KDP son aylarda gerek parti içerisinde gerekse de kurmuş olduğu hükümeti yürütmede ciddi krizler yaşamaktadır. Hükümet ve parti içerisinde yaşamış olduğu krizleri aşma güç ve iradesi olmadığından aylardır bu sorunları erteletmeyi esas aldılar. Fakat gerek kendi içinde, gerek bölge hükümetine ortak diğer partiler ve gerekse de merkezi hükümet ile yaşamış oldukları krizler artık sürdürülemez bir konuma gelmiştir. Bundan kaynaklı KDP tıpkı AKP gibi, sorunlarını dışa ihraç ederek aşmanın yollarını aramaktadır. Son bir aydın hem Kürdistan Özgürlük Hareketi, hem YNK başta olmak üzere Güneyli oluşumlar hem de merkezi hükümet ile yaşanılan krizlerin temelinde KDP’nin bu siyaseti yatmaktadır. Şüphesiz ki olumlu ya da olumsuz bu krizlerin sonucundan en çok etkilenecek olan da KDP’nin kendisi olacaktır. Bundan kaynaklı da KDP’nin içinde bulunduğu iyi anlaşılır ve değerlendirilirse Kürdistan’daki ihanet çizgisi tarihin en büyük darbesini yemiş olacaktır. Fakat doğru değerlendirilmemesi durumunda da Kürdistan’ı bir ahtapot gibi sarmaya çalışan bu hastalıklı zihniyet gerek gövdesini gerekse de diğer parçalardaki kollarını daha da büyüterek Kürtlerin özgürlük davasına büyük bir darbe vurmuş olacak ve 21. yüzyılın da kaybedilmesine neden olacaktır.
KDP’DE KONGRE HAZIRLIĞI VE PISMAMLARIN SAVAŞI
KDP Başkanlık Kurulu 2020’nin Ocak ayında yaptığı bir toplantıda partinin 14. Kongresinin bu yıl içerisinde yapılması kararı alındı. Bu çalışmanın hazırlığının yapılması için de politbüroya gerekli görevler verildi. Kongre kararının alınmasıyla birlikte KDP içerisindeki güç savaşı daha da görünür hale geldi. Bir yanda Neçirvan Barzani, diğer yanda Mesrur Barzani ve perde arkasında kendisini yöneten babası Mesut Barzani.
Barzaniler ardındaki kavganın en somut örneği de Şubat ayında yapılan Münih Güvenlik Toplantısı’na kimin ya da kimlerin katılacağı, Güney Kürdistan’ı kimin temsil edeceği konusunda yaşandı. 14-16 Şubat tarihleri arasında yapılması planlanan 40. Münih Güvenlik Toplantısının hazırlık komitesi Neçirvan Barzani’ye katılması için resmi davetiye gönderdi. Mesut Barzani’nin bölge başkanlığından ayrıldıktan sonra kurmuş olduğu ve adına Barzani Karargahı denilen yapı Münih’e gidecek olan heyetin oluşumuna müdahale ederek Neçirvan Barzani’nin toplantıya katılmasına engel oldu. Bu yapı, gidecek olan heyeti kendilerinin belirleyeceğini dayatmaları sonunda Neçirvan Barzani toplantıya katılmaktan vazgeçirildi. Bunun yerine toplantının başlamasına bir gün kala Mesrur Barzani’nin girmesi kararlaştırıldı.
Mesut Barzani’nin başkanlık ettiği ve adına Barzani Karargahı denilen yapı, bu şekilde Neçirvan Barzani’nin, özellikle dış ilişki çalışmalarına müdahale ederek desteğini kesmeyi, parti içerisindeki konumunu ve kendisine yakın olan kişileri zayıflatmakta çalışmaktadır. Bu çelişki öyle bir noktaya gelmiş ki hükümet çalışmalarında hiçbir resmi yeri olmayan Barzani Karargahı denilen yapı oluşturulacak heyetlerin belirlenmesine bile müdahale edebilmektedir.
BARZANİ KARARGAHI VE KDP’NİN MESUT BARZANİ’Yİ TARAFSIZ GÖSTERME ÇABASI
2017’nin sonbaharında gelişen referandum ve ardından Kerkük başta olmak üzere Irak Anayasında 140. made kapsamına giren alanların tekrar işgal edilmesi ve Güney Kürdistan yönetiminin hakimiyetinden çıkması mevcut yönetim, özellikle de bundan birinci derecede sorumlu olan KDP liderliği için bir dönüm noktası oldu. Mesut Barzani her kesimden gelen tepkiler üzerine bulunduğu konumdan ayrılmak, hükümetin resmi görevlerinden çekilmek zorunda kaldı. Burada da siyaseten başarısız olan bir siyasetçinin onurlu davranış sergileyerek istifa mekanizmasını işletme durumu yoktu, sadece gelen tepkilerin bir süreliğine dindirilmesi için manevra alanı açma istemi vardı.
