29 Eylül 2012 Cumartesi Saat 07:50
“…Kürtlerin ve İntifada’nın ölülerine, ölenlerin hangi ülkede olursa olsun baskıyla mücadele edenlere, yalnızca sayılmak için değil de vurulmak için ayağa kalkanlara
Anlaşılacağı gibi yukarıdaki cümle bir ithaf yazısı! Sayılmak için değil de, vurulmak için ayağa kalkmış iki halka atfedilmiş bir ithaf yazısı. Çok uzun yıllardır sürekli vuruldukları halde, ölüleri ile yaşamı oluşturdukları halde halen öldürülmeleri üzerinden siyaset malzemeleri yapılmasına rağmen bir kitabın girişine konu olabilecek ve bazılarının görmezden geleceği bir ithaf yazısının ilhamını oluşturan halkları kapsayacak yüreklilikte bir yazı. Yani öyle sıradan bir ithaf yazısı değil.
ABD’li yazar Patricia Highsmith, “Su Altında Bir Ripley Serüveni adlı kitabının girişinde yukarıdaki ithaf yazısını yazmıştı. Yaklaşık olarak 20 yıl önce yazmıştı bu yazıyı…
Highsmith bir polisiye yazarı, hatta konusu hakkında oldukça geniş bir hayran kitlesine sahip. Bu alanda Agatha Christie ile temel motif olarak okuyucuların akıllarında kalmıştır. Hatta birçok çevreye göre ikisi arasındaki kıyaslama bile şu şekilde yapılmaktadır
“…agatha’nın kahramanı Hercule Poirot bıkkınlık verecek derecede ahlakiyse, highsmith’in Tom Ripley’i çıldırtıcı oranda ahlaktan azadedir. Christie ilerlemeci bir düzenin ürünüyse, highsmith savaşla aklını yitirmiş bir dünyanın sonucudur. Poirot asil bir adalet savaşçısı olarak görülüyorsa eğer, Ripley pişmanlık duymayan sefil bir RASKOLNİKOV’dur
Polisiye romanlarda bu kadar güçlü argümanlarla ve sosyopatlığından ziyade kendi gerçekliğinde toz pembe hayaller görmeyen bir karakterle tanışmak için de olsa bu kitaba göz atmak gerekir.
Fakat burada daha önemli olan ve üzerinde durmayı hak eden iki konu vardır. Bunlardan ilki kitabın başına yazar tarafından konulan ithaf yazısı hakkında olmaktadır. Sözü edilen bu ithaf yazısının neredeyse çevrildiği her dilde baskıları, doğal olarak kitabın bir parçası gibi görülmüş ve basımda ithaf yazısı olduğu gibi kullanılmıştır. Neredeyse dedik, çünkü bu kıstasın dışında kalan iki ülke var. Bunlardan biri Türkiye, diğeri ise İsrail!
Yazar naçizane düşüncesi olarak bir not düşmüş olmasına rağmen bu iki ülke, üzerinden yirmi yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, halen bu kitaplardaki baskılarda bu ithaf yazısının yayımlanmasını engellemektedir. Gerçi bu kitabın basım yılı 1991’dir. Fakat Türkçe’ye çevirisi o yıllarda olmamış, aksine basımından tam dokuz yıl sonra 2000 yılında çevirisi yapılarak basılmıştır. Günümüzde dahi herhangi bir kitapçıdan “Su Altında Bir Ripley Serüveni adlı kitabı, elinize alıp baktığınızda sözü edilen ithaf yazısının olmadığını göreceksiniz.
Kitapları onlarca filme de konu olmuş dünyaca ünlü bir yazara yapılabilecek en büyük hakaret ve saygısızlık budur. Yani senin edebi ürününe bir şey demeyiz, hatta onu yayınlar/satarız, ama bunun yanında senin siyasi düşüncelerinden hazmetmiyoruz onun için de bunu keyfimizin gölgesine göre kesip biçeriz denmektedir…
Bu ülke de önemli bir kesim şu anda 90’lara mı dönülüyor diye boş bir tartışmanın içinde!
Ripley’in gerçekliğinde ortaya çıkan temel gerçek şu oluyor bugün ile 90’lar arasında herhangi bir fark yoktur. İnceltilmiş bir şekilde 90’lar günümüzde de devam ediyor. Bazı AKP’lilerin dediği gibi “artık öldürülmüyorlar demesi de haybeyedir.
Highsmith’i en iyi anlatan ise onun hakkında yazılmış “Güzel Gölge adlı biyografidir. Buradan onun yazar kişiliği yanında mücadeleci ve demokrat benliğini de tanımış oluyoruz. Özellikle burada onun hakkında “…1984’te geldiği Türkiye’de, ısrarına rağmen Kürt mahalleleri yerine kendini nefret ettiği Hilton Oteli’ne götürmelerinden duyduğu üzüntü ise dikkat çeken bir diğer önemli nokta olmaktadır.
Highsmith’in tarihe not düşülen bir diğer önemli aktivitesi ise 1989’da Milano’da bir tanıtım fuarında gerçekleşmişti. Buradaki fuarda çektireceği resimde Kürtlerin ve Filistinlilerin kıyafeti olarak gördüğü “Poşu yu giymek için diretti. Amacına da ulaştı ama o fotoğraf, tam anlamıyla gün yüzüne çıkmadı. Yazdığı ithaf yazısının ardından, fotosuna bile müdahale edildi. Günümüzde de bu müdahale öyle ya da böyle devam etmektedir.
Highsmith Kürtlere ve Filistinlilere yaklaştıkça Ortadoğu’yu daha iyi anladı. Gore Vidal, Noam Chomsky ve Edward Said’le birlikte daha fazla çalışmaya-tartışmaya devam etti. Halepçe katliamından sonra dağlarda mülteci olarak yaşayan Kürtlerin dramından derinden etkilendi. Tüm bunların sonucunda Highsmith, Kürtlerin kimlik mücadelesine sahip çıktı.
Highsmith’in bu çarpıcı gerçekliği özellikle günümüzde sözde bazı kesimlere bir nebze de olsa yol aydınlatıcı bir hüviyete sahip olabilir düşüncesiyle…
Jan Ararat
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info