27 Aralık 2016 Salı Saat 12:14
Osmanlı’nın 1913-1923 kadar olan süredeki Göç
politikaları
Osmanlı İmparatorluğu I. ve II. Balkan savaşını kaybedince,
yüzünü Anadolu’ya çevirmek zorunda kaldı. 1914 yılından itibaren 3.000.000 km2
toprak parçası elden çıkınca sorunlar artmıştı. İmparatorluğun “çöküş dönemi
boyunca her toprak kaybı yeni muhaceret sorunu yaratmış, Osmanlı ordusunun terk
ettiği yerlerden Müslüman ve Türk nüfusu geri çekilmişti. Rus Çarlığının
bölgedeki yayılmacı politikası Osmanlıyı oldukça zorluyordu. Bu iki karasal
imparatorluğun fetih ve işgal metotları da büyük benzerlikler taşımaktaydı.
Slav ve Rus Kazakları başta olmak üzere, Hristiyan nüfusun fethedilen yerlere
iskânı bir Rus yayılma biçimi olarak, Osmanlı-iskân siyasetinin karşısına
inatçı bir benzerlik ile dikiliyordu. 1768-1774 Rus Savaşı’ndan itibaren,
Osmanlı ciddi bir muhaceret sorunu ile karşı karşıya kalmıştı.
1783 Kırım işgali, Tatar Müslümanlarının Osmanlı’ya kitlesel
muhaceratına yol açmış ve 1826 Akkerman Anlaşması ile Rusya bir kesim Osmanlı
Müslümanının işgal ettiği yerleri terk etmesini zorunlu kılmıştır. Dobruca’nın
Ruslar tarafından ele geçirilmesi (1829), Müslümanların kaçışlarına yol açmış,
bir süre sonra Osmanlı güçleri burayı yeniden ele geçirdiğinde (1843) arasında
daha önce göç ettirilenlerinde bulunduğu bir miktar Müslüman nüfusu iskân
etmişti. Batı hudutlarındaki bu demografik savaş, doğu hudutlarında da aynı
şiddette sürmüştü. Marc Pinson’un 1854-66 Osmanlı-Rus Savaşı özelinde
tanımladığı gibi aslında tüm Osmanlı-Rus savaşları, bir “nüfus savaşı şeklinde
geçmiştir.
Balkanlar’dan Kafkaslara Rus ordusu karşısında alınan her
mağlubiyet, Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Müslüman nüfusu artırmakta idi.
Ama en trajik olan Kafkaslardaki iki imparatorluğun karşılaşmasında
yaşanacaktı. Rusya’nın Kafkasya’yı kesin fetih politikası ve Şeyh Şamil
ayaklanması bölge nüfusunun hedef haline gelmesine yol açmıştı. Bölge
halklarının büyük bir kısmı kaçıp Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmıştı.
Özellikle Osmanlı arşivlerine göre “1877-1900 yılları arası Balkanlar’dan
Anadolu’ya yönelik gerçeklesen Balkanlardan, Kırım ve Kafkasya’dan, Batı ve
Doğu Türkistan’dan, Ural-Altay dil yöresinden gelen ve sayıca diğer yıllardaki
göçlerden daha fazla olan bu göçlerle Anadolu’ya bir milyonu Balkanlardan olmak
üzere toplam yaklaşık iki milyon göçmen gelmiştir. Anlaşıldığı gibi iç göç
kadar dış göç de ihtiyaca göre yapılmıştır. Başta Anadolu daha sonra da
Kürdistan’a Ermenilerin göç ettirilmesi sistemli yapıldı. (42)
Toplum yapısında değişimlere yol açan ilk etkiler bu göçler
tarafından yapılmıştır. Bugünkü yapının oluşmasında ki temel görevini yerine
getiren bu göçler, kendisinden sonraki dış göç biçimindeki nüfus hareketleri
ile birlikte sadece toplumun sınıfsal yapısında değil, toplumsal-ekonomik
yapısındaki etkileri ile birlikte düşünüldüğünde önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Bu süreçteki göçler, genellikle Türk asıllı insanların yeni kurulan devletlerde
uygulanan homojen nüfus oluşturma politikaları sonucunda gördükleri baskılardan
kurtulma amaçlı, yani zorunlu göçlerdir.
