09 Eylül 2016 Cuma Saat 13:37
ABD, Ortadoğu’daki siyasal dengelerde değişim ve yeniden
yapılanma planlamasına, Türkiye’yi de kendine ittifak olarak kabul etti. Bu
ittifak ile Ortadoğu da yaşanan savaş daha da derinleşecek ve halkların ortaya
koyduğu çözüm iradesinin karşısına devletlerin ortaya koyduğu çözüm ile kanlı
ve faşizan bir müdahalenin de önü açılmış olacak. Türk devletine Suriye’ye
geçme izninin verilmesinin en açık ifadesi budur. DAİŞ terör örgütüne karşı
ortak mücadele adına yürütülen Fırat Kalkan Operasyonu direnen halkların
mücadelesinin önünün kesilmesi için geliştirildi. Türkiye’nin Ortadoğu ile
bağının Kantonların birleşmesi ile kopacağını düşünen kapitalist devletler
böylece Türk faşist zihniyeti ile yönetilen Türkiye’yi bu savaşa çekti.
Bu savaşta Türkiye’nin sınırı geçmesi yani Cerablus’u işgal
etmesi ile birlikte Suriye de savaşın ömrü de uzatıldı. Bu anlamda Orta Doğu
devletçi yapılarının hiç birinin yarınının ne olacağının da garantisi kalmadı.
Yarın Türkiye’yi de Suriye’nin girdiği çıkmazda görebiliriz. Çünkü Türkiye
sınırı aşmakla birlikte sınır haklarını da ihlal etti. Hali hazırdaki durum
devletlerarası bir savaşın da sinyallerini veriyor. Çeteci yapılanmalara
öncülük eden Türkiye, bir Türk atasözünde de söylendiği gibi “Dimyat’a pirince
giderken evdeki bulgurdan da olabilir , Cerablus’u alayım derken bir bakmış
Hatay’dan da Antep’ten de oluvermiş, devletlerarası savaşla beraber kucağında
nur topu gibi bir iç savaşla da Suriye’den dönüvermiş.
15 Temmuz’da Türkiye’de gelişen darbe her ne kadar kaynağını
iç dinamiklerinden alsa da, dış güçlerin etkinliği ve belirleyici konumu göz
ardı edilemez. Bir süredir AKP siyaseti Osmanlı hayallerine oynarken, dış
güçlerin hegomonik yapılanmalarını gözetmedi. Kendisini bağımsız güç gibi
konumlandırmaya çalıştı. Ne iç dinamiklerini gözetti nede dış dinamiklerin
durumunun farkında oldu. İç politikasında Kürt siyasetine karşı yürüttüğü
antipatiyi derinleştirirken aynı zamanda Kürt Halkı’nın öz yönetim
direnişlerine karşı da topyekûn bitirme operasyonlarını geliştirdi. Yıllardır Türkiye’de
Kürt Halkı’nın özgürlük mücadelesine karşı geliştirilen düşmanlık politikaları
temelinde pek çok global-paralel-çeteci yapılanmalar kendini derinden
örgütledi. Kürt Halkı’nın haklı mücadelesini yok sayma, yıkma, yok etmeye
çalışan bu yapılar, Fetullah Gülen örneğinden görüleceği üzere Kürt Halkı’nın
kanından beslendi, büyüdü ve derin devlet olarak örgütlendirildi. Yine Bumerang
misali dönerek kendini vurdu. Devletçi zihniyette örgütlenmenin varacağı sonuç
her zaman bu olmaktadır, aslında Türkiye’de yaşanan darbe kapitalist sistemin
kendini ayakta tutma yöntemi, bu sistemin krizli hali, toplum dışılığının bu
biçimdeki yansımasıydı. AKP’nin demokratik ulus çözümü karşısında geliştirdiği
savaşta bugüne kadar Gülen’i en büyük yardımcısı olarak görmesi hele ki öz
yönetim direnişleri ile halkın iradesine karşı “denize düşen yılana sarılır
misali Fetullah yapılanmasına tekrar sarılması yine devletçi aklın başka bir
çıkmazıydı. Ortak çıkarları Kürt meselesinde çakışan Gülen ile Erdoğan siyasal
ortaklıklarını bozdu, demokratik ulus çözümü yerine devler aklını ön plana
çıkaran, Kürt Halkı’na savaş açan Erdoğan’ın bu dar görüşlü yaklaşımı
Türkiye’yi ciddi anlamda geriye çekti ve daralttı.
İç politikada bir türlü dengeleri oturtamayan Erdoğan
dışarda da siyasal dengeleri oluşturamadı. Dış politikada İsrail ve Rusya’yı
karşısına aldı, Kürt Halkı’na dönük düşmanlığı ile yaşanan insan hakları
ihlalleri Türkiye’nin AB üyeliğini tartışılır hale getirdi. Sunni-Suudi çizgiyi
öne çıkararak Avrupa’dan iyice uzaklaşan Türkiye, DAİŞ gibi çete yapıların arka
bahçesi ve tek dış politik ittifakı haline geldi.
Böylece içerde ve dışarda siyasette kaybettiğini anlayan
AKP, yeni iç ve dış politikasını bu kez de Kürt pazarlığı üzerinden geliştirdi.
ABD ile arasını düzeltmek için Rusya kozunu oynadı, Ruslarla diplomatik
faaliyetlerle ABD’ye mesaj verdi, patlayan Gülen darbesi ile ABD’den Gülen’i
istedi. Fakat ABD, Türkiye’ye Gülen yerine PYD’yi sundu.
Fettullah Örgütü sermayedar bir yapılanmadır. Bu anlamda 15
Temmuz darbe girişimi Türkiye’yi bir anlamda dış güçlerin kontrol altında tutma
müdahalesi olarak da görülebilir ve öyle de oldu. Aslında Türkiye içerde
girdiği çıkmazı aşmak için Cerablus’u işgal etti. Türkiye’nin bu işgali sadece
Türkiye’nin çıkarlarını gözettiğini söyleyen AKP siyaseti ile sınırlı değildir,
aynı zamanda da dış güçlerin Türkiye’yi bu savaşa ortaklaştırmasıdır. Türkiye
bu girişimleri ile kendini aşılması zor siyasal hataların içine sürüklüyor.
Binlerce yıldır beraber yaşadığı Kürt halkı ile barışacağına Kürt düşmanlığı
karşılığında Türkiye’yi pazarlama durumunda kalıyor. Görünen o ki Türkiye’yi bu
çıkmaza sürükleyen AKP’nin bu hatasının faturasını yine her zaman olduğu gibi
Türk Halkı ödeyecek. 15 Temmuz darbe girişiminde Avrupa ülkelerine kaçmak için
iki uçağını hazır tutan Teyyip Erdoğan, Cerablus batağında savaşa girerse
ailesini ve paralarını uçağa atıp tabana kuvvet kaçıp gidecek.
AKP, Türkiye’nin dış politikadaki başarısızlığını örtmek ve
kendi iç dinamiklerinin gündemini değiştirmek için, parçalanmış, çürümeye yüz
tutmuş-zayıflamış “Vatan-Millet-Sakarya diyerek Cerablus’a soktu. AKP,
Cerablus’a girerek aslında Suriye bataklığına saplandığının farkına varsa da
artık iş işten geçmiş olacak.
Erdoğan, iktidarını korumak ve süreklileştirmek için her
türlü riski göze aldı. DAİŞ ile de anlaşarak Cerablus’u tek bir mermi
patlamadan aldı. DAİŞ’in çekildiği şehre, askeri elbise giydirilmiş El Nusra,
Ahrar u Şam ve Sultan Murat Tugayları ÖSO adıyla girdi. Bu işgal girişiminin
birçok nedeni bulunurken bunlarden en önemlisi, Cerablus’un DAİŞ’in elinde
olması Demokratik Suriye Güçlerinin hedefi durumuna getiriyordu. İkincisi ise
DAİŞ’i Bab ve Mare hattına sürerek buradaki hattı güçlendirmesi istendi.
Bununla Halep hattının açık tutulması amaçlanıyordu.
Erdoğan ve etrafında topladığı anti demokratik, faşist
güruhun hesaba katmadığı bir şey vardı. O da Kürt Halkının artık eskisi gibi
olmadığı gerçeğidir. Kürt Halkı, öz yönetim direnişleri ile darbeci, faşist,
işgalci güçlere karşı sonuna kadar direneceğini gösterdi. Hatta Erdoğan işgalci
polis ve askerlerine moral vermek için yaptığı bir konuşmasında “en az
teröristler kadar iradeli, onurlu olun diyerek bu gerçeği kendi ağzı ile
itiraf etmişti. AKP’nin Suriye’de Kürtlere kafa tutması akıl işi olmadığı
ortaya çıkacaktır. Aynı zamanda bu durum Türkiye’deki Kürt Hareketinin
kontrollü olarak yürütmeye çalıştığı savaşın kontrolden çıkmasına da neden
olacaktır. Türk devletinin ÖSO kıyafetleri giymiş El Nusra çeteleri ile
Cerablus’a girmesi aynı zamanda her türlü desteği verdiği DAİŞ’in yenilgisi
anlamını da taşımaktadır. Bu nedenle Türk devleti bu savaşa açıktan dahil
olmuştur. Türkiye dağılan ordusuyla, devlet yapısıyla ve bir türlü oturtamadığı
dış politikasıyla Suriye’de ne yapabilir? Şimdi tekrar soruyoruz, Türkiye bu
hali ile Suriye’de ne arıyor?
Zin Maraş
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”