Nitekim çok geçmeden bu gerçeklik tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Mesut Barzani o dönem de sadece hükümetin resmi görevlerinden çekildiğini, eskisi gibi KDP başkanlığını sürdürdüğünü açıkladı. Fakat, kısa bir süre sonra oluşturmuş olduğu ve adına Barzani Karargahı denen yapı hükümetin tüm organlarını işleten esas yürütücü güç olarak ortaya çıktı. Mesut Barzani bölge yönetiminin başkanlığında olduğu süre boyunca kendine bağlı onlarca masa kurmuş, yerleşkesinin korunması için özel elemanlar seçmiştir. Normal bir hükümet sisteminde burada bulunacak tüm danışman, güvenlik be diğer çalışanlar o görevi yürüten kişiye bağlı değil, kurum olarak bölge başkanlığı makamına bağlıdır. Fakat Mesut Barzani başından beri bu çalışanları bölge başkanlığı makamı için değil kendisine bağlı bir ekip olarak seçip yerleştirdiğinden, görevden ayrılmak zorunda kaldıktan sonra da bu çalışanların hepsini kendisi ile birlikte çıkararak adına Barzani Karargahı denilen yapıyı oluşturdu.
Barzani Karargahı denilen yapının hükümetin organları içerisinde hiçbir meşruiyet ve resmiyeti bulunmamakta fakat özellikle de son günlerde çokça önplana çıktığı gibi hükümetin çalışmaları konusunda esas açıklamaları kendisi yapmaktadır. Hükümetin diğer ortakları sadece göstermelik olarak yer almakta, tüm kararları eskiden olduğu gibi KDP almaktadır. Yine bu Barzani Karargahı denilen yapının oluşum ve çalışmasına bakıldığında Mesut Barzani, mevcut hesaplarından vazgeçmek bir yana bölge başkanlığı görevinde bulunduğu süreçten daha fazla bir etki alanına sahip ve bu yolla hükümetin tüm çalışmalarını kontrol etmekte, yönlendirmektedir. İran’daki seçilmişlerin dışında ve kararları tartışmasız olan, devletin tüm kararlarında kesin otorite sahibi olan Velayeti Fakih denilen kuruma benzer bir yapı oluşturulmuş bulunmaktadır. Bından kaynaklı da KDP’nin Mesut Barzani’yi partiler üstü ve tarafsız gösterme çalışmaları göz boyamadan öte bir anlam ifade etmemektedir. Yine diğer yandan bölgede bazı parti ve oluşumların KDP ile yaşadıkları sorunlarda Mesut Barzani’den araya girme be hakkaniyete dayalı çözüm üretme beklentileri tam bir siyasi körlük halidir. Burada şu noktayı vurgulamakta da yarar var; Barzani Karargahı denilen ve sayıları yüzleri bulan bu yapı hukuksuz bir şekilde hükümetin bütçesinden beslenmektedir.
BAĞDAT İLE İLİŞKİLERİN BOZULMASININ TEMELİNDE KDP’NİN PETROL HIRSIZLIĞI VAR
Haydar Abadi’nin başbakanlığı döneminde Türkiye’nin KDP ‘den usulsüz bir şekilde para aldığı gerekçesiyle 26 milyar dolar değerinde dava açıldı. Bu davanın takip edilmesi durumunda KDP ile AKP’nin yıllardır iç içe geçmiş olan tüm kirli ilişkileri ve hırsızlıkları ortaya çıkmış olacaktı. AKP bu usulsüz ilişkilerin detaylarıyla ortaya çıkması halinde her ikisinin de uluslararası mahkemeler karşısında zor duruma düşeceğini bildiğinden KDP’yi petrol satımı konusunda Bağdat hükümeti ile anlaşmaya zorladı. Bunun üzerine Erbil ile Bağdat arasında uzun sürecek olan petrol görüşmeleri başladı. Yapılan görüşmeler sonucunda da yeni başbakanlığa gelen Adil Abdulmehdi, Haydar Abadi döneminde açılan davanın beş yıllığına ertelendiğini belirtti. Buna karşı KDP de bölgeden çıkarılan petrolden günlük olarak 250 bin varilin Bağdat hükümetine teslim edileceğini, buna karşılık da hükümetin bütçeden ayrılan %17 ilk payının bölge hükümetine gönderileceğini açıkladı.
KDP, başından beri bu anlaşmaya uymayarak eskisinde olduğu gibi yasadışı yollarla AKP’ye petrol satımına devam etti. Bu satıştan elde ettiği paranın hiçbir belge ve resmiyeti olmadığından bölge hükümetinin kasasına gelir olarak aktarılmadı. KDP bu parayı sadece partisinin çıkarı için kullandı. Kendisine bağlı olan şirketlere aktararak daha da zenginleşmelerini sağladı. Yine KDP, Roj Peşmergeleri denilen Türkiye’nin güdümündeki çetelerin maaşlarını da Güney Kürdistan halkından çalmış olduğu bu para ile ödemektedir.
