25 Nisan 2020 Cumartesi Saat 07:32
Zini Wertê/Kandil kuşatması bizzat ABD’nin İran’ı kuşatma planı gereği gerçekleştirilmektedir. ABD’nin güçlerini Irak’tan Güney Kürdistan’a kaydırması yine bu plan gereğidir ve İran’a karşı mevzilenme amaçlıdır. Güney Kürdistan işgali ve Kandil Kuşatmasının bir yönü de İran’a dönük ablukayla bağlantılıdır.
Zini Werté/Kandil Kuşatmasının Uluslararası Boyutu
Zini Werté ile gündemleşen askeri kuşatma bir plan dahilinde gerçekleşmektedir. Plan dört parça Kürdistan’da PKK öncülüğünde gelişen Kürt özgürlük çizgisini tasfiye ederek yerine işbirlikçi KDP çizgisini hâkim kılma ve Kürdistan’ı sömürgeci Türk sisteminin denetimine sokmayı yansıra, İran’a karşı ABD’nin bir mevziisi haline getirmeyi amaçlamaktadır. Plan gereği Kürdistan’ın Türk sömürgeciliğince işgal ve ilhak edilmesi öngörülmektedir. PKK’nin hakimiyetindeki stratejik alanlar alınabilirse böylece TC-NATO sınırları İran’la sıfır noktasında birleşmiş olacaktır. Daha iyi anlaşılmaktadır ki, Güney Kürdistan işgali, Kandil kuşatması Kürt Özgürlük Hareketi özgülünde Kürt halkına karşı geliştirilen bir komplodur. ABD-İsrail ve TC bu planın yapıcıları, KDP ise işbirlikçisi, piyonu ve taşeronu pozisyonundadır. Türk devletine Rojava ve Güney Kürdistan’ı işgal iznini veren bizzat Amerika’dır. Uluslararası güçlerin onayı ve desteği olmadan Türk devletini kalıcı işgali mümkün olamazdı. Zini Werté/Kandil kuşatması da bizzat ABD’nin İran’ı kuşatma planı gereği gerçekleştirilmektedir. ABD’nin güçlerini Irak’tan Güney Kürdistan’a kaydırması yine bu plan gereğidir ve İran’a karşı mevzilenme amaçlıdır. Güney Kürdistan işgali ve Kandil Kuşatmasının bir yönü de İran’a dönük ablukayla bağlantılıdır. Bu paralelde Güney işgali aynı zamanda 3. Dünya savaşının da bir parçasıdır. İşgal edilen bölgelerde konumlandırılacak Türk işgal ordusu ve ona bağlı getirilecek çete grupları sadece Kürtlere karşı değil İran’a saldırı mahiyetinde hazırlanıp kullanılacaktır. İran’a olası müdahale sonrası PKK’nin etkin olmaması içinde kendilerince tedbir almakta ve Rojhılat Kürdistan’ında da KDP çizgisinin hakim kılınmasını düşünmektedirler.
Plan gerçekleşen Rojava işgali ve tekrardan düşünülen yeni bir işgal saldırısıyla da bağlantılıdır. Hem Rojava hem de Güney’de Türk işgalinin önünü açan bir plandır. 11 Ocak 2018 ‘de Efrin işgaliyle başlayan ve 9 Ekim 2019 tarihinde ikinci aşamasına geçilen Rojava işgali kapitalist modernite ve yerel işbirlikçi güçlerinin demokratik Halk devrimine ve onun kazanımlarına yönelik saldırısı olmuştur. Rojava işgali emperyalist güçlerin ortak bir saldırısı ve komplosudur. 1998 yılında PKK Önderliğine karşı gerçekleştirilen komplo NATO tarafından kararlaştırılan ve uygulamaya sokulan bir saldırıydı. Dolayısıyla komplo PKK Önderliği şahsında Özgür Kürt ve Kürdistan gerçeğini, Demokratik Ortadoğu devrimini hedeflemiştir. PKK Önderliğinin esareti ve İmralı sistemi böyle ortaya çıkmıştır. Komplo büyük ölçüde boşa çıkarılsa da tümüyle ortadan kaldırılmış değildir. Komplo saldırları 9 Ekim 1998’den 9 Ekim 2019 Rojava işgaline kadar aşamalar şeklinde çeşitli şekillerde güncellenerek devam ettirilmektedir.
ABD’nin PKK yöneticilerini hedefleyen 6 Kasım 2018 kararı başta Güney Kürdistan olmak üzere Rojava, Şengal ve Maxmur gibi alanlarını da hedefleyen bir saldırı planına dayanmaktadır. Özellikle yönetim düzeyindeki PKK kadrolarının hedeflenmesi ve şehit edilmesi yine bu plana bağlı olarak gelişti. Söz konusu kararla PKK, KCK yönetimi ve Kürdistan Savunma Güçlerinin Komutanlığının işlemez kılınması, koordine sisteminin dağıtılması ve bu temelde Özgürlük Hareketinin tasfiye edilmesi amaçlanmıştır. Rojava işgal saldırıları bu temelde gelişmiştir.
