Güneş tenli kadınlar hazırlanın gidiyoruz, tanrıçaların zamanında olduğu gibi. Rengimiz kırmızı, içeceğimiz şarap yenilmedik daha, M’leri alın koynunuza uzun zaman geçmeyiz belki buralardan şiirler hatırlatır bize doğanın rahmini. Kekik toplayalım asminlerin yurdundan. Aşalım asi suları, derin vadilerde dinleyelim doğanın sesini unutmayalım, hiçbir gerçekliği ve saklayalım ruhumuzda sır gibi. Kendi rengimiz de göğe bakalım son defa. Saklayalım en derin zulalarımız da göçebe bakışları, baş kaldıran isyancıları. Güneş tenli kadınlar hazırlanın gidiyoruz. Gök gürlüyor, koynunuza ateş alın, öfke alın. Boyayın yüzünüzü, isyanın renginde boyayın ki; aydınlansın öfkeniz esmer tenlerde. Silahlarınızı kuşanın, çarpışmalara girdiğiniz günlerdeki gibi. Barut koksun saçlarınız, sararan çağın yurdunda. Bizi bekliyor siyahlarla örtünen kadınlar. Güneş tenli kadınlar hazırlanın gidiyoruz, teni kan kokan kadınları kurtarmaya. Toplayın tasınızı tarağınızı koyun heybenize cesaret ve öfkenizi, sıcak zamanlar da düşelim yollara. Güneş tenli kadınlar, hazırlanın gidiyoruz , çölün fırtınası yüzünüze dolandığında, ölüm çıplak kalır gövdeniz de. Bozkırların sözcükleri okunur çarpışan nasırlı ellerde. Güneşi karşılayın doğudan ve gülüşleri kapatan perdeleri gömün mayınlarla üstlenmiş kentlere. Evlatlarınızı verdiğiniz topraklarda bırakın zulmün tarihini. Unutmayın haykıran gözleri, zincire vurulmuş kadınları. Taşırken ayaklarınız son gecenin yalnızlığını intikam yemini bir daha verin. Güneş tenli kadınlar, hazırlanın gidiyoruz…!
Bu sefer toplamıştı anneler heybelerine evlatlarının buz kesilmiş bedenlerini. Belki ulaşamadan can vermişti bu yürek yaraları. Bin yıkıntının ardından sonsuzluğa demir atmıştı her annenin ruhu. Çünkü gerçek olan ebediydi onlar için. Her annenin ruhu bir solukluk zamana hasretti. Ve duyduklarında evlat acısını, yüreklerine çöken kabusla kavgaya durmuşlardı. Önce özlem olmuş ve sonrası belirsiz birer ağıda dönmüştü bu acılar. Zamana karanlık çöktüğünde, artık nefretin adı değişmişti adı “intikam” olmuştu. Kin doluydu bakışları, bedenleri ise kanlar içinde. Evet Taybet anaydı bu. Ak alınlarında kederli kırışıklıklar, ruhları ayaklarından yorgun, ağıt sesli anneler vardı. Zehirlenmiş havada, fırtına rüzgarı alıp götürmüşken sokaklardan, günlerce adalet için çırpınan Emine anaydı. Acısına sarılmış, dağ gibiydi direnişi Emine Ananın. Tıpkı Avaşin gibi. Derin ve heybetliydi direngenliği. Ürkütücü karanlığın soğuk demir parmaklıkları ardında umut dolu çocuklarını bekleyen analar vardı. Nerede ve nasıl direnip canını feda etmişlerdi diye evlatlarını soran ve yalnızca cenazelerini almak için devlet sarayları önünde haykıran analar öfkeliydiler. Tıpkı Zap suyu gibi hırçınca akıyordu öfkeleri.
Her ne kadar öfkelenseler de ağızlardan çıkan tek sözcük “Barış” oluyordu. Çünkü savaş kadının doğası değildi. Hele bir annenin doğasına aykırıydı. Kan, barut ve göz yaşı. Yalnızca adalet için yıllarca direnen Cumartesi anneleri vardı. Dünyanın, tarihin, Kürdistan’ın ve tüm insanların sorumluluğunu omuzlarına yüklenmiş duygusuyla buram buram inanç ve umut soluyordu her annenin yüreği. Her anda yaşadığı acılara, ayrılıklara, ölümlere, özgür geleceği acılı ve karanlık kılan ne varsa hepsine meydan okuyan analar, inanç ve umutlarına dek yürüyorlar. Yürüyüp de amaçlarına ulaşamayan annelerde oldu Berfo ana gibi. Ama ne olursa olsun direngenliğine şahitlik eden tarihin gerçekliği söz konusuydu. Annelerin kutsal varlıkları olan çocukları nasıl anlatmalı? Nasıl mı; anneler günün de Leyla Güven, Emine Şenyaşar, Nezahat Tekke gibi daha böyle nice ananın evlatları onlara nasıl bir hediye verecekti. Nasıl olur da ellerinden öpüp “ bu sizin gününüz” diyeceklerdi? Leyla Güven mi cezaevinde, Nezahat Tekke mi bir barış annesiyken şimdi cezaevinde, Emine Şenyaşar mı adaletsizlerin saray kapılarında adalet aramakta. Şimdi soralım peki direnişleriyle yolumuzu aydınlatan bu anneler nasıl bizim bir günümüz var diye bilir ki???
En doğrusu da bu aslında yaşama değer biçen kadınlara, annelere seslenmek. Hiçbir anne kendi canından olmasa da evlatsız değildir. Onların özgür geleceğe yeminli gerillaları vardır. Hiçbir annenin direnişine, sevdasına, yüreğine ihanet edilmemesin diye Avaşin, Metina, Zap ve Kürdistan’ın dört tarafında yaşam uğruna savaşan evlatları vardır. Tüm Kürdistan ve özellikle de şehit anneleri bilmelidir ki özgür bir yaşamı onlara vaat etmeyene kadar, Gare zaferinde olduğu gibi annelerin zılgıtları evrenle bir olana dek bu mücadele devam edecek. Bugün bir anneye, anneler gününde verilen kemik dolu bir kutuyken, gün gelecek bu anneler bu ihanetin, zulmün hesabını soracaktır. Umudun kadında ve kadının umut olduğunu herkes görecektir. Ve tarihin ırmağı güneş tenli annelerin ruhuyla akacaktır..!
Asrin Simork
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi