29 Ağustos 2012 Çarşamba Saat 15:37
Cenazeyê Yalçin ê ku bedana xwe de ber agir hate definkirin – Dîha
Cenazeyê Mehmet Yalçin ê ku bi armanca şermezarkirina tecrîda li ser Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan li navçeya Qoserê bedena xwe da ber agir ji aliyê hezaran kesan ve hate definkirin.
Cenazeyê Mehmet Yalçin ê ku di 1’ê tebaxê de li navçeya Qoserê ya Mêrdînê li ber avahiya Edliyeya Qoserê bedena xwe da ber agir û 28’ê tebaxê de jiyana xwe ji dest da hate definkirin. Cenazeyê Yalçin li Tesîsên Ademhan a Mêrdînê ji aliyê sedan wesayîtan ve hate pêşwazîkirin û pişt re birin Goristana Sanayî ya Qoserê. Polîsan ji bo konvoya cenaze di navanda navçeyê re derbas nebe hemû riyên sereke bi barîkantan girtin. Hevdîtinên ji bo konvoya cenaze di navenda navçeyê re rebas bibe hatin kirin tu encam nedan di navbera polîs û welatiyan de rageşî derket. Li ser vê yekê bi sedan wesayîtan nêzî nîvsaetê rê li trafîkê girt. Pişt re li ser daxwaza bavê Yalçin Mehmet Alî Yalçin konvoya cenaze bêyî bikeve navenda bajar û ber bi goristanê ve derket rê.
Yalçin ji aliyê hezaran kesan ve hate pêşwazîkirin
Dema konvoya cenaze ket nava tax ji aliyê hezaran kesan ve bi sloganên “Bijî Serok Apo”, “Şehîd namirin”, “Li çiyayan negerin Apocu li her derê ne”, “Be Serok jiyan na be”, “Ey şehid xwîna te li erde namîne” û “Tolhildan” hate pêşwazîkirin. Di pêşwazîkirinê de pankrata “Heval Mehmet bi meşaleya te bi agirê bedenê xwe hilkir em dê bi azadiya Rêberê Apo bilind bikin” hate vekirin. Piştî vecîbeyên olî hatin bicihanîn rêzgirtin pêk hat û bi hezaran kesan sruda “Çerxa Şoreşe” xwed.
‘Agirê bedena Yalçin dê çiyayan ronî bike’
Piştî merasîma cenazes Nûnerê MEYA-DER’ê yê Mêrdînê Mahmut Erdem axaftine kir û diyar kir ku berî Yalçin çalakiyê li dar bixe her tim ji malbata xwe re digot ew ji ber komkujiya Roboskiyê gelek xemgîn e û nikare vê yekê rabigire. Erdem, anî ziman ku pişt re hînbûn ku Yalçin ji bo tecrîda li ser Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan şermezar bikin dest bi çalakiyeke wisa kir. Erdem, da zanîn ku Yalçin xwe ji gelê kurd û rêbertiya gelê kurd re fida kir û wiha got: “Çiruskên agirê bedena Yalçin dê çiyayan ronî bike”
‘Kurê min şehîdê hemû kurdan e’
Hevseroka Rêxistina BDP’ê ya Mêrdînê Sîhem Elveren Alp jî diyar kir ku ew hurmetê nîşanî çalakiya Yalçin didin û gotinên Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan ên çalakiyên wisa napejirîne bîrxistin. Alp, anî ziman ku zext û zordariyên hikûmeta AKP’ê yên li ser kurdan berdewam dikin û wiha got: “Em dê xwedî li mîrateyê şehîdên xwe yên ji me re hiştin derbikevin. Em dê heta dawiyê têkoşîna wan bidomînin.” Dayîka Yalçin Fatîme Yalçin jî wiha got: “Kurê min şehîdê hemû kurdan e.” Fatîma Yalçin ji ber giriyê nekarî axaftina xwe bi temam bike. Piştî axaftinan merasîma cenaze bi dawî bû. Pişt re bi hezaran kes çûn konê şînê ziyaret kirin.
Konê şînê saet di 13.00’an de dê ji aliyê BDP’î û gel ve bi meşeke girseyî bê ziyaretkirin.
Meşa DOKH’ê dest pê kir – Dîha
Meşa DOKH’ê ya bi armanca azadiya Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan tê lidarxistin, dest pê kir. Meşa di bin tedbîrên ewlehî yên berfireh de dest pê kir ji bo Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan û PKK’ê slogan tên berzkirin.
Tevgera Jina Azad û Demokratîk (DOKH), bi armanca azadiya Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan li Êlihê meşekê li dar dixe. Berî meşê Parlementera BDP’ê ya Êlihê Ayla Akat, Endamê Meclîsa BDP’ê Osman Ergîn, Hevserokên BDP’ê yê Êlihê Ayşe Agilgat û Şeyhmus Azboy, Serokê Rêxistina BDP’ê yê navçeya navendî Şukru Tapkan, Wekîlê Şaredarê Êlihê Serhat Temel û hezaran kes li ber Otela Zekî hatin cem hev. Girseya di bin tedbîrên gelek berfireh de hatin cem hev bi dawol û zirnayan govend girtin. Di bernameyê de ji bo Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan û PKK’ê slogan hatin berzkirin. Girseya dest bi meşê kir pankartên “Azadiya rêbertiyê azadiya gel e”, “Ji bo çareseriya demokratîk azadiya Ocalan” û “Azadî, diyalog û muzakere” hatin vekirin. Gelek polîsên sivîl jî bi girseyê re dimeşin.
Meşa girseyê berdewam dike../
‘HPG her yere girebiliyor ama devlet giremiyor’ – Diha
HPG’nin 23 Temmuz günü başlattığı eylemlerle birlikte Türkiye’nin gündemine oturan Hakkari’nin Şemdinli ilçesindeki yurttaşlar, televizyon ekranlarında “Şemdinli halkı PKK’yi sevmediği için bölgede hakimiyet kuramıyor” türünden yorum yapan gazeteci, yazar ve strateji uzmanlarına tepki gösterdi. Yurttaşlar, “Ankara ve İstanbul’da koltuklarınızda oturup bölge ile ilgili ahkam kesmeniz kolay, gelin bölgeyi bir gezin hakimiyet kimin elinde göreceksiniz. HPG her yere girebiliyor ama devlet giremiyor” dedi.
HPG tarafından 23 Temmuz’da başlatılan eylemlerle birlikte Türkiye’nin gündemine oturan Hakkari’nin Şemdinli ilçesi ile Derecik (Rûbarok) Beldesi arasındaki bölgede her gün yapılan yol kontrollerinde yurttaşlarla sohbet ederek, ilçe ve belde merkezinde bulunan askeri tabur ve karakollara saldırı gerçekleştiren HPG, bölgenin hakimiyetinin tamamıyla eline geçtiği belirtiliyor. Askerler ve özel harekat timleri karakol ve güvenlik noktalarından dışarı çıkamazken, ilçe ve beldede bulunan kaymakam, savcı ve AKP’li yetkililer, zırhlı araç, polis ve özel harekat timleri tarafından alınan yoğun önlemler altında ev ve makamlarına gidebiliyor. Diğer yandan 20’şer metre aralıklarla birbirine yakın olan hükümet konağı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve 34. Hudut Tugay Komutanlığı’nın hemen ortasında bulunan AKP Şemdinli İlçe Başkanlığı askeri ve polis zırhlı araçlarıyla korunuyor. Daha önce kaymakam, savcı ve askeri yetkililer çarşı merkezinde dolaşarak, öğle ve akşam yemeklerini çarşı merkezinde bir lokantada yiyebiliyorken, son günlerde çarşı merkezine çıkamadıkları belirtildi.
İlçe merkezi de güvenli değil!
Özellikle 23 Ağustos günü Kaymakamlık, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı ve Asayiş’e yapılan eş zamanlı saldırıdan sonra, karanlığın basmasıyla asker ve polislerin zırhlı araçlarla boşalan çarşı merkezinde konumlanmaları dikkat çekiyor. HPG’nin her eyleminden sonra askeri birlikler her akşam gece geç saatlere kadar top ve obüs atışları yaparken, kimi zaman polislerin ilçe merkezinde rastgele ateş açması yurttaşları endişelendiriyor.
Devlet ve hükümet yetkililerinin yanı sıra stratejistler, savaş uzmanları, yazar ve gazetecilerin televizyon ve gazetelerde “Şemdinli halkı PKK’yi sevmedikleri, güvenmedikleri için bölgede hakimiyet kuramıyor yorumlarına halktan büyük bir tepki geldi. Şemdinli’de bir savaşın yaşandığını belirten Harun Akın adlı esnaf, Şemdinli ile ilgili çok sayıda yalan haberlerin yapıldığını söyledi. “Türk basını ve hatta Avrupa ülkelerindeki medya Şemdinli’ye gelip neler olup bitiğini kendi gözleriyle görerek kamuoyuna doğruları aktarmalıdır” diyen Akın, “Bakın HPG’liler istediği zaman istediği yere, ilçe merkezinden tutun, Rûbarok (Derecik) beldesine kadar serbest dolaşabiliyor, yol kontrolü yapabiliyor, propagandasını yapıyor. Her ne kadar Türk medyası ‘Şemdinli’de her şey eskisi gibi dese de doğru değildir, artık bir şeyler değişiyor. Eğer bir güç istediği zaman ve yerde serbestçe dolaşabiliyorsa Şemzinan’a da girer, hakimiyet kurabilir. Eğer bunu yapmıyorsa buradaki halkı düşündüğü içindir, çünkü güvenlik güçleri pervasızca, rastgele her yeri tarıyor” dedi.
‘Devlet Şemdinli’de basbayağı yok!’
Askerin Derecik yolu üzerindeki köyleri boşaltmak istediğini aktaran Çetin Kaplan adlı yurttaş, bu nedenle halkın huzursuz olduğunu ve köylerine gidemediğini, bu nedenle bağ, bahçe ve hayvanlarını bırakarak ilçe merkezine yerleşmeye başladığını ifade etti. Şemdinli’de devletin olmadığıını dile getiren Kaplan, “Oturmuşlar batıda, Şemdinli’de neler oluyor diye konuşuyorlar. Hele bir gel Şemdinli de neler oluyor, göreceksin. Gelip bizimle konuşmuyorlar, nasıl yaşadığımızı bilmiyorlar, bizim adımıza, koltuklarına oturmuşlar konuşuyorlar. Her gün burada bombalar atılıyor, köyler boşaltılıyor, gel bir gör, ondan sonra bizim adımıza ‘Şemdinli güllük gülistanlıktır’ diyebilecek misin?” diyerek tepkisini gösterdi. Basın organlarının “HPG hakimiyet sağlayamıyor” söylemlerinin doğru olmadığını kaydeden Kaplan, şöyle konuştu: “HPG’liler istediği yere gidiyor, ilçeye yakın köprüden tutun Derecik (Rûbarok) beldesine kadar, ondan öteye bile serbestçe dolaşıyorlar. Hatta ilçe merkezine bile eş zamanlı bütün devlet kurumlarına saldırabiliyor. Bunu herkes görüyor, sadece yetkililer, yazar çizerler bunu yansıtmak istemiyor, kendini ve halkını kandırıyorlar. HPG’liler her yeri hakimiyeti altına almış. Devlet de yerinden çıkamıyor, yetkililerin nerede olduklarını bilmiyoruz. Sadece Ankara’da oturmuşlar bilmem ‘biz Şemdinli’ye ne yapmışız’ diyorlar, siz ne yapmışsınız? Şimdi Başbakan Erdoğan’a söyle Hakkari’ye git, gelemez, çünkü yüzü tutmaz, çünkü karşılaşacağı manzara çok farklı, çünkü devlet Hakkari’de yok, basbayağı yok! Her gün burada onlarca asker ölüyor, onları soran yok, yazıktır günahtır. Hadi bakalım, şimdi onların çocukları gelip askerlik yapsın. Göndermezler onlar.”
‘Saat 17.00 oldu mu kimse çarşıya çıkmaz, çünkü…’
İlçe etrafında bulunan dağların sürekli bombalanmasını hatırlatan esnaf Dilvan Oğuz, yapılan bombardımanlarda bağ, bağçe ve ormanlık alanların yok edildiğini ifade etti. Askerlerde paranoya başladığını belirten Oğuz, askerlerin hareket eden her şeye ateş ettiklerini ve bomba yağdırdıklarını aktardı. “Türk medyasında eğer vicdan ve ahlak varsa doğruları yazar” diyen Oğuz, “Ama nerede o vicdan? Akşam saat 17.00 oldu mu, kimseyi çarşıda göremezsin, çünkü kendi yerlerinde duramayan güvenlik güçleri çarşı merkezine çıkıyor, panzerlerin, zırhlı araçların içinde kalıyorlar. Çarşıda küçük bir çocuğu bile görseler tekme tokat Emniyet’te götürüyorlar. Evimize misafir geliyor, çarşıya çıkıp bir şey götüremiyoruz. Gelsinler görsünler Şemdinli nasıldır. Bakın HPG’liler istediği yere gidebiliyor, ama devlet gidemiyor. Niye? İşte koltuklarında Şemdinli için ahkam kesenler gelip nedenini kendileri anlasınlar. Burada çatışma çıkıyor bir iki asker yaşamını yitiriyor, onlar ise Ankara’dan yok bilmem ’50-60 PKK’li öldürüldü’ deniliyor. İnsan bu kadar yalancı olmaz, doğruları söyler ki inandırıcılığını yitirmesin” diye konuştu.
‘Örgüt Şemdinli’yi de alır’
HPG’nin 45 güne yakın bir süredir alan hakimiyeti kurduğunu belirten Ceyhan Demirel isimli esnaf, HPG’nin istediği yerde istediği zaman yol kontrolü ve eylem gerçekleştirebildiğini anlattı. “Şemdinli’de halk HPG’ye karşı herhangi bir sorun yaşamıyor” diyen Demirel, şunları söyledi: “Nitekim HPG her gün her camide, her köyde kendi propagandasını yapıyor, eylemlerinin amaçlarını dile getiriyor. Şimdi nüfus oranına baktığımızda kırsalda şehir merkezinden daha çok insan var. Ve eğer bu bölgeler, köy, mezralar buna yol da dahil hepsi PKK’nin hakimiyeti altında bulunuyor ise, böyle geniş bir bölgeyi hakimiyeti altına alan bir örgüt burada da hakimiyet sağlama kapasitesindedir. Güvenlik güçleri, zırhlı araçlarla ilçe merkezine geldiği zaman, herkese düşman gözüyle baktığını görüyoruz, sanki bu olayların hepsini biz yapıyormuşuz gibi bakıyorlar. Tabi halkta artık bu sorunun çözülmesinden yana, artık böyle gitmeyeceğini herkes biliyor ve biran önce çözülmesi gerekiyor. Artık hiç kimsenin ölmesini istemiyoruz. Devlet 30 yıldır hala operasyonlarla öldürerek, tutuklayarak bu sorunun çözebileceği inancını taşıyor. Albert Enstien, ‘İnsanın en akılsız yönü, defalarca aynı şeyi tekrarlayıp farklı bir sonuç beklemektir’ diyor. PKK’nin arkasında milyonlarca insan var, peki bu milyonlar bu örgütte ‘terör örgütü’ diyebilir mi? Onların mantığına sormak lazım.”
Tutuklamalarda son moda: Gizli tanık! – Diha
Kürt basın kurumlarına yönelik operasyon sonucu tutuklanan DİHA muhasebecisi Pervin Yerlikaya’nın dosyasında hayal dünyasını zorlayan türden iddialara yer veriliyor. Dosyada, gizli tanık Haydar’ın, Yerlikaya’nın cezaevinde tanıştığı Hacire Tanırgan için “Örgütün o zamanki yayın organı olan MED TV’de üzerinde örgütün askeri kıyafeti ve elinde kalaşnikof silahla televizyonda çıkmıştı” beyanlarına yer verilirken, Yerlikaya’nın Tanırgan ile 2000’de tanıştığı iddia ediliyor. O tarihte Tanırgan 10 yaşındaydı ve üzerinde askeri değil okul kıyafeti vardı.
“KCK” adı altında Kürt basınına yönelik 20 Aralık 2011’de gerçekleştirilen operasyonun ardandan 35’i tutuklu 44 gazetecinin yargılanacağı davaya günler kaldı. Gazetecilerin sadece yaptıkları işleri nedeniyle yargılandığı hazırlanan iddianamede açıkça ortaya çıkarken, sadece gazetecilerin değil, Kürt basın kurumlarında çalışan muhasebeci, dağıtımcı herkes absürt nedenlerle yargılanıyor. DİHA’da muhasebeci olarak çalışan Pervin Yerlikaya’nın gözaltına alınmasından, tutuklanma sürecine kadar yaşadıkları buna en iyi örneklerden birini oluşturuyor. Şu anda Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yerlikaya, yaşadıklarını “Tutuklamalarda son moda: Gizli tanık” başlığıyla gönderdiği mektupta anlattı.
‘Neden abonelik faturası kestin’
Yerlikaya, savcının kendisine 2006’dan bu yana yürüttüğü muhasebe işlemleriyle ilgili telefon konuşmalarını sorduğunu belirterek, belediyelerin, yurt içindeki ve yurt dışındaki televizyon ve gazetelerin neden ajansa abone olduklarını sorduğunu kaydetti. Savcının kendisine, “Bu abonelik hizmeti karşılığında neden fatura kestin”, “Fatura bedellerini neden bankaya sordun” şeklinde sorular yönelttiğini aktaran Yerlikaya, “Muhasebenin nasıl işlediğini anlatmaya çalıştım ama nafile. Ona göre bu kurumların hepsi örgüte hizmet ediyordu. Ben o kurumlardan yani örgütten para topluyordum” diye anlattı. Savcıya idari işlemlerle ilgilendiğini söylemesine rağmen kendisine, “Neden muhabirleri örgüt elemanlarının taziyesine gönderiyorsun” diye sorduğunu belirten Yerlikaya, soruşturmadaki trajikomik çelişkilere de dikkat çekti.
‘Pasaportum olmadan yurt dışına çıkmışım’
Kendisiyle ilgili “Haydar” isimli gizli tanığın beyanlarının olduğunu belirten Yerlikaya, bu gizli tanığın çelişkili beyanlarını ise şöyle anlattı: “Gizli tanığa göre ben 2000-2001 yılları arasında Perihan kod adı ile DEHAP İstanbul İl Gençlik yapılanmasında yer alıyordum. Oysa ben o dönem Dumlupınar Üniversitesi’nde devam zorunluluğu olan bir öğrenciydim. Gizli tanık 2001’den sonra kırsal alana gittiğimi söylüyor. Beni başkalarıyla mı karıştırdı acaba? Bir pasaportum bile olmadan yurt dışına çıkış yapmışım. Bir de savcıya göre, öğrenci olmam kırsal alanda olmama engel değilmiş. Bahçede çektirdiğim fotoğrafı kırsal alan sanmış olacak ki ‘Nerede çektirdin’ diye sordu.
Okul kıyafeti örgüt kıyafeti oldu
Yerlikaya, 8 ay sonra eline geçen dosyasında da ilginç ve şaşırtıcı iddialarla karşılaştı. Gizli tanığın iddiasına göre, Yerlikaya, 2007’de DİHA’da tanıştığı aynı davadan tutuklu gazeteci İsmail Yıldız ile birlikte 2000-2001 yıllarında DEHAP İstanbul İl Gençlik yapılanmasında yer alıyordu. Yerlikaya dosyadaki en ilginç iddiayı ise şöyle anlattı: “Bakırköy Cezaevi’ne geldiğimde Hacire Tanıgan ile tanıştım ama gizli tanık Haydar’a göre ben Hacire’yi de çok önceden tanıyormuşum. Hacire için, ‘Gaziosmanpaşa İlçesi’nde gençlik yapılanmasında faaliyet gösterirdi. 2000-2001 yıllarında örgütün faaliyet gösterdiği kırsal alana gitmiştir. Örgütün o zamanki yayın organı olan MED TV’de üzerinde örgütün askeri kıyafeti ve elinde kalaşnikof silahla televizyonda çıkmıştı’ diyor. Hacire, 1990 doğumlu. Yani o tarihte 10 yaşında ve ilkokul 5. sınıftaymış. Zaten fotoğrafı da okul kıyafetleriyle çekilmiş. Hacire bana, ‘Bu durumda sen beni çikolatayla kandırmış oluyorsun’ diyor” şeklinde anlattı.
Devlet bunu da yapar – Yeni Özgür Politika
Kimyasal silah kullanmakta tereddüt etmeyen, cenazeleri tahrip eden Türk devletinin, bir süredir de katledilen gerillaların organların sattığı iddia edildi.
Kimlik belirleme, DNA testi gerekçesiyle Adli Tıp Kurumlarında bekletilen HPG gerillalarına ait cenazelerinin parçalanarak iç organlarının satıldığı ileri sürüldü.
Malatya Adli Tıp Kurumu’nda görevli ve isminin açıklanmasını istemeyen bir kişi, Lekolin sitesine konuştu. Görevli, Adli Tıp’a getirilen HPG gerillalarına ait cenazelerin iç organlarının çıkartılarak başta GATA Hastanesi olmak üzere diğer askeri hastanelere ve Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği sivil hastanelere satıldığını söyledi.
Bakanlık talimatı var
Adli Tıp görevlisi, uygulamanın AKP Hükümeti’nin valilik, bölge komutanlıkları, il sağlık müdürlerine gönderilen ‘gizli’ bir belgeye dayandırıldığını söyledi. Buna göre belgede, çatışmalarda öldürülen gerilla cenazelerinin 24 saat içinde ivedilikle helikopter ile çatışma bölgelerinden alınarak vücut özellikleri bozulmadan en yakın sağlık kuruluşlarına götürülmesi, buralarda soğutucu araçlarla Sağlık Bakanlığı’nın belirleyeceği Adli Tıp Kurumlarına gönderilmesi isteniyor. Sağlık Bakanlığı, Adli Tıp Kurumları’nı da yine ‘gizli’ ibareli bir yönetmelikle uygulamadan haberdar ediyor.
Görevlinin anlatımına göre, bu yönetmeliği esas alan Adli Tıp Kurumlarında, cenazelerden tahrip olmamış iç organlar çıkartılarak Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenmiş hastanelere gönderiliyor. İç organların yerleri pamukla doldurulduktan sonra kabaca dikilerek ailelere teslim ediliyor.
Kadavra olarak da
Adli Tıp görevlisi, cenazelerin sadece organ ticaretinde değil, kısa süreli olarak Türkiye ve Kürdistan’daki Tıp fakültelerinde kadavra olarak kullanıldığını da söyledi. Daha çok Batı ve Doğu Kürdistanlı gerillaların naaşları kadavra olarak kullanılıyor.
Hazırlık yapılıyor
Lekolin’e bilgi veren görevli, Ocak 2012 tarihinde Dersim’de 8 HPG gerillası, Şubat 2012 tarihinde Şırnak-Besta’da 15 HPG gerillası, Mart 2012 tarihinde Bitlis’te 15 YJA-STAR gerillasının yaşamını yitirdiği operasyonlar öncesinde bölge komutanlıklarındaki askerlerin Adli Tıp Kurumları’nı bilgilendirdiklerini, “çok sayıda ölü teröristin getireleceği ve bunun için hazırlık yapılması nı istediklerini aktardı.
Bê navber çalakiyên gerîlayan – Yeni Özgür Politika
Gerîlayên HPG’ê ku li herêma Şemzînan, Gever û Çelê kontrola qadê didomînin pêr li 4 noqteyên cûda çalakî pêk anîn.
Navenda Têkilî û Ragihandina HPG’ê bi daxuyaniyekê diyarkir ku li herêmên Şemzînan, Gever û Çelê di 27’ê Tebaxê de gerîlayan li çar cihên cûda çalakî pêk anîne.
HPG’ê ragihand ku di 27’ê Tebaxê de li dij Alaya Garê ya girêdayî Şemzînanê çalakiyek pêk hatiye û di encamê de leşkerek hatiye kuştin. Hat ragihandin ku piştî çalakiyê hêzêr artêşê herêm bombebaran kirine.
Hat ragihandin ku di heman rojê de li qada Gerdiya li nêzî gundê Bêgoza ê girêdayê Şemzînanê jî gerîlayan rê kontrol kiriye û gel derbarê pêvajoyê de hatiye agahdar kirin. Li gor agahiya HPG’ê çalakiyeke din a kontrola rê jî li ser rêya Şemzînan-Geverê pêk hatiye û li wir jî gel hatiye agardar kirin.
HPG’ê ragihand ku di 27’ê Tebaxê de li dij girên parastina Alaya Bilicanê çalayek hatiye lidarxistin û di encama çalakiyê de leşkerek miriye, 2 leşker jî birîndar bûne.
Bomberdiman berdewam dike
Navenda Têkilî û Ragihandina HPG’ê têkildarî bombebarana hêzên Artêşa Tirk de jî agahî dan û ragihand ku 3 rojan li ser hev herêmên Geliyê Zapê, Garê, Ertuş û Cîlo hatine bomberdiman kirin û êrîşên bombebaranî hêna jî didomin.
Ji YJA-STAR’ê çalakî
Gerîlayên YJA-STAR’ê li Qileban a Şirnexê û Gever’ê çalakî pêk anîn. Hat hînbûn ku di çalakiyên gerîlayan de leşkerek miriye û di endamê ewlekariyê birîndar bûne.
Li Dêrsimê 5 leşker hatin kuştin
HPG’ê derbarê çalakiyên gerîlayan ên li herêmên din de jî agahî dan. Hat ragihandin ku pêr li Xozata Dêrsimê, li dij qereqola Sirtkanê gerîlayan çalakî pêk aniye û di encama çalakiya gerîlayan de yek jê fermandar 5 leşker mirine. Hat hînbûn ku li herêmê operasyon hatine destpê kirin û herêm tê bombebaran kirin û di encama bombebaranê de li qadên daristanî şewat derketiye.
Li Wanê leşkerek mir
Agahiyeke din a çalakiya gerîlayan ji Elbak a Wanê hat. Li gor agahiyan doh serê sibehê qereqola Kisimli bû hedefa leşkeran û di encamê de leşkerek mir, leşkerek jî birîndar bû.
Li aliyê din kesê bi navê Halil Esendemir ê ji baregeha Sewadiyê ya li Gabarê re erzak dibin di encama kontrola rê ya gerîlayan de hatiye ragirtin. Li aliyê din Zeydin Sargut ê li Agiriyê ji aliyê gerîlayan ve hatibû binçavkirin doh serbest hat berdan.
Nasnameya gerîlayan
Navenda Têkilî û Ragihandina HPG’ê ragihand ku di dema çalakiya gerîlayan a li dij qeta petrolê ya Kerkûk-Yumurtalikê de di encama teqîna pêk hatiye de gerîlayekî jiyana xwe ji dest daye. HPG’ê ragihand ku gerîlayê jiyana xwe ji dest deye Tirkiye Muhemed (Zîlan Cûdî) ya ji Tirbesipiyê ya rojavayê Kurdistanê ye. Her wiha HPG’ê ragihand ku di çalakiya li Çelê ya li dij Alaya Bilicanê de ku 10 leşker miribûn de gerîlayekî wan jî jiyana xwe ji dest daye. HPG’ê ragihand ku gerîlayên wan Edîp Ehmed (Dervîş Mîran) ê ji Kobaniyê di çalakiya li dij Alaya Bilicanê ya 26’ê Tebaxê de jiyana xwe ji dest daye.
Ekonomist Sönmez: AKP rejimi düşüş döneminde – ANF
Ekonomist Mustafa Sönmez Türkiye’nin ekonomik büyümesinin yüzde 9-10’lardan yüzde 4’lere gerilediği ifade ederek ihracatta yaşanan daralmanın da veriler ile oynanarak kamufle edildiğini söyledi.
ANF’ye konuşan Sönmez, Türkiye ekonomisindeki mevcut durumu ve kısa vadede yaşanacaklara dair öngörülerini açıkladı.
Sönmez, AKP hükümeti için, “her alanda zemin kaybediyor” diyerek, şu tespitlerde bulundu: “Dış politikada büyük bir fiyasko var. Muhalefete karşı izlediği şiddet yanlısı politikalarla bir yerlere varılamadığı görüldü. Kürt sorununda çuvallamış durumda, acilen Çiçek eliyle getirilen düzenlemeler göstermelik ve içi boş. Öğrencilere ‘bir parmak bal’ niteliğindeki harçları kaldırma önleminin hiçbir derde dermanı yok. Çünkü öğrencinin yoksulluğu başka alanlarda dizboyu.”
‘Dış kaynak ile iki yıl üstüste büyüyen ekonominin yarattığı cari açık sorunlarının vites küçültmeyi zorunlu hale getirdiğini’ belirten Ekonomist Sönmez, bunun ekonomiyi durgunlaştırdığını kaydetti.
Sönmez, büyüme oranının yüzde 9-10’lardan yüzde 4’lere çekildiğine de dikkat çekerek, bunun anlamını ise “yeniden işsizlik ve durgunluk” şeklinde açıkladı.
‘KÖTÜ TABLO KAMUFLE EDİLİYOR’
İşsizlik verileri ile oynanarak Türkiye’deki kötü ekonomi tablosunun kamufle edildiğini kaydeden Mustafa Sönmez, şöyle devam etti: “İhracat verileri ile oynanarak gerçek daralma kamufle ediliyor. AB’de ekonomi daraldıkça Türkiye için kötü sonuçlar daha çok ortaya çıkacak, düşen ihracat, fabrikaların işçi çıkarması demek. AB’yi telafi edecek coğrafyalarda Türkiye’nin Suriye duruşunu onaylamayan bölgesel güçlerin borusu ötüyor. BDT coğrafyasında Rusya, Orta Doğu coğrafyasında İran ile Irak, en büyük ihraç pazarları ama Suriye’deki duruşu itibariyle Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak bölgesel güçler aynı zamanda. Bunlara Çin’i de eklemek gerek.”
Yeni verilere göre, tarım alanı haricindeki çalışan sayısınn 19 milyona yaklaştığını bunun yüzde 16’sına tekabül eden 3 milyon 160 bin kişinin kamu istihdamının oluşturduğuna vurgu yapan Sönmez, 2009 ortalarında bu sayının 2 milyon 974 bin olduğunu hatırlattı. Sönmez, iki yılda kamuda istihdamın sadece yüzde 6 artmış olmasını, ekonominin iyi yönde ilerlemediği üzerinden değerlendiriyor ve işsizliğin, “resmi görünümün çok üzerinde olduğuna değiniyor.
‘AKP, GAP’I BAHANE EDİP İŞSİZLİK FONU’NU KULLANIYOR’
Sönmez, “işsizleri korumanın ve çalışmayı desteklemenin” devletin anayasal görevlerinden olduğunu anımsatarak, bu amaçla oluşturulduğu iddia edilen İşsizlik Sigortası’nın kullanımını, ‘cimri’ davrandığı için eleştiriyor. Fon’un kasasında 50 milyar TL’nin üstünde para biriktiği halde, bundan 2,5 milyon işsizden yalnızca 20 bin dolayında işsizin maaş alabildiğini söyledi. Sönmez, AKP Hükümeti’nin İşsizlik Fonu’nda birikenleri son 3 yıldır, GAP yatırımlarını bahane ederek bir kısmını merkezi bütçeye aktardığını kaydetti.
Sönmez, “Dış borç yükü 320 milyar dolara ulaşan Türkiye kapitalizmi için en büyük risk, dış kaynak girişinin azalması ve kurun yukarı fırlaması. Sıcak para girişi, banka kredilerinde azalış, kurguyu bozabilir” dedi.
Ekonominin, ‘inşaat furyası ile ayakta tutulmak istendiğini’ söyleyen Mustafa Sönmez, “Bu aslında balon yapıyor ve her an ciddi patlamalara sebep olabilir. Hanehalkının tüketici kredisi ve kredi kartı borçları 275 milyar TL ile ileri düzeyde ve borcu borçla kapatan çok aile var. Bu borçluluk hali, onları AKP rejiimine rehin hale getiriyor aynı zamanda. Bu rehinlik hali 320 milyar dolar dış borcun üçte ikisine sahip özel sektör için de geçerli” diyerek, bu kesimler için, “bir altüst oluş yaşanmasın diye, AKP’li düzenin duacısı gibiler” ifadelerini kullandı.
‘AKP POLİTİKASI, İŞSİZLERİN ÖFKESİNİ ARTIRIYOR’
Sönmez, AKP’nin yürüttüğü kötü ekonominin toplumdaki öfkeyi de artırdığına dikkat çekti: “2,5 milyon işsizin yanında iş aramadığı için işsiz görünmeyen 2 milyon işsizle birlikte 4,5 milyon işsizin biriken öfkesi var. Evlere hapsedilen kadın nüfus ‘ev kadını’ adı altında kodlanıyor ve sayıları 12 milyona yaklaşıyor. Eğitimde, kültürde yaşanan gericilik, muhafazakarlaşma dinsel, cinsel etnik ayrımcılık birçok kesimi, artan geçim zorulkları ile birlikte daha çok muhalif kılıyor.”
‘AKP rejiminin siyaseten, diplomasi olarak ve ekonomik yönden bir düşüş dönemine girdiğini’ bildiren Ekonomist Sönmez, ekledi: “Artık bir tırmanıştan değil, bir düşüşten söz edebiliriz. Bu düşüşün hızını en aza indirme, yumuşatma, en az kayıpla geçiştirme çabalarıdır, geriye kalan. Gelecek, bu anlamda AKP rejimine pek mutlu ufuklar vaadetmiyor.”
Demirtaş: 400 kilometre gerillanın denetiminde – Etkin Haber Ajansı
BDP Eşbaşkanı Demirtaş, 300-400 kilometrelik alanın gerilla denetiminde olduğunu söyledi. Demirtaş, Meclis Başkanı Çelik’in “Milli mutabakat metni için de uyarılarda bulundu.
Diyarbakır’da gündemdeki gelişmeleri değerlendiren BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Hakkari’deki yaklaşık 40 gündür süren gerilla hakimiyetine dikkat çekerek, Şemdinli ile Çukurca arasındaki 300-400 kilometrelik bir alanın gerillanın denetiminde olduğunu söyledi. Demirtaş, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in hazırladığı mutabakat metninin imzaya açılmasının da “çok tehlikeli olduğu uyarısında bulundu.
MUTABAKAT METNİ TÜRKİYE’Yİ İKİ KAMPA BÖLER
“TBMM Başkanı bu mutabakat metnini imzaya açarsa tehlikeli bir iş yapmış olur. Mutabakat metnini ‘imzalayanlar’ ve ‘imzalamayanlar’ diye STK’lar, siyasi partiler, Türkiye ikiye ayrılmış olur. Dolayısıyla, Türkiye iki ayrı kampa ayrılmış olur diyen Demirtaş, “Bu tür metinleri, siyasi partiler, dernekler, STK’lar imzaya açabilir. Fakat Meclis Başkanı, parlamentodaki bütün grupları temsil eden başkanı olan birinin böylesi bir metni imzaya açması çok sakıncalıdır ifadelerini kullandı.
Demirtaş, “Benim naçizane tavsiyem kendi kişisel görüşleri olarak o mutabakat metninin kalmasıdır. Aksi taktirde aslında hiçbir şekilde yeni tek bir cümle içermeyen metin Türkiye’de bir kamplaşmanın önünü açmış olacak. Bana göre hükümet sözcüsü her ne kadar metne tepki gösteriyor gibi olsa da, bence bu metin iç ve dış politikada sıkışmış olan AKP politikalarını kurtarma metnidir. AKP’nin düştüğü çukurdan meclis başkanı eliyle kurtarılması girişimidir. Güvenlik konsepti bakış açısıyla hazırlanmış bir metindir. BDP böyle bir girişimin destekçisi olmaz diye belirtti.
DOKUNULMAZLIĞIMIZ FİİLEN KALKMIŞ DURUMDA
Şemdinli’de temaslarda bulunan ve aralarında BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın da bulunduğu heyetin temasları sırasında gerilla yol kontrolü ile karşılaşması sonrası gündeme getirilen dokunulmazlık tartışmasını değerlendiren Demirtaş, “Dokunulmazlığın kaldırılması ya da kaldırılmaması Meclis’in taktirindedir dedi.
Demirtaş şöyle devam etti: “Bu konuda AKP’nin samimi bir tutumu varsa biz başından beri şunu söylüyoruz kürsü dokunulmazlığı hariç bütün dokunulmazlıkları kaldıralım. Milletvekillerinin ifade özgürlüğü dışında hiçbir özgürlüğü olmasın. Ama sırf bir iki milletvekilimiz için dokunulmazlıklar tartışılmaya açılırsa bu iki yüzlülük olur. Bu kadar dolandırıcılık, sahtecilik fezlekesi Meclis’te beklerken, sadece BDP’li birkaç vekilin dokunulmazlığının gündeme getirilmesi bizim açımızdan kabul edilemez bir durum olur. BDP’li vekiller dokunulmazlığın arkasına sığınan vekiller değil. Zaten bir çoğumuz hakkında dokunulmazlığımız fiilen ihlal edilmiş durumda. Davalarımız sürüyor. Polisin, savcının, yargının dokunmadığı BDP’li vekil yoktur. Dokunulmazlığımız fiilen kalkmış durumda.”
Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarını “fal bakmak”la eleştiren Demirtaş, “biraz etraflarına baksınlar derken, Başbakan’a da çağrı yaptı. Tansiyonu düşürecek açıklamalar yapılmasını isteyen Demirtaş, BDP milletvekili Leyla Zana’nın Başbakan’la görüşmesinden sonraki sessizliğini de değerlendirdi.
‘ORDU OPERASYON YAPMADI Kİ BİTSİN’
Demirtaş, “Biz Leyla hanımı ne konuşturduk, ne de susturduk. Susuyorsa, kendi kişisel tavrıdır” diye belirtirken, devlet zirvesinin Antep’teki cenazede yer almasının da samimi olmadığını vurguladı. Demirtaş, “O tabloda bulunanlar çözümsüzlükten besleniyor” tepkisinde bulundu.
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaklaşık 40 günden beri süren çatışma ve gerilla hakimiyetine işaret eden Demirtaş, Şemdinli ile Çukurca arasındaki 300-400 kilometrelik bir alanın gerillanın denetiminde olduğuna dikkat çekti.
Askerin bu bölgelere karadan operasyon yapmadığını vurgulayan Demirtaş, şöyle konuştu: “Ordu sadece havadan karakollara lojistik destek yapıyor. Karadaki denetim PKK tarafından ele geçirilmiş durumda. Bunu saklamak için manipülatif açıklamalar yapılıyor. Hakkari Valisi ‘operasyon bitti’ diyor. Ordu operasyon yapmadı ki bitsin. Durum öyle değil. Askeri açıdan PKK’nın bitirilemeyeceğini Şemdinli’de 40 gündür süren savaş ve acı gerçek bir kez daha ortaya koydu. Ordan çıkarılması gereken sonuç şudur. Kürt sorunu tankla topla halledilecek sorun değil. PKK askeri olarak bitirilse de Kürt sorunu ortadan kalkmayacaktır. Bence doğru sonuçlar çıkarılırsa bu aşamada ciddi radikal değişikliklerle hükümet müzakereleri gündemine alırsa hep birlikte ölümleri ve akan kanı durdurabiliriz. BDP olarak daha güçlü bir şekilde destek vermeye hazırız. Hükümetin ciddi ve radikal politika değişikliği ile savaş konseptinden çıkıp müzakere konseptine geçmesi gerekir. Böyle bir sürece girilirse BDP hükümet ile bu konuları görüşür, destek olur. Ama güvenlikçi konseptten vazgeçilmesi gerekir. İki tarafın da savaşı artık bir seçenek olmaktan çıkarıp yeni bir müzakere süreci başlatması lazımdır. Şemdinli bunu yakıcı bir şekilde göstermiştir.
Mutabakatın Hazırlanma Yöntemi de, İçeriği de Muğlak – Bianet
Prof. Dr. Büşra Ersanlı, Meclis Başkanı Çiçek’in Mutabakat Metni için “Siyasi partilerle bir araya gelip Kürt sorununu tartışmayı göze alamıyorsan, değişen ve ilginç olan bir şey yoktur” diyor.
Çiçek’ten “Mutabakat Metni”
“Bazı maddelerine bakıldığında düzgünmüş gibi gözüken ama son derece muğlak çoğunluk ile çoğulculuk idealini birbirine karıştıran bir metin.”
Prof. Dr. Büşra Ersanlı, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in hazırladığı “Mutabakat Metni”yle ilgili bianet’in sorularını yanıtladı.
“Herkes hapiste kalsın diyor”
Bülent Arınç’ın “muhatabı kim” diyerek tepki göstermesini nasıl açıklayabiliriz?
Bu mutabakatın hazırlanma yöntemi de muğlak, içeriği de. Çiçek, buna sahip çıkanlar imza atsın mı demek istiyor? Arınç’ın “muhatap kim” demesi doğru ama bu soru üzerinden “muhatap hükümet değil” diyor. Bu tamamen hükümetten hükümete çoğunluk mizanseni. Amerika’daki gibi böyle tartışmalarla sanki demokrasi varmış gibi sunulur. Yani AKP çoğulculuğu da diyebiliriz aile içi mutabakat olur mu?
Diğer siyesi partilerle bir araya gelip meclisi toplayıp Kürt sorununu son 35 yıl çerçevesinde tartışmayı göze alamıyorsan, kendi projeni etkin pişmalık yasasını göstererek “herkes hapiste kalsın” üzerinden kuruyorsun demektir. Değişen ve ilginç olan hiçbir şey yok.
“Çoğulcu anayasa istemesi doğru ama somut değil”
Mutabakatı olumlu, olumsuz yönleriyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birinci madde, “şiddeti ve terörü benimseyen hiçbir anlayış kabul edilemez” diyor. Bu doğru olmakla birlikte arkasından yasalarla tanınan etkin pişmanlıktan söz ediyor. O maddelerin değiştirilmesi gerektiğini kendileri de biliyor.
Sorunun özünü, tarihsel gelişimini, çoğulculuğun esası üzerinden değerlendirmek gerekir. İnsanları şiddet yöntemini kullanmaktan caydırmak başka bir şey, “gel tamamen benim yanıma geç bütün geçmişini reddet, yakınlarını ihbar et” demek başka bir şey. Öncelikle terörle hiç ilgisi olmayan çoğunluğunu BDP’lilerin oluşturduğu 8 bin kadar tutuklunun serbest bırakılması gerek.
İkinci maddede diyor ki “hükümet, siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle uyum içinde olmalı.” Bugünkü iktidarın kendi adına bir şahıs üzerinden ya da bakanlar kurulu tarafından böyle bir metin empoze etmeye çalışması demek “çoğunluk rejimini devam ettiriyoruz” demek. Çünkü CHP, “Meclis toplansın” teklifi götürdü ancak AKP bunu kabul etmedi birlikte konuşulmadı. Çiçek, “Partiler üstü olsun” diyor partiler bile bir araya gelemiyorsa nasıl olacak bu çok muğlak. Yurttaşlardan da destek istiyor bu kadar muğlak ve soyut bir şeye nasıl bir destek bekliyor.
5. maddede “güvenli güçlerinin imkanları geliştirilecek” diyor meclis başkanı neden böyle bir vurgu yapıyor onun görevi değil ki. Hemen arkasından çoğulcu bir anayasa istiyor bu doğru ama somut değil. Çoğulculuk çoğunluk üzerinden değil, zihniyet değişimi ve yasama ile sağlanabilir. Bu noktada, CHP ve BDP’nin yeni anayasa konusunda çok güçlü şekilde direnmesi gerekiyor bunu yapıyorlar ama daha da somuta indirmeliler.
“Ademi merkeziyetçiliğin adı bile geçmiyor”
Çiçek, konuşmasında İspanya örneğinden mutabakatta da yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsediyor?
İspanya’dan bahseden bir insanın çağdaş kavramları da kullanarak işin özüne değinmesi gerekiyor. Ademi merkeziyetçilik, öz yönetim, özerklik, yerelleşme. Ancak mutabakatta adem merkeziyetçilik adını dahi anmadan bir de “idari vesayet”ten bahsediliyor. Şu anda zaten vesayet var yerel yönetimlerin adı bile yok. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesinde sadece Güneydoğu’nun kalkındırılmasından bahsetmek klasik kalkınmacı modeli empoze etmek demek. Kalkınma, yerel yönetimlerin sadece bir parçasıdır.
Emrîkayê rekorda firotina çekan di sala 2011`n şikand – PUKmedia
Li gor amarên nû rêjeya kirîn û firotina çekan di sala 2011`n, Emrîkayê di asta yekem ya firotina çekan û Erebistan di asta yekem ya kirîna çekên leşkerî deye.
Amar nîşan didin ku rljeya firotina çekan ya Emrîkayê li gor sala borî 3 hind e.
Reoterzê daxuyakirin raopra salane ya kongireya Emrîkayê, wî welatê di sala 2011`ndi hêla firotina çekên û emrazên leşkerî rêkord şikand û bi giştî di vê salê de bi buhayê 66.3 $ ,milyar dolar ê û ev yeketê wateya 78% ji firotina çekan li hemû cîhan ê .
Hêhayê gotinê ye bi tene welatê Erebistanê, bi buhayê 33.4 milyar dolara ji Emrîkayê çekû emrazên leşkerî kirîn e.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info