Kürdistan ve Mezopotamya toprakları insanlığın doğuşunda büyük bir rol oynamıştır. Bu tarihi önemi, binlerce yıl sonrada insanlık için, ne kadar önemli bir alan olduğunu ortaya koyuyor. Bu topraklar, değerinden bir şey kaybetmeyen, hatta zaman daha çok geçtikçe daha çok önemli hale gelen bir özelliğe sahiptir. Adeta kendi bağrında fışkıran insanlığı ararcasına, ‘ben buradayım, bana gelin, beni tekrar görkemlice yaşayın, ben yeniden bir doğuş yapmak istiyorum’ diyor. Devlet ve hiyerarşik sistem, her ne kadar burada kurulduysa da bu topraklarda toplumsal ruh, devletli sınıflı sistemlerde bile hep diri kaldı. Kürtlerde, dağların doruklarında kısmen de olsa yaşanılan toplumsallık bunun bir ispatı oluyor. Dikkat edilirse, Anadolu ve Mezopotamya halklarında, özellikle köylerde yaşayan insanların, bu komünal özelliklerini günümüze kadar koruduğu görülür. Ulus devletlerin varlığına rağmen halklar toplumsallığın ruhunu, tohumlarını korumasını bildiler. Şehirler egemenliğin zirvesinin yaşanıldığı ekonomik merkezler olsa bile, dağlar doğallığın, berrak yaşamın ve saflığın alanları olabildi, ta ki ulus devletler oluşana dek. Egemenlikçi zihniyetin son ve en tahrip edici aygıtı olan ulus devlet her şeyi adeta tanınmaz hale getirmiş, insanı sömürmeyi bile yeterli bulmayarak doğayı da sömürü alanına dahil etmiştir. Tarihsel toplumsal değerler olan ekonomi, sanat, edebiyat, spor, bilim ve tekniği, teknolojiyi korkunç bir şekilde kullanarak kendisini insanlığın ulaşabileceği son sistem olarak göstermiştir. Bütün toplumsal değerlere sahip çıkıyormuş gibi görünmesi, her şeyin oluşmasında kendisinin büyük rolünün olduğunu ve her şeyin sahibinin kendisi olduğunu ve böylece kendisinin dünyanın ve yaşamın tek ve sonsuz hâkimi olduğunu insan toplumuna kabul ettirmek içindir. Oysaki bütün toplumsal değerlerin sahibi, tarihsel ve güncel toplumun kendisi olmuştur.
İşte demokratik ulus ideolojisi ve komünalist zihniyetin doğuşu, topluma ait değerlerin topluma iadesi içindir. Toplumsallığın inkâr edildiği ulus devletli sınıflı sistemin ret edilmesi ve demokratik ulusun ve komünalist yaşamın oluşması insanlığın nihai kurtuluşu için bir zorunluluk olmuştur. Emperyalist güçlerin egemenlik arayışları ve bunu savaşlarla ve kitlesel ölümlerle yapmaya çalışması, son yüz yıldır dünyayı cehenneme çevirmiştir. Halklar, ekonomik olarak bunun faturasını açlık ve yoksullukla ödüyorlarken, Kürtler bunun faturasını her yönden bir inkâr, yok oluş ve acıyla hala çekiyorlar. Kürtler, 1.ve 2. Paylaşım savaşlarında ölüm uykusunda kaldılar, adeta yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmiyorlardı. 20. yüz yılın son çeyreğinde, Kürtler içinde bir devrimci ruh canlanmaya başladı ve adım adım bütün Kürtlerin ruhuna nüfuz etmeye, Kürtleri ayağa kaldırmaya ve canlandırmaya başladı. Bu öyle bir devrimci ruh ki, bütün devlet aygıtlarına ve devletçi zihniyetlere meydan okudu ve bunu, Kürtlerin beyninden ve ruhundan yavaş yavaş söküp atmaya başladı. Kürtleri tanınmaz hale getirmiş yerel ve global emperyalist güçler bile, Kürtlerin gelişimi, özelliklede Kürt kadınının ayağa kalkışı ve özgür yaşamın oluşturucu gücü olması karşısında şaşkına döndüler. Yani Kürtler neydiler ve ne oldukların demeye başladılar. Kimse, en başta da inkârcı T.C Kürtlerin politik halk olduğunu kabullenmek istemiyor. PKK Önderlik gerçekliği Kürtlerin özgür bir halk olmasında ifadeye kavuşuyor, gerçekleşiyor. PKK’de Önderlik gerçekliği, dar anlamda bir örgüt liderliği değil, bir toplumsal yaşam felsefesi olarak şekilleniyor. Devletli sınıflı sistemin ve onun son eseri olan ulus devleti mahkûm eden bir Önderlik gerçekliği, insanlığın kurtuluşunun ışığı oluyor. Emperyalizmin ve mimarı olduğu ulus devletlerin çırpınışları bu Önderlik gerçekliğinden duydukları ideolojik korkudandır. İnkârcı rejimin yüz yıllık soykırım rejimine destek vermeleri ve Kürtleri ulus olarak kabul etmemelerinin altında bu gerçeklik var.
Yaklaşık 60 milyon bir halkın, ulusal varlığının kabul edilmemesi emperyalist paylaşım çıkarlarıyla açıklanır. Ulus devletlerin emperyalist çıkarlarına kurban edilen bir halk, kendisini bu duruma getirenlerden alacağı en iyi intikam demokratik ulusun inşası ve komünalist yaşamın oluşması olacaktır. Emperyalist güçler, leş kargaları gibi, Ortadoğu ve Kürdistan’da uçuşuyorlar ama Kürdistan dağlarında uçan özgürlük şahinleri bu leş kargalarının korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Büyük tarihi fırsatlar Kürtlerin elindedir. Kürtler, bu fırsatları doğru değerlendirip hem kendi ulusal kurtuluşlarını hem de bölgenin demokratik gelişimini sağlayıp insanlığı yeni bir yaşama taşıyacaklar. Kürtler bunu, tabi ki bölgenin devrimci güçleriyle birliktelikler geliştirerek gerçekleştirecekler. Maksimum kârı hedefleyen kapitalizm için insani değerlerin ve ekolojik dengenin hiçbir önemi yoktur. Büyük tekeller, kapalı kapılar ardında ne kadar büyüyeceklerinin hesabını yaparlar ve bunun için önlerine çıkan her engeli yok ederler. On milyonlarca insanın savaşlara kurban edilmesi bunu kanıtlıyor. Kaba maddiyatı hayatın kendisi olarak gören bir zihniyetin insanlık kaygısı yoktur. Günümüzün, için çürütülmüş kapitalist birey karakteri kaba maddiyatçı kişiliktir. Bu birey tiplemesi toplumsallığın en büyük düşmanı olmuştur. Ulus devlete ve paraya tapan birey en tehlikeli insan türü haline gelmiştir. Maddiyatla, makam sahibi olmayla, parayla, güç ve mülk sahibi olmayla var olan bir insan türü için, para, egemenlik ve mülk var olmanın ve yaşamanın nedenidir. İnsan yaşamak için yaşamıyor güç sahibi ve para kazanmak için yaşıyor ve paraya korkunç derecede bir esir olma durumu var. İnsan para karşısında alabildiğince küçülmüş, kendisini kaybetmiştir. Bazı iş adamlarının, iflas ettiklerinde intihar etmelerinin nedeni budur. Parayla ve mülkle var olma ve parayı ve mülkü kaybedince de yok olma durumu bir kader olmuştur. Yani paranın ve mülkün varlığıyla var olan bir insan türü, paranın ve mülkün bitmesiyle de bir tükeniş ve yok oluş yaşıyor.
Yani paran ve mülkün var olduğu sürece insansın ve varsın ama paran ve malın yoksa da insan değilsin hatta nesne bile değilsin, çünkü nesnenin maddi değeri varken, parasız ve mülksüz insanın hiçbir değeri yoktur hatta yaşama bir yük olarak görülür. İnsan toplumunun en büyük sorunu, yaşam kaynağı olan maddi imkanları toplumsal yaşamın devamlılığı için kullanmak yerine, bireysel mülk edinme kaygısıyla hareket edip rekabete girmesi ve rekabetin kaçınılmaz sonucu olan savaşlarla insanlığa yazık oluyor. İnsan, ihtiyacının çok çok ötesine geçecek miktarda Para ve mülk sahibi olmak istemesinin ve bunda sınır tanımaması, belli bir doyuma ulaşmış normal demokratik bir liberal ekonomik sistemde bile anlaşılacak bir yönü olmaz. Bu açıdan, insan ihtiyaç duyduğu şeyi istemeli ve bunun için çalışmalıdır. İnsanın ihtiyaç duymadığı ve kullanmayacağı maddiyat için rekabete girmesi insan yaşamını anlamsızlaştırır ve hayatın dokusunu bozar. Bozulan insanın imdadına Önder Apo yetişti ve bundan kurtulmanın yollarını buldu. Bundan kurtulmanın yolu, devletli sınıflı sistemler değildir. Ulus devlet bataklığı değildir. İnsanı insan karşısında küçülten, emir konuta zincirinin olduğu hiyerarşik aygıt hiç değildir. Doğal toplumdan ısrar edilmesinin nedeni işte budur. İnsan, iktidara, paraya ve mülke sevdalı olunca ve bunları yaşamın merkezine koyunca doğallığını kaybetti. Tabi ki maddiyat yaşamak için gereklidir ama bu, toplumsal bir yaşamın devamı için yapılırsa önemlidir. Mülkün ve iktidarın küçük bir elit-seçkin sınıfın eline geçmesi, mülkün ve paranın gücüyle toplumsal çoğunluk egemenlik altına alınır ve insan kendi türüne eziyet eder. Paran varsa iyi insansın ama paran yoksa insan olarak bile görülmüyorsun. İşte bu, insanlığın gelmiş olduğu bir tehlikeye işaret ediyor. Hayvanın bile kendi türüne yapmadığını insan kendi türüne yapıyorsa, bu insan türü kesinlikle sorgulanmaya ve değiştirilmeye ihtiyaç duyuyor. Önderlik, insan türünün binlerce yıllık oluşumunu bütün yönleriyle masaya yatırıyor yeniden gözden geçiriyor ve yeniden şekillendiriyor. Devlete, iktidara, paraya ve mülke tapan insanın insan olmadığını, kendi kasaplığını yaptığını ortaya koyan Önder Apo, yeni insanın oluşumunu sağlayacak bütün bilgileri insanlığın hizmetine vermiştir. Önderliğin bütün yaşamı bunun oluşumu için var oldu. Kurdistan’da yeni insanın filizlenmesi gerçekleşiyor.
Kemal SÖBE