HABER MERKEZİ-Ortadoğu insanı sahip olduğu fırsatların yanı sıra hem konumu hem coğrafyasından kaynaklı belkide tarihinin en tehlikeli durumu ile de karşı karşıyadır. Doğa örtüsü ve zengin yeraltı kaynaklarının yanına Doğudan Batıya, Batıdan Doğuya tüm toprakların derinliklerine inen yol haritaları vardır. Bu nedenle de, yeni bir düzen oluşturmak isteyenlerin de Ortadoğu’da kendini hakim kılması gerekiyor. Savaşların bu bölge merkezli oluşunun temelinde bu özellikleri ve konumu vardır.
Peki halen tüm sıcaklığı ortaya çıkmamış olan 3. Dünya Savaşı’nda kimler, nerede duruyorlar? Kim neyi hedefliyor? Güçleri ne ve neler yapabilmekteler?
RUSYA
Oyunun yaklaşık 100 yıl sonra tekrar kurulduğu Dünya’da azamî kâr hastalığı ile içinde bulunduğumuz kapitalist modernite çağında, Kaos kargaşa ortamında hegemon gücün karşısına İran ve Çin gibi güçlü stratejik müttefikleri ile birlikte bir proje ile çıkan bir diğer güç Rusya olmaktadır. Kapitalist çağ’da doğa kaynaklarını da büyük ölçüde vuran tüketim hastalığı, Rusya gibi bir ülkede iştah kabartıyor. Geçen yıl dünyada kanıtlanmış en fazla doğal gaz rezervine sahip ülke, 38 trilyon metreküple Rusya olarak belirlendi. Bu ülkeyi 32 trilyon metreküplük doğal gaz rezerviyle İran ve 24,7 trilyon metreküple Katar izledi. Varolan doğal gaz kaynaklarını geniş bir coğrafyaya yaymak ve bundan ekonomik anlamda yüsek bir gelir elde etmek isteyen Rusya ilk kuruluş yıllarından bu yana sıcak denizlere inme politikasını sürekli canlı tutmuştur. Avrupa kıtasında artan Doğal Gaz ihtiyacı, Amerika kıtasında ABD’nin sömüren anlayışının hemen her ülkenin toplumu içinde ve bazı ülkelerde de hükümet düzeyinde filizlenen Rusya’ya yakınlaşma tohumlarının yanı sıra Devrim’in temellerinin atıldığı Orta Doğu’da yine yeni bir devrime uyanışın ortaya çıkardığı kriz, Rusya’nın da oyunda belirmesine zemin oldu. 2011 yılı öncesinde Orta Doğu’da etkinliği bulunmayan Rusya’nın yaklaşık 10 yıl içinde en az ABD kadar etkin bir güce dönüşmesi, Soğuk Savaş dönemindeki hasmı ABD’yi olabildiğince rahatsız ediyor. Rusya’yı Yeşil Kuşak ile çevreleme gibi projeleri bulunan ABD’nin bu projeye yaptığı yatırım, Rusya’nın bu gücü kazanması ile tehlikeye girdi. Zengin doğal gaz rezervleri bulunan Rusya, coğrafyasının sağladığı avantajı kullanıp özellikle Avrupa ülkelerinin ihtiyacını karşılama yönünde projeler geliştiriyor. Orta doğu’da askeri varlığınıda güçlendirirken şimdilik oldukça güçlü bir pozisyonda duruşu, Rusya’nın bu savaştan kazançlı çıkacağını garanti etmiyor. ABD’nin elindeki kartları peyderpey sahaya sürdüğü bir eşik yaşanıyor. Bu eşik Orta Doğu’da sıcak savaşlara sahne olurken Avrupa, Amerika kıtası ve Avrasya’da ABD’nin öne sürdüğü kartları ülke insanlarının ün kazandığı satranç oyununa benzer stratejileriyle karşılıyor.
