100 yılı aşkındır Türk devleti Kürt halkına karşı savaş, talan, kıyım politikaları yürütmekte ve bunu tanrının bir emri, uyulması gereken tanrısal bir yasa olduğuna kendilerini inandırarak yapmaktadırlar. Kürt varlığını kendisi için bir tehlike olarak gören, Kürt olarak sahip olunan her şeyin kendisine düşman olduğunu var sayan bir zihniyete sahiptir Türk devleti. Özellikle Kürt söz konusu olduğunda her türlü imkânını seferber etmeyi göze alarak bütün gücüyle yüklenmektedir. Ve Cumhuriyetten beri bu durum daha açıktan ve düşmanca yürütülmektedir. Şex Seyit isyan ve direnişlerinden günümüzde Avaşin, Zap, Metina direnişlerine kadar tarihe baktığımızda göreceğiz Türk devleti amansız bir ısrarla saldırmakta, seni tanımıyorum, bitireceğim, yok edeceğim, kıyıma uğratacağım demekte ve düşman yüzünü her fırsatta Kürt halkına göstermektedir. Kürtler de biz varız bir halkız, dilimiz, kültürümüz, inancımız var, bizlerinde her topluluk gibi insanca yaşamaya, dilimizi konuşmaya, kültürümüzü yaşatmaya, inancımızı, ibadetimizi yerine getirmeye hakkımız var demektedir. Hâlbuki tarihi okuyoruz cumhuriyet öncesi dönemde de cumhuriyetin kuruluş yıllarında da her ne kadar iç çelişkileri olsa da Kürt ve Türk halkları bir arada yaşıyorlardı. Yaşadıkları yeri ortak vatanları biliyorlardı. Bu vatanı birlikte savunuyorlar, birlikte ayakta tutuyorlardı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra “kardeşlik bitti, mertlik bozuldu”. Türk devlet tarihi ve geleneği cumhuriyetten sonra incelikli ve derinlikli bakıldığında her icraatında mutlaka bir hinlik görülecektir. Ama tabi biliyoruz iktidarın kanununda bu var, devletin mayasında bu var. Bir şeyleri oluşturduklarında, örgütlediklerinde, yapılandırdıklarında mutlaka devlet çıkarlarını hesaplayarak, iktidarın esenliğini ve güvenliğini gözeterek yaptıklarını bilmemiz gerekir. Bunu bilerek her yeni adımlarına mutlaka şüpheyle bakmak neye hangi amaçla hizmet edeceğini anlamız önemlidir. Kesinlikle onlar ne kadar halkın güvenliği, toplumun refahı, hizmet, beka derlerse desinler bizler halk kesimleri olarak mutlaka bunun altında ne var acaba? Amaç esasta nedir? Bu tarzda sorular sormalı ve devletin gerçek yüzünü tanıyarak hesaplamamlar yapabilmeliyiz. Mesela Türk devleti bir dönem yoğun bir biçimde maddi ve manevi olarak birçok alanda yatırımlar yaptı. İslam ve ya Müslümanlık adı altında toplumu örgütlemeye çalıştılar ve bunun için okullar açtılar, hastahaneler açtılar, yardım dernekleri, polis akademileri, kuran kursları, medreseler örgütlediler. Bu tarzda kurum ve kuruluşlar açarak toplumun duygusal, manevi yanına hitap ettiler, toplumda ilgi ve dikkat çektiler. Bununla toplumda ajanlaştırma, tarikatlaşma gerçekleştirmek istediler. Kısmen amaçlarına ulaştılar da. Binlerce Kürt genci, genç kadınlar, toplum bir bütün deyim yerindeyse avlandı bu örgütlemelerle. Yine tehditlerle, şantajla, para karşılığında çok az bir kesim de olsa kimilerini de gönüllülük temelinde tarikatlara bağladılar.