Tüm bunları tekrar değerlendiren Irak Maliye Bakanlığı, 16 Nisan tarihinde aldığı karar ile memurlar için bölgeye ayrılan bütçe payının durdurulduğunu ve varılan anlaşma gereği günlük olarak 250 bin varil petrolün merkezi hükümete teslim edilmemesi durumunda bu paranın gönderilmeyeceği belirtildi. Bu sorunun çözülmemesi durumunda bölge hükümetinin önümüzdeki ayda memurlara verebilecek bir bütçesi bulunmamaktadır. Bundan kaynaklı da öğretmen, doktor, Peşmerge gibi devlet çalışanlarının hükümete karşı ciddi rahatsızlıkları bulunmamaktadır.Çünkü daha önce de memurların ödenmemiş aylarca maaşları bulunmaktadır. Bağdat hükümetinin bu kararına, ABD’nin Kürdistan bölgesine patriotları yerleştirmesi ve bölge hükümetinin başbakanlığına aday gösterilen Mustafa Kazımi’ye desteğini belirtmesi gibi gerekçeler gösterilmeye çalışılsa da esas neden KDP ‘nin yapılan anlaşmaya uymaması ve petrol hırsızlığına devam etmesidir.
ZÎNÊ WERTÊ YENİ HÜKÜMETİN NASIL ÇALIŞTIĞINI ORTAYA ÇIKARDI
Güney Kürdistan’ın 9. hükümeti bir yılını tamamlamak üzere. 2018’in eylülünde yapılan seçimlerin ardından yaklaşık dokuz ay sonra ancak bir hükümet kurulabildi. KDP’nin kendine göre bir hükümet oluşturma girişimi diğer oluşumlarla sorunlar yaşanmasına neden oldu. İlk etapta almış olduğu oy oranına göre hareket eden KDP tek başına hükümeti kurma, küçük ve tabanda fazla karşılığı olmayan oluşumların desteğini alarak YNK ve Goran gibi Güney Kürdistan’ın temel partilerini dışlamayı esas aldı. Fakat gelen tepkilerin yol açtığı kriz ve özellikle de yapılmış olan seçimde halkın katılım oranının düşük olması (%57) KDP’ yi farklı seçenekler aramaya zorladı. Seçime katılımına oranının düşük olması halkın varolan oluşumlara duyduğu güvensizliğin en somut örneği idi.
KDP sandığa gitmeyen bu halk kesimini kendisi için bölgedeki en büyük tehdit olarak algıladı. Çünkü seçimi boykot eden ve mevcut siyasi oluşumlara tavır olarak sandığa gitmeyen halk alternatif olarak görebileceği yeni hareketlenmelere katılım gösterebilir ve bu da yıllardır Güney’de oturtulmuş olan dengenin sonu olabilirdi. Bundan kaynaklı da KDP, seçime katılıp koltuk kazanan tüm bileşenleri dahil eden bir hükümet oluşturma arayışına girdi. Böylece tabanda gelişen tepkinin azaltılmasını ve kendisine karşı gelişebilecek muhalefeti bu şekilde etkisizleştirmeyi esas aldı. Oluşturulan yeni hükümette kimi önemsiz bakanlıkları diğer oluşumlara dağıtarak bu amacına önemli ölçüde ulaşmış da oldu.
Gelinen noktada YNK başta olmak üzere diğer tüm oluşumların, hükümetin aldığı kararlardan hiçbir haberlerinin olmadığı anlaşılıyor. Bir yıla yakındır da yürütülen çalışmalarda esas karar alıcı mercinin bölge ve hükümetin resmi organları değil, Barzani Karargahı denilen ve resmiyette hiçbir yeri olmayan yapının olduğu ortaya çıkıyor. Zînê Wertê bunun en somut güncel örneğidir. KDP bu bir yol içerisinde aldığı kararları diğer oluşumlara kabul ettirdiği gibi bu kararda da kendisine ortaklar yapmaya çalışmaktadır. Bu şekilde ilk günden itibaren gerekçelerini dayandırdıkları tek şeyin, bunun hükümetin kararı olduğu, dolayısıyla parti olarak kendileri ile bir alakalarının olmadığıdır. Fakat ortaya çıkan gerçeklik şunu gösteriyor ki bu hükümetin meclisteki en büyük ortağının da böyle bir karardan haberleri yok, oluşum olarak böyle bir kararları bulunmamaktadır. KDP, hükümete dahil ederek kendi çıkarı doğrultusunda yönlendirmeye çalıştığı diğer oluşumları şimdiye kadar başarılı bir şekilde idare edebildi. Fakat bu oluşumlar Kürdistan’ın diğer parçalarını da ciddi derecede etkileyecek böylesi bir kararın sorumluluğunu üstlenmek istememektedirler. AKP’ye yakınlığıyla bilinen ve Güney’deki İhvancı çizginin temsilcisi olan Yekgırtu dışında hiçbir oluşum KDP’nin bu kararına ortak olmak istememektedir. Bundan kaynaklı da denilebilir ki KDP diğer oluşumlar içerisinde ilk defa bu derecede tecrit ve teşhir edilmiş bulunmaktadır. Bunun doğru değerlendirilmesi durumunda da KDP şahsında Kürdistan’daki ihanet çizgisi tarihin en büyük darbesini yemiş olacaktır.
Nizam ÖZLÜK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi