KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, ANF’ye gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kürt Dil Bayramı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve Mayıs Ayı Şehitlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayık, ayrıca ‘Rêber Apo’ya özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm’ hamlesinin ikinci aşamasında neler yapılması gerektiğine değindi.
Kürt Dil Bayramının Kürt halkı için çok önemli olduğunu vurgulayan Bayık, ailelerin çocuklarını kendi dilleri ve kültürleriyle yetiştirmeleri gerektiğine dikkat çekti. İşgalci Türk devletinin soykırım politikalarını özellikle de Kürt dili ve kültürü üzerinden yürüttüğünün altını çizen Bayık, Kürt halkının diline, kültürüne ve geleceğine sahip çıkarak bu politikalara karşı mücadele edebileceğini ifade etti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit devam etmesine rağmen Türk Adalet Bakanı’nın ‘tecrit yok, her şey normal, tüm haklarından yararlanıyor’ açıklamasının büyük bir yalan olduğunun altını çizen Bayık, “Türk Adalet Bakanı tecrit yok, her şey mükemmel gidiyor dedi. Televizyona çıkıp böyle büyük yalanlar söyledi. Bu cesareti nereden alıyor? Avrupa’dan, NATO’dan, komployu geliştiren güçlerden alıyor. Eğer bu güçler o cesareti vermeseydiler böyle bir konuşma yapamazdı. Avukatlara da çağrım var; Avukatların hukuki mücadeleyi iyi bir şekilde geliştirmeleri lazım. Bazı adımlar atıyoruz ama sonuç alamıyoruz dememeliler. Hukuki alanda mücadeleyi güçlendirmeliler. Uluslararası alanda da hukukçular var, onlarla birlikte de bu mücadeleyi geliştirebilirler” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, şu değerlendirmelerde bulundu:
Kürt Dil Bayramınızı kutlayarak programa başlamak istiyorum. Kürt Dil Bayramı’na ilişkin neler söylemek istersiniz?
Öncelikle Kürt Dil Bayramı tüm insanlığa kutlu olsun. Kürtler için önemli bir bayramdır çünkü Kürt halkına yönelik çok güçlü bir asimilasyon politikası yürütülüyor. Kürt halkını ortadan kaldırmak istiyorlar. Dil ve kültür bu halkın varlığıdır. Eğer bir halk dilini, kültürünü kaybederse yaşayamaz, yok olur. Teknoloji çok gelişmiş durumda. Özellikle işgalci güçler bundan çok faydalanıyor. Hedeflerine ulaşmak için asimilasyonun üzerinde daha fazla duruyorlar. O yüzden tekniği, bilimi her anlamda amaçları için kullanıyorlar. Soykırımcı Türk devleti birçok Kürt çocuğuna tablet dağıtmış. Hem de daha ilkokulda dağıtmışlar. Tabletlere program yüklemişler. Yükledikleri programla Kürt çocuklarının tamamını Türk yapmak istiyorlar. Kürt çocuklarını kimliğinden, gerçekliğinden uzaklaştırmayı amaçlıyorlar. Bu şekilde Kürt toplumunu ortadan kaldırmak istiyorlar.
Bu yüzden halkımızın tamamı diline, kültürüne sahip çıkmalıdır. Sadece Kurmanci değil, Dimilkî, Soranî, Goranî tüm lehçelere sahip çıkmalılar, geliştirmeliler. Hem konuşmalı, hem yazmalı, hem de dili ve kültürüyle yaşamalıdır. Gün geçtikçe halkımız Kürtçe dilinde ve kültüründe bazı adımlar atıyor. Bunlar iyi ama eksiktir daha güçlü adımlar atılmalı. Örneğin; çocuklarına genellikle Kürtçe isimler, şehitlerin isimlerini veriyorlar bu çok iyi birşeydir. Fakat bu isimleri veriyorlarsa çocuklarına bu isimlerin önemini de anlatmalılar. Bu isimlerin nereden geldiğini, Kürtler için ne ifade ettiğini detaylı bir şekilde çocuklarına söylemeleri lazım ki o çocuklar toplumuna, gerçekliğine uzak düşmesin.
İşgalci Türk devleti özellikle dil ve kültür üzerinden soykırım politikasını sürdürüyor. Bir halkı ortadan kaldırmak için önce dilini ve kültürünü yok etmeyi hedefliyor. Halkımız, gençlerimiz diline, kültürüne yani geleceğine sahip çıkacaktır. Kendileri için yaşayacaklar, mücadele edecekler. Bundan dolayı özgürlük mücadelesini esas almalılar. Çünkü diline, kültürüne sahip çıkmak özgürlük ilkesine sahip çıkmaktır. Bu bir mücadeledir, toplumsal, askeri ve fikirsel gibi büyük bir mücadeledir. Eğer halkımız asimilasyon karşısında yok olmak istemiyorsa diline, kültürüne sahip çıkmalıdır, kendisi için mücadele etmelidir, çocuklarını Kürtçe ve Kürt kültürüyle büyütmelidir. Nerede olursa olsun tüm halkımız evinde, dışarıda Kürtçe konuşmalı, Kürt kültürünü yaşatmalı, bu temelde bir yaşamı esas almalıdır.
Rêber Apo 38 aydır büyük bir tecrit altında. Fakat işgalci Bakan, ‘Tecrit yok, her şey normal, tüm haklarından yaralanıyor’ dedi. Bu işkencenin ve açıklamaların sebebi nedir? Buna karşı ne yapmak gerekiyor?
Rêber Apo’ya karşı yürütülen siyaset soykırım siyasetidir. Kürt halkına yönelik soykırım siyasetini Rêber Apo şahsında yürütüyorlar. Bilindiği gibi Rêber Apo Kürt sorununu siyasi yollarla çözmek için Avrupa’ya gitti. Hatta Avrupa’da sorunun çözülmesi için 8 nokta belirledi. Avrupa’nın cevabı ise komplo oldu. Avrupa’nın bu yaklaşımı Kürt toplumuna, Kürt sorunun çözümüne dönük yaklaşımdır. Rêber Apo’nun şahsında Kürt halkına yönelik yaklaşımlarını bu şekilde belli ettiler. Eğer Avrupa Kürt sorununun siyasi yollarla çözülmesini isteseydi Rêber Apo’ya karşı böyle bir yaklaşımda bulunmazlardı. Eğer bugün Rêber Apo’ya yönelik ağır bir tecrit, sınırsız bir işkence uygulanıyorsa, bundan sadece Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı sorumlu değil aynı zamanda komploda yer alan NATO, Avrupa da sorumludur. CPT pratikte onların kararlarını yerine getiriyor. Avrupa Konseyi’nin, NATO’nun aldığı kararları CPT pratikte yerine getiriyor. Hem de Türk devleti ile birlikte yerine getiriyor.
Avrupa hukuktan, adaletten, insan haklarından çok bahsediyor ama bunların hepsi yalan. Rêber Apo’ya dönük geliştirilen siyaset hem Türk devletinin gerçekliğini, hem de Avrupa’nın gerçekliğini ortaya çıkardı. Bunu herkes görüyor. Ortada adalet yok, hukuk yok, insan hakları yok. Her şeyi ayaklar altına almışlar. Tamamen siyasi ve ekonomik çıkarlarını esas alıyorlar. Kürt halkını da buna kurban ediyorlar. Bu göz önündedir. Avrupa’nın hukuku, adaleti iflas etmiş durumda. Adalet, hukuk yerine Gladio’nun yasalarını uyguluyorlar. Gladio’nun yasalarında asla adalet yoktur keyfiyet vardır, ölüm, katliam vardır. Eğer Rêber Apo’ya yönelik bu siyaset dünyada bir başkasına karşı yürütülseydi kıyameti koparırlardı. Fakat bugün görüyoruz ki; sağır ve dilsizler. Türk Adalet Bakanı tecrit yok, her şey mükemmel gidiyor dedi. Televizyona çıkıp böyle büyük yalanlar söyledi. Bu cesareti nereden alıyor? Avrupa’dan, NATO’dan, komployu geliştiren güçlerden alıyor. Eğer bu güçler o cesareti vermeseydiler böyle bir konuşma yapamazdı.
AVUKATLARA ÇAĞRI
Veysi Aktaş 30 yılını tamamlamış durumda fakat serbest bırakmamak için 1 yıl daha uzattılar. Burada hukuk nerede, adalet nerede? Tamamen keyfidir, Gladio yasalarını uygulamaktır. 30 yılını tamamlayan birini bırakmıyorlar demek ki o zindanda dışarı çıkmaması, kimsenin duymaması gereken bazı şeyler yaşanıyor. Bu yüzden Veysi Aktaş’ın çıkmaması için 1 yıl daha uzatıyorlar. Bu her şeyi ifade ediyor. İmralı’da, komployu yapan NATO, Avrupa, CPT, hain Kürtlerin geliştirdiği sistem uygulanıyor. Halkımızın buna karşı mücadelesini büyütmesi gerekir. Rêber Apo’yu tekrar tekrar okumalı, savunmalarını anlamalı ve ona göre mücadelesini büyütmeli. Ancak halkımız, halkımızın dostları mücadeleyi büyütüp, baskı yaptığı zaman komplocu güçler bu siyasetten vazgeçer. Böyle olmazsa yürüttükleri siyaseti ısrarla sürdüreceklerdir.
Avukatlara da çağrım var; Avukatların hukuki mücadeleyi iyi bir şekilde geliştirmeleri lazım. Bazı adımlar atıyoruz ama sonuç alamıyoruz dememeliler. Hukuki alanda mücadeleyi güçlendirmeliler. Uluslararası alanda da hukukçular var, onlarla birlikte de bu mücadeleyi geliştirebilirler. Bu bir mücadeledir. Böyle anlaşılması lazım. Eğer böyle anlaşılırsa, hukuki alanda mücadele güçlendirildiğinde, hem NATO, hem Türkiye, hem AB, hem de CPT’yi sıkıştıracaklardır. Tecride karşı tepkiler artınca sıkışıp açıklama yapmak zorunda kaldılar. CPT başkanı konuşmasında her şeyi itiraf etti, nasıl bir siyasetin yürütüldüğünü belli etti.
‘Rêber Apo’ya özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm’ hamlesi 8 ayı geride bıraktı ve 2. aşamaya geçti. Hamlenin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz ve bundan sonra ne yapılması gerekiyor?
Bu hamle için Türkiye zindanlarında birçok heval ve yurtsever mücadele veriyor. O mücadele onurlu bir mücadeledir. Tutsaklar, “Mademki, Rêber Apo’ya yönelik mutlak tecrit yürütüyorsunuz biz de Rêber Apo gibi yaşamak istiyoruz, bizi Rêber Apo’dan koparamazsınız. Rêber Apo ile tüm iletişimi kesip, her gün, her saat işkence yapıp, bizim için de bazı yasaları uygulamanızı kabul etmiyoruz. Bu yüzden madem Rêber Apo avukatlarıyla, ailesiyle görüşemiyor, biz de avukatlarımızla, ailelerimizle görüşmeyeceğiz. Biz de mahkemelerinize çıkmıyoruz. Madem Rêber Apo’nun sağlığıyla oynuyorsunuz, özel bir savaş yürütüyorsunuz biz de bunu kabul etmiyoruz” dediler ve böyle bir adım attılar. Rêber Apo’yu, onun çizgisini, direnişini esas aldılar.
Yine uluslararası alanda birçok aydın, yazar, akademisyen, siyasetçi, hukukçu, CPT’ye bir mektup gönderdi. CPT’nin İmralı’ya ilişkin raporu açıklamasını ve derhal İmralı’ya gitmesini istediler. Yani Rêber Apo orada mı, orada değil mi, durumu nasıl, neden görüşmeleri engelliyorsunuz, kuşkuluyuz. Böyle bir mektup gönderdiler ve her gün de açıklama yapıyorlar. Yine halkımız özellikle de Rojava’da bu hamle için her gün eylem yapıyor. Diğer parçalarda da eylemler var, açıklamalar var, mektuplar var, protestolar var. Bu vesileyle hepsini selamlıyorum, kutluyorum, hürmetlerimi sunuyorum.
Bir hamle geliştirdik, hamlenin ilk aşaması bütün eksikliklerine rağmen başarılı şekilde tamamlandı. Gündem yarattı. Bunun üzerine hamlenin ikinci aşamasını geliştirdik. Bu aşama hala devam ediyor. Bazı eylemler yapılıyor ama bunlar eksiktir. Bu eylemlerin daha güçlü bir şekilde geliştirilmesi lazım. Eğer bizler bu eylemleri birçok şekilde geliştirmezsek, işgalci Türk devleti üzerinde, CPT üzerinde, Avrupa Konseyi üzerinde büyük bir baskı yaratmazsak yürüttükleri bu siyasette ısrar edeceklerdir. Yapılan eylemler eksik ve yetersiz olduğu için bu siyasette ısrar ediyorlar. Halkımızın bunu bilmesi lazım. Hem halkımız tarafından, hem de uluslararası alanda Rêber Apo’nun Savunmaları okunuyor. Bu çok iyi bir çalışmaydı. Bu çalışmanın daha da güçlenerek devam etmesi ve ileri boyuta taşınması lazım. Savunmaları okumalı, ne anlatıldığını yazmalı, başkalarıyla da paylaşmalı ve tartışmalıyız. Bu şekilde Savunmaları herkese ulaştırmalıyız. Rêber Apo, “Savunmalarım nereye ulaşırsa ben oradayım” dedi.
Böyle bir talepte bulundu bizden ki bu şekilde Rêber Apo’nun fikirlerini her yere ulaştıralım. Bu her arkadaşın, her yurtseverin, Kürt halkının dostlarının görevidir. Herkes Savunmalara dair bir program önüne koymalı, birçok seminer, çalıştay vb. etkinlikler geliştirilmeli yani hem Kürtler arasında, hem de uluslararası alanda çok güçlü toplumsal bir hareket olmalı. Şuan yapılan eylemler birbirini tamamlamıyor. Parça parça yapılıyor bunların bir merkezde örgütlenmesi lazım. Bu eylemler birbirini tamamlamalı ki güçleri ortaya çıksın. Böyle olmadığı taktirde, birçok eylem yapılıyor fakat birbirinden habersizler. Bu yüzden bu eylemler güçlü sonuçlar ortaya çıkarmıyor. Bundan dolayı Rêber Apo için bir hukuk komitesinin de kurulması lazım. O komite Rêber Apo’nun hakkına, hukukuna sahip çıkmalı, bunun mücadelesini geliştirmelidir. Herkesi bu temelde harekete geçirmelidir. Çalışmalar bu çerçevede yapıldığı sürece hamlenin ikinci aşaması amacına ulaşacaktır.
Hamlenin ikinci aşamasının amacı nedir? Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak, işgalcilerin, soykırımcıların Kürtlere yönelik siyasetin sonlandırmak, Kürt halkının özgürlüğünü sağlamaktır. Bu yüzden bu hamle stratejik bir hamledir. Bu temelde herkesin nerede olursa olsun vazifesini bilmesi ve yerine getirmesi gerekir. Herkesten isteğim budur.
Mayıs Ayı Şehitlerinin olduğu aydayız. Bugün yürütülen mücadelede Mayıs Ayı Şehitlerinin önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mayıs ayını şehitler ayı, 18 Mayıs’ı da Şehitler günü olarak belirledik. Bunun çok iyi anlaşılması lazım, bizim için sadece Mayıs ayı şehitler ayı ya da sadece 18 Mayıs şehitler günü değil biz şehitler hareketiyiz. Şehitlerin çizgisinde yürüyoruz, onların amacı ve hayallerini esas alıyoruz. Her ayda, her günde şehit veriyoruz. Bununla değerlerimizi yaratıyoruz, değerlerimizi koruyoruz, değerlerimizi savunuyoruz. Halkımız bunu canlandırdı, geliştirdi, uluslararası alana ulaştı artık insanlık Kürt halkını büyük bir umut olarak görüyor. Bu tamamen şehitlerin mücadelesiyle sağlandı. Bu hareketin temelinde şehitlerin mücadelesi var, ne kazanımımız varsa bu şehitlerle kazandık. Bizler onlara borçluyuz ve bu borcumuzu ödemek istiyoruz. Bu temelde mücadele ediyoruz. Gücümüz, kaynağımız tamamen şehitlerdir. Onların hayalleriyle, onların duygularıyla, onların mücadelesiyle, yarattıkları değerlerle kendimizi geliştiriyoruz. Gücümüz buradadır. Bundan dolayı bu hareket özgürlük hareketi oldu, insanlığa büyük umut oldu.