- Rusya Ve Avrasya
Dünya enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahip konumdaki Avrasya’da, petrol ve dogal gazın çıkarılma ve ihracının kontrolü konusundaki yarış bugün dünyanın en önemli güç mücadelesi olarak görülmektedir. Amerika Birlesik Devletleri (ABD)’nin Orta Dogu’da ‘demokratiklestirme’söylemi altındaki enerji politikalarına benzer biçimde, Rusya’nın Orta Asya ve genis anlamda Avrasya’da gelistirdigi siyasi anlayıs, enerji güvenligi motiflidir. Avrupa Birligi (AB) genisleme süreci ve Çin’in ekonomik politikaları da bu enerji mücadelesinin birer parçasıdır.
2011 yılında Rusya Lideri Vladimir Putin tarafından Avrasya Ekonomik Birliği tezi önerildi. Rusya, eski Sovyet Cumhuriyetlerini Avrasya Birliği gibi bir projede bir araya getirmekle, Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra kaybettiği ve diğer Emperyalist veya bölgesel güçlerle paylaşmak zorunda kaldığı coğrafyada yeniden hegemon güç olmayı amaçlıyor. 2015 yılında nihai sonuca ulaşan bu birliğin ekonomik ilişkiden öte Rusya’nın politik çıkarlarına hizmet eden siyasal bir birlik olduğuda görülüyor. Bu bağlamda Ermenistan ve Ukrayna’da yaşananları Rusya’nın dış politikasından bağımsız, bu ülkelerin kendi iç sorunları olarak yorumlamak doğru olmaz. Zira bu ülkelerden Ukrayna, Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılmaktan uzak duruyor ve kendini Batı ülkelerinin yanında konumlandırıyor. Ermenistan’da ise Nikol Paşinyan’ın Avrupa ile olan yakınlaşması bilinen bir durum. Rusya’nın Ermenistan ve Ukrayna’ya yönelik geliştirdiği baskı politikalarında hali hazırda her iki ülkeninde karışık olmasına temel nedendir. “Rusya, Ermenistan’da bir iktidar değişimi istiyor” diyebileceğimizi gösteren birçok husus bulunuyor. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki yıllara varan krizde neredeyse tüm uluslararası güçleri etkisiz kılıp iki ülkenin savaşından kazanan Rusya oldu. Avrasya’da bulunan ülkelerden Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi ülkeler Avrasya birliğine kesinlikle katılmayı düşünmemenin yanında Dış politikalarını tamamen batıya entegre olma ve NATO ile ilişkiler kurma üzerinden dizayn ediyor. Ermenistan Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkeler, Rusya’ya büyük oranda bağlı ülkelerdir. Bu ülkelerde zaman zaman farklı sesler yükseliyor olsa da Rusya’ya bağımlılık düzeyleri oldukça fazla bir düzeyde. Diğer Avrasya ülkelerinden Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkeler bir yandan bağımsız ekonomi ve siyaset hedeflerine sahip (kimi ülkeler bağımsız olduğunu da iddia ediyor. Azerbaycan örneğin.), batı ile olan ilişkilere önem veriyorken Rusya ile olan çıkarlarınıda göz ardı edememektedirler.
Güney Kafkasya mevcut olan etnik savaşların çözüme kavuşmaması ve özellikle Rusya’nın ayrılıkçı bölgeleri savunarak ana devletlere baskı uygulama politikası, Azerbaycan ve Gürcistan’ın bu entegrasyon projesine mesafeli yaklaşmasına neden oluyor. Ukrayna’da Kırım’ın ilhakı ve ülkenin doğusunda ayrılıkçı Transdinyeseter bölgesi sorunu da Kiev ve Kişinev (Moldova’nın başkenti)’in Kremlin ile ilişkilerine etki eden önemli noktalardır. Rusya, Güney Kafkasya’da bulunan etnik savaşları çözmeden, Azerbaycan ve Gürcistan’ın Avrasya Birliğinde göremeyeceğinin farkındaydı. Fakat Kremlin için bu sorunların uluslararası hukuk prensibine dayalı çözümü, tüm bölgenin kontrolünden çıkabileceği korkusu yaratıyor.
Rusya’nın Kafkasya politikaları’nın bu ülkeleri kendine bağımlı kılma adına da bu bölgede yaşanan sorunları nasıl bir formülle çözeceği merak ediliyordu. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ üzerine yaşanan sorunda halen nihai sonuca ulaşılmamış olsa da Rusya, bölgede kendisi dışında bir gücün bu durumu çözemeyeceğini gösterdi.
ABD’den sonra en çok doğal gaz tüketen AB’ye büyük oranda darbe vurabilecek konum, Kafkasyadır. Çünkü bu bölge AB’nin Orta Asya devletlerinden doğal gaz tedariki için yol hattında bulunuyor.
1-a) Rusya’nın Hazar Havzası, Kafkasya Ve Karadenız Enerjı Polıtıkaları
Hazar Havzası, 75-233 milyar varil arasında değisen rakamlarda petrol ve 293 trilyon küp feet tahmini doğal gaz rezerviyle Basra Körfezi’nin en önemli alternatifini oluşturmaktadır. Türkmenistan ve Özbekistan dogal gaz kaynakları, Kazakistan ve Azerbaycan ise petrol rezervlerinin işlenmesi, taşınması ve satışı üzerindeki ekonomik yaklaşımlar, bölge ülkeleri ile dış güçlerin uluslararası politika stratejilerini büyük ölçüde yönlendirmektedir.
Putin Yönetimi’nin Orta Asya’da en önemli hedefi, Rusya’nın menfaatine olan daha önceki proje ve anlaşmaları yürürlüge koymak, ana enerji koridorlarını kendi çözümlerine uygun olarak “kuzey-güney istikametinde” oluşturmaktır. Enerji koridorlarını kuzey-güney istikametinde oluşturarak, Rusya’ya karşı yapılabilecek ittifakların önlenmesi düşüncesi, jeopolitiğin temel kurallarından birinin Dugin tarafından Rus jeopolitiğine uyarlanmasının bir sonucudur. Bu yaklaşım, her ne kadar doğu-batı istikametindeki Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nı engelleyememiş olsa da gelecekte AB açısından tehlike arz etmektedir.
Rusya, Hazar Denizi’nin statüsü konusunda Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan arasında yapılan anlaşmaları tanımamasına ragmen, Hazar Havzası’nda Rus şirketlerinin yatırımlarını desteklemiştir. Çünkü Hazar petrol sözleşmelerinde Rus şirketlerinin pay sahibi olması, Rusya’ya kendi bölgesel çıkarlarına uygun enerji politikalarının uygulanmasını sağlamaktadır. Rusya; Ocak 2002’de Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan’ın bulunduğu Avrasya Gaz Üreticileri Birligi’ni (EAGP) kurarak ‘ortak bir sistem oluşturma’ görüntüsü altında bölgede inisiyatifi yeniden kazanmayı basarmıştır. Hemen arkasından, bu kontrolün tescili olarak simgesel bir deniz gücünü Hazar Denizi’ne yerleştirmiştir. Diger taraftan Putin’in; AB ile 1994’te imzalanmasına rağmen henüz onaylanmamış olan Enerji Şartı Anlaşması’nı reddetmesi, Hazar Havzası’na Gazprom’un erişiminin saglanarak bölgenin Rus enerji ağına entegre edilmesi, AB’nin bölgeye yönelik planlarına da kısa vadede büyük darbe vurmuştur.
