11 Temmuz 2015 Cumartesi Saat 06:15
Toplumun en temel faaliyeti olan ekonomi tarihten günümüze
kadar her zaman bir biçimde varlığını korumuştur. Toplumların gelişim
aşamalarında çoğu zaman sekteye uğrasa da kendi mecrasında halkların temel
yaşam biçimi olarak bu güne kadar ayakta kalmıştır. İlk toplumsallaşmayla
bilinçli evresine geçilen ekonomi, toplumun en aktif yanı olarak varlık
bulmuştur. Gücünü toplumsallıktan alan ekonomi, yaşamın en dinamik yanı olarak
tarihte yer alır.
Halkların Toplumsal Ekonomisi
İle Kâr-Artı Ürün Ekonomisi
Toplumsallaşmanın önemli üç temel yanından biri olan ekonomi
insanların en aktif faaliyet biçimi olarak bir kültüre dönüşmüştür. Tarım köy
toplumuyla yaşamsal hale dönüşen, kültür ve zihniyete erişen, doğa ve
canlılarla bilinçli ilişki biçimi en çokta ekonomi üzerinden gelişmiştir.
Toplumsallaşmanın baş gösterdiği ve öncesinden küçük guruplar biçiminde sadece
günlük ihtiyaçla yaşamını sürdüren bir evreden doğayla bilinçli ilişki evresi
gelişmiştir. İhtiyacını karşılarken aynı zaman da kültürel, toplumsal gelişim
sağlayan bir aşamaya geçmiştir insanlık. Toplumun henüz sınıflı yapısı
gelişmediğinden ekonomi faaliyetini doğadan ihtiyacı kadar karşılamaktadır.
Meta ve sınıf kavramların bir anlam ifade etmediği doğal toplumda yaşamın
sürdürülebilir, savunma yanının dışında ekonomi tüm toplumun en temel yaşam
alanı olarak ilerler.
Kadının
Toplumsallıktaki Etkinliği Üretimle İç İçedir
Ekonominin en temel aktörü kadın olmuştur. Toplumsallıkla
geliştirdiği maddi ve manevi değerler tüm halka mal olmaktadır. Yaratılan her
şeye manevi anlam biçilmesi de doğayla ve yaratımla olan ilişkisinden gelir.
Sınıflı toplum hâkim olana kadar aslında doğa kendi doğal evresini tamamlıyor
da denilebilir. İnsan eliyle henüz olumsuz, tahakküme dair bir müdahale
gelişmemiştir. Kadının üretimle bağı genel olarak çok güçlüdür. Ekonomi,
üretimin karşılığı, paylaşım, bölüşüm, ortaklaşmadır. Doğanın evrim zincirinde
bilinçli yararlanma, ihtiyacını karşılama, dönüştürme durumu yaşanmaktadır. Ona
karşıtlık durumu yoktur. Kadınla birlikte erkekte üretimde yer alır. Ancak
avcılık üzerinden daha çok topluma katkı sunan erkek, ekonominin destekleyicisi
durumundadır.
Tarihin ilk dönemlerinden başlayarak gelişen iş bölümü henüz
bir baskı ve sömürü alanına dönüşmemiştir. Birbirini tamamlama daha fazla ön
plandadır. Zihinlerde öncelikli, güç olgusu, tahakküm, egemenlik egosu,
başkasının emeği üzerinden kendisini yaşama durumu henüz gelişmemiştir.
Toplumun ortaklaştığı, ortak değerlerde bütünleştiği, birey olarak ta gücü
oranında yaşama katılım sağladığı bir süreçtir doğal ekonomi süreci. Ekonominin
yani yaşamın ihtiyaçlarını belirleyen değer, üretim ölçüsü topluma yararlılık
olmuştur. Zamanla gelişen tecrübenden de açığa çıkan sonuçlar üzerinden kadın
daha çok çevresinde oluşturduğu toplumsallıkla ekonominin başat kesimi haline
gelir.
Tarım köy devrimi süreçler içerisinden tahmin edilende de
fazla ürün açığa çıkarır. Köyleşmeye doğru giden toplum, ekonomi yani yaşamın
ihtiyaçlarını karşılayan alan üzerinden daha fazla kültür, sosyal yaşam,
teknik, yazı, bilim, icatlarda açığa çıkarır. Günümüze kadar gelişen toplumlardan
en çok düşünce ve pratiğin iç-içe geçtiği birbirini tamamladığı süreçlerde
denilebilir doğal toplum süreçlerine. Toplumuna yararlı insan, çaba ve emek
veren insan en fazla olumlanan insan olma durumundadır.
Ürünün bollaşması, toplumun nüfusunun fazlalaşması, kültürel
olarak farklılaşma aynı zamanda bir çeşitliliği de kendisiyle ortaya
çıkarmıştır. Ancak koşulların ortaya çıkardığı iş bölümü zamanla farklı bir
kültürleşmeye neden olmuştur. Toplumda doğal kabul gören kadın üretimin
çeşitlenmesine ön açıcı olur. Kadının çevresinde oluşan toplumsallık içerisinde
erkekte avcılıktan gelişen kültürü farklı bir yöne evriltir. Toplumsal tarihin
komünal ekonomiye dönük olumsuz girişimleri pratikte yavaş yavaş açığa çıkar.