Plana göre Kandil PKK’nin beyni, merkezi durumundadır. Orası tasfiye edilirse PKK yönetiminin Hareket ve toplum üzerindeki etkisi kaybedilecek ve Kürdistan Özgürlük mücadelesinin seyri değiştirilecektir. İmralı rejiminde PKK Önderliğine uygulanan tecrit planının en önemli bölümüdür. Öcalan’ın Hareket ve halk ile olan tüm bağları kesilerek sürece müdahale etmesi ve perspektif sunması engellenmektedir. Özetle plan Kürdistan Devrimini Önderliksiz ve örgütsüz bırakmayı hedeflemektedir. Rojava devrimi iki yönlü tasfiye edilmesi düşünülmektedir. Birincisi; Türk işgali ve bağlı çete yapılarıyla askeri işgal ile dağıtılacaktır. İkincisi; kalan kısımlar ABD eliyle çizgi düzeyinde saptırılarak sisteme bağlanacak, liberal, şeklen Kürt ama özde ideolojik ve yaşam tarzıyla kapitalist moderniteye bağlı kılınmış bir yapıya dönüştürülecektir. Böylece PKK Önderliğinin Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus çizgisi revize edilerek aşılacak ve tasfiye edilecektir. Plan ve komplo bu şekildedir. KDP gibi işbirlikçi yapılarda küçük bir pay karşılığında bu süreçteki yerini alarak sömürgeci efendilerinin kapı kulu, şeklen Kürt ancak özde Kürtlükle bir alakası olmayan, her türlü alçaklığı ve ihaneti yaşayan lanetlilik derekesinde tutulacaktır. Belirtilenler kapitalist ve onların yerel işbirlikçilerin planıdır. Birde PKK’nin 47 yıllık direniş geleneği, mirası ve tecrübesi vardır. Tarihin akışı her zaman egemen güçlerin istediği gibi gerçekleşmez. Büyük savaşlar egemen sistemler için büyük kriz ve kaosa dönüşerek devrimci güçler için devrim koşullarını daha da elverişli hale getirirler. Bundan sonrada güçler ve paradigmalar arası mücadele gelişmelerin seyrini belirleyecektir.
Türk Soykırım Sistemi 2023 Hedefine Göre Hareket Etmektedir
Sömürgeci Türk devleti 2023 hedefi ve çöktürme planına göre hareket etmektedir. Kürdistan’ı kuşatmaya alan 20.yüzyıldaki “Arap Kemeri” yerine Rojava, Güney ve Doğu Kürdistan’ı kuşatacak şekilde “Türk Kemeri” ni oluşturmak istemektedir. Erdoğan iktidarı Neo-Osmanlıcılık hedefiyle hareket etmekte ve tüm bölgeye hâkim olmayı amaçlamaktadır. 2023 tarihine, yani Lozan’ın yüzüncü yılına kadar misak-i milli sınırları olarak gördüğü Musul ve Kerkük’e kadar ulaşan bir işgali gerçekleştirmek istemektedir. Rojava ’da işgal edilen bölgelere milyonlarca mülteci ve çetelerin işgal edilen Kürt topraklarına yerleştirilerek demografik yapıyı değiştirmektedir. Böylece Rojava denetimde tutularak her açıdan müdahale edilecek ve Kürtlerin statü kazanmaları engellenecektir. Rojava benzeri aynı işgal biçimi Güney Kürdistan üzerinden de gerçekleştirilmektedir. Bu işgal ile amaçlanan Kürdistan boydan boya kuşatmaya almaktır. Türk sömürge sistemi böylece askeri işgal yanında siyasi, kültürel, ekonomik faaliyetleriyle Kürt asimilasyon ve soykırımını tamamlamak istemektedir. Bunun önünde en temel engel konumunda gördüğü Kürt Özgürlük hareketini bitirmeyi başlıca hedef olarak belirlemiştir. Hem Kürt soykırımın gerçekleştirmiş hem de işgal ettiği toprakları ilhak ederek sınırlarını genişletmiş halde yeni Lozan ile pazarlık yapmayı planlamaktadır. Türk devleti kendi başına işgali başaramadığından bunu Kürtler arası bir savaş çıkartarak gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. KDP üzerinden bunun altyapısını oluşturmuş durumdadır. KDP bu iş birliğine yatmış vaziyettedir. KDP iktidarı bu sayede Güney Kürdistan’da çelişkili olduğu YNK, GORAN gibi bazı siyasi örgütleri ve muhalif olan aşiret güçlerini etkisizleştirerek AKP’nin Türkiye’de yaptığı gibi Güney’deki tek hegemon gücü haline gelmeyi amaçlamaktadır. Barzani ailesi KDP’yi aile partisi olarak görmektedir. Güney toplumunu KDP’leştirme ve kendine ait kılmak istemektedir. KDP sisteminde siyasal, ekonomik ve askeri alanlara Barzani Aile-Aşiret oligarşisi hakimdir. Güney’de herkesi KDP’leştirmek, olmayanı ise düşman kategorisinde görmek KDP’nin temel mantığıdır. KDP Güney’in AKP’si, Barzani’de Güneyin Erdoğan’ı gibidir. Din ve Tarikat ideolojisiyle yıkanmış Feodal ilkel milliyetçi ve K. Burjuva milliyetçi sınıf anlayışı kendini burada da bariz bir şekilde göstermektedir. KDP Kürtler için manevi anlamı bulunan, Ulusal savunma gücü peşmergeyi bir ulusal savunma gücü değil bir maaşlı iş ve geçim aracı haline getirerek itibarsızlaştırmıştır. Toplumu tıpkı Saddam Baas rejiminin yaptığı gibi üretimden kopuk, siyasal ve ekonomik anlamda tamamen dış devletlere ve kendi iktidarına bağımlı şekilde yönetmektedir. KDP zihniyeti parça zihniyetidir. Hiçbir zaman tüm Kürt ulusunun çıkarını ve özgürlüğünü esas almamış bu doğrultuda politika belirlememiştir. KDP Barzani iktidarı fiiliyatta 25 yıldır devleti sahibidir. Ancak bu devlet Kürtlerin ulusal özgürlüğü ve demokrasisi için hiçbir çalışma yapmamıştır. Bütün çabası Barzani ailesinin Kürdistan’da hegemon güç olmasını sağlamak olmuştur. Kendi parça iktidarını, aile-aşiret ve parti çıkarlarına öncelik vermiş ve her zaman üstün tutmuştur. Gerek Kuzey Kürdistan gerekse Rojava devrimine yaklaşımına bakıldığında KDP’nin hiçbir zaman yurtseverlik çizgisinde yürümediğini, Kürt ulusunun ortak acısını, beklentilerini duyumsamadığını ve buna göre hareket etmediğini görmekteyiz.
Türk Sömürgeciliği ve KDP Gerici İttifakı Özgür Kürtlük ve Özgür Kürdistan’ı Hedeflemektedir
Türk sömürgeciliği ve KDP ittifakıyla Kürt Özgürlük hareketine yönelen saldırıların esas hedefi özgür Kürtlük ve Kürdistan’dır. Rojava ve Başur işgali ve KDP eksenli gelişen saldırılar bu amaçladır. Saldırıları ideolojik düzeyde ele alındığında gerçek daha iyi anlaşılacaktır. Bu plan 15 Şubat 1999 yılında PKK önderliğine karşı geliştirilen, yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerin içinde yer aldığı komplonun bir devamıdır. 15 Şubat komplosu sistemin PKK Önderliğinde gelişen Kürdistan Devrimine karşı bir komplosuydu. Şimdi de aynı durum söz konusudur. Ulus-devletçi Kapitalist modernite güçlerinin PKK öncülüğünde gelişen ve yaşam bulan, bölgeyi ve uluslararası toplumu etkileyen Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus çizgisine karşı ulus-devletçi kapitalist modernite sisteminin bir komplosu olarak gerçekleşmektedir. KDP-YNK gibi ulus-Devletçi ilkel milliyetçi güçler 15 Şubat komplosunun aktif birer parçasıydılar. Amaçları PKK Önderlik çizgisinin tasfiye edilerek kendi iktidarlarını yeniden egemen kılmaktı. Ancak komplo başarılı olamadı, PKK Önderliği teslim alınamadı, Özgürlük Hareketi dağıtılamadı, ideolojik olarak daha da güçlenerek bölgesel ve uluslararası düzeyde etkili olmaya, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’de toplumsal bir modele dönüşerek evrensel bir boyut kazandı. Bu durum soykırımcı Türk sistemi kadar KDP eksenli ilkel milliyetçi çizgiyi aşırı derecede rahatsız etti ve korkuttu. TC sömürgeciliği ile işbirlikçi ilkel milliyetçi KDP çizgisi gerici ittifak halinde her türlü saldırı, sabotaj, provokasyon ve ambargoyla Rojava Devriminin tasfiyesi için uğraştı. KDP jitem benzeri ENKS gibi MİT ajan oluşumlar ve “Roj peşmergeleri” adıyla paramiliter kontra güçleri örgütleyerek bizzat Rojava işgalinde yer aldı. Efrin, Serékaniye, Gré Sipi işgalinde bu gruplar kullanıldı. KDP PKK Önderliğine karşı geliştirilen 15 Şubat 1999 uluslararası komplosunun nasıl ki, önemli bir parçası olmuşsa şimdide devam eden komplonun önemli bir parçası durumundadır. Türk devletinin ve KDP’nin ortak korkusu Demokratik Ulus çözümüdür. Demokratik Ulus çözümüyle Türk devletinin yüz yıllık faşist tekçi ve soykırım siyaseti iflas edecek, bu politikanın yürütücüsü olan AKP-MHP-Ergenekon savaş koalisyonu dağılacak ve yeni bir sürece girilecektir. Bunu engellemek için Kürt düşmanlığında ve savaşta ısrar etmektedirler. Demokratik Ulus çözümüyle KDP ilkel milliyetçi çizgi ise dar grup, aile ve aşiret iktidarını kaybedecektir. Demokratik Kürt uluslaşması her parçada öne çıkarak demokratik birlik yaşanacak ve KDP gibi dar yapılar ya köklü dönüşüme uğrayacak ya da aşılacaktır. KDP’nin işgalci güçlerle iş birliğinde ısrar etmesi ve saldırganlaşması mevcut konumunu kaybetme korkusuna dayanmaktadır. Barzani ile Erdoğan, KDP ile AKP aynı korkularla hareket etmektedirler.