Rusya’nın 1997-2003 yılları arasındaki çelişkili ve karmaşık siyaseti, Putin Dönemi’nde kısmen de olsa Rusya lehine sonuç vermeye başlamıştır. OPEC ülkelerinin üretimi sınırlandırma kampanyası yürüttügü dönemde Putin Yönetimi, bölgedeki petrol üretimini artırarak Orta Doğu’ya karşı Rus petrolünü bir alternatif olarak sunma şansını en iyi şekilde değerlendirmiştir. Putin; 2005’te Orta Asya gazının Özbekistan ve Kazakistan üzerinden geçirilmesiyle ilgili yaptığı anlaşmayla, bu ülkelerin Moskova’yı devre dışı bırakacak ittifaklar yapmasını ve Rusya’nın enerji politikalarına AB ve ABD müdahalesini engellemiştir. 2006 yılı içerisinde, bu ülkelerin sınırları içerisindeki dogal gaz sistem ve tesisatının kullanımını Rusya’ya devretmesi konusunda anlaşmaya varılması, Rusya’nın Orta Asya’da dogal gaz konusundaki hakimiyetini artıran diger bir gelişme olmuştur.
Avrasya’nın en büyük dogal gaz ihracatçısı olan Rusya, dogal gaz rezervi açısından kendisine rakip durumdaki Iran ve Türkmenistan’a yönelik farklı politikalar izlemiştir. 2003 yılı Nisan ayında Türkmenistan ve Rusya arasında yapılan dogal gaz anlaşması bu anlamda önemlidir. Çünkü Rusya; Türkmenistan’a siyasi baskıyla kabul ettirilen bu anlaşmayla, dogal gaz sektöründe tekelleşerek Avrasya’da kontrolü ele geçirmesinin yanında Rus dogal gazına alternatif üretmek isteyen AB’nin projelerini de engellemiştir. Rusya, toplam 300 milyar dolar değerindeki 25 yıllık anlaşmayla Türkmenistan’dan aldıgı dogal gazı, maliyetinin 2-3 katı bir fiyatla Avrupa ülkelerine ihraç etmektedir. AB ise bölgesel çıkarlarını koruyabilmek maksadıyla; önümüzdeki dönemde Türkmen gazının, Hazar Denizi altından geçirilecek bir hatla, Şahdeniz gazıyla birlikte Bakü-Erzurum hattından AB’ye ulaştırılması, BTC hattı üzerinden yeni hatlar kurulması gibi içerisinde Türkiye’nin de bulundugu projeler üretmistir.
Türkmenistan’ı dogal gaz ihracı konusunda kendine bagımlı hale getirmeyi basaran Rusya’nın, aynı basarıyı Azerbaycan ve Kazakistan’ın Hazar petrolünün ihracı konusunda gösterdigi söylenemez. Kazakistan ve Azerbaycan, ABD’nin de etkisiyle petrol konusunda Rusya’dan bağımsız bir politika izlemeyi tercih etmiş ve Türkiye’nin de dahil oldugu BTC projesine entegre olmuşlardır. Örnek vermek gerekirse, Rusya’nın en önemli petrol şirketi Lukoil, Kazakistan’ın 46 petrol projesinden yalnızca dördüne girebilmiştir. Kazakistan; Tengiz-Novorrossik petrol boru hattı vasıtasıyla Rusya’yla işbirliğini devam ettirmekle birlikte, Rusya’yı dışarıda tutacak şekilde Çin ve İran’a petrol ihraç etme projeleri yürütmektedir. Benzer şekilde Lukoil, Azerbaycan petrol yataklarından sadece %10’unu alabilmiştir. Rusya ise, Azerbaycan’a karşı; ülke içi etkinligini ve Karabağ kozunu elinde tutmaktadır. Bu sorununun çözümsüz olarak kalmasını, eger bir çözüme ulasılacaksa da bunun kendi arabuluculugu sayesinde olmasını isteyen Rusya; bu vesileyle bölgede geliştirilebilecek yeni enerji projelerini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla Karabağ sorununa, AB ve Rusya çok farklı perspektiften bakmaktadır.
Rusya’nın; daha ucuza dogal gaz ihraç etme vaadiyle ülkeleri içerisindeki gaz sisteminin kontrolünün Gazprom’a bırakılması konusunda Gürcistan ve Ermenistan’ı ikna etmesi, Avrupa’ya İran gazını götüren boru hattını da kontrol altına almasını sağlamıştır. Bununla birlikte Rusya; Gürcistan’da, BTC boru hattı gibi yeni projeler için bu bölgenin güvenilir bir enerji koridoru olamayacağını göstermek adına ülkedeki azınlıklıkları destekleyerek iç karışıklığa sebebiyet vermektedir. Özellikle Karadeniz’e kıyısı olan Abhazya’da, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Barış Gücü kapsamında asker bulunduran Rusya, bölgedeki sorunların kendisi olmadan çözülemeyeceğini göstermek istemektedir. Rusya Federasyonu’nun Kafkasya politikaları, Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği’nin bölge politikalarıyla büyük ölçüde örtüşmektedir.
ABD’nin 2002 yılında uygulamaya koyduğu Milli Güvenlik Strateji Belgesi; Karadeniz ve Hazar Denizi’nin, zengin enerji kaynakları yanında Hint ve Güneydoğu Asya’ya geçiş koridoru olması itibariyle de önemine işaret etmektedir. Bu nedenle ABD; Orta Doğu’da hakimiyet sağlamanın yanında, Karadeniz’de de kontrolün sağlanması yönünde politika izlemektedir. Bu politikanın; Montrö Sözleşmesi’ndeki statünün korunması konusunda hassas olan Türkiye’yi olduğu kadar, ABD’nin bölgedeki etkinliğini artırmasından rahatsız olan Rusya’yı da endişelendirdiği söylenebilir.
- Rusya’nın Orta Asya’daki Baş Ağrısı
ABD’nin Orta Asya’ya yönelik emelleri iki temel strateji üzerinden gelişiyor diyebiliriz. Bunlardan birincisi ABD, Orta Asya bölgesinde iki büyük bölgesel gücün, Rusya ve Çin’in, bu bölgedeki egemenliği ve etkinliğini minimum seviyeye indirmek ve kendi hâkimiyetini artırmayı hedeflemektedir. Diğer önemli stratejisi ise, Orta Asya coğrafyasındaki zengin yeraltı ve yerüstü enerji kaynaklarına kolaylıkla erişebilmeyi temin etmektir. ABD’nin Orta Asya’ya yönelik diğer bütün politikaları, bu iki esas hedefin üzerinden çeşitlendirilebilir.
Bölgede Çin ve Rusya’nın kontrol edilmesi ve kısmen de olsa bölgesel güvenlik kapsamında ABD’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ve bölgedeki diğer bölgesel güçlerle kurulan askeri ve ekonomik işbirliği girişimleri bu çerçevede incelenmelidir. ABD’nin bölgedeki ikinci hedefi olarak tanımladığımız enerji güvenliği konusu ise, hem dünya piyasasına erişimi sağlama hem de bu ticaretin güvenliğini tesis etme temalarını içermektedir. Neticede Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Asya’ya ilişkin politikaları, küresel stratejik emelleri ile örtüşmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Asya bölgesindeki enerji güvenliği stratejisi; bölgedeki enerji kaynaklarına sorunsuz erişim, bu enerji ürünlerinin dünya piyasalarına sorunsuzca ulaşabilmesi ve enerji kaynaklarının dünya ekonomisine kazandırılması başlıkları üzerinden şekillenmiştir. ABD, Hazar havzasında Rusya’nın ticari ve politik etkisinin artmasını ve enerji koridorlarında tekel haline gelmesini uygun bulmadığı için kendi kontrolü altında Avrupa piyasasına ulaşım hatlarını meydana getirerek Rusya’yı devre dışı bırakma stratejilerini uygulamak istiyor. Bu uygulamaların önemli bir örneği de Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı olarak bilinir. Hayata geçirilmesi zor olan diğer alternatif projelerden birisi de Nabucco projesidir.
Amerika’nın stratejik emeli, Orta Asya enerji kaynaklarının bir bölümünü alternatif yollarla Batı Avrupa’ya güvenli şekilde iletmek; diğer bölümünü ise, Güney Asya ülkelerine ulaştırarak bu yöntemlerle ekonomik-ticari ve güvenlik açılarından küresel tekel olmayı başarmaktır.
ABD’nin Hazar havzası enerji kaynakları konusundaki tavrı birkaç önemli etkene bağlıdır. Öncelikle ABD ekonomisi için petrol ithalatı önemli bir yere sahiptir. Petrolü Orta Doğu ve Hazar havzasından ithal etmek, ülke içinde üretim yapmaktan daha ucuza mal olmakta; ABD’nin Hazar havzasındaki alternatif boru hatların Gürcistan ve Türkiye’den geçmesini sağlamak, aynı zamanda iki jeopolitik sorunu çözmektedir. Birincisi, Orta Asya ve Kafkasya’da bulunan ülkelerin bağımsız olma çabalarını güçlendirmek; ikincisi ise, İran üzerinden geçecek alternatif petrol ve doğalgaz boru hattının gerçekleşmesine engel olmak bu stratejiyle mümkün olabilecektir. Uluslararası Dış Politika Analizi Enstitüsü (The InstituteforForeign Policy Analysis/IFPA) raporuna göre, 2025 senesinde Orta Asya bölgesi dünya politikasını etkileyecek bir konuma gelecektir. Donald Trump’ın seçilmesinden sonra ABD’nin dış politika önceliklerinin daralarak Orta Doğu’da yoğunlaşması sonucunda, günümüzde Orta Asya enerji politikalarında aktif rolü Rusya ve Çin almıştır.
ABD’nin Orta Asya ülkelerine sağladığı 9 milyar dolardan fazla ekonomik destek, 50 milyar doları aşan kredi ve teknik yardım, 31 milyar doları bulan ticari girişimler, 40 binden fazla kişiye verilen eğitim desteği ve burslar, fon aktarılan kültürel ve sosyal projeler, ekonomik işbirliğine yönelik atılan adımların küçük bir göstergesi.
Öte yandan Şubat 2020 yılında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Orta Asya bölgesine önemli ziyaretler gerçekleştirmiştir. Pompeo, ilk olarak Kazakistan’ın Başkenti Nur-Sultan’da Cumhurbaşkanı Kassym Jomart Tokayev ve ülkenin kurucu lideri Nursultan Nazarbayev ile bir araya gelmiştir. Daha sonra Özbekistan’a geçerek Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ile görüşmüştür. Son olarak da tüm Orta Asya devletlerinin dışişleri bakanlarıyla birlikte bir toplantı düzenlenmiştir. Bu ziyaret sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı da Orta Asya bölgesine yönelik yeni strateji raporunu açıklamıştır.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun“Orta Asya’daki her bir ulusun bağımsız ve egemen olmasını istiyoruz; bölgedeki başka bir ülkenin himayesinde olmasını veya vasal devlet haline gelmesini değil” şeklindeki açıklamalarında bulunmuştur. Strateji belgesinde yer alan “beş ülkeyle yakın ilişki ve işbirliğinin ABD değerlerini teşvik edeceği ve bölgesel komşuların etkisine karşı bir denge sağlayacağı” ifadesi, ABD’nin komünizmi çevreleme doktrini bağlamında geçmişte uyguladığı politikalarını hatırlatmaktadır. Beş Orta Asya ülkesinin de (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan) Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi üyesi olduğunu görüyoruz. 2020 yılında gerçekleştirdiği Orta Asya ziyaretleri ve açıklanan rapor da, ABD’nin Orta Asya bölgesinde etkili olan Rusya ile Çin’in nüfuzunu azaltmaya yönelik bölgesel çıkarları doğrultusunda, çevreleme doktrinini devam ettirme niyetini göstermektedir.
Bölüm-1: 3. DÜNYA SAVAŞI: TEHLİKE VE UMUT-ABD
Bölüm-2: 3. DÜNYA SAVAŞI TEHLİKE VE UMUT-ÇİN
Yarın: Bölüm-4 3. DÜNYA SAVAŞI TEHLİKE VE UMUT- ORTA DOĞU
Militan RÊHAT-Firat ALİ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi