Türkiye 14 Mayıs’ta cumhuriyet tarihinin en önemli seçimine gidiyor. 60 milyonu aşkın seçmen kritik tercihlerle karşı karşıyadırlar. İktidar ve muhalefet partileri arasında geçecek tarihî bir yarışa tanıklık edecek olan 2023 seçimleri ‘’dünyanın en önemli seçimi’’ şeklinde nitelendirilerek küresel ve bölgesel dış güçlerin de ana gündem konusu durumundadır. Çünkü, Erdoğan’ın iktidara geldiği 2002’den bu yana dış politikasında önemli değişimler yaşayan Türk devleti bu seçimle sadece kendi kaderini belirlemekle kalmayacak, bundan sonra kendi sınırları dışında da nasıl bir politika izleyeceğini ve ne tür adımlar atacağını gösterecektir.
21 yıldır iktidarda bulunan Erdoğan yönetimindeki AKP, şimdiye kadar ne zaman sıkıntıya düşüp koltuğu şöyle bir sallansa hemen sandığı işaret ederek ve hile, hırsızlık, zor yöntemlerini de devrede tutarak alışılagelmiş kendi zaferiyle sonuçlanan seçimlere gitmiş ve iktidarını sağlamlaştırmıştır. 2023 seçimlerine Cumhurbaşkanı adaylığını Anayasa dışı yöntemlerle kabul ettirdiği gibi! Fakat 6 Şubat’ta yaşanan deprem olayları sırasında halkın büyük bir kesiminden tepki alıp toplumsal hizmetteki karnesinin düşük olduğunu görünce, bu defa sandığı gizlemek istercesine erken tarihe almayı bile planladığı seçimleri erteletmeyi düşündü. Fakat hemen sonrasında ‘’14 Mayıs bir dönüm noktasıdır’’ diyerek seçim tarihini resmen açıklamış oldu. Bundaki amacı da, Türkiye’de derin siyasî krizlerin yaşandığı 1950’deki 14 Mayıs seçimlerinde Demokrat Parti’li Adnan Menderes’in iktidardaki CHP’ye karşı zafer elde etmesini hatırlatırcasına, kendisinin de bu seçimin yıldönümünde günümüz Türkiyesi’nin yaşadığı siyasî, toplumsal, ekonomik tıkanıklığı çözebilecek güçte olduğu imajını vermekti. İyi ama, Erdoğan’ın burada unuttuğu bir gerçeklik vardı: İktidarda kendi partisi bulunmaktadır ve yaşanan krizlerin tek sebebi de kendi iktidarının sorunlu, çıkarcı ve despotik poltikalarıdır..
CHP öncülüğünde 6’lı Masa olarak kurulan Millet İttifakı’nda yer alan partilerde aylarca süren adaylık çıkmazı, siyasî çalkantı ve belirsizlikler, bölünme ve dağılma sinyalleri Erdoğan’ı cesaretlendirdiği gibi, Kobanê Davası kumpasıyla HDP’nin kapatılmasını gündeme getirerek demokratik siyaseti etkisizleştirmeyi amaçladı; kendi politikalarıyla açlık-yokluğa sürüklediği topluma bir kurtarıcı kılıfında şimdiye kadar çalıp biriktirdiği ekonomik vaatlerle de zaferini garantilemiş gözüyle bakmaya başladı. Fakat Millet İttifakı’nın Kılıçdaroğlu etrafında birleşip aday göstermesi, HDP’nin Yeşil Sol Parti listesinden seçimlere girme kararı ve özellikle HDP’nin öncülük ettiği Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayını çıkarmayacağına dair açıklamaları AKP ve iktidar ortağı MHP’ye kaybetme, yıkılma ve dağılma korkusunu hissettirdi.
Kürt’ün inkar ve imhası üzerine kurulu Türk devlet idolojisinin sürdürücüsü ve özel savaş uzmanlığıyla tamamlayıcısı rolündeki AKP-MHP faşist iktidarının ayakta kalabilmek için bu seçimi kazanmaktan başka çaresi bulunmamaktadır. Bunun için, devletin tüm imkanlarını seferber etmiş, yandaş medyayı da kullanarak yanıltma ve etkileme taktikleriyle zafer naralarını atmaktadır. Hizbulkontra örgütü Hizbullah destekçisi HÜDA-PAR temsilcilerini ve cezaevlerinden salıverdikleri hırsız, mafya ve katilleri, korucu başlarını aday listesine alması da son çırpınışları olmaktadır. NATO’nun yeni sürece dönük hesapları gereği üstü kapalı ve biraz da utangaçça verdiği destek, Rusya, Katar gibi ülkelerin de açıktan verdiği siyasî ve ekonomik yardımların yetmediğini ve geçmişe nazaran 2023 seçimlerine zafer edebilecek havasında gidemeyeceğini anlamış durumdadır. Özellikle seçim hazırıkları kapsamında Yeşil Sol Parti’nin görkemli büro açılışları ve Kürt halkının kitlesel mitinglere dönüşen bu açılışlarda hesap sorma ve iktidarını sona erdirmeye dair kararlı duruş ve tutumu ise kendisine kabuslar yaşatmaktadır.