İlkel Milliyetçi Çizgideki KDP’nin Paratoner Rolü
KDP’yi sadece bir parti formatında değerlendirmemek gerekir. KDP denen oluşum ancak bir sistem olarak kapsamlı analize tabi tutulursa anlaşılabilir. KDP federe Kürt ulus-devletçiliği emperyalist ve Siyonist sistem tarafından Proto-İsrail modeli biçiminde kurgulanmıştır. 1923 sonrası “Türklük” maskesi altında nasıl ki, bir Türk ulus-devlet kararı alınmışsa, 1945 sonrası da benzer projenin ikinci aşaması KDP üzeri hayata geçirilmiştir. Israil’in kalıcı güvenliği için birinci proto-İsrail Türk ulus-devleti yetersiz görülünce ikinci Proto-İsrail olarak Kürt ulus-devletinin inşasına ihtiyaç duyulmuştur. CHP ile tahakkuk ettirilen Proto-İsrail Türk ulus-devleti, Kürtlerde KDP üzeri gerçekleştirilmektedir. Bu projeye göre Proto-İsrail ve KDP eksenli olmayan Kürdistan’daki tüm siyasal yapılar her türlü komplo ve özel savaş yöntemleriyle müdahale edilip etkisizleştirilmesi temel bir politika olarak benimsenmiştir. Bu açıdan KDP Kürdistan’da özel savaş merkezi rolünü oynamaktadır. Biçilen misyon bakımından Kürt Halk Önderi A. Öcalan KDP’yi “paratoner” şeklinde tanımlar. “KDP’ler adeta devrimci enerjinin yutulması için paratoner görevi görürler. Kürt halkının bağrında yeşerecek devrimci hareketi çıkarlarına hiç uygun bulmayacaklardır. KDP’leri en ehil araç olarak hem Kürtleri terbiye etmek ve kontrol altında tutmak, hem de komşu ülkeleri Kürt sorunu konusunda denetimde tutmak ve yararlanmak için koruma altına alırlar. Kürt halkının ulusal uyanış̧ döneminde başında eski aşiret, beyliklerin burjuva efendiler hazırlamak istemektedirler Yeni komplonun özü, yapay olarak oluşturulmuş̧ burjuva efendilerle Kürtleri denetim altında bulundurmaya dayanmaktadır. Kendilerinden ve işbirlikçilerinden hesap soracak devrimci halk önderliğinden yoksun bırakmak da, bu komplocu yaklaşımın en önemli amaçlarından biridir. Nitekim İran Kürtlerinin devrimci önderi Süleyman Muini, Türkiye Kürtlerinin devrimci sol önderi Sait Kırmızıtoprak ve daha çok sayıda devrimci militan, Barzani önderliğinde gelişen komplolarla katledilir. Bağımsız devrimci bir önder ve örgütün ortaya çıkmaması için, tüm Kürdistan parçalarında adeta ajanlık biçiminde faaliyetlerle kelle avcılığı yaptılar.” (A. Öcalan)
PKK öncülüğünde gelişen Devrimci Halk Savaşına karşı geliştirilen komplolar aynı politikanın bir gereğidir. İsrail, Türkiye ve KDP güçlerinin NATO ve Gladio ile birlikte PKK’yi ortak düşman görmeleri ve uluslararası komploya yönelmeleri bu karara bağlı olarak gerçekleşmiştir. PKK Önderliğinin esaretiyle oluşturulan İmralı sistemi yine bu ittifakın eseridir. KDP türü oluşumlar dış güçlerin çıkarları için bölgede kullandıkları en ideal araçlar haline geldiler. Basit aile, aşiret ve grup çıkarları için Kürt halkının çıkarına olmayan, ulusal, siyasal, ahlaki ve ideolojik değer tanımadan hangi devlet isterse ilkesizce kirli ilişkilere girmekten çekinmemişlerdir. Kendini ayakta tutmanın yegâne yolunu Özgürlük Hareketi karşıtlığında görmektedirler.