Toplumun dini duygularını, geleneklerini kullanarak, bağlılıklarını suiistimal ederek toplumu ağlarına düşürdüler. Çete örgütüne dönüştürülen tarikatlar, asker, polis, asker ve polisten daha çirkin ve tehlikeli olan korucular Kürt toplumunu bastırmak, ezmek amaçlı örgütlendirildiler ve kullanıldılar. Toplumun yararına hizmete koyabilecekleri bütün ekonomik imkânları toplumun iradesini kırmak, ezmek, işkence çektirmek için topluma karşı kullanmayı seçti devlet bu yollarla. Özellikle gençleri zehirleyerek kafalarını ve yüreklerini ele geçirmek, kendi amaçları için kullanmayı temel hedefleri arasında birinci sırada tuttular. Kadınlara ve genç kızlara aklımızın alamayacağı her türlü kirli ve özel savaş politikalarıyla yöneldiler adeta toplumun kültür ve ahlakını yozlaştırmak için yoğun uğraş verdiler. Ve bütün bunlar devlet eliyle toplumun yararına olduğu söylenerek örgütlenen ve aslında devleti koruyan, kollayan, iktidarın varlığını garanti altına almak amacıyla geliştirilen kurum ve kuruluşlar yoluyla gerçekleştirildi. İktidar devlet özellikleri ve temel kanunu toplumu kullanarak var olmaktır. İktidar demek, devlet demek, kendi varlığını güçlendirmek, kendisini yenilmez kılmak için her zaman bir şeyleri gözden çıkarmak, her zaman harcamak demektir. Bu harcananın ne olduğu önemli değildir onlar için. İsterse toplumun en büyük ahlaki değerleri olsun, ekonomisi olsun, dil, kültür olsun, toplumların kendisi olsun fark etmez. Sadece onların varlıkları önem kazandığından ayaklar altına aldıklarının onlar için bir anlamı olmaz. Genç, yaşlı olması onlar için fark etmez. Kadın olması zaten hiç fark etmez çünkü kadın büyük bir tehlike ve tehdit olarak karşılarında durmaktadır.
Bunun için toplumda kadının buna karşı yürüttüğü ve yürüteceği mücadeleler çok önemlidir. Çünkü en ağır toplumsal sorunlar, sistemsel sorunlar bile kadın sorunundan bağımsız değildir iktidarlar da bunu biliyorlar, farkındalar. Mezhep, inanç ve din savaşları kadın sorunundan bağımsız değildir. Tam tersine temel çelişki ve çatışmaların merkezindedir kadın. Devlet eliyle oluşturulan kurumlar tarafından iktidar adına her gün Ortadoğu toplumu, kadınlar, gençler katledilmektedir. Ortadoğu temel çelişki ve çatışmaların merkezi haline getirilmiştir bir anlamda. Bunda kadının halen demokratik, komünal toplumsal değerleri yaşatmasının payı vardır. Kültür ve geleneği, ahlakı ayakta tutma çabası ve mücadelesinin payı vardır. Özellikle Kürt toplumsallığının dağıtılması hedeflenirken, ahlaki politik toplum değerleri ayaklar altına alınmaya çalışılırken kadın duruşu ve mücadelesi bir barikat oluşturmaktadır. Ve bunlardan dolayı kadın sistemin, iktidarın, devletin düşmanıdır.
Bu anlamıyla Kürt toplumu olarak yaşadıklarımızı çözümlemek, adlandırmak, anlamlandırmak toplumumuzu aydınlatacak, zihinlerimizi açacaktır. İlk başta devletin polisi, askeri, ordusu, bekçisi hangi amaçla var olmuş oluşumlardır ve toplum için ne ifade ediyor? Toplum yararına yaptıkları nelerdir? Kadınlar olarak devletin varlığını garantileyen kurum ve kuruluşları nasıl deşifre edebiliriz, boşa çıkarabiliriz? Biz toplum ve özellikle de kadınlar olarak iktidar kesimlerinin karartmaya çalıştığı dinler ve inançlar konusunu nasıl farklı ele alabiliriz? Ve var olanı değil de olması gerekenin ne olduğunu bulup yaşamamıza hâkim kılmamız gerekenler nelerdir? Konularında yoğunlaşır ve çözümlere ulaşabilirsek devleti de iktidarını da kurumlarını da boşa çıkarmış olacağız. Bu da yoğun mücadele ile olur.
Solin BAHAR
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi