TC’nin kimyasal sicilinin ilk izlerini Dersim Soykırımında kullanılan zehirli gazlardan biliyoruz. Nuri Dersimi 1952 yılında Beyrut’ta çıkardığı kitabında, Dersim Katliamında zehirli ve boğucu gazların kullanıldığını yazmıştı. Yine, ölmeden önce İhsan Sabri Çağlayangil’in yaptığı bir röportajın dökümleri ve ses kayıtları arasında bir kez daha TC’nin kimyasal silah kullandığı ortaya çıkmıştı. Dersim Araştırmaları Merkezinin (DAM) 2014 yılında açıkladığı ve eski Başbakanlardan İbrahim Refik Saydam’a ait belgede sivillere karşı zehirli gaz kullanıldığı artık hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde net olarak yazılıydı.
Refik Saydam’ın, Fevzi Çakmak’a yazdığı ‘’gizli’’ mektupta, Dersim’de sivillere karşı zehirli gazların kullanıldığını, bir hekim olarak gazların savaşta düşman askerlerine karşı bile kullanılmasına karşı olduğunu ifade ediyordu.
Türk havacılık tarihinin gururu Ermeni yetim Sahiba Gökçen’in, (Hatun Sebilciyan) Dersim’i nasıl bombaladığı ve Kürt soykırımına yaptığı müstesna katkılarının nasıl bir gurur vesikası olarak halen anlatıldığını tekraren hatırlamak gerekiyor.
Seyid Rıza’nın, 17 Ağustos 1937 tarihinde, Laçinan Deresi katliamında sağ kurtulan kızı Leyla, farklı farklı silahlar kullanıldığını, hatta son bir silahtan sonra insanların korkunç bir şekilde katledildiğini, öldürülen çocukların masmavi olduğunu anlatmıştı. İşte o çocuk cesetleri üzerindeki mavi boyanın klor (Chloracetophenon) ve İperit gibi gazların kullanıldığını ortaya çıkan belge ve bilgilerden anlaşılıyor.
Türkiye, on binlerce kişinin toplu katliama maruz bırakıldığı 1938 Dersim Katliam’ında kimyasal silah kullanıldığı belgelerle bu kadar sabitken, birçok tanık ve belgelere rağmen Dersim’deki katliamlarda kimyasal silah kullanımına dair ne ulusal ne de uluslararası denetleyici kurumlar nezdinde adım atılmadı. Türkiye’ye herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
Kürtlere yönelik cezasızlık politikası uluslararası bir hüviyet kazanarak bugünkü katliamların öncüsü ve onayıcısı olacaktı. Dersim Katliamı sadece başlangıçtı. Kürdistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi girişimleri hep kimyasal silah kullanımının gölgesinde devam etti.
YAKIN TARİHİN KİMYASAL KATLİAMLARI
17 Mayıs 1994 günü, Adıyaman Bêzar dağında 22’si dershane öğrencisi toplam 28 genç kadın ve erkek, kimyasal silahlarla katledildi. Tanık ve aile anlatımlarının yanı sıra cenazelerin üzerindeki bulgulara rağmen şikayetlerden bir sonuç alınamadı.
1999 yılında Şırnak’ın Bilika köyü yakınların kimyasal gaz sonucu 20 PKK gerillası hayatını kaybetti. Almanya’da laboratuvarda yapılan incelemenin sonucunda, katliamda kullanılan gazın öldürücü bir kimyasal gaz olduğu açığa çıktı.
2009 yılında da Hakkari’nin Çukurca ilçesinde 8 PKK gerillası kimyasal silah kullanımı sonucu yaşamını yitirdi.
22-24 Ekim 2011 tarihleri arasında Çukurca’nın Kazan Vadisi’nde, yapılan bombardımanda kimyasal silah kullanıldı. 36 HPG gerillası yaşamını yitirdi. Olay yerine giden ulusal ve uluslararası heyetler, yanmış ve paramparça cenazelerle karşılaştı. Bulgular ve tespitlerin tümü HPG’lilerin kimyasal silah saldırısı sonucu katledildiği yönündeydi. Sonuç yine “elde var sıfır” anlayışına terk edildi. İddialar ret ve inkar edildi.
Türkiye ve bağlı paramiliter gruplar, Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine yönelik saldırılar da yasaklanmış silahlar kullandı. Türkiye’nin 2018’de paramiliter gruplarla operasyon düzenlediği Efrin’de bir köyde kimyasal silah kullandığı ve 6 kişinin bu saldırı nedeniyle hayatını kaybettiği belirtilmiş ve konunun üstü kapatılmıştı.
9 Ekim 2019 tarihinde Serêkaniyê’ye yönelik operasyonda da kimyasal silah kullandığına dair görüntüler ortaya çıktı. Özerk Yönetim tarafından duyurulan konu, uluslararası kamuoyunun da gündemine girdi. Serêkaniyê’de Mihemed Hemide isimli 13 yaşındaki çocuğun bütün vücudunun fosfor bombası nedeniyle yanması tüm dünya basında geniş yer bulmasına rağmen TC, bırakınız yaptırımı, ilgili suçla ilgili herhangi bir soruşturma kapsamına girmedi.
TC’nin kimyasal silah kullanımı ile ilgili en son pratiği, Güney Kürdistan Bölgesi’ne dönük 2018 yılından sonra başlattığı işgal ve ilhak saldırılarıyla gündeme gelmişti. Garê’ye dönük 10-14 Şubat 2021 tarihleri arasında gerçekleşen “rehine kurtarma operasyonu”nda yasaklı silahlar kullanıldığı belirtilmiş ve konuya dair açıklama yapan HPG yetkilileri, inceleme için bölgede bağımsız heyetlerin gelmesini istemişti.
17 Nisan’da başlatılan ve altıncı ayını geride bırakan Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine dönük saldırılarda ise kimyasal silah kullanımının sistematik olarak devam ettiği belirtilmiştir. HPG’nin saldırılara ilişkin açıkladığı altı aylık bilançoda, 14 Nisan-14 Ekim tarihleri arasında TC’nin 2 bin 467 kez yasaklı bomba ve kimyasal silah kullandığına dikkat çekilmiştir. Taktik nükleer, termobarik ve fosfor bombalarının kullanıldığı belirten çıklamada; Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında kimyasal silah kullanımı sonucu Zap’ın Şikefta Birîndara alanında dokuz, Karker alanında beş ve Avaşîn’in Werxelê alanında üç HPG gerillasının hayatını kaybetti bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştı. Açıklamada ayrıca daha önce de 27 HPG gerillasının kimyasal silah saldırılarında hayatını kaybettiği de ayrıca hatırlatılmıştı.
İHD’nin 26 Ağustos 2011 tarihli “Türkiye’de yaşanan çatışmalı süreçte, kimyasal ve biyolojik silah kullanımı iddialarına dair” adlı raporunda 1994- 2011 yılları arasında yaşanan yoğun çatışma sonucu 46 kez kimyasal silah kullanması sonucunda 437 PKK gerillasının yaşamını yitirdiği belirtilmişti.
Dersim Katliamı’nda binlerce kişinin ölümüne neden olan kimyasal silah ve bombalar, “insanlık suçu” olarak kabul edilmesine rağmen bugün Zap ve Avaşîn’de kullanılmaya devam ediyor:
Ekim ayının üçüncü haftası basına düşen videolarda kimyasal kullandığı dair ciddi iddia ve bulgular söz konusudur. Atom Savaşına Karşı Uluslararası Doktorlar Birliği/Toplumsal Sorumluluk Taşıyan Doktorlar (IPPNW) örgütü, Türkiye’nin Federe Kürdistan’da kimyasal silahlar kullandığının tespiti için bir heyeti 20-27 Eylül 2022 tarihleri arasında Federe Kürdistan’a göndermiştir. Heyet bu ziyaret sırasında Türkiye’nin Kimyasal Silahlar Sözleşmesinin olası ihlalleri konusunda bazı kanıtlara ulaştığını duyurmuştur. IPPNW İsviçre adına bir rapor kaleme alan Dr. Josef Savary ve Dr Jan van Aken, raporunda TSK’nin bir mağara yakınında gaz pompalama cihazı hazırlığında görüldüğü görüntülere de yer vermiştir. Milli Savunma Bakanlığı ise 20 Ekim 2022 tarihinde ‘’öyle bir şey yok, dezenformasyon” açıklaması yapmıştı.
Cihan BEDEWİ
YARIN: BÖLÜM – 3 ”Uluslararası Literatür ve Savaş”