlaşma, demokratik yaşama ulaşma mümkün olacaktır. Toplumun bu eksende dönüştürülmesi temelinde hareketimizin resmen 31 yılını (daha öncesi de vardır) doldurmakta ve 32. yılına geçmektedir.
Mücadelemizin 32. yılında partimiz PKK daha güçlü bir düzeyi yakalama durumundadır. Çünkü karşısında mücadele yürüttüğü devletçi, sömürgeci politikalar iflas etmiştir. Partimizin çizgisi başarı kazanmıştır. Bunu Kürdistan toplumunun bugünkü mücadelesine bakarak da söylemek mümkündür. Türk devletinin içine düşmüş olduğu derin krize bakarak da söylemek mümkün. Dolayısıyla 32. yılın daha ileri bir mücadele yılı olacağı açıktır. Bu mücadelede kadının daha güçlü bir performansla yer alması temel bir görev durumundadır. Bu biçimde partimiz PKK’nin kadını özgürleştirerek, güçlendirerek, iradeleştirerek, toplumsal öncü konumuna getirerek, toplumsal devrimi gerçekleştirme görevi 32. yılın en temel görevi durumundadır.
*Bu soruyla bağlantılı olarak hareketinizde 31 yıllık mücadele süreci içerisinde kadının özgün örgütlülüğü eşitlik ve demokrasinin gelişiminde ne kadar etkili oldu?
-Toplumda kadın özgürlük mücadelesini geliştirmek için elbette ki kadın militanların geliştirilmesi, güçlendirilmesiyle mümkündür. Kadın militanların geliştirilmesi de özellikle hareketimizin başlangıç yıllarında öyle kolay olmamıştır. Toplumsal ön yargılar kadındaki köleci bakış açısı bunu aşmak ve böylece yüreklerde ve beyinlerdeki zincirleri çözmek, özgürlükçü bir kadın duruşunu gerçekleştirmek öyle kolay olmamıştır. Bu konuda özellikle önderliğimizin çok yoğun ve etkin mücadeleleri olmuştur. Bu temelde belli bir kadın düzeyi ortaya çıkmıştır. Hem nicelik hem de nitelik olarak belli bir düzey kazandıktan sonra özgün örgütlenmeler gündeme gelmiştir. Bu aynı zamanda Önderliğimizin ve hareketimizin esas farkını da ortaya koymaktadır. Kadın hem kendi iç sorunlarını kadın olarak tartışmak, bu anlamda sorunlarını gidererek, daha güçlü bir iradeyi yakalamak ve hem de toplumsal örgütlenmenin temel ayağını oluşturmayı ön görmektedir. Bununla kadın kurtuluş çizgisi çerçevesinde kadının bakış açısını analitik düşünce yapısının yanında duygusal zekasıyla zenginleştirerek, sürece yansıtmak, kadın rengini harekete ve topluma yansıtması için özgün örgütlenme şarttır. Kadın özgün örgütlenme ile kendi çizgisinde yoğunlaşma, iradesini pekiştirerek, kadın bakış açısını mücadelenin tüm aşamalarına ve toplumsal yaşamın bütün boyutlarına daha güçlü bir biçimde yansıtabilir. Bu nedenle çok doğru bir biçimde hareketimiz bütün alanlarda kadın özgünlüğüne dayalı örgütlenmeler geliştirmiştir.
CİNS MÜCADELESİ
Özellikle gerillada 1993’ten itibaren kadın ordulaşması bu temelde gelişmiş ve kadının bütün toplumsal yaşam alanlarında olduğu gibi savaş alanında da önemli bir güç olduğu, iradeleşmiş bir düzeyi kazandığı açığa çıkarılmıştır. Zaten kadının gerillada zirveleşmesi, Azimelerin, Zilanların şahsında bir irade ortaya koymasıyla birlikte topluma da güçlü mesajlar verilebilmiştir. Bu özgün örgütlenmeler sayesinde gerçekleşen bir düzeydir.
Ayrıca cins mücadelesi gereklidir. Kadının erkek egemenlikli anlayışa karşı cins mücadelesini vermesi için özgün örgütlenmesi, kendisini özgün bir biçimde planlaması da bir gerekliliktir. Biz hem hareket içerisinde hem de toplumda cins mücadelesini geliştirerek, toplumdaki geri yargıları aşma, kalıplaşmış, dogmatik yaklaşımları giderme böylece daha özgürlükçü, eşitlikçi bir bakış açısı ve buna dayalı bir yaşam biçimini geliştirebiliriz. Çünkü özellikle ahlaki duruş çok önemlidir. Ahlaksal bir toplum yapısını geliştirmek, bu konuda ahlaki değerlere dayalı bir özgürlükçü cins bakış açısını, anlayışını geliştirmek ve bu temelde toplumu değiştirmek önemli bir görev durumundadır. Bütün bunları gerçekleştirmek için özgür kadın yapısındaki özgün örgütlenmelerin belirleyici rolü vardır.