İki farklı çizginin hiyerarşik devletçi uygarlığın ve demokratik komünal toplum
çizgisinin farkları ortaya çıkar.
Armağan Ekonomisi
Tarım devriminin başat olduğu ve toplumun hızla nitelik ve
nicelik kazandığı doğal toplumun ekonomisi daha çok armağan kültürü üzerinden
gelişmiştir. Kadının toplayıcılıktan, ekiciliğe başladığı ve tüm toplumun
ihtiyaçlarının ortak karşılandığı bu ortamda armağan kültürü en temel zihniyet
yapısıydı denilebilir. İçinde ahlaki duyguyu içeren bu ilişki biçimi daha çok
toplumuna karşı gelişen sevgi ve sorumluluktan gelen bir yaklaşımdır. Elindeki
tüm üretimi ve araçları ihtiyacı dışında olanların hepsini yanındaki ya da
çevresindeki inşalarla paylaşır. Armağan eder. Bu günde yerel topluluklar ve
doğal toplum özelikleri taşıyan toplumlara bakın, armağan kültürü çok belirgin biçimde
kendisini hissettirir. Yanında ve elindeki en güzel ve anlamlı olan değerini
bile paylaşmayı öncelikli sayar, paylaşır. Çoğaltmanın bir biçimi olarak
paylaşır, armağan eder. Değişim ekonomisinin çok önceki süreçleri olarak
gelişen armağan ekonomisi insanlık tarihinde aktif olarak yaşanması çok uzun
süreye tekabül eder.
Kadının kendi toplumuna karşı geliştirdiği bu armağan
kültürü, üretme, biriktirmeme, verme kültürü kendi çocuğuna ve çevresine karşı
(çevre insanı onun bir parçasıdır) karşılıksız sorumluluk taşıma duygusundan da
gelir. Analık emeğinin en temel özelliği de buradan gelir. Kürtçe de daye
kavramı “veren üzerine düşünülecek bir gerçek olmaktadır. Kadının ekonomik
yaklaşımı açığa çıkan üretimin hepsi paylaşılması gereken, herkesin nasibini
alması gereken ihtiyaçlar olarak bakılır.
Kadının armağan ekonomisinin geliştirme kültürü, araçların,
ürünün kullanım değerine karşılık gelişen bir durumda denilebilir.
Kullanılabilen, işe yarayan, ihtiyaç gideren her şey anlamlıdır ve armağan
edilir. Armağan kültürü ve kullanım değeri bulur. Yani bir şeyi stoklamak,
saklamak, bencillik yapmak, başkasının ihtiyacı varken vermeme zihniyeti
gelişmemiştir. Fazlayı paylaşmak, ortaklaşmak, çoğaltmanın ve doğayla bilinçli
bağ kurmanın da bir biçimidir. Armağan eden kültür istese elinde de tutabilir,
başkasıyla paylaşmayabilir ancak üretime yaklaşım, ekonomik zihniyet bir
toplumsal ahlak üzerinden geliştiğinden hiyerarşik zihniyete ve onun değişim
ekonomisine uzun süre izin vermez. Metalaşmaya karşı kendi ahlaki, politik
yöntemleriyle cevap verir. Kullanmak için ihtiyaç olan her şey ortak
kullanılmalıdır. Doğal toplumun ekonomik zihniyeti armağan ve kullanım değeri
ön planda olan bir değer sistemidir.
Ekonomide Oluşan Çatlak
Değişim Kültürü
Çok sonraları gelişen ve günümüze kadar gelen değişim değeri
kendisiyle birlikte uzun bir mücadele süreci açığa çıkarmıştır. Toplum, bin
yıllarca uzak durduğu ya da ayıpladığı bu değişim ekonomisine nasıl alan açtı.
Karşılıklı mübadele ya da alış veriş nasıl oldu da bu kadar gelişti. Değişim
ekonomisi kendi içerisinde tarihsel gerekçelere dayanır. Doğal toplumun armağan
ekonomisinin yanında değişim ekonomisi de yanı sıra gelişir. Tarım devriminin
kendisiyle açığa çıkardığı üretim bolluğu, nüfus yoğunluğu, kenar bölgelere yerleşme,
mekânlar arası mesafelerin açılması, üretimin çeşitlenmesi bunun karşısında
toplumun ihtiyaçlarının çoğalması beraberinde bir takas, karşılıklı alış verişi
de doğurmuştur. Takas ekonomisi başlarda ihtiyaç olarak gelişir. İhtiyaçların
çoğalmasının kendisiyle getirdiği bir durumdur. Kendi üretimini, başka bir
üretimle takas eder. Herkes üretim içerisinde olduğundan ve herkesin bir
biçimde tarım kültüründe bilinç düzeyi yakalaması, bahçecilik, hayvancılık,
icatların gelişimi de tüm bunların yanında neye ne kadar değer biçilir toplum
farkındadır. Kullanım değeri ve topluma faydalı olması esas alınan yaklaşımdır.
