Türk ordusunun yıllardan beri girmek istediği bazen de girdiği ama hiçbir zaman da başaramadığı Zap operasyonları genelde hep fiyaskoyla sonuçlanmıştır. İlk büyük sınır ötesi operasyon 1992 yılı baharında güneyli peşmerge güçleriyle birlikte yapılmıştı. Haftanin ve Xakurkê alanları operasyonun merkezleri olmuştu. Güney Kürdistan’da gerçekleştirilen ikinci büyük operasyon 1995 yılında yapılmıştı. Adına Çelik Operasyonu dedikleri geniş çaplı askeri hareketle Zap’a girilmişti ama eli boş dönmüştü. 1997 yılı baharı ve güzünde KDP ile birlikte çok daha kapsamlı iki operasyon yapıldı ve yine Zap’ı zapt edememişlerdi. Bu operasyonların birinde üst düzey komuta kademesi, Zap semalarında helikopterle savaşı koordine ederken, gerillanın yerden fırlattığı bir füzenin hedefi olmuştu. Puma tipi helikopter havada alev alarak içindekilerle birlikte Zap’a çakılmıştı ve operasyon bitirilmiş, ordu geri çekilmişti. Zap vadisi daha sonraki yıllarda da irili ufaklı çok sayıda askeri operasyona sahne oldu. Sonuç hep aynı oldu.
Karakışın dondurucu soğuğunda Zap yine Türkiye’nin ana gündemi olmaya devam ediyor. Türk ordusunun art arda yediği ağır darbeler, verdiği kayıplar Türkiye gündemini değiştirmeye yetti. Soluğu televizyon ekranlarında alan emekli generaller, sözde uzmanlar, kaşarlı yorumcular yine mangalda kül bırakmıyorlar. Türkiye Komünist Partisi gibi çakma komünistler, hatta demokrat, sosyal demoktat, aydın, ilerici geçinen kimseler bile söz konusu Kürt ve PKK olunca hemen ağız değiştirip hamasi söylevlerde bulunurlar. Devletin faşist saldırılarına övgüler dizerler. Kürtlerin insani, meşru talepleri unutulur. Meğer Türkiye’de ne çok (Lenin’in deyimiyle) Dönek Kautsky varmış.
Karl Kautsky Alman Sosyal Demokrat Partisinin başkanı ve aynı zamanda 2. Enternasyonalin liderliğini yapmıştır. 1914 yılında Alman Burjuvazisinin savaş bütçesinden yana tavır takınarak, Lenin’in ihanet olarak adlandırdığı bir tercih yapmış ve Alman burjuvazisini desteklemiştir. Türk tipi demokratlarda tıpkı dönek Kautsky gibi, Kürtler imha ile karşı karşıya olmasına rağmen ses çıkarmazlar, İktidarın saldırılarına, zulmüne göz yumarlar, askerler ölünce feveran ederler. PKK’ye ağız dolusu laflarla saldırırlar, yeri geldiğinde de demokrat geçinirler. Devlet terörünü, faşizmi destekleyen sözde demokrat, sosyal demokrat, aydın müsveddeleri faşist iktidarın değirmenine su taşımakla meşgul olmaya devam etsinler. Zap gerçeğiyle yüzleşmekten asla kurtulamazlar.
Zap eylemi her şeyden önce bir meşru müdafaa eylemidir. Orada konuşlanan Türk ordusu Kış günü Zap’ın kayalıklarında Turistlik geziye çıkmadıklarına göre, gerillanın imhası için oradalar. İmha amaçlı, işgalci bir güç olarak Zap’ta konuşlanmıştır. Gerilla kendisini savununca da adına ‘terör saldırısı’ diyorlar ve hemen yafta yapıştırılıyor. Kürtlere dayatılan inkâr ve imha amaçlı askeri, siyasi, ekonomik, kültürel saldırılar aralıksız devam ederken, birkaç askerin ölümü ile hemen şahlanıyorlar.
Başkan Apo, Kürt sorununun kalıcı çözümü için gerekli özveride bulunmasına, makul çözümler önermesine rağmen bu duruşu zayıflık olarak görüldü, gerekli karşılık verilmedi. Aradığı muhatabı devlette göremedi. Onurlu barış çabaları heba edildi. Dört bir yandan imha saldırıları başladı. Görüşme masasını devirenler, insanlık suçu olarak bilinen tecritti uygulayanlar, görüşme kanallarını kapatanlar Zap’ta ki sonuca yol açanlardır.
Zap eylemlerini doğru okumayanlar, sonuç çıkarmayanlar derin yanılgı içindedirler. Zap eylemleri zaten bu yanılgıları yeteri kadar ispatlamıştır. Kürtlerin meşru, doğuştan gelen insani hakları kabul edilmediği müddetçe Zap gerçeğiyle yüzleşmekten kurtulamazlar. Kaldı ki Kürt sorununu Kürtler icat etmedi. Faşist zihniyetin, milliyetçiliğin, ulus devletin sarıldığı tekçi üniter devlet yapısı Kürtleri inkâr ve imha ediyor. Tıpkı Ermenileri, Asuri Süryanileri, Rumları soykırım uygulamalarıyla biçtikleri gibi. Şimdi sıra Kürtlere gelmiş dayanmıştır. Tek ulus ülküsü uğruna halkları topraklarından etmek, katletmek, soykırımdan geçirmek, ya da asimile ederek Kültürel açıdan yok etmek Türk devletinin alışıla gelen uygulamalarıdır.
Zap’taki eylemlerin yarattığı tartışmalar alışıla gelmiş tartışmaların tekrarından ibarettir. Sağlıklı tartışmalar yürütülemiyor. Çözüm odaklı tartışmaları yürütme cesareti dahi gösterilemiyor. Daha da vahim olanı tartışmanın zemini dahi bırakılmıyor. Faşist AKP iktidarı, kendilerince uydurdukları ‘terör’ tanımı etrafında dönüp dolanıyorlar. Niye ‘terör’, kime göre ‘terör’ olduğunun sağlıklı bir tarifi yapılmadan ön yargılarla ‘vurun abalıya’ misali akıl yürütülüyor. TV ekranlarına çıkan sözde Üniversite Hocaları, Akademisyenler milliyetçilik zehrini saçmaktan başka cümle kuramıyorlar. Toplumu bu konuda şartlandırıp algı yaratıyorlar. Profesör, Doktor unvanlarıyla, akademisiyken kimlikleriyle sömürgeci, hâkim ulus ideolojisini toplumun damarlarına zerk ediyorlar. Ağzı açılan imha etmekten bahsediyor. ‘Tek bir terörist kalana kadar, mahşere kadar bu mücadele sürecek’ diyorlar. Kürt sorununda santim kadar yol alınmadığını göstermektedir. Milliyetçilik histerisine kapılarak PKK’ye ömür biçenler, savaşta medet umanlar, dökülen kan üzerinden siyasal rant elde edenler yaşanan kayıpların sorumlusudur.
Asker-Sivil kanattan duyulan beylik lafların ötesine geçilmiyor. Konuyu daha bilimsel, akılcı, siyasi yöntemlerle, çağa uygun, ihtiyaç duyulan toplumsal formu inşa etme temelinde, insan odaklı hak ve özgürlüklerinin teminini sağlayarak toplumsal barışı tesis etmek varken, şiddet yöntemlerine baş vurarak çözmeye çalışmak akıl dışılıktır. Kandan beslenerek iktidarda kalmak, toplumsal tepkiyi Kürt düşmanlığına yönlendirmek, toplumu kutuplaştırmak Türkiye halklarına kaybettirmeye devam edecektir. Kürtlere ya teslim olmak ya da imha olmak dışında yol tanınmamıştır. Bu seçenekler dışında, Kürtlerin kendi yarattığı seçenek Zap olarak karşımıza çıkıyor. Zap bu anlamda Kürt halkının patlayan öfkesidir.
Kürtlere uygulanan şiddet her zaman karşı şiddeti doğuracaktır. PKK’nin yarım asırdır süren mücadelesi bunun bir göstergesidir. Kürtlerin temel hakları karşılanmadığı müddetçe gerekirse bir yarım asır daha da bu mücadelenin devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Kürtler tümüyle toplumsal bir kopuşu ve hatta coğrafik bir kopuşu yaşamadan, demokratik toplum esprisine uygun yeni bir toplumsal sözleşmeyle, bir arada, birlikte yaşamanın yol ve yöntemlerinin denenmesi en sağlıklı yöntemdir.
Rauf KARAKOÇAN