Asıl toplum mühendisliğini
kurumlaştıracak olan 1913 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarıyla
olacaktır. İttihatçılar, Anadolu ve Kürdistan’da demografik yapıyı tümden
değiştirmeyi hedefleyeceklerdir. Bunun için “1914 başında iki temel amaç
doğrultusunda ‘Aşiretlerin ve Göçmenlerin Yerleştirilmesi Müdürlüğü (İskan-ı
Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti…İAMM) kurulacaktır. Bir yanda birçok Türkmen,
Kürt ve Arap aşiretinin yerleşik hayata geçirilmesi diğer yanda ise
Balkanlar’dan ve Rusya’dan sürülen evsiz Müslüman sığınmacılara mesken
sağlanması. İAMM sonrasında iskân, istihbarat, tehcir ve aşiretler olmak dört
birime ayrılmıştı. (42)
1913 yılından itibaren ise İttihatçılar katliam, tehcir,
mübadele, yer değiştirme vd. yöntemlerle demografik yapıyı bozmayı sistematik,
planlı ve programlı hale getirdi. Katliam ve tehcirle ezilen Hristiyan halklar
soykırıma (Ermeni, Rum ve Asuri) uğratıldı. Onlardan boşalan yerlere
Balkanlardan, katliam ve baskı sonucu göç etmek zorunda kalan veya mübadeleyle
gelen Müslüman halkların yerleştirilmesi başlatıldı. Aynı yılın yazında yer
isimlerinin değiştirilmesi politikası yürürlüğe kondu. Bu saldırının asıl
hedefi Ermeni, Rum, Süryani ve Pontusluların yerleşim yerleri olsa da, Kürt
yerleşim yerlerinde de ilk yer isimleri değişiklikleri bu döneme denk
gelmektedir. Bunlardan biri de Dersim sancağına bağlı Kızıl Kilise’nin isminin
Nazimiye olarak değiştirilmesidir. Bu politikaya savaş yıllarında ara verilse
de, Cumhuriyet döneminde yeniden yürürlüğe konmuş ve 1960’a kadar
sürdürülmüştür. Özellikle Kürdistan’ın birçok bölgesinden Kürtler Konya,
Kastamonu, Ankara, Kırşehir, Nevşehir ve Aksaray gibi İç Anadolu’nun köylerine
sürülmüşlerdi.
İlk tedbirleri Tehcir Kanunu adıyla (resmî adıyla Sevk ve
İskân Kanunu), 27 Mayıs 1915’te çıkardı. Gerekçe bölümünde “savaş halinde
devlet yönetimine karşı gelenler için askerî birliklerce tedbir almak için
çıkarılan kanun . Her ne kadar Osmanlı yöneticileri Ermeniler için çıkarıp
uygulanmış deseler de, Kürtlerde bu kanundan fazlasıyla etkilenmiştir.
Tehcir Kanunu’nun 12. Maddesinde: Kürtler ufak tefek
kâfilelere ayrılıp, silahlarından arındırılarak değişik bölgelere gönderilecek
ve orada genel nüfusun (köyün, ilçenin, vilayetin) yüzde beşini
geçmeyecektir…. Kürt reisleriyle, molla ve nüfuz sahibi kişiler diğer kişilerle
birlikte sevk olunacak ve orada bunlar diğer kişilerle ilişkide bulunmayacak
şekilde ayrılacak ve hükümet gözetimi altında bulundurulacaktır.”
(Göçmenler Genel Müdürlüğü Tehcir Kanunu)
Sürgüne gönderilen Kürtler‘in gittikleri yerlerde
birbirlerinden kopuk olmalarını sağlamak için bölüşümler yapılmıştır.
Bulundukları yerlerde kendilerinden bir muhtarı bile seçecek çoğunluğa sahip
olmamaları için aileler halinde dağıtılmışlardır. Kendilerine hiçbir ekonomik
ve sosyal güvencenin verilmemesiyle açlık ve hastalık ile baş başa
bırakılmışlardır. Devamlı hakim sistem yanlısı bir grubun aralarında
bulundurulmaları ile de zamanla asimile edilip “Kürtlüklerini unutmaları temel
hedef olmuştur.
Nitekim Kürtleri, uzak ve yabancı topraklara sürgüne
gönderen Osmanlı yönetimi, bu konuda oldukça ince ayarlamalar yapmıştır. Bunun
için
• Sürgün
bölgesi olarak Kürdistan’a oldukça uzak olan yörelerin (Isparta, Tekirdağ,
Çanakkale…) seçilmesi,
• Gönderilen
yöredeki halkın, sürgün edilen Kürtleri devamlı aşağılayan, hor gören, devlete
katı bir şekilde bağlı olup ırkçı fikir yapısı taşıyan topluluklar olmalarına
dikkat edilmesi,
• Sürgün
edilmiş Kürtler arasında olabilecek her türlü (insani ve milli dayanışmanın)
iletişimin önüne geçmek olmuştur.
• Her ailenin
ayrı noktalara yerleştirilmeleri ve tabi ki değişmez olan karakol gözetiminde
olmaları üzerinde hassasiyetle durulmuştur.(42)
O dönemde savaş bakanlığında bulunan Talat Paşa’nın Kara
Kaplı Defterinde 1915-1916 yılları arasında 800 bin Kürdün göç ettirildiği ve
bunlardan hayatta kalanların İzmit’ten Halep’e uzanan hattın arasına
yerleştirildiği ifade edilmektedir. Hayatta kalanların sayısı ise verilen
istatistiklere göre 250 ile 300 bin arasındadır.
İkinci önemli göç dalgası ise 1916 yılında Rusya’nın Osmanlı
sınırları içinde olan Serhat bölgesini de kapsayan alanı işgal etmesiyle
başlar. Rus işgalinden kaçan Kürtler’in Kürdistan’a yerleşmesine İttihatçılar
izin vermezler. Geçici olarak Sivas bölgesinde konumlandırırlar. Bir kesimini
de Serhat bölgesine sınır olan Kürdistan illerinde kontrol altında tutarlar.
İttihatçıların Anadolu ve Kürdistan’ı Türkleştirme dolayısıyla var olan diğer
etnik grupları asimile etme politikaları tüm hızıyla devam ediyordu. Bu
politikaları hızla hayata geçirme ve sonuç almanın kestirme yolu tehcir ve
iskândı. Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelere başka etnik yapıları taşırma,
diğer taraftan ise Kürtleri de Türk bölgelerine serpiştirerek sonuç almak
istiyorlardı. Bunun için de Ruslar tarafından Serhat bölgesinden göçe zorlanan
Kürtlerin, Anadolu’nun içlerine doğru serpiştirmesi gerekiyordu. Bu durumla
bizzat Talat Paşa ilgilenir. Anadolu içlerine serpiştirilecek Kürtlerinde öyle
rast gele gönderilmemesi gerekiyor. Çünkü daha önceden 1800’li yıllarda baş
gösteren isyanlarda bu alanlara sürülen Kürtler vardır. Yeni sürülecek
Kürtlerin bunlarla aynı yerleşim birimlerine yerleştirilmesi etnik olarak
pozitif bir enerji açığa çıkarabilir. Dolayısıyla asimilasyon politikasını boşa
çıkartabilir. Bunun için öncelikle Talat Paşa “Konya, Kastamonu, Ankara, Sivas,
Adana, Aydın ve Trabzon vilayetleriyle Kayseri, Canikli, Eskişehir, Karahisar,
Niğde’de yaşayan Kürtler hakkında bölgenin yetkililerinden detaylı bilgi
ister. Bu bilgi “Nerelerde ne kadar Kürt köyü olduğunu, nüfuslarını, Kürtçe
konuşmaya devam edip etmediklerini, milli adetlerini muhafaza edip
etmediklerini, Türk köylüsü ve köyleriyle münasebetlerini öğrenmek ister.
Mesela, bu illerden Ankara valisinden 5 gün sonra gelen raporda Yozgat,
Kırşehir, Çorum, Haymana, Mucur ve Bala’yı kapsayan idari sınırları içinde
‘müstakil Kürt aşireti’ olduğu belirtilir. (42)
İttihatçılar bu iskân ve tehcir politikalarına o kadar bel
bağlamışlar ki, imparatorluğun son dönemlerinde bu politikaları temel uğraş
haline getirmişlerdir. Adeta ellerinde kalan son toprak parçasını da bu
politikalar sayesinde kurtaracaklarına inanmışlardır. Onun için iskan
politikaları üzerinde o kadar detaylı çalışmalar yürütürler ki bir alana
yerleştirilecek etnik bir grubun optimal düzeyde olması için en ince
detaylarına kadar bilgi edinirler. Öyle rastgele bir yerleştirme söz konusu
değildir. Örneğin Başurê Kürdistan bölgesine yerleştirilecek olan Türk nüfusu
için şöyle bir araştırma yapılır “AMMU Asair şubesinin Bağdat vilayetine
çektiği bir şifrede “ileri de iskân ve temdin-i asair için tatbik edilecek
siyaseti belirlemek için, Irakta yerleşik olan Türklerin miktarı, toplumsal
durumları hakkında malumat bildirilmesi istenir. Özelikle Bedre, Horosan (Harasan),
Hanikin, Mednlu(Mendeli), Divaniye(?) gibi kazalara ve vilayetin diğer
mahallerinde bulunan Türklere ait aşağıdaki malumatlar istenir: “Vilayet
dahilindeki yerli Türklerin miktarı nedir ve bunlar hangi liva, kaza veya
nahiye dahilinde mukimdiler(ikame) ve bulundukları mahallerde Arap veya Kürt
ahalisine nispetle çoğunluk mu azınlık mıdırlar? Arap veya Kürt lisan veya
âdeti bunlar nüfuz etmiş mi etmiş ise ne derecededir. Aile arasında hangi
lisanla konuşurlar, diğer unsurlara (Arap ve Kürt) nazaran hükümetle alakaları
ve mevki iktisadiyeler (ekonomik durum) ne nispettedir. Çocuklarını tahsil ne
gibi müesseselerde ve hangi lisanla yaptırıyorlar. İçlerinde Araplara, Kürtlere
asimile olmuş veya buna meyilli bir hale gelmiş aileler zümreler var
mıdır? (42) Gelen bilgi üzerine bu alanlara Türk nüfusu sevk edilir.
Ama Kürtler için daha kapsamlı ve detaylı bir araştırmaya
ihtiyaç olduğuna inanılır. Bunun için özel bir birim kurulmasına karar verilir.
Daha önce kurulmuş olan İAMM (İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti) 14 Mart
1916’da yeniden AMMU olarak yapılandırılır. “Kuruluş nizamnamesinde, kuruluş
nedenlerinden biri olarak “aşiretlerin medenileşmesi gösterilirken, müdürlük
çatısı altında ayrı bir “aşiret şubesi oluşturulur. Özelikle 1917’de bu şubeye
bağlı kurulacak bir ilin encümen heyeti ile asimilasyon politikasının merkezi
durumuna gelir. (42) AMMU, Kürtler üzerine çalışmalara ağırlık verecektir.
Kürtlerin bulunduğu bölgelerde Kürtlerin nüfusları, aşiretleri, Kürtçe konuşup
konuşmadıkları, geleneklerine olan bağlılıkları, devlete yakınlıkları, daha
önce devlete karşı herhangi bir isyana katılıp katılmadıkları vb. çok detaylı
bilgi çalışması yürütürler. Bu durum sadece Kürdistan’la sınırlı kalmaz,
Anadolu’nun içlerine sürülen Kürtler hakkında da aynı derecede bilgi çalışması
yürütürler. Hem Kürdistan’da hem de Anadolu’da iskan politikalarının optimal
düzeyde uygulanabilmesi için yürütülen detaylı çalışmalardan sonra, Mayıs 1916
yılında Talat Paşa Kürtlere uygulanacak olan iskan politikasının detaylarını
talimatnamelerle ilgili yerlerin yetkililerine göndererek hayatta geçirmeye
çalışır. Hayata geçirilecek olan plan şu şekildedir Kürtlerin iskân edileceği
yerler ve Kürt nüfusunun yoğun yaşamış olduğu alanlara ilişkin görüş
belirtilir. Öncelikle Türkleştirilmesi gereken alanlar belirtilir buna göre
Musul, Urfa, Maraş ve Antep bölgeleri bu kapsama girer. İkincisi Rus işgal
bölgelerine yakın olan Diyarbakır, Sivas, Elazığ ve Erzurum bölgelerine Rus
işgalinden kaynaklı sığınan mültecilerin Türkler ve Kürtlerin ayrıştırılması
gerektiği çünkü ayrı iskâna tabi tutulacağı belirtilir. Türklerin bölgede kalabileceğini,
fakat Kürtlerin Türk nüfusunun daha yoğun olduğu Ankara, Kastamonu, Kayseri,
Niğde, Kütahya ve Eskişehir’e sevk edilmesi emredilir. Sevk edilemeyecek kadar
hasta, sakat, ihtiyarlar ile kimsesiz fakir kadın ve çocuklar “vilayet
dahilinde Türk köylerinde dağıtılarak iskan edilmeli ve tüm bu sevkiyatlar
merkeze düzenli olarak bildirilmelidir. Diyarbakır’a göndermiş olduğu ayrı
genelgede ise “Türk ve Türkleşmiş ahalinin Urfa, Maraş ve Ayintab’a, Kürtlerin
ise Konya, Kastamonu, Niğde ve Kayseri’ye iskân için gönderilmesi emredilir.
Buralarda, reislerinden ve nüfuzlu kişilerinden ayrı iskân edilmelidirler. Sevk
edilemeyecek durumda olanlar “Maden, Ergani ve Behremaz gibi Türk köyleri
bulunan bölgelerde bırakılmalıdır. Ne Türk ne de Kürt olanlar ise, Amasya,
Tokat livalarıyla Malatya’ya serpiştirilmelidir (42) der.
İttihatçıların iskân ve tehcir politikalarının ilk ayağı
gayrimüslimlere uygulandı. Milyonlarca insan katledildi ve bir o kadarı da
yerlerinden sürülerek tüm mal varlıklarına el konuldu. İkinci ayağı ise
yukarıda görüldüğü gibi Kürdistan ve Anadolu’da Türk olmayan Müslüman halkları
Türkleştirme çalışmalarıdır. “Bu plan gereğince, 1913-1916 yılları arasında
Anadolu nüfusunun 15 milyon olduğu bir dönemde, 5 milyon insanın yeri değiştirilmiştir.
Ayrıca, Anadolu’nun Türkleştirilmesi için yeni bir iskân politikası da hayata
geçirilir ve Balkanlardan kaçanlar, Anadolu’ya sistemli bir şekilde
yerleştirilir. Geliştirilen bu Türkçülük politikalarından Anadolu’daki büyük-
küçük bütün etnik yapılar paylarına düşeni fazlasıyla alacaktı, fakat esas
belirleyici olan Kürtler gibi büyük gruplardı. (43)
Yarın: Bakur’ê Kürdistan’da Göç Ve İskan
Politikaları / Türkiye Cumhuriyetin Kuruluş Aşamasındaki Göc Ve İskan
Politikaları ( 1920 ile 1940 arası)
Göç Dosyası-Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
Yarın: Bakur’ê Kürdistan’da Göç Ve İskan
Politikaları /