Komplo, işbirlikçilik ve ihanet KDP zihniyetinin esas karakteristik özelliklerindendir. KDP aşiret-aile oligarşik zihniyet yapısı, yine ENKS gibi türevleri birleşik demokratik Kürdistan önündeki en büyük engeldir. Bu tür yapılar demokratik ulus çözümüne karşı ilkel milliyetçi formatında komplo mahiyetindedirler. “Ne kendim yaparım nede başkasına yaptırırım” anlayışıyla ona mal olmayanı tümden yok edecek ya da sömürgeci efendilerine peşkeş çekecek kadar bir ilkelliğe ve gerici bir anlayışa sahiptir. KDP, Rojhılat Kürdistan’ındaki Kürt hareketlerinin bastırılmasında da İran devleti ile yaptığı iş birliği ile büyük rol oynamıştır. Komplo KDP’nin en belirgin özelliklerinden birisidir. Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak (Dr. Şivan) gibi Kürt Hareket Önderlerini jitemvari yöntemlerle komplo sonucu katletmiştir. “Kendilerinden hesap sorabilecek olası güçleri her tür komployla düşmanlarından önce tasfiye etmeyi en öncelikli görev bilirler. Ortadoğu’nun en gerici unsurları olmaları, bu yapısal özelliklerinden ötürüdür. PKK ile savaşımları bu yapısal özellikleriyle bağlantılıdır. PKK ile girdikleri savasın temel nedeni de, içyüzlerinin deşifre edilmesi halinde, halka hesap vermeden –ki verecek durumda da değiller– duydukları korkudur “ (A. Öcalan)
Güney Kürdistan parçası uluslararası sitem için hem Kürtler hem de bölge devletleri üzerinde politik deneylerin gerçekleştirildiği bir laboratuvar gibidir. Devletler kurulup yıkılır, sistemler değişir ama Kürtler hep aynı pozisyonda tutulur. Her şey değişirken değişmeyen tek şey yine Kürtlerin statüsüzlüğü olur. En son vadede yegâne çözümün mutlaka kapitalist moderniteden geçtiğine dair algı hâkim kılınır. Sanki dış güçlere dayanılmaksızın bir başarı ve özgürlük olamazmış gibi bir zihinsel kurgulanmaktadır. Alternatif olarak sosyalist nitelikli demokratik ulus çözümü sanki mümkün olamazmış gibi bir düşünce sürekli gündemde tutularak Kürtler kapitalist moderniteye mahkûm edilmek istenir. Kapitalist post modern kültürüne dayalı gelişen asimilasyon ve kültürel soykırım bu sayede gelişme kaydetmektedir. Batılılara benzeme bir hastalık olarak kültürel yabancılaşmayla sonuçlanır. Arap Sünni ve Şii milliyetçiliği yanında Türk ve Fars milliyetçiliği bir baskı ve tehdit aracı olarak kullanılarak Kürtler sığınmalık bir durumda tutularak tersinden aynı tehdit aracı olarak bölge devletlerine karşı kullanılır.
“Beyaz Kürtlük” inşası KDP’ye verilmiş en önemli bir görevdir. KDP ulus-devlet partisi olurken, “beyaz Kürtlük” te onun zihniyeti yani ideolojisi olacaktır. Tıpkı Türk ulus-devlet partisi CHP ve onun zihniyeti ittihat terakkinin “Beyaz-Türk” yaratımına benzemektedir. “Nasıl ki İsrail Siyonizm’i açısından Anadolu’daki Beyaz Türk ulusçuluk partisi, Proto-İsrail rolü oynamışsa, Irak Kürdistan’ındaki Kürt milliyetçiliği de özellikle Barzani kabilesi üzerinden benzer bir rol oynamıştır. Bu bir nevi Beyaz Kürt ulusçuluğudur. Aynı güçler tarafından ideolojik ve pratik olarak inşa edilmiştir. Beyaz Türk ulusçuluğuyla Beyaz Kürt ulusçuluğu arasında sadece teoride değil, pratikte de güçlü bağlar mevcuttur. KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Kürtlerin CHP’si olarak planlanmış̧ olup, 1925’ten beri faaliyette olan komplocu güçlerin devam edegelen faaliyetlerinin bir parçasıdır. Komplocu güçler Kürtleri bir yandan 1925-1940 döneminde katliamlardan geçirmeye çalışırken, diğer yandan Kürdistan’ı 1926’da sadece zorla parçalamakla yetinmiyorlar; Irak parçası üzerinde bu sefer kurtarıcı pozisyonda tuttukları bir Beyaz Kürt ulusçuluğunun temellerini atıyorlar. “ (A.Öcalan)
PKK dönemine kadar yaşanan başarısızlıklara rağmen ilkel milliyetçiliğin sürmesinin esas nedeni başarılı bir Kürt ulusal demokratik hareketin gelişmeyişi ve çıkış yapmak isteyen hareketlerin de komplolarla tasfiye edilmesidir. İşbirlikçi ilkel milliyetçi çizgi ilk defa PKK karşısında zorlanmış ve gerilemiştir. Bu bakımdan KDP’nin PKK’ye olan düşmanlığı sınıfsaldır ve ideolojiktir. Nasıl ki, sömürge sistemini parçaladığı için Türk devleti PKK ve onun Önderliğine düşmansa, Kürdistan’da işbirlikçi, feodal ve ilkel milliyetçi sınıf iktidarını parçaladığı için KDP çizgisi de aynı şekilde PKK’ye düşmanlık beslemektedir. KDP çizgisi kendisini Kürdistan’ın sahibi, ağası sanan feodal ve küçük burjuva sınıfının ideolojisidir. KDP Kürdistan’da alternatif olarak çıkan birçok oluşumu tasfiye etmiş veya etkisiz kılmıştır. Bir tek PKK ve PKK Önderliğine karşı yenilmiş ve çaresiz kalmıştır. Otorite haline gelen PKK ile zaman zaman uzlaşıcı, dengeli bir ilişkileri olsa da çıkışından bugüne kadar özde ideolojik ve sınıfsal açıdan düşman bir yapı olarak ele almıştır. Kendi egemen sınıf iktidarı için öncelikli tehlike olarak görmüş ve öyle yaklaşmıştır. Daha PKK’nin ilk silahlı mücadele sürecinde KDP 15 Ağustos atılımını engellemek için gerilla gruplarının gizli pusu kurularak imha edilmesi dahil her türlü komploculuğa başvurmuştur. Bu konuda TC-AKP iktidarı ve KDP zihniyeti aynı sınıf ve din-tarikattan beslenen siyam kardeşlerdir ve PKK düşmanlığında ortaktırlar. Beyaz Türk ulusçuluğuyla Beyaz Kürt ulusçuluğu arasında hem ideolojik hem de pratik güçlü bağlar mevcuttur. Türkiye’de AKP-Erdoğan ne ise, Güney Kürdistan ‘da KDP-Barzani’de o dur. Aynı tarikatın-(Nakşi)-zihniyetin ve sınıfın mensubudurlar ve aynı ideolojiden beslenmektedirler.
KDP PKK’ye karşı işgal güçleriyle ittifak halinde her türlü gizli ve açık işbirlikçiliğine yönelmiştir. PKK’nin tasfiyesi için elinden geleni yapmıştır. Siyasi ve askeri alanda sömürgeci güçlerle PKK’ye karşı bilinen hain ve saldırgan tavırlara girmiş, askeri imha operasyonlarına katılmıştır. İlkel milliyetçi çizginin PKK Önderliğine karşı geliştirilen uluslararası komplodaki rolü belirgindir. KDP ilkel milliyetçi çizgi ve yapılar 1982, 1992, 1995,1997 ve sonrası gelişen tüm askeri imha operasyon ve işgallerde aktif olarak yer almışlardır. Hasta ve yaralı yüzlerce PKK ’linin Hewler’ de vahşice katletmiştir. Ninova, Maxmur gibi kamlardan kaçırdığı onlarca sivil mülteci insanı jitem tarzı işkence ederek katletmiştir. Son yıllarda verdiği koordinat ve bilgilerle yüzlerce gerillanın katledilmesini sağlamıştır. PKK’yi tasfiyeyi amaçlayan tüm komplolarda en önemli yerini almıştır. Bu yönüyle çağdaş Kürt tarihinin en büyük ihanetlerine ve “birakuji” savaşlarına imzasını atmıştır. KDP için yapılan “Kürt Jitemi” ve “Kürt DAİŞ’i” tanımı bu pratik gerçekliğe dayanmaktadır ve son derece isabetli tanımlardır.
