Birey ile toplum arasındaki ilişkileri doğru analiz etmeden ne birey ne de toplumsal gerçeklik anlaşılabilir. Mevcut kişilik yapısı, zihniyeti, alışkanlıklarını, düşünme tarzını ve üslubunu aşmak ancak ürünü olunan toplumsal kültürün tahliliyle mümkündür. Bu nedenle Önderliğin dediği gibi; ‘’Dallarla değil köklerle uğraşmak herhalde daha anlamlıdır.’’ Yaşanan daha çok işin dallarıyla, hatta yapraklarıyla uğraşmaktır, yani ayrıntılarıyla ve sonuçlarıyla uğraşmaktır. Kişilik bağlamındaki sorunları kökleriyle ele almada ve özeleştiri süzgecinden geçirmede çok yüzeysel kalınmaktadır. Tarihsel ve sosyolojik boyutlu kişilik ve toplumsal çözümleme tarzları radikal değildir. Böyle olunca hakikate ulaşmada uzak kalınıyor ve doğru temelde yapılanma, yani kişilikte Rönesans gelişmiyor. Uygarlık ve kapitalist sistemin benimsettiği birçok alışkanlıklar gerçek kişilik özellikleri olarak benimsenmiştir. Sahte, simülasyon kişilikte ısrar ediliyor. Bu durum kişiliklerde parçalı karakter ve krizli/kaoslu durum yaratmaktadır. Uygarlığın yarattığı krizli ve karmaşık kişilik tipolojisi böyle şekillenmiştir. Bu geri kişilik fiziki olarak devrime katılsa da zihniyette ve kültürde tam devrimcileşmiyor. Örneğin, paradigmasal ve sosyolojik açıdan Önder Apo ile bütünleşme düzeyimizi sorgulayalım! Eğer Önderliği anlamaya yönelik çabalarımız zayıfsa veya anlayıp ta ona göre hareket edip yaşamıyorsak o zaman Önderliğe olan bağlılığımızda yanlışlıklar vardır demektir. Önder Apo; ‘’Ne kadar duyumsuyor, hissediyor, hatta düşünüyorsak o kadarız.’’ derken onun özgürlük sosyolojisiyle bütünleşme düzeyimizi ortaya koyuyor.
Sosyolojik bir olgu olan birey bir kültür ürünüdür ve karakteri de o kültüre göre şekillenmektedir. Dogmatikleşmiş kültür tarzını aşmak hayli zordur. Özellikle binlerce yıllık dogmatik kültürle şekillenen Ortadoğu kişiliğinin zihniyet, ahlak ve kültür devrimini gerçekleştirmesi hayli sancılı geçmektedir. Bunun için; yoğun bir eğitim, güçlü kararlılık, büyük bir ütopya, düşünce gücü, irade ve örgütlülük gerektiği açıktır. Bunlar olmadan paradigmasal değişimler tam gerçekleşmiyor. Çünkü kökleri binlerce yıllık geçmişe dayanan kültürel ögenin ve bunun bireylerinin değişmesi mümkün olmamaktadır. Ortadoğu kişiliği bunun için bariz bir örnektir. ‘’Eski kültürün köklü olduğu alanda yeni bir kültürün oluşumu çok zordur. Eski kültür yeniyi kolay kolay kabul etmiyor. Kendini savunuyor.’’ (Önder Apo) Eski kültür ve alışkanlıklar özgürlük önünde engel oluyorsa gerici bir rol oynayacaktır. Ortadoğu kültürüyle şekillenen kişilik böyle bir paradoksu yaşıyor. Batı uygarlığının olumlu yönlerini de özde kabul etmiyor. Biçimde kabul ettikleri de kabadır ve sırıtıyor. Çarpık ve kopya bir taslaktan öteye gitmiyor. Kendisini özde ne değiştirebiliyor nede dıştan değişimlere açık hale getiriyor. Böylesine karmaşıklaşmış ve kör düğüm haline gelen krizli bir kişilik söz konusudur.