Aynı zamanda iş bölümü üzerinden daha önce gelişen avcılık
kültürü de geçen tarih içerisinde doğal bir kültürel farklılaşma açığa
çıkarmıştır. Dışarıyla ilişkisini maddi üretimi daha çok değiştirme ve aldıktan
sonra başka yerde yeniden değiştirme yaklaşımı daha çok erkekler tarafından
gerçekleşir. Avcılık yapmak için dış dünyanın ayrıntılarına da hâkim olan erkek
ince kurnazlıklar geliştirmeye de başlar. Artık yaratmak, üretmek, emek,
toplumuyla paylaşmak değil de az yorularak, bire iki alarak, insanları kendine
muhtaç kılarak, nesneleri çoğaltarak kendi toplumunun insanlarına karşı kendini
ayrıcalıklı hissetmeye başlar erkek. Kadınla arasında gelişen uçurum, emekle
arasında gelişen yabancılaşmayla derinleşmeye gitmiştir.
Tarım köy toplumunda açığa çıkan ürünlerin çoğalması,
stoklanması (kıtlık ve afetlere karşı, ortak değerdir) ortak paylaşım
alanlarında, sevinç, acı, kutsal günler vs. içinde tüketilir. Ancak yine de
kendi toplumunun açığa çıkan farklı ihtiyaçlarını diğer topluluklarla
değiştirerek ekonomik aktivite oluşturulmaya başlanır.
Değişim ekonomisinde uzun bir süre kullanım değeri esas
alınır. Çeşitlerin çoğalmasıyla birlikte takas kültürü gelişir. Aslında pazarın
ilkel yani ilk oluşumu da denilebilir. İnsanların ihtiyaçlarını
karşılayacakları ve onun karşısında başka bir değeri alacakları mekânlar
oluşturulur. Bir başka ürünü vermek için bir araya geldikleri yerler genelde
tüm toplumun ortak kullandıkları mekânlar olur başlarda. Pazar yerleri daha çok
insanları toplandıkları, belli tartışmaları geliştirdikleri, ortaklaşmalara
gittikleri yerler de geliştirilir. Öncelik buralarda açığa çıkar. Pazar olgusu
böylece ortaya çıkar. Daha sonra tüccarlar yaygınlaştıkça Pazar kültürü tamamen
emek üretenlerden soyutlanmış, emeğe yabancılaşmış insanlar tarafından
örgütlendirilmeye başlanır.
Bin yılların kültürü olan ve kadının ahlaki-toplumsal
sorumluluğuyla kültüre dönüşen armağan ekonomisi yavaş yavaş yerini değişim
ekonomisine bırakır. Zamanla değişim, takas yapmak için köyün dışına çıkan
erkek artık artık-ürün peşinden koşan ilk tüccar yani kar elde eden bir yapıya
dönüşüm sağlamaya başlar. Kadınlar üretimde aktif ve belirleyici olurken,
erkekler ilkel Pazar üzerinde söz söyleme hakkını yavaş yavaş geliştirirler.
Ekonominin ahlaki, politik yanı hiyerarşik erkek egemenliğinin tekeline girmeye
başlar. Dış dünyayla gelişen ilişkiler merkez ve çevre ilişkisinin değişmesine
de yol açmaktadır. Kadınların üretimde süreklilik ve aktif olma durumları devam
ederken diğer yandan erkek, avcı kültürünün sınıflaşmış hali olarak küçük
tekeller oluşmaya başlar. Toplumun kolektif, kümülatif ekonomik değerleri tek
elde yavaş yavaş birikmeye başlar. İnsanlık tarihinin uzun bir kesiti
topluluklar ekonomisinin doğal, armağan, kullanım değeri taşıyan paylaşımcı
ekonomisinden ara dönem olan takas ekonomisine daha sonra uzmanlaşmış hali olan
ticarete dönüşmeye başlar. Sınıflı devletçi zihniyeti kendine maddi yaşam
alanları bulmaya başlamıştır artık.
Meşrulaştırılan Artı Ürün
ve Sömürüye, Talana Dayalı Özel Mülkiyet
Toplumsallığın değerleri maddi ve manevi olarak demokratik,
eşitlikçi, paylaşım üzerinden iç-içelik sağlarsa anlam bulur. Toplumların
üretim tarzı ve zihniyet yapıları zamanla birbirinden etkilenir. Doğal toplumda
yaşanan üretim biçimi zihniyetinden kopuk ele alınamaz. Aynı zamanda bu gün
kapitalist modernitenin artı-ürünü- tekellerde toplama, halkı sömürgeleştirme
dayatmaları da aynı zamanda zihniyetle ilişkili bir durumdur. Sınıflı toplumun
aktifleşmesi üzerinden gelişen sömürü, kendisini emek sömürüsüyle ayakta
tutmuştur. Devlet Hegomanya yapısı her zaman için maddi mülkiyeti ve şiddet
faktörünü kullanarak kendi gücünü ve varlığını koruma, saklama, biriktirme, halkın
üzerinde baskı yaratmaya gitmiştir.
Zor şiddet yöntemi, ekonomiyi tekellerin elinde biriktirmek
için daha çok geliştirildi. Şiddet uygulama tarihi köleleştirme tarihiyle daha
fazla gelişmiştir.
Doğal, demokratik toplumlarda topluma kazandıran ve etken
olan temel yaklaşım maddi ve manevi değerlerin toplumsallaştırılmasıydı. Herkes
sorumluluk duyardı bu iki olgunun bir arada yürümesi için. Ancak devletçi, anti
toplumcu sistemlerde bu iki temel husus birbirinden ayrıştırıldı. Her şeyi tek
elde biriktirmek için mülkleştirmeyi en kazançlı yöntem olarak geliştirdi.
Savaşları, ganimetleri, katliamları, halkları sömürgeleştirmeyi, kadını
üretimden dışlamayı, eve kapatmayı, emeksiz mülkiyet sahibi olmayı, en önemlisi
de toplumsallığı darbeleyerek kendine yer açma durumu özel mülkiyeti
geliştirmenin yolları olarak geliştirildi.
Tüm sınıflı hiyerarşik yapılar özel mülkiyet üzerinden
kendini ayakta tutmuşlardır. Doğal, komünal ekonomili toplumların temel yapısı
kolektif üretim ve ortak değerlerde yaşamaydı. Ancak sınıflı, sömürgeci
hegomanyanın kendini üzerinden var ettiği temel yapı da özel mülkiyet olmuştur.
Özel mülkiyetin zihniyet yapısı, bencil, pragmatist, egocu, zorba, bireyci,
tekelci, devletçi, iktidarcı, cinsiyetçidir. Özel mülkiyet hırsızlıkla başlar, günümüzde
finans kapital, küresel sömürü, devletçi mülkiyet, tekelleşmeye kadar
gelmiştir. Önce kadın emeğine sızarak gasp etme durumu daha sonra kadını da
mülkiyet kapsamına almıştır. Kadının köleleştirilmesi, aynı zamanda hırsızlık
ya da özel mülkiyet zihniyetinin aktifleşmesiyle başlamıştır. Yerel, doğal
toplumlarda şu an dahi aşırı özel mülkiyet ayıp sanır, kabul görmez. “Gözünü
toprak doyursun deyimi halkımızın bu gibi durumlar için yani sınırsız,
ihtiraz, mülkiyet, bencilik için belirttiği gerçeklerdir. Tekellerde toplanan
mülkiyet kapitalistlerin dokunulmazlığını kendisiyle getirmiştir.
Demokratik toplumlarda ise tam tersi toplumsal değerler,
ortak insani değerler dokunulmazdır. Ancak bireyci, tekçi, gaspa dayalı, zora
dayalı olan olgular kabul görmez ve toplumsallık kendi içinde bunları ya
dönüştürür ya da dışına atar. Özel mülkiyet toplum karşısında bireyciliğin
varlık bulmasıdır. Toplumun çatlaklarında büyüyen güçlerdir. Sınıflı,
hiyerarşik sistemde artık emek düşmanı bir güçle karşı karşıyadır toplum.
Tarihin iki akışı artık at başı gitmektedir. Sömürü sistemi ile doğal toplumun,
kolektif üretim ekonomisi…
Sınıflaşma üretim biçimini tümden değiştirmiştir. Üretilen
ürünün sağlıklı ve kaliteli olması, topluma faydalı olmasından ziyade kar
getiren üretim ön plana, pazara çıkarılmaya başlanır. Toplumun ahlakında olan
şey toplum için faydalı ve sağlıklı olan öncelikliyken artık durum değişmiştir.
Üretimde kar elde etmek esas alınmaya başlar.
Üretim araçlarına el koyma özel mülkiyetle gerçekleşmiştir.
Zor ve özel mülkiyet paranın iki yüzü gibidir. Bir olmadan diğeri olmaz. Sınıf,
devlet, kent, şiddet, eril akıl özel mülkiyetin, tekelleşmenin sığınakları
olmuştur. Dayanaklarını buradan almaktadır. Devletleşmenin gelişmesi özel
mülkiyetle ilintilidir. Mülkiyetleri bir araya getiren sistemde denilebilir
devlete.
Abdullah Öcalan’ın belirttiği biçimde, “önce özel mülkiyet
sahipleri, sonra devleti ele geçiriş modeli değil, devletleşmeyle iç içe bir
kolektif-özel mülkiyet düzeni oluşmuştur. Üst tabaka ne kadar devletleşmişse, o
kadar mülkiyete sahip olmuştur . Günümüz devlet yapıları da zaten mülkiyet
haklarını korumak için vardır. Özel mülkiyetin hepsi sömürücüdür. İşçinin
ortaya koyduğu ürettiği tüm fazlayı özelin sahibi tarafından tekelleştirir.
İşçinin bunda hiçbir zaman hakkı olamaz.
Özel mülkiyetle bir biçimde ayrışan devlet mülkiyet de,
mülkiyeti korumaktan kendini sorumlu tutar. Devletlerin kamu mülkiyeti diye
meşrulaştırdıkları mülkiyet çoğu zaman azınlıkların tekellerini korumaya
dönüşmüştür. İşçilerin geçimlik ücretleri almaları ve buna karşı kolektif
ekonomiye yönelmelerinin önündeki en büyük güç, engel devlettir.
Sınıfsallaşmayı en temel de meşrulaştıranda devlet sistemi olmaktadır.
Kapitalist bankacılık sistemiyle, para basma ve toprak mülkiyetine sahip
olmayla başta toplumun karşısında yer alır. Endüstyalizmin büyümesi ve tüm
ekonomiyi yutmasını sağlayanda devletlerdir. Ancak devletlerin şöyle bir
rolleri de vardır. Ulus aşırı yönelimlerin geliştiği noktada ya da kapitalist
sömürü sisteminin toplumun geneline hâkim olduğu yerde mülkiyeti biraz olsun
dengeleme çabasına girme, üreticileri kendisi ve özel mülkiyet için risk olma
uğraşına girer. Devletin aşılmaması için belli oranda kendinin ortaya koyduğu
mülkiyeti korumaya çalışır.
Kârı Kutsayan Ahlakı
Olmayan Sistem Kapitalizm
Toplumlara karşı en zorba yönelim, ekonomiyi ekonomiden
tamamen çıkarma uğraşında olan temel sitem kapitalizm olmuştur. Kapitalist
modernite kendi zincirinden boşanmış hiç hiçbir biçimde fireni tutmayan ve
hızla uçuruma doğru yol alan, kendisiyle birlikte içindekileri de uçuruma
götüren bir sistemdir denilebilir. Demokratik ahlaki politik yapının tam
karşıtı olarak aşırı kar, her şeyi kendi çıkarı için mubah sayan, toplumsal tüm
maddi ve manevi değerlerini satışa çıkaran, her şeye bir ücret koyan sistem
yapısıdır kapitalizm. Gelişmenin sınırı yoktur deyip, liberal ideolojiyi
kendine esas alan, onunla tüm dünyaya kollarını saran sistem hiçbir biçimde
haklar, toplumlar yararına, çıkarına bir faaliyet içermez, içine girmez.
Gücünü liberal ideolojisinden alan kapitalizm son kaç yüz
yılda devletler sisteminde öncelikli ideoloji olarak hayat bulmaktadır. Avrupa
merkezli gelişen liberal ekonomi burjuva, orta sınıf ideolojisi olarak doğuş
yapar. İdeolojik çıkış nedenleri ve amaçları başından bellidir. Kar amaçlı bir
zihniyet geliştirir. 16 yüzyıl da İngiltere ve Hollanda merkezli açığa çıkan bu
ideoloji tamamen toplumsallık karşısında duran ve kendini tüm yönleriyle
toplumsal değerlere karşı örgütleyen bir sistem olarak açığa çıkardı. Abdullah
Öcalan’nın da belirttiği biçimde“ Kapitalizme meşruiyet kazandırmak için teorik
bir gerekçeye ihtiyaç şarttır. Özellikle, spekülatif kazanç olduğunu örtbas
etmek için kabul edilebilir bir teori büyük önem taşır. Tıpkı ilk Uruk tüccar
dinleri gibi mitolojik bir anlatımın yeni versiyonunu sunmak, sözde ekonomi
politik bilginlerine özde ise kapitalizmin yeni dini icatçılarına düştü.
Ekonomi politik, kapitalizmin en değme kırk haramiler talanını bile geride
bırakan, spekülatif karakterini örtbas etmek için geliştirilmiş, kurgusal
zekanın en sahtekar ve talancı eseridir. Özcesi kapitalizmin tüm niteliğini ve
karakterini ortaya koyan bu değerlendirme kapitalist varlığın kendisini
tarihten günümüze sınıflar, hiyerarşiler, erkek egemenliği, cinsiyetçilik, aşırı
kar, tekelleşme üzerinden bu günlere gelmiştir. Ancak günümüzde geldiği aşama
daha da ciddi bir boyut ortaya koymaktadır.
Kapitalizm bu güne kadar devlet sınırları içinde varlık
bulan tüm sömürgeci, tekelci boyutları, ülke sınırlarının dışına da taşıdı.
İçerisi ve dışarısı kavramlarını ortadan kaldırdı. Ulus-devlet yapısı belli
düzeylerde liberal ideolojinin pratik alanı olan kapitalizmle aşılmaya
başlandı. Her şeyin ticarete, çıkara dayalı olabileceği zihniyeti,
sömürgeciliği meşrulaştırmıştır. Ezen ve ezilenin kader olduğunu, küçük ve
zayıfın sürekli yenilmesi gerektiğini izahını yapmaktadır. Esnek yapısıyla her
döneme ve her koşula rahat ayak uydurabilmektedir. Liberaliz ideolojinin
meşrulaşması için sayısız akademiler kurulmuş, devlet tüm bilimsel
araştırmalarını sömürgeciliği meşrulaştırmak, topluma empoze etmek için
kullanmıştır. En tehlikeli yapısı ise devlette, toplumda, bireyde, her duruma
karşı ortaya koyduğu farklı biçimleridir. Çok yönlü kompleks bir yapıya sahip
olan liberalizm, çıkarcı, pragmatist yapısı bireyciliği de oldukça
hortlamaktadır. Liberal ekonominin kendisini inşa ettiği temel yaklaşımda bu
olmaktadır. Çıkarları için ahlak ve toplumsal kural tanımaz. Ulus- devletleri,
ulus aşırı şirketleri, hukuku, siyaseti, sanatı, politikayı çok yönlü
aktivitesiyle Mıchewellanin “ İktidar olmak için her yol mubahtır felsefesinin
esaslarına dayanır.
