Türkiye’de zindanlar aslında birer işkence hane işlevine sahip olmuşlardır. Hiçbir uluslar arası hukuk sistemi Türkiye zindanlarında geçerli değil. Türkiye’de kağıtlar üzerindeki kanunlar bile geçerli olmamaktadır. Günümüz dünyasındaki zindanlarda, Türkiye’deki zindanlar gibi insanlık dışı uygulamaların olduğunu düşünmüyoruz. Her zindan, kendi yapısı gereği karanlık ve kötülük kokar, rejimin karakterini yansıtır ama kötülükte ve insan haklarına yapılan saldırılarda Türkiye zindanları bir numaradır denebilir. Özellikle İmralı zindanı için, dünyada eşi benzeri yoktur diyoruz. Hiçbir tutuklu-esir üzerinde tecrit uygulanamaz. Tecrit normalde her rejimde suç olarak kabul edilir. Bir tutuklunun-esirin kendi avukatlarıyla ve ailesiyle her hafta yada en azından ayda bir defa görüşmesi hem doğal hem de kanuni bir haktır. Bu hakkı İnsan Hakları Evrensel beyannamesi bütün kural ve ilkeleriyle belirliyor. Faşizmi derinliğine yaşayan Türkiye gibi ülkelerde insan hakları ve uluslar arası normlar sadece göstermelik olarak kalıyor.
Bazı demokratik ülkelerde zindanlar kapatılırken, Türkiye’de bütçeden milyarlarca lira para harcanarak yüzlerce zindan yapılıyor. Özellikle 12 Eylül faşizmiyle zindanlar işkence hanelere dönüştürülmüş, devrimci tutsaklara her türlü saldırı yapılarak devrimci tutsaklar siyasi amaçlarından, fikirlerinden vaz geçirilmek istenmiştir. Devrimci tutuklular-esirler bilinçlice hasta ediliyorlar, tedavi edilmiyorlar, ölüme terkediliyorlar. Zindanlar gecikmeli ölümlerin yaşanıldığı yerler haline getirilmiştir. Türkiye’deki zindanlar aynı zamanda da, sağlığa elverişli koşullara sahip değiller, eski, nemli ve rutubetliler. Tutuklulara yönelik keyfi uygulamalar, kötü davranışlar ve işkencenin her türlüsü yapılıyor. Zindanlarda sağlam bir siyasi-ideolojik-politik duruşu ve davaya bağlılığı olmayanlar bir gün bile dayanamazlar. Davaya bağlılık, düşmana karşı savaşmanın ve direnmenin, ayakta kalmanın temelidir. Zindanlarda en büyük silah ideolojiye ve davaya sıkı sıkıya bağlılıktır. Düşmanın devrimci tutuklulara yönelmenin en kolay zemini zindanlar olduğu için, ideolojikleşme ve politik duruş, davaya başlılık bu alanda çok önemlidir.
Kuşkusuz her alanda önemlidir ama zindanda daha da önem kazanıyor. Çünkü Türkiye zindanları devrimci tutukluları davalarından vaz geçirmek ve rejimin bataklığında yozlaştırmak-eritmek için kuruldular. Türkiye zindanları rejimin nasıl bir karaktere sahip olduğunun en iyi yansıtıldığı yerlerin başında gelmektedir. Faşizm en çokta bu alanda aktiftir, hareketlidir. 12 Eylül faşizmi etkisini en çok, zindanlarda gösterdi, göstermek istedi. Bütün Türkiye ve Kürdistan 12 Eylül faşizminde zindan haline getirildi ama zindanların içinde de, zindanlar yaratıldı. Diyarbakır zindanları devrimci tutuklulara saldırının en çok yapıldığı bir zindandır ve kötü uygulamalarıyla dünyaca da meşhurdur. Ancak, Diyarbakır zindanlarında yükselen devrimci direnişlere de dünyada rastlanılmaz. En büyük devrimci direnişler Diyarbakır zindanlarında yükseltilerek faşizmin kalbine hançer gibi saplanılmış, faşizm bu alanda yenilgiye uğratılmıştır. Peki nasıl? Tabi ki ideolojiye ve davaya ölümüne bağlılıkla bu başarı sağlandı ve zindan direnişleri dışarıdaki mücadeleyi de harekete geçirdi ve bu mücadele günümüze kadar büyüyerek bir halk savaşına dönüştü. Devrimci-demokratik-ulusal mücadele en başta zindanlarda bitirilmek istendi.
Türkiye, özellikle 1980’den günümüze kadar faşizm-zindan politikasıyla yönetiliyor. Kürdistan ve Kürtler için hayat yüz yıldır bir zindandır. Türkiye halkı için de, son 40-50 yıldır, Türkiye zindana dönüştürüldü. Devlete dokunanın, zulme isyan edenin, gittiği yer zindandır. Bundan dolayı, zindanlardaki devrimci tutuklulara-esirlere yapılan her saldırı esasen halka karşı yapılıyor. Çünkü devrimci tutuklular-esirler halk için zindanlarda direniyorlar. Türkiye zindanları, gelinen aşamada tabutlukhaneler haline gelmişlerdir. Her gün hastalıktan ölen tutuklular var. Tedavi edilmeyip ölüme terkedilen sayısız devrimci tutuklu var. Dünyada, en çok siyasi tutuklunun-esirin olduğu zindanlar Türkiye’deki zindanlardır. Devletin nasıl bir rejime ve karaktere sahip olduğunun en iyi göründüğü yerlerin başında zindanlar gelmektedir. Zindan-lar deyip geçmemek gerekiyor. Zindanlar düşmanla savaşmanın farklı bir zeminidir, bu zeminde en büyük silah ideoloji ve bedenlerdir. Bu zeminde kazanan her zeminde kazanmayı garantiler. Düşman bundan dolayı zindanlara aşırı yükleniyor.
Devrimci tutuklularda-esirlerde bundan dolayı büyük bir ideolojik mücadele yürüterek düşmana meydan okuyorlar. Düşmanın fiziki saldırısı, ideolojik ve siyasi yenilgisinin olduğu durumlarda kendisini daha çok gösterir. Yani zindanlar öyle normal sıradan bir cezanın uygulandığı alanlar değiller. Zindanlar faşizmin kendisini en çok yaşattığı, sistemleştirdiği bir alandır ve bu alanda ya biter yada kendisini var eder. Türkiye’de zindan demek savaş ve mücadele alanı demektir. Bundan dolayı zindanlardaki devrimci tutuklulara-esirlere sahip çıkmak herkesin boynunun borcudur. Halkların geleceği ve özgürlüğü zindanlarda da faşizmin yenilgisine bağlıdır. Devrimci tutuklular-esirler kendilerini yalnız bırakılmış ve sahipsiz hissetmemeliler. Kürdistan’dan ve Türkiye’den binlerce on binlerce devrimci ve siyasi tutuklu zindanlarda tutuluyor ve kötü muameleye uğruyorlar, bilinçlice hasta edilip ölüme terkediliyorlar. Buna dur demek gerekiyor. Her aileden bir kişinin zindanarda olduğunu unutmayalım. Zindanlardaki devrimci tutuklular halkın çocuklarıdır, halkın kendisidir. Son yıllarda AKP-MHP faşizmi bütün ülkeyi zaten açık zindana çevirmiş durumdadır. AKP-MHP faşizminin halklara karşı dayattığı bu zindan rejimini her alanda yerle bir etmenin zamanı çoktan geldi…
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
Kemal SÖBE