Türk Sömürgeciliği ve KDP Koloniciliği Kürt Ulusuna Karşı Bir Komplodur
KDP’de alt düzeydeki yurtsever kesimler ve peşmergeler bu planın dışındadır ve karşıdırlar. İşbirliğini ve ihaneti yürüten KDP merkez yönetimi ve Barzani ailesidir. KDP TC sömürge sistemine teslim olmuştur. Güney Kürdistan federe hükümeti diye bir irade bırakmamıştır. KDP aktör değil bir piyondur. Siyasi, askeri, istihbarat ve ekonomik alanda her şeyi belirleyen sömürgeci Türk devletidir. Türk devletinin Güney’de bombalamadığı, saldırı yapmadığı herhangi bir alan kalmamıştır. Maxmur’dan Süleymaniye’ye, köyler ve kasabalara kadar tereddütsüz saldırılar yapmakta ve onlarca sivil insanı katletmektedir. KDP merkezli Güney hükümeti bırakalım buna karşı çıkmayı tümüyle destekler noktadadır. Çünkü KDP Güney Kürdistan’ı her açıdan Türk devletinin kullanımına açmıştır ve ortak hareket etmektedir. Bu siyasal işbirlikçiliğinin bir kararıdır. Mecburiyetten, güçsüz olmaktan kaynaklanmıyor. “Güney Hükümeti Zayıftır, bağımlıdır, gücü yetmiyor, korkuyor” gibi değerlendirmeler büyük çarpıtmadır ve gerçeği yansıtmamaktadır. Türk devleti işgali ve ilhakı KDP üzeri sağlanmaktadır. KDP varlığını tümüyle Türk soykırımcı sisteme bağlamıştır ve Kürdistan’i olan tüm değerleri peşkeş çekmektedir. Peşmergeyi Tük devletinin paralı çete gücüne dönüştürmektedir. Türk devletinin maaşlı savaş çeteleri olarak Libya’da savaştırdığı Roj peşmergeleri bizzat KDP’ye bağlı güçlerdir ve onun onayıyla Libya’ya gönderilmişlerdir. Aslında KDP yüzlerce gerillanın ve sivil halkın katledilmesinden sorumludur ve Özgürlük Hareketine karşı çoktan bir savaş halindedir. Durum bu haldeyken KDP’ye Ulusal birlik çağrıları yapmanın bir anlamı ve karşılığı yoktur. KDP ihanetine karşı direnmenin, savaşmanın adı artık “birakuji” diye tanımlamakta çok doğru değildir. KDP kardeş-Bira konumunda çıkmıştır. O artık düşman saflarında ve cephesindedir. KDP’yi bu haliyle ulusal bir güç şeklinde değerlendirmek gerçekçi değildir. Tersine mevcut pratiği Kürt ulusuna 21. Yüzyılı kaybettirecek pozisyondadır. KDP eşittir Güney/Başur halkı değildir. KDP’ye elit bir kesim özellikle Barzani ailesi hakimdir. Bünyesinde mevcut durumdan rahatsızlık duyan yurtsever kişiler, aileler ve aşiretler bulunmaktadır. Bu kesimlerin işbirlikçi ve ihanetçi çizgiden ayrı tutmak ve ona göre yaklaşmak gerekmektedir.
KDP sürekli düşmana dayanarak, düşmanı Kürdistan’a taşıyarak, Kürdistan’ın işgal edilmesini sağlayan meşru olmayan bir güç konumundadır. Mecbur kalındığında KDP’ye karşı yürütülen bir savaş ulusal kurtuluşun içteki hain ve işbirlikçi güçlere karşı yürütülen bir özgürlük savaşı olacaktır. KDP Türk devletinin işgalini meşrulaştırmaktadır. Türk devleti ve KDP Şubat ayında Hewler’ de yaptıkları toplantılarda Türk ordusunun işgal ettiği alanlarda 30 yıl kalmasını öngören anlaşmalar yapmış ve Kürdistan’ın ilhakını meşru kılmaya çalışmaktadırlar.
İşbirlikçi ve İhanetçi Çizgi Demokratik Ulusal Tutumla Aşılabilir
KDP ihanet çizgisinin amacı Kürdistan’ı ve Kürdistan savunma gücü peşmergeyi tüm Türk sömürgeciliğinin hizmetine sokmaktır. Rojava ve Libya da bu durum yaşanmaktadır. Peşmergeyi itibarsızlaştırılmasını, sömürgeciliğin maaşlı ve çete gücü haline gelmesine karşı çıkmak, bunu teşhir etmek gerekmektedir. Başur halkı bunu kabul etmeyecektir. KDP’nin bu yanlış politikalarını önleyen, boşa çıkaran PKK olduğundan her defasında PKK’ye karşı saldırı gerçekleştirilmektedir. Bazı kişi ve Güney’de ve Kuzey’de işbirlikçi ilkel milliyetçi grupların KDP’ye destek pozisyonları ve PKK’ye saldırmaları bununla bağlantılıdır. Kendilerine verilen görev gereği davranmaktadırlar.
YNK, GORAN ve diğer Güney örgütlerinden bir kesimi bu plana dahil edilirken bir kesimde dışında tutulmuşlardır. YNK’deki bir kesim bu plana karşı durmaktadırlar. Planın kendileri içinde bir tehlike olduğunun farkındadırlar. KDP 1996’da Saddam ile iş birliği yaparak Hewler’i YNK ‘den alarak işgal etmişti. Şimdi de TC’ye dayanarak Kandil’i işgal etmek istiyor. KDP’nin tüm Başur’a hakim olma istemi YNK ve Soran güçleri için tehdit oluşturmaktadır. Ancak YNK ABD’nin baskısına karşı gelecek bir iradeden de yoksundur. İran ile olan sıkı ilişkileri nedeniyle de ayrıca bir sıkışmayı yaşamaktadır.
Sorunu KDP ve PKK arasındaki bir sorunmuş gibi yansıtmak büyük planı ve komployu örtmektir ve büyük sakıncalar içermektedir. Sorun kandil-Werté’nin ötesinde bir durumdur ve Kürtlerin geleceğini belirleyecek düzeydedir. Rojava ve Kandil işgal saldırıları aynı paralel ve eş zamanda gelişecek biçimde planlanmıştır. Kandil ile Maxmur’ eş zamanlı hava saldırıları, KDP’nin gerilla alanlarına güç yığması, KDP’nin saldırılara ilişkin açıklaması tamamen bu plan doğrultusunda gelişmektedir. Neçirvan Barzani’nin “PKK Güneyde meşru bir güç değildir” ve Maxmur’a açıklamaları Türk saldırılarını meşrulaştırmaya yöneliktir ve saldırılar ortak bir planlama dahilinde koordine içinde yürüttüklerini itiraf etmektedir. Maxmur ambargosu Medya Savunma alanlarına yönelik kuşatmanın bir parçası olarak Türk devleti ve KDP ortak kararı sonucunda olarak uygulanmaktadır.
PKK gerek söylemde ve gerekse eylemde kendini dört parça ve tüm dünyada savaşta ve siyasette kendini kanıtlamış, Kürt halkının bilincinde ve yüreğinde sarsılmaz yer edinmiş, Kürtler dışında da başta kadın ve gençler olmak üzere evrensel düzeyde ezilen halklar için özgürlük simgesi olmuş küresel demokratik bir harekettir. Sadece dört parça Kürdistan’da değil Filistin’den, Reqqa’ya kadar Ortadoğu halkları için mücadele yürüten ve şehitler veren Demokratik Ortadoğu Halklarının özgürlük hareketidir. PKK demokratik Modernitenin öncü gücüdür ve bölgenin temel aktörlerindendir. Kuruluşundan bu yana 47 yıllık mücadele tarihinde he türlü komplo ve özel savaş saldırılarına karşı kendisini var kılmakla daha da daha da güçlendirmiştir. Felsefik, ideolojik, sosyal ve siyasal bakımdan derinlemesine topluma nüfus etmiş bir harekettir ve tasfiye dilmesi öyle basit değildir. Hata ve yetmezliklerini eleştirmek farklıdır ancak meşruluğunu tartışmaya kimsenin haddi ve hakkı olamaz. Kürt ulusal birliği ve ittifakı PKK Önderi A. Öcalan’ın en temel çalışması olmuştur. Projeler sunmuş, öneriler geliştirmiş ve bu yönlü tüm dönemlerde çağrılar yapmıştır. Ancak bu çağrılar KDP çizgisi tarafından karşılıksız bırakılmayla kalmamış daha fazla düşman güçlerle PKK karşıtı ittifaklara yönelmiştir. Şimdi de aynı durum tekrarlanmaktadır.
KDP’nin girdiği ihanet girdabından çıkışı çok zor görünmektedir. PKK ile gireceği bir savaşın kendisine yıkım getireceğini bilmektedir. KDP geçmişte defalarca Türk devletiyle birlikte PKK’ye karşı savaşmıştır. PKK’nin tasfiye edilemeyeceğini, gerillanın kendisine büyük darbeler vuracağını, iktidarını kaybedebileceğini bilmektedir. Ayrıca toplumsal baskıdan çekinmektedir. KDP-Barzani çizgisi teşhir olmuş vaziyettedir. Güney halkı Barzanilerin ve KDP gerçeğini daha iyi anlamıştır durumdadır. Şengal Êzidi soykırımı, Kerkük ihaneti Barzanilerin ve KDP’nin ne olduğunu tüm yönleriyle ortaya çıkartmıştır. Fakat Türk devletiyle girdiği bağımlı ilişkilerden de kendini kurtaramamaktadır. Türk sömürgeciliğine teslim olduğundan iradesizleşmiştir ve kendi başına hareket edememektedir. Türk devletiyle girdiği ihanet ancak toplumsal düzeyde teşhir ve tecrit edilerek durdurulabilir. Sadece PKK’ye değil tüm Kürdistan’a ve Kürt ulusana karşı bir saldırı söz konusudur. Yaşanacak bir iç savaş Türk sömürgeciliğinin bölgeyi daha fazla işgal etmesine, Kürt halkının daha büyük acılar yaşamasına ve kazanımlarının kaybedilmesine yol açacaktır. Komplo tüm Kürt halkına, parti, örgüt ve kurumlara, aydınlara, kadınlara, sanatçılara, siyasetçilere ve yurtsever tüm çevrelere anlatılarak ve ihanete karşı ulusal tutum alınarak durdurulabilir. Demokratik ulusal birliğin hedefi ve tutumu da bu çerçevede daha güçlü gelişirse işgal ve ihanet boşa çıkarılabilir.
Dıjwar SASON
Lekolin.org/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi