Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1998’in Ekim ayında Suriye’ye yapılan baskılar sonucu, Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. Abdullah Öcalan, ezilen dünyaya daha yakın olduğuna inandığı Rusya’ya gitmeyi tercih etmişti. Sovyetlerin dağılması, Sovyet sosyalist devletinin çökmesi, bambaşka bir Rusya’nın ortaya çıkmasına yol açmıştı. Sovyetler Birliği var olsaydı, Önder Apo yüksek ihtimal kabul edilirdi, kalırdı. Rusya’da Yeltsin ve ekibi, Önder Apo’ya ”burda kalamazsın” demişlerdi. Bu duruma, Önder Apo, sonraları ”kendi sistemlerine, sosyalizme ihanet edenlerden başka ne beklenir” şeklinde değerlendirme yapacaktı. Önder Apo, Rusya’nın böyle yaklaşması karşısında hayal kırıklığı yaşamıştı. Rusya’daki Kürt kurum temsilcilerini de yeterli bir diplomasi yürütmemekle de eleştirmişti. Önder Apo, Rusya’dan sonra, dost bildiği Yunanistan’a gitti ama içeriye bile alınmadan havaalanında bekletildi. Yılllarca kendilerini Kürtlerin dostu olarak gösterenler ya da Kürtlerin dost olarak bildikleri ülkelerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyordu. Yapılan hiçbir girişim olumlu sonuçlanmamış Önder Apo, gümrükten içeri bile girememişti. Önder Apo, tekrar Rusya’ya gitmiş fakat yine kabul edilmemiş, en son İtalya’ya gitmiş iltica etmişti. Ancak, büyük bir komplonun olacağını sezmişti.
Çünkü Önder Apo, insan hakları ve demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Avrupa’ya gelmiş, Kürt sorununu diplomatik yollarla çözmeyi tercih etmiş, böyle bir yolla Kürt sorununu çözebileceğinin hesabını yapmıştı. Ancak ne varki Avrupa, iki yüzlü hareket etmişti. Önder Apo, İtalya’da bir süre kaldıktan sonra, hiç aklına bile gelmeyeceği bir ülkede, Kenya’da Yunanistan büyükelçiliğinde kısa süreli bir beklemeden sonra planlı bir komplo ve takiple Türkiye’den giden özel bir ekiple Türkiye’ye getirilmişti. Türkiye’den giden ekip, Önder Apo’yu kaçırıp Türkiye’ye getirmişti ama Önder Apo’nun takip edilmesi, kaçırılmasının planlaması, uygulanmasının hepsi Amerika, İsrail ve birçok Avrupa gizli servislerinin eliyle oldu.
Bu kaçırma olayı sadece Türkiye’nin tek başına yapabileceği bir iş değildi, arkalarında dünya vardı, bundan dolayı uluslararası komplo diyoruz. Her Avrupa ve bölge ülkelerinin bu komploda parmağı ve kendilerine göre de hesapları vardı. Avrupa’nın insan haklarının ve özgürlüklerin beşiği olmadığı net olarak anlaşılmıştı. Kendi yasalarını bile hiçe saymışlardı. Normal koşullarda Önder Apo’ya Suriye’de çıkma konusunda bile baskı hakları yoktu. Yoktu, çünkü Önder Apo, Suriye’de UNİTED NATİONS mülteci kriterleri koşullarında kalıyordu. Yani Önder Apo, Suriye’de siyasi bir mülteci olarak kalıyordu. Bir ülkede siyasi mülteci olarak kalan bir kişiye o ülkeden çık deme hakkı yoktur ve BM’nin korumasındadır, ama mesele Önder Apo ve Kürtler olunca durum değişti. Çünkü Önderlik bir kişi olmaktan öte bir durumu ifade ediyordu. Önder Apo, Ortadoğu’da Kürtler şahsında yeni bir siyasi çizgi demekti ve bu yeni siyasi çizgi Avrupa Amerika’ya alternatifti. Önder Apo’yu kabul etmemeleri siyasi biri olmadığı için değildi tabiki. Avrupa ülkeleri uluslararası kanunları ve kendi yasalarını hiçe saymış, bir halkın önderini korsanca yakalamış, Türkiye’ye teslim etmişti. Avrupa, yüzyıldır Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu, son 40 yıldır da fiili bir savaş olduğunu pekala çok iyi biliyor. Bu savaşta yıllarca Türkiye’yi her yönden desteklemiş, Kürt sorununun çözümüne bizzat engel olmuşlardır. Avrupa’nın Kürt sorununun çözümünü engellemesi Türkiye’deki Kürt karşıtı devlet aygıtını ve ırkçı çevreleri daha katı hale getirmiş, inkar politikası katmerlenerek devam etmiştir. Türkiye, Kürt karşıtı bir siyasal zemin üzerine kurulmuştu.
Devletin, Kürt karşıtı olmasına rağmen, Avrupa Ülkeleri eğer ki biraz demokratik hareket edip Kürtler konusunda ekonomik ve siyasal çıkar ve menfaat hesapları yapmasalardı, Kürt sorununa insani ve demokratik bir pencereden yaklaşıp ele alsalardı, inkar bu kadar gelişemez ve Kürt sorunu şimdiye kadar bir çözüme kavuşabilirdi. Türkiye’de Kürt karşıtı katı bir ulus devlet yapısı var, ama Avrupa da bu katı ulus devlet yapısını sürekli destekliyor. İşin içine siyasi ve ekonomik ilişkiler, çıkarlar girince Kürtler unutuluyor, çıkarlara kurban ediliyor. Rusya gibi, ezilen dünyaya daha yakın olarak bildiğimiz bir ülke kalkıp da mavi hat projesi karşılığında Önder Apo’ya kalma izni vermemiş, Kürt sorununu aklına bile getirmemişti. Yunanistan da Kıbrıs ve Ege konusunda Kürt sorununa yaklaşımı çıkara dayalıydı. Bütün yaklaşımlar emperyalist etiketli yaklaşımlardı. PKK’nin Ortadoğu’da halkların demokratik birlikteliğine dayalı yeni yaşam paradigması Amerika, Avrupa sermayesini çok korkutmuştu. İngiltere, Fransa ve Avrupa Türkiye’ye kendi çıkarlarını koruma karşılığında Kürtleri inkar etme imkanı verilmişti. Yani Türkiye, Avrupa ve Amerika’nın bölge karakolu ve yerel emperyalist gücü olmaya devam ettiği sürece, Kürtlerde hem inkar edilecek, hem de katliama uğrayacaklardı.
Önder Apo’ya yönelik yapılan bu uluslararası komplo öyle basit sıradan bir komplo değildir, bizzat Kürt halkına yönelik geliştirilen, kökleri yüz yıl öncesine dayanan bir siyasetin sonuçlarıdır. Önder Apo’ya yönelik yapılan komplo Kürtler ve bölge halklarına yönelik yapıldı. Emperyalist ülkeler ve Türkiye, Önderliği korsanca yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra, PKK’nin üç beş ay gibi kısa bir sürede dağılacağının hesaplarını yapmışlardı. Kürt halkının, başta Kürdistan, Türkiye, bölgede ve Avrupa’da kendi önderlerine sahip çıkması, emperyalistlerin hesaplarını bir ölçüde boşa çıkarmış, PKK’nin daha güçlü olmasını sağlamış, ulusal devrimci mücadelenin günümüze kadar daha çok gelişmesini ve güçlenmesini sağlamıştır.
26 yıldır Önder Apo İmralı’da ne gibi şartlarda, koşullarda tutulduğunu hepimiz biliyoruz. Önder Apo Kürdistan ve Türkiye merkezli olarak geliştirdiği demokratik ulus paradigması Ortadoğu’da bütün dengeleri değiştirecek niteliktedir. Avrupa ve Amerika’yı en çok korkutan budur. Önderliğin kabul edilmemesi, Kürtlerin hala inkâr edilmesi, bütün Kürdistan’ın özelliklede son 10 yıldır açık bir savaş ülkesi haline getirilmesi, yukarıda adı geçen ve yüz yıllık bir geçmişi olan tavşan kaç tazı tut siyasetinin yol açtığı sonuçlardır. Emperyalist sistem ve onun uzantıları olan bölge katı ulus devletlerini aşmanın yolu demokratik uygarlık manifestosudur. Demokratik ulus paradigması hem bölge halklarını demokratikleştirip kaynaştırır ve hem de emperyalizmin bölgedeki yüz yıllık etkisini kırar ve ileriye dönük hesap planlarını da işlevsiz bırakır. Emperyalist ülkelerin Türkiye ile mevcut politikaları devam ediyor. Amerika ve Avrupa hala Türkiye’ye silah satışına devam ediyorlar ve siyasi, ekonomik çıkarlar karşılığında Kürtlerin inkâr edilmeleri konusunda Türkiye’ye destek veriyorlar. Demek ki Avrupa ve Amerika’nın hedefi sadece menfaat ve çıkar menffattır. Bunların demokrasileri kendilerine bile yetmezken, kalkıp da biz Ortadoğu’ya demokrasi ve özgürlük götürüyoruz demeleri aslında savaş ve göz yaşından başka bir şey değildir.