*Hareketinizde ve toplumda erkek, cinslerin özgürlük sorununu ele almada hangi düzeye ulaşmıştır?
-Bugün hareketimizde cinslere yaklaşım konusunda belli bir düzeyin yakalandığı söylenebilir. Elbette erkek egemenlikli anlayışın ve kadındaki köleci yaklaşımların tümden aşılmış olduğunu söylemiyoruz. Bunların aşılması doğrultusunda önemli bir düzeyin yakalandığını söyleyebiliriz. Özellikle hareketimiz içerisinde militan yapıda bu konuda bir düzey söz konusu ama yine bir mücadele de var. Çünkü aşılması gereken anlayışlar derinlikli anlayışlardır. Erkek egemenlikli yaklaşımı aşmak öyle kolay değildir. Ne öyle feminist bir tutumla tümden karşıya alma ve bu biçimde cepheleşmeyle sonuç alınabilir ne de denge kurularak, sonuç alınabilir.
*Peki ne tür mücadele yöntemleri kullanılıyor?
-İdeolojik mücadeleyle, cins mücadelesinde doğru bir bakış açısını esas alarak, geliştirmekle bu mümkün olabilir. Yani zihniyet değişimini ön görmek ve zihniyeti dönüştürmek gerekli. Kadını dönüştürmek, köleci ruhtan, bakış açısından kurtarmak, erkeği de egemenlikçi, egoist, iktidarcı yaklaşımdan kurtarmak gerekiyor. Bunun için erkek egemenlikli yaklaşıma karşı doğru çizgide mücadele etmekle sonuç alınabilir. Bu konuda eski, kof, feodal, kapitalist modernitenin fantezileriyle doldurulmuş, şişirilmiş erkeği bir kere yerle-bir etmek gerekiyor. Demokratik, özgürlükçü erkek yaratılmadan erkeğin kendisine erkek demesi de zordur. Toplumumuzdaki tüm erkeklerin bu gerçeği bilince çıkarması, yanı başında mücadeleyi yürüten özgürlükçü militan kadının değerini bilmesi büyük önem taşımaktadır. Karşılıklı etkileşimle kendini aşması, eşitlikçi, özgür bir kişilik duruşuyla sürece dahil olması toplumun özgürleşmesinde önemli bir engelin aşılması anlamına gelecektir.
* Kadına Yönelik Şiddete Karşı uluslar arası Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle başta erkek olmak üzere her iki cinse neler söyleyebilirsiniz?
-Hareketimiz cinslerin özgürleştirilmesi çerçevesinde hem kadın hem de erkek için kadın kurtuluş ideolojisini özümseme temelinde ideolojik, siyasal ve felsefik içerikli özgün eğitimler geliştirmek istiyor. Bu gerilikleri aşma, iradeleşmiş, kimlikli duruşa sahip, özgürlükçü kadın, yine özgürleşmiş, demokratik bakış açısına ve yaşam biçimine sahip erkek yeni toplumsal düzen, özgürlükçü toplum böyle yaratılacaktır. Toplum erkek ve kadından oluştuğuna göre ve toplumsal yaşamın anası ve kaynağı da kadın olduğuna göre buna böyle yaklaşmak gerekiyor. Erkeğin yaşamla bağını kurarak, yaşamı da kadınla bağlantılandırarak, özgürlük düzeyi yakalanabilinir. Kadının topluma rengini verdiği, özgürlükçü bakış açısını kattığı ve bu temelde eşitlikçi bir düzen, aile içerisinde böyle bir düzen ve giderek toplum içerisinde böyle bir düzen hedef olmalıdır. Toplumumuz içerisinde tüm kadın ve erkeklerin böyle yaklaşması, böyle bir hedefi önüne koyması gerekmektedir. Bunu hem mücadele hem de dayanışmayla geliştirmeleri gerekiyor. Salt mücadele adı altında tümden koparmak, aileyi bozmak, aile düzenini ortadan kaldırmak da doğru değildir. Aileyi demokratik, özgürlükçü ve eşit bir aile sistemine dönüştürmek gerekiyor. Bu karşılıklı mücadeleyle mümkündür. Bu da birbirini anlamak, empati kurmakla mümkündür. Biz retçi yaklaşımları çözüm olarak görmüyoruz. Feminal bakış açısıyla yaklaşmak doğrudur ama retçi yaklaşımlar ve bu temelde kutuplaşma, kamplaşma, karşıtlaşma ile hiçbir cins sonuç alamaz. Ne erkek ne de kadın bu şekilde sonuç alamaz. Mücadelecilik ilişki ve çelişki biçimindedir. Yani hem ilişki hem de çelişki biçiminde var olacak ve bu temelde kadın-erkek mücadeleyle özgürlükçü bir toplumsal düzeni.- ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info