Liberalizmin ideolojisine dayanan kapitalizm kadın ve toplum
için ciddi yıkımlar getirmiştir. Kadını erkeğe bağımlı kılmanın en somut hali
bu sistemde yaşanmaktadır. Kadının üretimle ilişkisini tümden koparmıştır. Daha
sonra da ücretli kölelikle, yavaş yavaş kendi çarkında sömürmeye
başlamıştır. Feodal sistem aşamasında
kadınlar toplumun üretiminde bir biçimde yer alırlardı. Hane üretimi daha çok aile
ve aşiret üretiminin yapısıydı. Kadınlar üretimde, toprak, meyvecilik,
hayvancılıkta ailece, köyce, aşiretçe farklı biçimlerde yer alırlardı. Ancak
kapitalist modernite özelikle kentlerde kadının üretimle ilişkisini
fabrikalara, düzenli çağdaş kölelere dönüştürmüştür. Erkek için belli bir ücret
uygularken kadına ya evde tümden yaşama, ya da erkeğe verilenden daha düşük bir
ücretle baskılamıştır. Sonuçta finans kapital sistemde ücretli hiçbir işçi
emeğinin karşılığını alamaz. Değişim değeri yaratan meta kutsanan değer olarak
kabul görür. Metalaşmanın gelişiminde erkek öncelikli olduğu için erkek
kapitalist sistem de daha fazla önemse sahip olur. Erkek yaşaması gereken kadın
da ona hizmet etmesi gereken kesimlerdir. Ücretli sistemle toplumun tüm bireylerini
kendine bağımlı kılmaktadır. Kadın hem ücretli, işçi statüsünde, hem de ev içi
emeği yok sayılarak sömürülen, emeği hiçleştirilen bir konumda bırakılır.
En kötüsü de özgürlük yanılsaması yaratmaktır. Toplumun
serbest ticaretle karşı karşıya kalması, tekellerin her şeyi belirlemesi
bireylerin ortak ve ihtiyaç üretimini ve tüketimini sağlamasını güç
kılmaktadır. Ancak liberal küresel kapitalizm de üretme, emeğini sonuna kadar
sömürme serbestisi vardır. Tüketim de de sonuna kadar tüketme özgürlüğü vardır.
Ancak sonsuz enerji kullanma ve üretmenin karşılığını kar tekelleri belirler.
Hakkını sorma, karşılığını isteme özgürlüğüne sahip olamazsın. Ya da istediğin
kadar harcama özgürlüğün vardır yaklaşımı insanlarda özgürlük gibi
algılanabiliyor. Tüketimde sonsuz özgürlük denilebilir.
Kapitale Karşı
Halkların Ortak Ekonomisi
Kapitalist sistemin gövdesi büyüdükçe kendi ağırlığı altında
kalma durumu yaşanmaktadır. Bin yılların demokratik ahlaki politik ekonomisi
sömürgeci, tekelci, aşırı kar bağımlısı sınıflara karşı bu günde her boyutta
kendini örgütleyerek geliştirilmektedir.
Kapitalizm Hakların, toplumların kanı pahasına, hiçbir
karşılık vermeden, sadece fiziksel ayakta kalma ve üretimi açığa çıkarmaları ve
ona da el koymak için, ücretli bir sistem ortaya koymuştur. Kapitalizmde mümkün
olabilseydi ücretsiz işçi, sıfır karşılığında çalıştırmak mümkün olsaydı onu da
yapardı. Toplum bedensel ihtiyaçları karşılanmadan çalışabilseydi daha fazla
biyo-iktidar uygulamasına geçerdi. Sonuçta ne yapılsa mubah ideolojisi(liberalizm)
olarak varlığını devam etmektedir. İnsanı ve toplumsal olan liberal ideoloji de
yer almaz.
Ortadoğu coğrafyasında ağırlıkta Mezopotamya da başlayan
toplumsallık yapısı, tarihin bin yılları içerisinde her zaman için varlığını
sürdürmüştür. Sömürgeci, erkek egemen iktidar, tekel, finans kapitale rağmen bu
gün dahi ayakta durmaktadır. Köleci dönemlerde, köle isyanlarıyla, egemenliğin
sömürgeci sitemine karşı en anlamlı mücadeleler yürütülmüştür. Feodal çağda,
demokratik ahlaki politik toplumun somut pratikleri defalarca açığa çıkmıştır.
Tüm bu direnişler özünde toplumsallığın korunması ve toplumların ekonomisinin
mücadelesiydi. Egemenlerin haklara karşı geliştirdikleri savaşların bir bütünen
özünde maddi, toplumun kolektif değerleri olan ekonomik dayanakları elde etmek
için yapılmıştır.
