İçinden geçmekte olduğumuz süreç çok kritik ve çok hassastır. Üçüncü dünya savaşının hemen hemen ortalarına gelinmiştir. Bu süreçte kapitalist modernitenin yürütmüş olduğu politikaların ve stratejilerin temel hedefinde Önder Apo özelinde Kürt halkı ve Kürdistan vardır.
Önder Apo’nun İmralı işkence sisteminde ve ağır tecrit koşulları altında tutulması 24.yılına girdi. Üçüncü dünya savaşının karakterine karşı en etkili alternatif Önderliğin ‘’Demokratik Ulus’’ paradigmasıdır. Önderlik paradigması ekolojik, kadın özgürlük ve demokratik bir toplumdan bahsediyor. Yani üçüncü dünya savaşını boşa çıkaracak olanda yine Önderlik paradigmasıdır.
İmralıda yürütülen bu tecrit ve soyutlama politikasının temel nedeni Önderliğimizin yaratmış olduğu demokratik, ekolojik ve kadın özgürlük çizgisidir. Kapitalist modernite, kendisini yaşatmak ve büyütmek için Önderliğimizin yaratmış olduğu alternatif sistemi tümden hedef haline getirmiş ve saldırıya geçmiştir.
Birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşı iktidarlar arasındaki savaşken, üçüncü dünya savaşı ise tüm iktidarların güçlerini birleştirerek Önder Apo’nun yaratmış olduğu demokratik moderniteye karşı yürütülen bir savaş olmuştur. Direnen, özgürlük için yola çıkan halklara karşı yürütülen bir savaş olduğunu söyleyebiliriz.
Üçüncü dünya savaşının ekseni daha çok Ortadoğu’dur. Uluslararası güçler birleşerek, Ortadoğu’ya karşı 200 yıldır büyük bir saldırı içerisindedir. Toplumların ve halkların o direnişçi kültürü, uluslararası güçlerin plan ve projelerine geçit vermedi. Kapitalist moderniteye karşı Ortadoğu bir direniş halindedir. Bundan dolayı bu savaş daha farklı planlar ve projelerle devam ettirilmektedir. Aslında üçüncü dünya savaşının kültürler arasında gelişen bir direniş, bir savaş olduğunu söyleyebiliriz.
Üçüncü dünya savaşının daha çok kilitlendiği noktalar Suriye ve Irak’tır. Ortadoğu’da da bu savaşın merkezi Kürdistan’dır. Suriye’de Önderlik paradigmasının nasıl somutlaştığını Rojava devriminde çok net gördük. Rojava devrimiyle Kürdistan özgürlük hareketinin mücadelesinin ve Önderliğimizin paradigmasının daha fazla meşrulaştığını belirtebiliriz. Bunun yanında Önderliğimizin felsefesini, düşüncesini tanıdılar ve insanlar akın akın Rojava devrimine katıldı. Enternasyonal kesimlerin de ilgisi ve katılımı gelişti. Rovaja devrimini İspanyol devrimine de benzetebiliriz. Nasıl ki, İspanya’daki devrime enternasyonal kesimler akın akın katıldıysa, Rojava devrimine de aynı şekilde katılıp uluslararası güçlerin yaratmış olduğu DAİŞ çetelerine karşı savaştılar.
Uluslararası güçlerin gardiyanı olan Türk devletini her yere saldırtarak var olan iradeyi ve direnişi teslim almak istemektedir. Türk devleti eşi benzeri görülmemiş, fedai ruhla yürütülen bir direnişle karşı karşıya kaldı ve istediğini elde edemedi. Rojava’da Arap halkının Önderlik paradigmasına büyük ilgisi olmuştur. Yüzlerce Arap kadını bu paradigmadan dolayı kadın özgürlük hareketine katılmıştır, bunun direnişini ve mücadelesini vermektedir. Yüzlerce Arap kadını, genci YPG’ye, YPJ’ye ve QSD’ye katıldı ve hala katılmaktadır. Uygulamak istediğimiz demokratik ulus projesi Rojava’da yaşam buldu, kendi sistemini kurdu ve gelişmeye devam ediyor.
Yaşadığımız yüzyıl hem çok kanlı bir yüzyıl, şiddetin çok yoğun olacağı bir yüzyıldır, hem de mücadelenin çok yüksek olduğu bir yüzyıldır. Hem direniş hem de saldırılar da çok uçlarda yaşıyor. Bu kadar büyük saldırı karşısında büyük bir direniş var. Bu direnişin örgütlü güce dönüşmesi çok önemlidir. Sokaklara çıkan yüzlerce binlerce kadın ve halklar var ve kıran kırana bir mücadele yürütülüyor. Fakat bunlar şuan içerisinde bulunduğumuz üçüncü dünya savaşının karakterine ve özgürlüğü daha önce hiç bu kadar istemiş bir halkın inancına yeterli değildir.
Yürütülecek olan amansız mücadelenin genetik şifresi, düşmanın Kürdistan Özgürlük Savaşçılarına yönelik verdiği savaş teknikleri ve yöntemlerinde gizlidir. Bugün Zap, Avaşin, Metina, Şengal, Maxmur ve Rojava’ya yönelik düşman saldırılarını tam olarak görmeden ve anlamdan düşman gerçekliği bilincine tam olarak ulaşamayız. Uluslararası yasaklı tüm gelişmiş ve kimyevi silahlara karşı ferdi silahlar… Böyle bir savaşı sadece savaş teknikleriyle açıklamak çok yetersiz kalır. Bu savaşın içinde Önder Apo’nun yarattığı değerler toplamı, ideoloji, harekete inanamak ve sonunda zaferi görmek vardır.
Toplumu en üst düzeyde örgütlemek ve inşa etmek gerekiyor. Demokratik ulusu inşa etmemiz gerekiyor. Ancak böyle devrimci halk savaşını yürütebiliriz. Demokratik ulus halkların gönüllü katıldığı bir ulus gerçekliğini ifade ediyor. Bunun için en başta bir zihniyet devrimini yaratmamız gerekiyor. Kendimizi bu paradigma ekseninde geliştirmeden, inşa etmeden demokratik devrim yaratamayız, toplumsal devrimi yaratamayız, devrimci halk savaşını da yürütemeyiz. En başta zihniyet devrimini yaratmamız gerekiyor. Sadece kendi örgütlülüğümüzü yaratmak yetmez, büyük bir mücadele yürütmemiz gerekiyor. Eylemliklerimizi çoğaltmamız gerekiyor. Mahalle mahalle, köy köy, komün komün, meclis meclis bir bütün kendimizi örgütlememiz gerekiyor. Sistemi böyle örersek, devrimci halk savaşını da topyekûn yürütebiliriz. Topyekûn bir seferberlik içerisine girmemiz gerekiyor. Yediden yetmişe, tüm halklar bu sürece dahil olmalıdır. İnşa eksenli kendi sistemimizi örmeliyiz. Bütün kadınlara, gençlere ve halklara çağrımız bu temeldedir. Devrimci halk savaşının öncülüğünü yapmalıyız ve Önderlikle yirmi dört saat yaşamalıyız.
Editörden