21 Aralık 2019 Cumartesi Saat 08:13
0
21
:” ”
:””
” “,
2015’de yapılan Bercam anlaşması ile
ekonomisini de güçlendiren İran, bölgedeki
rakipleri olan Suudi ve İsrail için bir tehdit haline geldi. 2016 yılında
Trump’ın ABD Başkanı olması ile ABD’de bulunan Lobi’nin İran karşıtı
politikasının değişeceğinin belirtileri gösterildi. İki güç arasından
belirleşen savaş pozisyonu siyaset, ekonomi ve diplomasiye de yansıdı. ABD
belirlediği stratejisi ile ‘Ya İran ya biz’ diyerek dünya siyasetini adeta
yeniden iki kutuplu dünya pozisyonuna çevirdi. ABD özellikle Suriye ve
Rojava’da DAİŞ çetelerinin cephe olarak son bulması ile İran karşıtı
hamlelerini somutlaştırmaya başladı. ABD, Suudi ve İsrail üç aşamalı
politikasının ilk ayağı ekonomi, ikinci ayağı İran’ı dünya siyasetinde yalnızlaştırma,
son aşama olarak İran sınırı dışında Yemen, Suriye ve Irak gibi ülkelerde
askeri müdahaleler ile zayıflatma olarak belirledi. İran’ın askeri kuvveti
olarak Sıpay Pastaranı terör listesine alarak ilerleyen süreçte İran
sınırlarında kısa süreli caydırıcı vuruşların olma ihtimalini de hazırladı. Tabi
Kasım Süleymani’nin kontrolünde olan Sıpay Pastaranı salt olarak askeri güç
olarak tanımlamak da yeterli kalmayacaktır. İran rejiminin güç ayağı olan Sıpay
Pastaran, rejimin bütün iç ve dış siyasetini, ekonomisini, diplomasisini ve
istihbarat çalışmalarını elinde bulundurduğundan terör listesine alınması
İran’ı oldukça zayıflatacaktır.
ABD’nin saldırıları karşısında kendi
tabiri direniş pozisyonuna geçen İran ‘ne savaş ne de müzakere olacak’ diyerek
buna karşı politika belirledi. Özellikle iç siyasette toplumsal patlamadan
çekinen rejim ABD’nin saldırılarına karşı içerde baskıyı arttırdı. Hatta
yaşanan süreci İran-Irak savaşı dönemi gibi belirleyip o dönemin politikasını
yeniden hayata geçirdi. Bu süreçte ‘kim muhalif olursa düşmana hizmet
etmektedir’ diyerek rejim karşısında muhalif olan kesimleri kendi tabiri ile ‘temizlemeye’
başladı. Dünya medyasında İran ve ABD arasında savaş başladı başlayacak havası
yaratılırken diğer taraftan görüşmelerin olma ihtimali tartışmaları gündeme
alındı. Eğer var olan süreç bu şekilde devam edecek olursa her geçen gün İran
rejiminin zararına olacaktır. Çünkü ABD’nin saldırma tehditleri bir yana İran
içerde ekonomik olarak gittikçe zayıflamaktadır. Toplum açısından besin
kaynağının bulunmaması ‘bardağın son damlası’ olarak tanımlanmaktadır.
Kaldı ki 15 Kasım’da hem İran hem de Rojhilat Kurdistan’ında gelişen
‘Serhildan’ eylemleri bu sonucu doğrulamaktadır. Halk Benzin zamlarını bahane
ederek rejim karşıtı eylemler ile 4 gün boyunca direniş gerçekleştirdi. Gelişen
direnişler şu an sonlandırılmış gibi görünse de halkın rejime olan tepkisinden
kaynaklı önümüzdeki günlerde eylemler daha da artarak devam edecektir.
Hatırlanacağı gibi 1964 yılında başlayan eylemler 1979 yılında halkın devrimi
ile sonuçlanmıştı. Lakin Devrim faşist rejim tarafından halkın elinden
çalınarak kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirildi.
Halkın geliştirdiği direniş eylemleri
tarihten kopuk, salt olarak güncel ele alınıp değerlendirilirse gerçeklikten uzak
bir tahlil ortaya çıkacaktır. İran halkları yüz yıllardan beri faşist
rejimler karşısında direniş gerçekleştiren politik kimliğe sahip bir
topluluktur. Gerçekleşen direniş eylemleri de bu hakikati kanıtlamaktadır.
Nasıl ki Ortadoğu genelinde devlet zihniyeti halklar tarafından kabul
görmüyorsa, Rejimin halka dayattığı milliyetçi, mezhepçi, cinsiyetçi, köleci ve
sınıfsal toplumu da İran halkları kabul etmemektedir. Bu nedenledir ki tarihe
devlet tarafından değil, halklar tarafından baktığımızda halkın tarihi her on
yılda bir direniş pozisyonundadır. Bu durum İnkılap (halkın elinden çalınan
devrim) öncesinde de sonrasında da böyledir. Son iki yüzyıllık tarihe bakılırsa
Kaçarların feodal aşiret devleti yıkılıp yerine Rıza Şah’ın dışarıya bağımlı
saltanat devleti gelmiştir. Halk tarafından o da yıkılıp yerine Xumeyni’nin
(Humeyni) dinci ve mezhepçi (Gerçek inançlardan kopuk hırsız, yolsuzluk yapan,
fuhuş ve uyuşturucu ile toplumu tüketen) devleti ortaya çıktı. Halk devrim
yapmış, pragmatist devlet zihniyeti
halktan devrimi çalmıştır. İran halkları artık yaşananları kader olarak
kabul etmemektedir. Mollaların
din ideolojisinin arkasına sığınarak toplumdan faydalanması, mali gelir elde etmeleri
artık deşifre olmuştur. Rejimin ideolojik karakterinden dolayı İran toplumu da
derin ayrımcılık politikalarına tabii tutulmuş, devletin vatandaşlarına eşit
mesafede ve adil davranması gerçekleşmemiştir Bu nedenledir ki halk faşist Molla
rejimi yıkılana kadar sokaklarda direnişlerine devam edeceklerdir. Lakin
halk doğru öncüyü ve alternatifi bulamamasından kaynaklı bazı tekrarları
yaşamaktadır. İşte gelişen eylemlerde ‘Ruhêd Şad, Rıza Şah’ (Ruhun şad
olsun Rıza Şah) sloganlarının atılması bu durumu göstermektedir. Hani tabiri
caiz ise İran halkı ‘denize düşen yılana sarılır’ misali hareket etmektedir.
Kaldı ki insanlar bu durumu kendi aralarında anlattıkları bir hikaye ile çok
iyi betimlemektedir. ( Köyün birinde bir adam mezarlığa gidip ölülerin
kefenlerini çalmaktadır. Bu adam ölmeden önce oğlunu yanına çağırır ve derki
‘ben bu köyde çok günah işledim, insanlar hep arkamdan beddua ve küfür eder
oldu. Bir şeyler yap ki insanlar beni beddua ve küfür ile anmak yerine şükür
ile ansın. Bir zaman adam öldükten sonra oğlu da mezarlıktan kefen çalmaya
başlar. Yalnız oğlu ölülerin kefenlerini çalmak ile yetinmeyip birde elindeki
sopa ile ölüleri yerinden eder. Durumu gören köy halkı ölen adamı anarak ‘Allah
kefen hırsızından razı olsaydı’ der.) Bu hikaye ile de anlaşılacağı gibi İran
halklarını tanımlayacak en doğru kavram ve üzerine düşünülmesi gereken
gerçeklik ise Devrim öncüsünü aramaktadır.
Son
eylemlerde yaşanan bir devrim değildi. Ancak devrimin mihenk taşları
örülmektedir. İran halkları
doğal olarak geliştirdikleri yöntem ile ekmek ve özgürlük savaşını
sentezlemektedir. Halkın sloganları sokağın, yani toplumun arayışlarını dile getirmektedir. Tahran’ın
stratejik cadde ve meydanları (Xiyaban İnkılap, Xiyaban Azadi, Ekonominin kalbi
Bazaar) ‘Benzin giruntermişe, Axun bayet gombişe’ (Benzin pahalı oldu,
Mollalar kesinlikle def olsunlar) sloganları ile son eylemlere öncülük ettiler.
Dile getirilen sloganların kökeni daha önceki eylemlerde atılan sloganların
uyarlanmış halidir. Sloganlardaki benzin ekonomiyi temsil ederken, Mollalar ise
İran rejiminin ideolojisini temsil etmektedir. Bu nedenledir ki sistem
kendisine karşı olan ‘tehlikenin’ farkındadır. Rejim, devlet aklı da kendince
daha önce edindiği tecrübelerden yola çıkarak olası direnişlere karşı
hazırlıklıydı. Ayettullah Xameney’in (Hameney) basın toplantısında
kolluk-emniyet güçlerine seslenerek ‘yeter ki eylemleri bastırın gerekli maddi
ve manevi desteği ben sağlayacağım’ açıklaması ile ortalık savaş alanına
dönüştü. Açıklama sonrası zaten hazırlıklı olan molla rejimi, kırmızı
düğmeye basıp hem özel savaş hem de fiziksel baskı yöntemleri ile halka
saldırmaya başladı. Camiiler de rejimin paralı ajitatörleri olan İmamê
Cuma’ları (Cuma İmamları) vaaz ve fetvalarla katliamları din adına
meşrulaştırdı. Diğer taraftan asayiş güçleri, üyelerinin iştahla halka
saldırması için adeta DAİŞ’in ganimet mantığını geliştirdi. Niruyê İntizami
(Polis güçleri) katledilen insanların cenazelerini ailelerine 20 ila 40 milyon
tümen (İran’da ortalama insanın aylık maaşı 1.5 ile 2 milyon tümen) para karşılığında
teslim etmeye başladı. Cenazelerden alınan paralar hangi güç tarafından
alındıysa kendi aralarında paylaşıldı, paylaşılmaktadır. Yine halk arasında
bilinçli bir şekilde manipülasyon haberler dağıtarak halk sokaktan çekilmeye
çalışıldı. İşte bunlardan bazıları ‘Halka müdahale edenler kendi aralarında
Arapça konuşuyorlardı. Devlet Haşdi Şahbi ve Hizbullah güçlerini getirdi.’
Diyerek bu güçlerin acımasız olduğu üzerinden yorumlar geliştirildi. Amaç halkı
bu tür psikolojik yöntemler ile korkutmaktadır. Bazı şehirlerde ise eylemlerin
üzerinden günler geçmesine rağmen halen en işlek meydanlarda bilinçli bir
şekilde onlarca insan halkın gözü önünde fiziksel saldırılar ile gözaltına
alınmaktadır. Bu insanların birçoğunun eylemler ile alakası olmamasına rağmen İtlaat
(İran İstihbaratı) ve Niruyê İntizami binalarına götürülüp en az 2 saat
gözaltına alıp işkence yaptıktan sonra bırakmaktadırlar. Rejim bu tür yöntemler
ile önümüzdeki günlerde olası eylemlerin önüne geçmek istemektedirler. Kaldı ki
işaretler önümüzdeki yılın ilk aylarında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde sokağın kaynayacağını göstermektedir.
Şêrko ARAM
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Şêrko ARAM