Bu gün hakların ve doğanın üzerinde yapılan talan ve
sömürgeci savaşlara karşı, demokratik özerk sistemi inşa edilerek,
üreticilerin, gerçek emektarların kendi toplumsal sistemini kurarak cevap
vermesi gerekmektedir. Demokratik toplum örgütlenmeleri, Kürdistan demokratik
özerklik yapısı içinde gerçekleşecek demokratik toplum ekonomisi
örgütlenmesinin ekonomi politik ve maddi yapısı ortaya çıkarmaktadır.
Yerelin Üretimde Söz
Hakkına Sahip Olması
Merkezi örgütlenmeden uzak, yerelin daha çok ihtiyaç ve
talepleri üzerinden ortaklaşma ve dayanışmayla gelişecek örgütlenme biçimlerine
ihtiyaç vardır. Ulus- devlet ve küresel kapitalizmin kar zihniyetinin dışında
tamamen halkın kendi iradesiyle temel ihtiyaçlarını karşılama politikaları
geliştirmek önemlidir. En yerinde yaklaşım olarak demokratik ekonomi modelinde
örgütlenmelere gitmek kesinlikle halkın demokratik katılımıyla sağlanacak bir
durumdur. Yerele dayalı, küçük, orta ölçekli komünal örgütlenme biçimleri
herkesin üretim içinde üretim sahibi olmasını sağlayacaktır. Toplumsallığın en
fazla üzerinden darbe yediği nokta insan emeğinin, kendi eliyle ürettiğine
yabancılaşma durumudur. Kendisi ve emeği arasına çok sayı da aracını girmesi,
karşılığını alamamanın yanında bir de sistemin çarkı haline gelmesini
beraberinde getirmektedir. Kendi köyünde, mahallesinde, ilinde, beldesinde
karar süreçlerine katılan toplum, bireyler, guruplar, aynı zamanda dayanışmacı
ekonominin ortaklaşmasında da yer alır. Toplulukların ortak mekanı komünlerdir.
Dayanışmacı ekonomi de geliştirdiği üretim, tüketim, paylaşım, dağıtım, kominin
de bir çalışması olarak örgütlenir. Demokratik özerkliğin dokuz boyutundan her
birinin örgütlendiği, ortaklaştığı alan komünler olmaktadır.
Bir toplum kendi üretimini kendisi kendi iradi gücü ve
inisiyatifiyle ortaya koyuyorsa o halk ve toplum özgür demektir. Demokratik
toplumların en belirgin özeliği bireylerinin kendini özne olarak görme
durumudur. Bireylerin kadın ve erkeklerin toplum için de eşit ve demokratik yapısının
oluşmasının bir boyutu da ancak üretimde söz hakkına sahip olmayla gelişebilir.
Üretim ile karar süreçlerinin iç-içeriğinin toplumsal ekonomiyle olacağının
bilincinin gelişmesi gerekmektedir.
Ekonomide Demokratik-
Kominal Dayanışmacı Kooperatifler
Kooperatifler toplumun her döneminde mevcut biçimde
varlıklarını korumuşlardır. Biçim olarak kısmi değişimlere gitseler de öz
olarak halkın dayanışmacı, ortaklaşmacı üretimiyle bir aradalığı
sağlamışlardır. Toplumsal örgütlenmeyle iç-içe gelişen ekonomi, kendisini
esasta toplumsal değerler üzerinden korur. Bunların başında paylaşım gelir.
Paylaşım duygusu kapitalizmde olmadığı için bu kadar
canavarlaşmıştır. Dayanışmacı ekonomi de bir yerde ürün varsa ve üretiliyorsa
demokratik ekonomik anlayış ve örgütlenmesiyle ortak dağıtılır. Ekonomik
anlayış demokratik, eşitlikçi, paylaşım üzerinden geliştiği için açığa çıkan
değerleri de ortak payda da dağıtmak önemlidir. Ekonominin toplumun yönetmesi,
örgütlemesi demek iradi sahibi olması demektir. Ekonomiyi çok teknik ve sıradan
bir örgütlenme gibi algılamak bu güne kadar verili biçimden, zihniyetten
çıkmamak demektir. Ekonomi paylaşıma dayanır o da komünal, toplumsal yaşam
gerçeği demektir.
Kooperatifler en çokta dayanışma üzerinden gelişir.
Dayanışma ve eşitlik anlayışı olmazsa devlet kooperatiflerin dışına çıkamaz. Bu
güne kadar bunca zulme, sömürüye karşı toplumlar dayanışma duygusu ve
örgütlenmesiyle ayakta kalmışlardır. Bir araya gelip örgütlenme, ihtiyaçlarını
karşılama, açığa çıkan üretimi ortak paylaşma duygusuyla ahlaki politik
yapılarını ayakta tutmuşlardır. Herkese eşit ya da ihtiyacı kadar dağıtmak,
araya fark koymadan paylaşma en temel özelliği olur kooperatif örgütlenmelerde.
Tarihte toplumsal sorumluluğun en çok kendini örgütlediği ve bir sisteme dönüştürdüğü
alan ekonomik alan olmuştur.
Kooperatif örgütlenmesi nasıl gelişir ya da nasıl kendini
var eder. Kooperatiflerin amacı bir araya gelen bireylerin, ortakların, kendi
üretimlerini sağlamak için kolektif örgütlenme oluşturmasıdır. Kapitaliste
karşı kendi toplumunun ihtiyaçlarını ortak irade ile ortaya çıkarma eylemi de
denilebilir. Aynı zamanda kooperatif üyelerinin her birinin bir oy sahibi
olarak, kooperatifte eşit düzeyde söz hakkına sahip olma gibi bir sorumluluğu
vardır. Ürettikleri üretimi aracı, komisyoncu, tüccar ve sanayiciye gidecek
karı, emeğinin o ara( üreticiden, yine üreticiye olan kısmında elde ettiği kar)
onlara vermemek, onlara karşı kendini, kar boyutundan tutalım, hangi üretimin
üretileceği seçeneğini oluşturma, ne üretileceğine karar vermeye kadar hepsinin
iradi gücü olma durumudur. Halk kooperatifleri devlete karşı kendini
özerkleştiren küçük ve ya orta ölçekte yapılardır.
Kooperatifin her üyesi ortaktır. Ürettiğini direk diğer
kooperatiflerle ilişkilenerek, ya da direk onlardan kaynak temin ederek,
tüccara, kapitaliste karşı ortak koruma, sömürülmeden kazanç elde etme
örgütlenmesidir. Şirketlerden ve işletmelerden genel olarak en temel farkı,
üretime, değerlere ortak sahip olma durumudur. Kooperatiflerde her şey şirket,
devlet tekeli, liberallerin örgütlenmesinin tersine işler. Şirketlerde
ortaklaşma ve paylaşım duygusu olmaz. En çok sermaye koymuşsa o inisiyatif
sahibi o olur. Koyduğu para ona dönecek olan karı belirler. Kooperatiflerde ise
sermaye belirleyici değildir. Herkesin bir araya getirdiği hisse eşit
düzeydedir. Birilerinin ortaklaşacağı, kooperatife girmek için parası yoksa
kooperatif kasası ya da geçici hissesiz girer ve daha sonra aldığı paradan,
gelirden bir süre ödeneğini sunar. Daha sonra ortak olur. Orada esas yaklaşım
dayanışma duygusu üzerinden ortaklaşma yaratmak ve ortak kazanç sağlamaktır.
Kooperatiflerin en temel demokratik özelliği ortak karar
alma ve ortak yönetmeleridir. Her üye kooperatifin her şeyinden eşit düzeyde
sorumludur. İşçi ve patron ikilemi yoktur. Aslında bu kavramlar ortadan kalkar.
Herkesin, bireyin eşit oyu vardır. Kongrelerinde her kes bir oy kullanır. Eşit
oya sahip olmak demek kimsenin kimseden üstün olmadığı, demokratik politikanın
hakim olduğu anlamına gelir. Kurumsal örgütlenme biçimini ve kişilerini oy
birliği ile kendi üyeleri arasında seçilir.
Komünal, demokratik-dayanışmacı kooperatifler tarihten
günümüze kadar halkın kendi üretim örgütlenmesi olarak açığa çıkmışlardır. Bu
üretim biçimi birçok şekilde açığa çıkmaktadır. Öz itibariyle iki çeşit
kooperatif yapısı var desek te ihtiyaçlara göre zenginleşebilmektedir. Üretim
ve tüketim kooperatifleri genel olarak üretimden başlayarak, üretimin
tüketimine kadar geçen süreç zarfında gelişen etkinliğin örgütlenmesidir.
Üretim, pazarlama, dağıtım, kredi, yapı, satış, temin,
sağlık, eğitim, ulaşım, sanayi vb birçok alanda kooperatifler örgütlenmesi
sağlanabilir. Demokratik komünal yapılarda üreticiyle toplumun kooperatifler
yoluyla kavuşması, sağlıklı, ucuz, güvenilir, ulaşılabilir hizmete, ürene
kavuşması sağlanmış olur. Kooperatifler demokratik, komünal ilkeler üzerinden
hareket ediyorsa halkın öz örgütlenmesidir denilebilir. Kooperatifler
birbiriyle ilişkilerinde daha büyük kooperatiflere gidebilirler. Kooperatifler
federasyonu daha sonra konfederasyonu biçimde de örgütlenebilirler. Demokratik
özerk sistemi içinde üretimin ortak, paylaşımcı, demokratik bir biçimde
örgütlenmesinin biçimleri çoğalır. Üretim kooperatiflerinden tutun, sanayi
kooperatiflerine kadar, tarım kooperatifleri, satış kooperatifleri, yapı ve
tarım kooperatifleri vb birçok kooperatif örgütlenmesinin ortak anlayış
üzerinden örgütlenmeleri ile demokratik ekonomi alanı yeniden sisteme
kavuşacaktır.
Demokratik özerk inşasının en önemli boyutlarından olan
ekonomi bu gün ciddi bir örgütlenmeyle bin yılların, tarım köy kültürünü
yeniden canlandırabilir. Toplumun daha rahat, özgüvenli, kazançlı, ekolojik,
bir toplumsallık içinde varlık bulmasını sağlayacaktır. Kapitalizm insan
düşmanı olarak örgütlenirken, demokratik, ekolojik, komünal ekonomi de
toplumsallığın, bireylerin, kadının, doğanın dostu, tamamlayanı olur.
Didar baran
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”