GENEL OLARAK IMEC’İN AMACI:
1-) Böylesi bir yatırım ABD’nin öncülüğünde 2021’de toplanan G-7 ülkelerinin, ‘’daha iyi bir dünyayı yeniden inşa et’’ projesiyle 40 trilyon dolarlık yatırım kararıyla gündeme geldi. 2023 Eylül tarihinde Hindistan’daki G-20 zirvesiyle de mutabakat imzalanarak karara dönüştü. Çin-Rusya ve İran eksenine karşı bir girişim biçiminde gelişti. ABD, İngiltere ve AB’nin desteklemesinin nedeni Çin’in dünya pazarındaki etkisini kırmak ve Hindistan’ı öne çıkararak müttefiklerini Hindistan’a yöneltmektir. Küresel güçlerin hegemonya mücadelesi ticaret yolarına hakim olma şeklinde sürmektedir. Küresel üretim ve ticaret yollarına hakim olmak aynı zamanda dünyaya hakim olmak anlamına gelmektedir.
2-) Projenin en önemli bir amacı da İbrahim anlaşmaları çerçevesinde İslam Arap ülkelerinin İsrail’in varlığını kabul ederek, meşruluğunu sağlamaktır. Projeyle birlikte Arap devletleri İsrail’i hem resmen tanımış hem de birlikte çalışmış oluyor. İsrail’in Akdeniz’den çıkaracağı Doğal gaz ve petrol koridor üzeri Hindistan ve Çine taşınacak. Bu amaçla Kızıldeniz kıyısındaki Elat ile İsrail’in Akdeniz’deki Tel Aviv limanını birbirine bağlayan demir ve Kara yolu inşa edilecek. Bu koridorla birlikte, İsrail’in Süveyş’e olan bağımlılığı da ortadan kalkıyor.
3-) Projenin diğer önemli bir amacı da Sünni Arap Ülkelerini İran Şii eksenine karşı siyasi ve ekonomik bir blok olarak örgütlemektir. İran’a bağımlı olan doğal gaz ve petrol ihtiyacı farklı alanlardan karşılanarak ekonomik açıdan İran’ın tecrit edilmesi hedeflenmektedir.
Hamas-İsrail savaşının patlak vermesi ve Yemen’de İran bağlantılı Husi’lerin Kızıldeniz’deki İsrail ve batı gemilerini hedef alan saldırıları, ABD ve İngiltere’nin Yemen’e saldırıları, Hindistan’ın enerji güvenliğini ve ekonomik büyümesini, yine IMEC projesini de doğrudan etkiliyor. İran ve İsrail arasında yaşanan kontrollü saldırılar bölgede kurulmak istenen ekonomik ve siyasi hegemonya ile bağlantılı gelişiyor. Savaşın daha da tırmanması halinde ticaret koridorlarının geleceğini de değiştirebilir. Bölgesel çapta savaş gelişirse sermaye güçleri buna göre bir strateji izleyeceklerdir. Özellikle Körfez Arap devletleri çıkarları gereği uzun vadeli stratejilerini gözden geçirebilirler. Siyasi ve askeri çatışmalar ticaret koridorlarının kaderini de belirleyecektir.
2- KUŞAK VE YOL PROJESİ
Kuşak ve Yol adlandırması, tarihi ‘’İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’’ ile ‘’Modern Deniz İpek Yolu’’ birleşiminin kısaltmasından oluşuyor. İlk olarak Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından 2013’te dile getirilip planlandı. Pazar elde etme anlamında küresel düzeyde ekonomik bir hamle olarak değerlendirilmektedir. Kuşak ve Yol Projesi, kara yolu ile Çin hinterlandını Orta Asya üzerinden Avrupa’ya bağlarken, deniz yoluyla da Çin limanlarını Güney Doğu Asya ve Afrika limanları üzerinden yine Avrupa’ya bağlayacak. Çin-Moğolistan-Rusya, Yeni Avrasya, Çin-Orta Asya-Batı Asya, Çin-Pakistan, Bangladeş-Çin-Hindistan-Myanmar ve Çin-İndoçin Yarımadası ekonomik koridorları yer alıyor.
Proje Çin’in kapitalist modernitenin yeni merkezi haline gelme arzusuna dayanıyor. Merkez olma arayışı uygarlık sisteminin bir karakteridir. Kapitalist sistemin gelişmesiyle devletçi uygarlık sisteminin merkezi batıya kaymıştı. Kapitalist sistemin hegemon olmasıyla uygarlığın motor gücü Avrupa’ya geçmişti. İngiltere’nin elinde olan hegemonyayı ikinci dünya savaşı sonrasında ABD devralmıştı. 1970’lerden sonra içine girilen yapısal krizle birlikte merkez kayma süreci tekrardan yaşanmaya başlandı. Yeni merkezin kapitalizm taze kanı olarak küresel düzeyde yükselişe geçen Çin’in olacağı yönünde tezler bulunmaktadır. Kuşak ve Yol Projesi gibi küresel ölçekteki devasa ticari yatırımlar Çin’in kapitalist pazardaki rekabetini ortaya koymaktadır.