Bu durumda, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye seçimleri örneğinden de ders çıkartarak çareyi Kürt seçmene yönelme ve kendine çekme çabalarında arayacaktır.
2015’ten beri Çöktürme Eylem Planı kapsamında Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme ve Kürt halkını soykırıma uğratma amaçlı Başûr ve Rojava alanlarına yönelik yoğunlaştırdığı saldırılarında hain, işbirlikçi çizgi KDP’yi kullandığı bilinmektedir. İşgale verdiği destekle Kürt ulusal mücadele ve değerlerine karşı kendini satmışlığın en düşmüş halini yaşayan KDP, şimdi de AKP/Erdoğan’ın seçimleri kazanabilmesi için Cumhur İttifakı’nda yer alan diğer partiler kadar türlü çabalar içerisindedir. Kendisi de seçimlere hazırlanan KDP yönetimi Irak ve Güney Kürdistan’da Türkiye’nin varlığına şiddetle ihtiyaç duymaktadır. Irak hükümetinin siyaseten ve ekonomik açıdan Kürt yönetiminin nüfuzunu azaltma çabaları ve YNK’nin Bağdat ile büyük oranda anlaşma sağlaması durumları KDP’ye sıkıntılı bir süreç yaşatmaktadır. Bu nedenle, ayakta kalmasını Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesine bağlayan AKP/Erdoğan’ın seçimi kazanmasını kendisinin de ayakta kalması olarak görmektedir.
Hewlêr’de temsilcilikler açtırdığı HÜDA-PAR genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu tarafından aranarak kendisinden açık bir şekilde destek istenmesinden aslında yardım talebinde bulunma değil daha fazlasını yapmasını isteme anlam ve sonucu çıkarılmalıdır. Nasıl ki Barzanî Yardım Vakfı adı altında Rojava ve Suriye’deki depremzede halka ulaştırmak için topladığı yardımları Efrîn’e götürüp ENKS, ÖSO ve benzeri çete grupları üzerinden dağıtmaya çalışarak PYD-YPG/QSD güçlerini bu konuda eksik kaldıkları ya da hiçbir şey yapamadıkları yönünde karalamak ve buradaki halkı işgalci Türk devletine karşı iyimser bir konuma getirmek istemişse, Kuzey Kürdistan’da ilişkili olduğu kesimleri de Erdoğan’ı desteklemeleri için örgütleyerek adeta bir seçim çalışmasını yürütmektedir. Ticarî, göç, aile ve aşiret bağları durumlarından yararlanarak sınır hattında ve özellikle Botan bölgesinde halkı bu yönde hazırlayıp yönlendirmeye çalışmaktadır. Kuzey Kürdistan’dan göç etmiş ve Güney Kürdistan’ın çeşitli kentlerine yerleşmiş halka konsolosluk ve gümrük kapılarına oy kullanım işlemleri için gitmeleri ve hatta Kuzey Kürdistan’a geçip oy kullanmaları konusunda kolaylıklar sağlamayı düşünmektedir.
Kürdistan’ın madenî zenginliklerini Türklere peşkeş çeken, doğasını talan ettiren; halkı yoksulluk içerisinde bırakıp ekonomik sorunlara boğan KDP, bundan sonra da seçim sonuçlarını etkilemek için her türlü kötülüğü ve ihaneti gözü dönmüşcesine yapacaktır. Kürt Özgürlük mücadelesini zayıflatıp önünü almak için işgalci Türk ordusunu Behdînan alanına yerleştiren; Rojava Devrimi’ni tasfiyeye uğratmak için DAIŞ, ÖSO gibi radikal İslamist gruplara gizlice destek sağlayan KDP değil midir? Kendi küçücük iktidarını koruyabilmek için, Önder APO’nun paradigması temelinde geliştirilmeye çalışılan ve tüm Kürdistan, bölge ve dünya halklarını kucaklayan Demokratik Ulus projesini engellemeye çalışan yine KDP’dir. Kürt kanına eli bulaşmış, Kürt halkını yok sayan, Türk faşizmini meşrulaştıran soykırımcı, milliyetçi zihniyetin dilini kullanarak anti-propaganda çalışmalarıyla Türk şovenizmine hizmet eden bir daha KDP’dir. Öyleyse, sömürgeci Türk devletinin Kurdistanî plan ve hesaplarını amacına ulaştırmada kullanacağı araç her zaman KDP olacaktır.
Bunun için, tüm gençler ve kadınlar, şehit aileleri, emekçiler, işçiler, hakları gaspedilenler, kendine demokratik, özgürlükçi, devrimciyim diyen herkes; katliamcı, sömürgeci, soykırımcı, faşist, kadın ve halk düşmanı AKP-MHP rejimi ve onun işbirlikçileri hain-satılık güruhlardan hesap sormak için 14 Mayıs seçimlerini büyük bir şans olarak görmeli; kendi özgür geleceğini düşünüp kendi oyuna sahip çıkmanın tam zamanıdır diyebilmelidir.
Ferhat ŞAHİN