Şehitlerin çizgisini esas almamızı Rêber Apo sağladı. Çünkü Rêber Apo Kürt halkı için değerler yaratmak istedi. Çünkü Kürtlerin tüm değerleri ellerinden alınmıştı. Bu yüzden Kürtlerin yok olmasına çok az kalmıştı. Rêber Apo bu yüzden büyük bir mücadele geliştirdi. Bunu da şehitlerle geliştirdi. Bu yüzden mücadeleyi büyütmek için her şehidi bir halka yaptı. Kürt halkına değerler yaratmak için. Bu değerler yaratıldığında Kürt halkı da canlandı, gelişti ve bu şekilde insanlığa umut oldu. Eğer bir halk kendisi için değerler yaratmazsa, özgürlük değerlerini güçlendirmezse, geliştirmezse, o halk yaşayamaz.
Eğer halkımız bugün ayaktaysa, tarih yazıyorsa, insanlığa büyük umut oluyorsa bu değerler sayesindedir. 18 Mayıs’ı Şehitler Günü ilan etmemizin sebebi Haki Karer’in o tarihte katledilmesidir. Heval Haki Karer ne Kürttü, ne de Kurdistan halkındandı. Türkiye halkındandı. Heval Haki daha Kürtlerin mücadeleye sahip çıkmadığı günlerde Kürt halkına sahip çıktı, soykırımcı Türk devletinin siyasetine karşı çıktı. Çünkü Türk devleti her zaman Kürtleri yalnız bırakma stratejisi yürütüyordu. Bu şekilde Kürtleri ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Heval Haki Karer bu siyasete karşı çıktı ve bu harekette yer aldı. Bundan dolayı katledildi.
ŞEHİTLERİN ÇİZGİSİNDEN AYRILMAYACAĞIZ
Bu ayda sadece biz değil, Türkiye halkları, Arap halkı da büyük şehitler verdi. Ortadoğu’da birçok özgürlük ve demokrasi mücadele gelişti. Birçok şehit verildi. Türkiye’de Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, İbrahim Kaypakkaya, Ulaş ve daha birçok kişi sayabiliriz, Soma’da madende. Yine Rojhilat’ta 4 Kürt devrimci idam edildi. Süleyman Mouni katledildi, Leyla Qasım şehit edildi. Yani Kurdistan’ın tüm parçalarında ve Türkiye’de böyle büyük şehitler var. PKK’de de Mehmet Karasungur, heval Mizgîn, Kasım Engin şehit edildi, daha birçoğunu dile getirebiliriz. Hewlêr şehitleri, Barzaniler büyük bir katliam yapmıştı. Bu vesileyle bu şehitlerin hepsini saygıyla anıyorum. Şehitlere verdiğimiz sözü tekrarlıyorum. Bizler şehitlerimizle bu mücadeleyi geliştirdik, hala da şehitlerimizle geliştiriyoruz. Hiçbir zaman Rêber Apo’nun çizgisinden (şehitlerin çizgisi) ayrılamayacağız. Rêber Apo nasıl şehitlerin sözcüsü olduysa, bu hareketin, PKK’nin, PAJK’ın tüm militanları da şehitlerin yolunda mücadelelerini sürdüreceklerdir. Her şeyini bu çizginin hizmetine koyacaklardır. Bu çizgide başarı var, sonuç alma var. Her insanımız şehitleri esas almalı, yaşamlarını araştırmalı, incelemeli, onların yaşamı ile kendi yaşamını birleştirmeli ki o şehitleri yaşatabilmeli. Bu hepimizin görevidir.
Türk devleti Kürt halkının düşmanıdır. Bu düşmanlığı hem zindanda, hem de dışarıda yapıyor. Sadece Bakur’da değil tüm parçalarda yapıyor. Bunu halkımız da biliyor. Şuan her gün zindanlardan cenazeler çıkıyor. Yaşlı kadınları, 60, 70 yaşında yürüyemeyen insanları zindanlara atıyorlar. Kürt halkından intikam alıyorlar. Bu şekilde herkesin gözünü korkutup, mücadeleden uzak durmalarını sağlayıp amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Bu siyaseti tamamen bunun için yürütüyorlar. Zindanda, dışarıda, tüm parçalarda bu soykırım siyasetini yürütüyorlar. Halkımızın bunu çok iyi bilmesi ve düşmana karşı büyük bir öfke duyması lazım. Düşmanla yaşamak olmaz. Düşmanın Kurdistan’da geliştirdiği her şeyi Kürtleri tamamen ortadan kaldırmak içindir. Yürtseverlik bunu kabul etmez. Yurtsever olmak, işgale, soykırıma her anlamda karşı durmayı gerektirir. Bu her Kürdün hakkıdır.