Kendini komünist sistem olarak lanse etse de Çin’de komünist parti denetiminde gelişen bir devlet kapitalizmi hakimdir. Çin, uygarlıktaki özgün gelişmeye benzer tarzda kendine özgü bir kapitalizmi yaşamaktadır. Çin, kapitalizmi taklit ederek kendine göre yorumlayarak benimsemektedir. Mevcut pozisyonuyla Çin, kapitalizmin temel direklerinden bir olma yarışındadır. Taklide dayalı azami üretimiyle ve rekabetçi girişimleriyle yapısal kriz yaşayan kapitalist sisteme adeta can simidi rolünü oynamaktadır. Kuşak ve Yol Projesiyle beraber Çin, düşük ve orta gelirli ülkelerde köprü, liman ve otoyol inşaatlarını finanse etmek için büyük miktarda kredi dağıttı. Proje için bir trilyon dolar yatırım yaptığı söylenmektedir. Projenin finansmanı Çin tarafından kurulan ‘’İpek Yolu Fonu’’ ve ‘’Asya Altyapı Yatırım Bankası’’ tarafından karşılanmaktadır.
Kuşak ve Yol Projesi, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara ve denizden 6 ekonomik koridorla birbirine bağlamayı hedefleyen büyük çaplı bir altyapı projesidir. Dünya nüfusunun yüzde 65’ini ve 76 ülkeyi kapsamaktadır. Projeye dolaylı olarak katılan ülkelerin sayısı 135’ten fazladır. Karayolları, demiryolları, limanlar, enerji santralleri ve havaalanları gibi altyapı yatırımlarını kapsıyor. Çin, Kuşak ve Yol projesini sadece geliştirdiği ikili ilişkiler üzerinden değil taraf olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü, ASEAN + Çin, Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu, Asya-Avrupa Zirvesi, Asya İşbirliği Diyaloğu, Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı, Çin-Arap İşbirliği Forumu, Çin-Körfez İşbirliği Teşkilatı Stratejik Diyaloğu, Büyük Mekong Alt bölgesi Ekonomik Ortaklığı, ve Orta Asya Bölgesel Ekonomik İşbirliği gibi bölgesel ve kıtalararası çok taraflı yapılanmalar üzerinden de geliştirmeye çalışıyor.
Türkiye de, demiryoluyla Gürcistan ve Azerbaycan’a, buradan da Hazar Denizi’ni aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı geçerek Çin’e uzanan Orta Koridor Girişimi ile bu projeye dahil olmuştur. Çin devleti, projeye dahil olan devletlere bol miktarda kredi vermiştir. Araştırmalara göre Çin, proje kapsamında 1 trilyon dolara ulaşan miktarda kredi verdi. Yaklaşık 150 ülkeye önemli miktarda nakit para akıtan Çin, dünyayı kendine göre dizayn ederek hegemon olmayı hedeflemektedir. Bazı çevreler Çin yönetimini ülkeleri borçlandırmak suretiyle tıpkı ABD-IMF ve Dünya Bankası gibi kendine bağımlı hale getirmekle eleştirmektedir. Farklılığı verdiği kredinin nerede kullanılacağına dönük katı bir kural koymamasıdır. Bu projeye dahil olan ülkelerin Çin’e bağımlılığının artacağı öne sürülmektedir. Projeyle ilgili hazırlanan raporlar ve geliştirilen analizler; Çin’in kredi verme politikasını ABD’nin 20. yüzyıl krizinde çökmekte olan kapitalist devletleri kurtarma operasyonu olan Marshall Planına benzetmektedir. ABD’nin yüz yıldır izlediği kapitalist stratejiyi şimdi Çin izlemektedir. Marshall Planı, belirli bir süreyi ve belli devletlerde sınırlı faaliyeti kapsıyordu. Kuşak ve Yol Projesi ise dünyayı ahtapot gibi saran uzun süreli küresel bir ticaret ağını ifade ediyor. Bir trilyon dolarlık maliyeti ile Marshall Planı’nın onlarca katı büyüklüğündedir. Yine şimdiden projeye bağlı, borçlanma, bağımlılık, çevre sorunları, aşırı imar yapılanmasının yarattığı dev inşaat ve betonlaşma sorunları da açığa çıkmaktadır.
Çin açısından Kuşak ve Yol projesinin üç önemli boyutu bulunmaktadır. Birincisi; Çin’in dünya pazarına rahatça açılımını sağlamak, üretilen ticari malları en hızlı şekilde dağıtmak. İkincisi; kendisi için gerekli olan doğal gaz, petrol gibi enerjiyi ithal edecek ağları kurmak. Üçüncüsü; stratejik noktalarda güvenliği sağlama adına, inşa edilen limanlar, merkezler üzeri ekonomik, siyasi ve askeri nüfus yaratmak. Küresel ölçekte etki yaratarak hakimiyet geliştirmek.
Projenin Kuzey kanadını, Kuşak ve Yol’un temel stratejik ortakları ve ana ayağını oluşturan kara ve demir yolu bağlantılarının geçtiği Orta Asya ülkeleri oluşturmaktadır. Kuşak ve Yol Forumu’na da katılan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan öne çıkan üç ülke oluyor.
Projenin Orta kanadında: İki önemli çalışma bulunmaktadır. Birincisi; Yapımına 2007’de başlanıp ve açılışı 2024’te yapılan Bakü’nün Alat limanında gerçekleşen ve Pekin ve Londra’yı kesintisiz birbirine bağlamayı hedefleyen Demir İpek Yolu’nun orta kuşağında yer alacak olan Bakü-Tiflis- Kars demir yoludur. İkincisi; bunun devamında inşa edilecek olan 30 milyar dolarlık Edirne-Kars arasında planlanan yüksek hızlı tren projesidir. Bu projenin bir parçası olarak kurgulanan Marmaray ve 3. Köprü ile de Türkiye Pekin-Londra hattının orta kuşağını tamamlayarak Demir İpek Yolu’na önemli bir katkı sağlıyor. Bunun için Türkiye Çin’den milyarlarca dolar kredi almış durumdadır. Toplam uzunluğu 838 kilometre olan 76 kilometresi Türkiye’den, 259 kilometresi Gürcistan’dan ve 503 kilometresi ise Azerbaycan’dan geçen Bakü-Tiflis- Kars demir yolu ilk etapta yıllık 1 milyon yolcu ve 6.5 milyon ton yük taşımasını öngörüyor. Mevcut kapasitesi 2034 yılına kadar 3 milyon yolcu ve 17 milyon ton yüke çıkartılması beklenen demiryolunun Çin’den çıkan malları Kazakistan ve Türkmenistan üzerinden Hazar denizi ile Bakü Alat limanına oradan da Gürcistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması planlanıyor. Mevcut durumda Çin’den Avrupa’ya giden demiryollarının tamamı Rusya üzerinden geçmektedir. Bakü-Tiflis- Kars demir yolu ile birlikte mesafeyi yaklaşık 7 bin kilometre kısaltıp Çin-Avrupa hattının demiryolu ile ulaşımının 15 günde tamamlanmasını sağlaması hedefleniyor. Böylece Rusya dışında bir güzergâh kullanılmış olacak.
Güney kanadı: Projenin deniz yolunu kapsamaktadır. “21. Yüzyılda Deniz İpek Yolu” olarak adlandırılmaktadır. Burada Afrika öne çıkmaktadır. Cibuti, Etiyopya, Gabon, Gana, Kenya, Mozambik, Mısır, Senegal, Tanzanya, Tunus gibi ülkeler kıtadaki projelerin en yoğunlaştığı noktalar oluyor. Süveyş Kanalı’nı projenin önemli geçiş noktalarından biri olması özellikle Mısır’ı önem kazandırmaktadır. Çin, Süveyş kanalına yatırım yapan ülkelerin başında gelmektedir.
IRAK KALKINMA YOLU PROJESİ VE KUŞAK VE YOL PROJESİNİN KESİŞME NOKTASI
2019 yılında Irak, Çin’in Kuşak-Yol-Projesi’nin resmi parçası olmuş ve 20 yıllık petrol-karşılığında-altyapı şeklinde ticari hacmi 20 milyar dolardan fazla olan bir anlaşma yapmıştır. Irak petrolünün yaklaşık yüzde 45’i Çin’e gidiyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nden en çok fayda sağlayan ülke olmuş ve 10,5 milyar dolardan fazla yatırım almıştır. Irak, ilerleyen yıllarda Kalkınma Yolu projesinin Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne dahil edilebileceğini planlıyor. Çin ile Avrupa arasındaki mesafeyi oldukça kısaltması beklenen Kalkınma Yolu, Çin’in İpek Yolu doğrudan Irak’tan geçmediği için ve IMEC gibi projelerin kaderinin belli olmaması nedeniyle muhtemel çatışma ve savaş durumlarında alternatif seçeneklerden biri olarak görülüyor. ABD’nin dışında kaldığı Kalkınma Yolu’na Türkiye ve Çin gibi ülkelerin daha fazla faydalanacak olması, küresel rekabette risk oranın artırmaktadır.
3-ZENGEZUR TİCARET KORİDORU:
Ermenice de Syunik adını taşıyan Zengezur Ermenistan topraklarının en güneyinde yer alan bir eyalettir. Azerbaycan bu bölgeyi Zengezur olarak adlandırıyor. Zengezur koridoru projesi kara ve demiryolu ulaşımıyla Azerbaycan’ı doğrudan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne ve oradan da Türkiye’ye bağlamayı amaçlıyor. Azerbaycan ve Ermenistan, projeye farklı yaklaşıyor. Türkiye ile Azerbaycan’ın imzaladıkları Şuşa Beyannamesi ile proje resmiyet kazandı. Fakat Ermenistan, Zengezur’a alternatif olarak İran ile birlikte Aras ticaret koridorunu öne çıkartmaktadır. Güzergâh konusunda anlaşmazlıklar devam ediyor.
Zengezur ticaret koridoru, Orta Asya’dan Türki cumhuriyetlerinden gelecek enerji hattı projesidir. Zengezur, Çin’in Çevre ve Yol projesine de uygunluk arz ediyor. Bakü-Tiflis- Kars demir yolu buna göre inşa edildi. Hazar denizinden getirilecek Türkmenistan Azerbaycan gazının Zengezur koridoru üzerinden Türkiye’ye ve Avrupa’ya taşınması amaçlanıyor. Zengezur, Ermenistan topraklarından İran’ sınırına sıfır noktadadır. Bu projeyle Türkiye’nin doğrudan Azerbaycan’a ve Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerine açılması imkânı doğuyor. Türkiye için Türk dünyasını birleştirme yeni Osmanlıcılık planına dayanıyor. Yani Türkler için projenin milliyetçi ve ırkçı bir yanı var. Türkiye, bu sayede Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan’a açılma planını hayata geçirmeyi hedefliyor. Türkiye, Zengezur ticaret koridoruyla doğrudan Orta Asya’ya açılmak istiyor. Türkiye’nin, Karabağ savaşında bizzat ordusu ve tekniğiyle Azerbaycan’ın yanında yer almasının en önemli nedeni bu amacını gerçekleştirmektir. Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan’dan hazar denizine ve Orta Asya ya açılmak istiyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan Karabağ savaşının nedeni bu yoldur. İsrail’in Ermeni-Azeri savaşında Azerileri desteklemesi İran’a karşıtlık temelindedir. Koridor Ermenistan’ın sınırında İran’a yakın geçecek ancak İran topraklarına girmeyerek İran’ı devre dışı bırakacak. Türkiye ve Azerbaycan devletleri projeyi kendine göre çizse de güzergâh konusunda Ermenistan ile anlaşmazlıklar halen devam etmektedir. Türkiye ve Azerbaycan projeyi zorla Ermenistan’a kabul ettirme eğilimdedir. Koridorun açılmaması durumunda Türkler Zengezur’u da işgal etmekle Ermenileri tehdit ediyor. Proje kapsamındaki demir ve kara yolları Kuzey Kurdistan’ın Serhat bölgesinden, Kars, Iğdır Erzurum üzeri Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya uzanıyor. Bu yüzden Türk devleti seçimlerde özellikle Kürtlerin Serhat bölgesinde kazanmamasını stratejik olarak ele alıyor ve ona göre politikalar geliştiriyor.
Zengezur ile karayolu ve demiryolu bağlantısıyla, Hazar Havzasını doğrudan Türkiye ve NATO topraklarına bağlayacak. İran’ın bölgedeki nüfuzunu zayıflatırken, Batı’nın Orta Asya ile bağlarını güçlendirmektedir. Bu yüzden Koridorun kaybedenlerinden olan İran projeye karşı çıkıyor. Çünkü, Zengezur koridoru, İran üzerinden yapılan transit geçişlerin durdurulması anlamına geliyor. Dolayısıyla İran için ciddi bir mali kayıp oluyor. İsrail’in projeyi desteklemesi İran’a uygulanan ambargo ve tecrit politikaları nedeniyledir. Projede Rusya’de kaybeden güç oluyor. Proje İran’ı Kafkasya’dan izole ediyor. Zengezur ile Moskova-Tahran ittifakı zayıflayacak ve Çin’in ekonomik nüfuzuna karşı Türkiye-NATO için bir alternatif sunacaktır. Zengezur koridoruyla Rusya ve İran’ın Güney Kafkasya’daki etkisi zayıflayacaktır. Rusya bu açığı Ermenistan-Azerbaycan arabuluculuğundaki konumunu kullanarak ve gümrüklerde yer almak süetiyle kapatmayı düşünüyor. Ayrıca Rusya’nın güneyinden gelecek yol Azerbaycan üzeri Türkiye’ye bağlanacak. İran koridorun kendi topraklarından da geçirmek için girişimlerde bulunmaktadır. Kısacası, Zengezur Ticaret koridoru çerçevesinde de hakimiyet mücadeleleri, kargaşalar ve çatışmalar devam edecek. Nasıl şekilleneceği ileriki süreçte belli olacak.
4-KALKINMA YOLU PROJESİ:
Kalkınma Yolu Projesi ilk olarak 27 Mayıs 2023 tarihinde Irak tarafından duyuruldu. Proje bölgesel ve küresel bir etkiye sahip. İlk olarak ‘’Kuru Kanal Projesi’’ olarak adlandırıldı. Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin Mart 2023 tarihinde Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarette ismi Kalkınma Yolu Projesi olarak değiştirildi. Proje, Erdoğan’ın 22 Nisan 2024 tarihinde Irak’a yaptığı ziyaretle, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Katar ve BAE yetkililerinde imza attığı 4’lü mutabakat zaptı ile resmiyet kazandı.
Projenin 2029, 2033 ve 2050 olarak üç aşamada tamamlanması hedefleniyor. Maliyeti 23 milyar dolar olarak hesaplanan projenin 17 milyar dolarlık kısmını Irak, kalanını Türkiye karşılayacak. Proje için Dünya Bankası ile bir anlaşma yapan Irak, Katar, Suudi Arabistan ve BAE’den finansman destek sağlıyor.
Kalkınma Yolu, Süveyş Kanalı ticaret koridoruna ve Eylül 2023’taki G-20 Zirvesi’nde kararlaştırılan, ABD ve Avrupa Birliği’nin desteklediği “Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” (IMEC) projesine alternatif olarak görülüyor. Türkiye ve İran’ın desteğiyle başlayan 7 Ekim HAMAS saldırısının amacı IMEC’i sabote etmektir. Proje aynı zamanda, Süveyş Kanalı, Babu’l Mendeb Boğazı ve Hürmüz Boğazı gibi kritik su yollarına alternatif bir ulaşım hattı olarak planlandı. Dünya ticaret güzergahında yeni bir alternatif olarak düşünülüyor ancak diğer projelere göre daha lokal kalmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi zengin Körfez ülkelerinin de desteklediği bir projedir. Yolun uluslararası ticarette önemli bir rol oynayacağı var sayılıyor. Kalkınma Yolu’nun, Çin’in Avrupa’ya ulaşma süresini Kızıldeniz-Süveyş Kanalı rotasına göre 20-25 gün kısaltması bekleniyor.
Proje, Irak, Katar, İran petrol ve doğalgazını güvenli ve düşük maliyetle uluslararası pazara sunmayı amaçlıyor. Petrol ve gazı, üretim bölgelerinden Ceyhan’a uzanan boru hatlarıyla, doğrudan Avrupa ülkelerine ulaştırmayı öngörüyor. Basra, Divaniye, Necef, Kerbela, Bağdat ve Musul’dan geçerek karayolu, demiryolu ve deniz yoluyla Türkiye Mersin ve Ceyhan Limanı aracılığıyla Çanakkale ve İstanbul boğazlarından Avrupa’ya gidecek.
Kalkınma Yolu Projesi, (İpek Yol ya da Refah Yol’da denilmektedir) Türkiye ve Irak tarafından geliştirilen bir projedir. Körfezi’ndeki El Fav Limanı’ndan Türkiye’nin Ovaköy kapısına kadar inşa edilecek kara ve demiryolunu kapsıyor. Basra’dan Türkiye’ye uzanan bu hat, Avrupa’yı Doğu Asya ve Hindistan’a bağlamada jeostratejik bir öneme sahip. Aynı zamanda Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’yle de uyumlu olması Pekin’in de dikkatini çekiyor ve destek buluyor. Basra Körfezinde başlayıp Silopi Ovaköy sınır kapısında bitecek olan 1.200 km’lik bir kara ve tren yolu güzergahını kapsıyor. Yolun sadece 133 km’lik kısmı Türkiye’de inşa edilecek. Basra Körfezi bölgesi küresel petrol rezervlerinin üçte ikisini karşılarken, doğalgaz rezervlerinin ise üçte birinden fazlasını karşılıyor. Bu ciddi bir rezervi ifade ediyor.
Proje çerçevesinde Hindistan, Doğu Asya ve Basra Körfezi ülkelerinden gelecek mallar Irak’ın güneyinde inşa edilmekte olan FAV Limanı’na ulaşacak. Oradan da Irak-Türkiye arasında inşa edilecek 1200 kilometrelik çift yönlü otoyol ve demir yolu ile Türkiye’ye ve oradan da Avrupa’ya dağılacak. Projenin 1200 kilometresi Irak ve Güney Kurdistan topraklarından geçerken, 320 kilometresi de Kuzey Kurdistan ve Türkiye’den geçecek. Türkiye-Irak- Basra Körfezi-Katar-BAE-Umman-İran-Arabistan’a açılan, Tren yolu, kara yolu ve deniz yolunu içeriyor. Basra Körfezinden Şırnak-Mardin-Diyarbakır ve Türkiye’den Avrupa’ya geçiyor. Akdeniz ile Kızıldeniz arasındaki taşıma süresinin üç hafta olduğundan, Kalkınma Yolu’nun önemli ölçüde zaman tasarrufu sağlaması bekleniyor. Koridorun tamamlanmasıyla Körfez-Ankara-Avrupa hattında zamansal ve ekonomik tasarruf sağlanacak.
Proje iki aşamadan oluşuyor. İlk aşama; Basra körfezindeki Fav Limanı’nın tamamlanması ve bu limandan Türkiye’ye gelen demiryolu ile karayolu hattının inşasıdır. 2021’de Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi tarafından temeli atılan “Büyük Fav Limanı” projesinin 2025 yılında açılması ve 2028’e kadar da tamamlanması bekleniyor. Irak’ın Basra şehrinde inşa edilen Fav Limanı Orta Doğu’nun en büyük konteyner limanı olma iddiasında. Fav Limanı, Fırat ve Dicle nehirlerinin buluştuğu Şattülarap’ın ağzında yer alıyor. Liman 54 km’lik bir alanı kaplayacak ve 14.5 km uzunluğundaki dalgakıran ile tamamlanacak. Irak, liman yapımını üstlenen Güney Koreli Daewoo şirketi ile yaklaşık 5 milyar dolarlık anlaşma yaptı. İkinci aşama; Fav Limanı’nın inşası ile paralel planlanan Basra’dan başlayıp Türkiye’ye kadar uzanan 1200 km’lik demiryolu ve karayolu projelerinin tamamlanmasıdır. Yollar Irak’ın Nasıriye, Divaniye, Necef, Hille, Kerbela, Bağdat, Selahaddin (Tikrit), Beyci ve Musul, Tel Afer gibi önemli şehirlerinden geçecek. Türk devleti istediği biçimde Rojava işgalini gerçekleştirebilseydi bu yolu Rojava, Dêrîk bölgesinden geçirmeyi düşünüyordu. Projenin gerçekleşmesi Ortadoğu ve Kurdistan’daki savaşa bağlıdır. Türk devletinin ve Irak’ın yaptığı anlaşmaların ne düzeyde hayat bulacağı meçhuldür. Zira bölgede birbirine rakip çok sayıda farklı gruplar ve güç odakları vardır. Çelişki ve çatışmalar yapılan anlaşmalarında kaderini belirleyecektir.
Türk Devletinin Irak’la İlişkileri ve Ticaret Koridorlarında Belirlediği Hedefler
1-Türkiye’nin bölgeye yayılması ABD-AB politikaları doğrultusunda olmaktadır. Ortadoğu’da yeni bir düzen oluşturmaya çalışan küresel güçler Siyasal İslamcı AKP’yi iktidara taşıyarak görevli kılmıştır. NATO’ya bağlı bir güç olan TC’nin ABD, AB ve İsrail’in çıkarlarını gözetleyecek tarzda hareket etmesi verilen bir görevdir. Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanı olması bu görev çerçevesindedir. Mültecileri tutma konusunda görev üstlenmiştir. Dolayısıyla Türk devletinin bölgede rahat hareket etmesi, Kurdistan’ı, Suriye’yi, Irak’ı Ermenistan’ı işgale yönelmesi NATO desteğine dayanmaktadır. Bu aynı zamanda İran’ın bölgedeki etkisini kırma ve İsrail’in güvenliğini sağlama amaçlı olmaktadır. TC’ verilen bu destekle Kürt soykırımını da gerçekleştirmek ve misak-ı milli planını da hayata geçirerek hegemon olma arayışındadır.
2- Irak’ı Türk devletiyle iş birliğine yönelten yaşadığı ciddi ekonomik kriz ve su gibi alt yapı temel ihtiyaçlardır. Irak devleti Saddam’ın devrilmesi sonrası ve iç savaşla birlikte ciddi otorite kaybı yaşadı. Yaşanan ekonomik ve siyasi krizi aşarak yeniden otoritesini pekiştirmeyi amaçlıyor. Bunun için ekonomik bir hamleye ihtiyacı vardır. Irak’ın temel gelir kaynağı petroldür ve gazdır. Bunları ancak Türkiye üzeri uluslararası pazara sürebiliyor. Yine yaşadığı ciddi su sorunu bulunuyor. Türkiye, Irak’a baskı yaparken su konusunu koz olarak kullanıyor. Türkiye’nin, Dicle ve Fırat nehir sularını kesmesi Irak su kaynaklarını yok ediyor. Buda ciddi sorunlara yol açıyor. Ayrıca Irak’ın iç işlerine karışıyor. Irak içinde Türkmenler gibi diğer bazı grupları örgütlemekte ve kendine bağlı yapılar oluşturmaktadır. Irak, yaşanan sorunlar sebebiyle Türkiye ile ilişki geliştirmek ihtiyacı duymaktadır. Yine Türkiye, Irak’ın kalkınmasında stratejik rol biçilen Kalkınma Yolu Projesinin ana ortaklarındandır. Türkiye devleti projeyi gerçekleştirmenin şartı olarak PKK’nin tasfiyesine bağlıyor. Buda Irak’ın PKK’ye karşı TC ile işbirliği geliştirmesine yol açıyor.
3-Türkiye, yapılan anlaşmaların ve özellikle Irak için kritik önemde olan kalkınma Yolu Projesinin gerçekleşmesi için PKK ve bağlantılı yapıların tasfiyesini ön koşul olarak öne sürmektedir. Türk devletine göre; Kalkınma Yol Projesi hattı üzerinde veya çevresinde bulunan Mahmur, Şengal, Garê, Heftanin, Metina alanlarındaki PKK varlığı ciddi tehdid oluşturmaktadır ve mutlaka tasfiye edilmelidir. TC’nin Irak’tan somut olarak beklentileri arasında; PKK’nin terörist örgüt kapsamına alınması, Irak’ın PKK’ye karşı operasyonlarda Türk ordusuyla ortak hareket etmesi, Şengal anlaşmasının hayata geçirilmesi, YBŞ gibi yapıların dağıtılması, Maxmur kampının boşaltılması, Irak ve Başûr’da Özgürlük Hareketine yakın siyasi yapıların, kültürel, basın-yayın kuruluşlarının yasaklanması ve kapatılması. Erdoğan’ın ziyareti bu istemlerin gerçekleşmesi üzerine tasarlanmıştı. Fakat bu istem ve dayatmaların hiçbiri tam anlamıyla gerçekleşmiş değildir. Zira Irak’ta farklı güç odaklarına dayanan hassas bir denge mevcuttur. Irak yönetimi dengeleri gözeterek hareket etmek zorundadır. Bu nedenle Irak, TC’nin istemlerini tam karşılamadı ve PKK için ‘’yasaklı örgüt’’ tanımına alarak kendine göre bir formül geliştirdi. Yani PKK konusundaki iş birliğini sınırlı çerçevede tuttu. TC ordusu ve Iraklı yerel yetkililer arasında sınır güvenliği toplantıları yapıldı. Zap’ta ve Hêftanin’de bazı yerler Irak Heres Hudud güçlerine verilmek üzere mutabakat sağlandı. Ancak Irak, çıkarları gereği TC ile olan işbirliğini pratikte daha ileri düzeye de götürerek Kürt Özgürlük Hareketi ve ona yakın örgütlemelere yönelik baskılarını, saldırılarını geliştirebilir. Parti, meclis ve toplumsal örgütlenmelere yeni yasaklamalar getirebilir. Şengal’in öz savunma sistemine yönelebilir.
4-Türkiye’nin hesabı, Hamas üzeri gerçekleştirdiği 7 Ekim İsrail saldırısı ve Gazze savaşı ile IMEC ve Kızıldeniz-Süveyş ticaret yolunun güvenli olmaktan çıkartıp Kalkınma Yolu projesini alternatif olarak sunmaktır. Bu plana bağlı olarak projenin geçtiği yol güzergahında bulunan başta PKK olmak üzere İran ve bağlantıda olan yapılar İran Devrim Muhafızları, Heşdi Şabi vb. güçlere karşı da Irak’la ittifak geliştirmek istiyor. PKK’yi Başurê Kurdistan ve Irak’tan çıkartmak isterken Körfezden de İran’ın etkisini sınırlamak istemektedir. Çünkü İran’da bu projenin dışında tutulmaktadır. Bu aynı zamanda ABD-AB ve İsrail’inde istemidir.
5-Türkiye, Kafkasya ve Rusya enerji kaynaklarının küresel piyasalara taşınmasında kritik halka görevini görüyor. Bu projeyle de Körfez bölgesinin enerji kaynaklarının da uluslararası piyasalara açıldığı kilit bir ülke haline gelmek istiyor.
Türkiye üç ticaret güzergahı olan Kuşak ve Yol projesi, Zengezur ve Kalkınma Yolu Projesiyle kendini merkez haline getirip jeopolitik ve jeoekonomik açıdan bölgenin merkezi haline gelmeyi amaçlamaktadır. Bu bakımdan Türkiye devleti emperyal yayılma politikalarıyla hareket ediyor.
6-Kalkınma Yolu Projesi Irak’ın Dicle nehri şeridinde yeniden inşasını ve kalkındırılmasını öngörüyor. ‘’Kalkınma’’ ismi buradan geliyor. Türkiye’nin önemsediği en önemli nokta Irak ulus devletinin yeniden bölgeye hakim hale gelerek Kürtlerin mevcut kazanımlarını ortadan kaldırmak ve gelişmelerinin önüne set çekmektir. Sömürgeci Türk devleti, AKP-MHP iktidarı bu proje kapsamında, Irak merkezi hükümetinin kendi toprakları içerisinde mutlak egemenlik sağlayabilmesi gerektiğini sıklıkla vurguluyor. Türkiye’nin Irak’la yaptığı tüm görüşmelerin ve anlaşmaların ana merkezinde PKK’nin tasfiyesi ve Kürt soykırım politikaları bulunmaktadır. Hem Kürtleri etkisiz kılma hem de uzun sürede Irak’a hakim olma istemiyle hareket ediyor. Barzani/KDP ihanet çizgisi Başûrê Kurdistan Federe statüsünü ortadan kaldırmış durumdadır. Bir bölümünü TC, diğer bölümünü de Irak merkezi hükümetine vererek otuz beş yıllık kazanımları tasfiye etmektedir. Barzani aile çıkarı ve halktan gasp ettiği serveti koruma kaygısıyla hareket etmekte ve Kürt halkının büyük emeklerle elde ettiği kazanımları heba etmektedir. Başûrê Kurdistan her açıdan TC’nin güdümüne ve denetimine sokulmuştur.
Kalkınma Yolunun özellikle Telafer Türkmenleri hattından geçirilmesi bir plan dahilindedir. Türkmenler üzeri Musul ve Kerkük’e kadar uzanan hattın denetime alınması amaçlanmaktadır. Kalkınma Yolu güvenliği adına Türk devleti askeri olarakta alana yerleşmek niyetindedir. Başika üssü gibi başka askeri üsler kurarak, bulunduğu alanları uzun vadede ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri ilhaka dönüştürecek. Bir taraftan Başûr-Bakur sınırında 30-40 km’lik işgal bölgeleri oluştururken, diğer yandan Irak’ın içlerine doğruda yeni askeri tesisler kuracak. Misak-ı Milli planı çerçevesinde Musul ve Kerkük’ün ele geçirilmesi planı böyle işleyecek.
7-Türkiye, Irak’ı Başûr’da yeniden otorite haline getirerek hem PKK’yi tasfiye etmeye hem de Kürt federasyonunu ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Kalkınma Yolu Projesiyle Başurê Kurdistan için önemli gelir kaynağı olan Habur Sınır Kapısı devre dışı bırakılıyor. Böylece Kürtler uluslararası ticaret koridorunun dışında tutulmuş oluyor. Bu Kürtler için ciddi bir ekonomik darbe anlamına geliyor. Kürtlere karşı yürütülen soykırım politikaları ekonomik boyutta da bu şekilde KDP ihaneti sayesinde hayata geçiriliyor.
8-Türk devleti, Başurê Kurdistan Bölgesinde hakim olan Barzani ve KDP iktidarına kırıntı düzeyinde bazı gelirler bırakmaktadır. Eğer PKK ile mücadelede KDP’nin işbirliği devam ederse buna karşılık Türkiye Başûr’dan giden petrol nakliyatından pay vereceğini, havaalanları ve gümrükler konusunda yardımcı olacağını belirtmektedir. Türk devleti, Irak hakimiyetine girecek olan gümrük kapıları ve petrol taşıma gelirlerinden pay verme vaadiyle kandırmaktadır. KDP iktidarı da bu ulusal ihanet girdabına girmiş durumdadır. Yani PKK karşıtlığının ödemesi TC’nin KDP’ye vadettiği kırıntı düzeyde geleceği belli olmayan küçük gelirler olmaktadır.
9-Bu bağlamda Türk devletinin amacını özetlemek gerekirse:
a-Kürtler söz konusu olduğunda Türk devleti ideolojik yaklaşmaktadır. Irkçı, milliyetçi ve faşist zihniyetle olay ve olguları ele almaktadır. Ekonomik ve siyasi faaliyetlerini bu çerçeve de yürütmektedir. Bu çerçevede oluşturmak istediği ekonomik, siyasi askeri tampon ile Bakur, Başûrê Kurdistan ile Rojava Kurdistan’ı birbirinden kopartmayı hedeflemektedir.
b-Demokratik Rojava Kuzey-Doğu Suriye sistemine daha rahat saldırmak için diğer parçalardan ayırmak, KDP-ENKS gibi ihanetçi-çete gruplar sayesinde işgal etmek.
c-Başur Bakur ve Rojava’yı tümden birbirinden koparmak. KDP ve Irak’ın, Şengal ve Rojava sınır boylarında diktiği duvar ve karakolların planını yapan ve mali destek sunan Türk devletidir.
d-Kuzeyde Medya Savunma Alanları’nda gerçekleştirdiği askeri işgali 30-40 km’lik alana yayarak Kuzay’den planladığı işgal hareketini Güney’den de kalkınma Yolu Projesiyle de Musul’u, Kerkük’ü içine alan askeri işgalini misak-ı milli sınırlarını da aşan bölgeleri ele geçirmek. Irak ve Kurdistan’daki Türkmenleri güç haline getirerek kullanmak.
e-Irak’la yapılan anlaşmalarla Şengal’in 2014 sonrası elde ettiği kazanımlarını ve kurumlaşmalarını dağıtarak tasfiye etmek ve orada KDP’yi hakim hale getirmek.
d-Başurê Kurdistan statüsünü ortadan kaldırmak ve zamanla ilhak etmek.
Sonuç olarak: 21. Yüzyılda ticaret açısından stratejik rol oynayacak ve büyük yatırımlarla birlikte önemli gelir sağlayacak ticaret koridorlarından üç önemli proje Kurdistan topraklarından geçmektedir. Bu Kurdistan’ın var olan jeopolitik ve jeostratejik önemini artırmaktadır. Üçüncü dünya savaşı daha çok bu koridorların çevresinde gelişmektedir. Kürtlerinde bu eksende stratejik düşünerek hareket etmeleri kaçınılmazdır. Kürtlerin dört temel hususta politika belirlemeleri gerekmektedir. Birincisi; Siyasi olarak ulusal birlik sağlamaları, ikincisi: Ulusal düzeyde ekonomik politika belirlemeleri, yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını sahiplenen bir bilinçle örgütlenmeleri, üçüncüsü; Ulusal çıkarlara dayalı diplomasi geliştirmeleri, dördüncüsü; Kurdistan coğrafyasında söz sahibi olmak için ortak öz savunma gücüyle hareket etmeleridir. Bunlar olmaksızın Kürtlerin kendi ülkelerinde ve bölgede söz sahibi olmaları ve çıkarlarını korumaları zor olacaktır. Sömürgeci Türk devletinin tüm çabası Kürtlerin bu düzeye gelmemesini sağlamaktır. Klasik sömürgeciliğin çok ötesinde bir yaklaşım sergileyen TC rejimi, Kürtlerin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve askeri yapılarını tümden dağıtmak istiyor. Bunu öncelikle engel gördüğü PKK’nin tasfiyesiyle gerçekleştirmek istiyor. Çünkü PKK’nin varlığı ve direnişi TC’nin başarılı olmasını engellemektedir. Bu nedenle de Kürtler için; Barzani ve KDP ihanetine karşı çıkarak PKK’ye sahip çıkmak TC’nin sömürgeciliğine ve soykırımcılığına karşı çıkmaktır. Kurdistan’a ve Kürtlerin özgür geleceğine sahip çıkmaktır. İmralı sistemine karşı çıkmak, Önder APO’ya sahip çıkmak Türk sömürgeciliğine karşı çıkmak ve Ortadoğu halklarının özgür birlikteliğine, kardeşliğine, eşitliğine, kısacası devrimci ve demokratik değerlerine sahip çıkmaktır.
Dijwar SASON