Demokrasi götürülmez, verilmez, demokrasi mücadele edilerek kazanılır. Kürtler kendi önderlik ve partisiyle demokrasiyi kazanma mücadelesini 40 yılı aşkın bir süredir veriyorlar ve Kürt halkı artık Ortadoğu’nun en demokratik halkı halkı olmayı başarmıştır. Kürtler sadece bununla da yetinmeyecekler, demokrasiyi, demokratik ulus paradigmasıyla bütün Ortadoğu’ya mal edecekler.
Şubat 1999’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik yapılan bu uluslararası komployu şiddetle kınıyorum. Komplocuların hevesleri kursaklarında kaldı. Komplocular kaybeti, Kürtler kazandılar. Kürtler özellikle Rojava Devrimiyle ulusal birlik konusunda büyük bir mesafe kat ettiler, yek vücut olup inkar siyasetine gereken dersi ve ayarı verip, önderlerine, kimliğine, ulusal devrimci hareketine sahip çıktılar.
Kürtler bugün en parlak dönemini yaşıyorlar. İnkarcılar, binlerce yıllık bir kimlik ve halkın öyle kolay asimile etme hesabını yapmışlardı ama büyük yanıldılar. Binlerce yıllık bir tarihi ve kültürü olan Kürtlerin öyle kolay yem olmayacaklarını anlayamadılar. PKK, inkarcıların midesine bir hançer gibi saplandı, inkarcı siyasete kırk yıldır en büyük darbeyi vurdu, etkisizleştirdi. Kürtlerin şimdi yapmaları gereken bütün Kürtlerin ulusal birlik temelinde ulusal mücadeleyi dört parçada daha çok geliştirip, kendi kaderlerini tayin etmeleridir. Bölgecilik, Kürtlere yarar değil, zarar verdi, verir. Bundan dolayı ulusal çıkarlarımızı ön planda tutacağız. Kürtler şimdi daha çok örgütlü ve güçlüler. Kürtler sahip oldukları güç ve örgütlülükle yüz yıllık bu inkarı tümden yıkıp, kendi ulusal yönetimini kurabilir, kendi demokrasisini inşa ederek Ortadoğu’daki bu yüzyıllık statükoyu kırabilir, kendisiyle beraber bütün bölgeyi özgürleştirip, yeni yaşamın temelini atabilirler. Gün ulusal birlik günüdür. Kürtler büyük bir mücadeleyle uluslararası komployu önemli ölçüde kırdılar, boşa çıkardılar, komplocuların hayallerini, ulaşmak istedikleri hedefi kırdılar. Bugün bütün dünyanın gözleri Kürtlerin üzerindedir. Kürtlerin Ortadoğu’da yeni yaşam sadece bölgeyi değil dünyayı etkileyecektir.
Gelinen aşamada Kürtler halk olarak ulusal birlik konusunda ve kendi ulusal önderlikleriyle önemli bir birlikteliğe sahipler. Yani PKK eşittir Kürtler ve ulusal önderlikleri hepsi bir yumruk olmuş durumdalar. Bundan 30 yıl öncesine kıyasla Kürtler şimdi dört parçada daha çok örgütlü, bilinçli ve güçlüler. Bundan dolayı inkâr politikasının kendi lehine sonuç almasının imkânı sıfıra inmiştir. Kürdistan’da statükosuzluk bitecek, Kürtler statü sahibi olacaklar, kendi kendilerini özgürce yönetecekler, yeni bir yaşamın yaratıcı gücü olacaklar. 2025 yılı Kürtler için zafer yılı, Ortadoğu’nun bütün halkları için de özgürlüğün yeşereceği bir yıl olacaktır. Kürt halkının mücadelesi demokratik ulusun ve halkların kardeşliğinin, sosyalizmin yaşamsallaşmasının mücadelesidir…
Kemal SÖBE