Ortadoğu kişiliği zihniyette tıkandığından yeni düşünceleri de sentez yapıp bir çıkış yapamıyor. Tıkanma zihniyettedir. Tarihi yorumu kurumuş. Hakikat algısı ve anlam gücü erimiş, felsefik olarak tıkanmış, sosyolojik olarak tıkanmış, bilim olarak tıkanmış. Din, milliyetçilik, oryantalizm, reel sosyalizmin yüklediği çarpık düşüncelerde eklenince zihniyette tam bir kaos-kriz hali hakim oldu. Kurtarmalık bir kişi olarak başka öznelerin nesnesi olmak için yarışırcasına sözde karşı olduğu Batı’nın kapitalist merkezlerine koşuyor. Akın akın ölüm yolarından geçip Avrupa’ya ABD’ye kaçmak istiyor. Diğer taraftan da DAİŞ gibi bir ucubeleşmeyi yaşıyor. Önder Apo, klasik Ortadoğu kişiliğini ‘’Bir Halkı Savunmak’’ kitabında çok çarpıcı bir şekilde çözümlemektedir. ‘’Ortadoğu zihniyeti günümüzde tam bir keşmekeşliği yaşamaktadır. Batı tarzı zihniyet devriminden çok uzaktır. Rönesans, reformasyon ve aydınlanmayı kendi özgül koşullarında yaşamaya ihtiyaç bile duymuyor. Fakat pratik ürünlerinin en son modalarını kullanmaktan çekinmiyor. Sözde kendine ait sandığı zihniyetin tarihsel kökeni ve gelişiminden pek anladığı bir şey yoktur. Tarih yorumu her grup için kuru bir övünmeden öte bir anlam taşımaz…Topluma bakışında ütopya yoksunluğu kadar geleneğin muhteşem mitolojik, dini, bilgece unsurlarını da yitirmiştir. Ne önüne, ne arkasına umut ve heyecan dolu yaklaşmaktadır. Bunlar olmayınca da yaratıcılık olmaz. Zihniyetin bilimsel, felsefi ve sanatsal ürünleri kurumuştur. Fazla bir iddiası da kalmamıştır. Delirmekten daha beter bir ruhsal atmosfer hiç eksik değildir. Geçmişten gurur, gelecekten umut çoktan yitip gitmiştir. Yaşama anlam vermekten uzaktır, hiçbir yaşam etkinliğinde iddialı değildir. Anlamak isteği sönüktür. Tüm gücüyle yüklendiği husus, günü kurtarmaktır…Özcesi Ortadoğu’nun tarihsel zihniyet dünyalarından geriye büyük bir unutkanlık, cahilce sahipleniş, yaratımdan tümüyle yoksun, hayal bile diyemeyeceğimiz illüzyonlar kalmıştır. Avrupa ve Uzakdoğu zihniyetini kazanmayı ise gururuna yediremez. Buna gücü de yetmez.’’
Aynı krizli durum daha da vahim şekilde kapitalist modernitenin yarattığı bireyci kişilikte yaşanmaktadır. Ortadoğu kişiliği belki yıkıcılıkta ancak bir noktaya kadar gidebilir. Fakat analitik akılla bilim ve teknikte sınırsız hakimiyet sağlayan kapitalist modernite kişiliği hem toplumsal doğayı hem de ekolojiyi yok edecek düzeyde bir canavarlaşmayı yaşıyor. Başta ahlak olmak üzere toplumsal değerleri alabildiğince dağıtıyor. İnsanlığa dair maddi ve manevi değerleri pazarlama konusu yapıp peşkeş çekiyor. Bununla da yetinmiyor doğaya ait ne varsa metalaştırıp sermayeye dönüştürüyor. Önder Apo, kapitalist sistemin yarattığı kişilik özelliklerini yine Bir Halkı Savunmak kitabında harika bir analizle ortaya koyuyor: ‘’Kapitalizmle birlikte iktidar-bilme işi, bilim devriminin gücüyle görülmemiş boyutlara varmıştır. Bilim ve sanatın tekelleştirilmesi korkunç bir egemenlik ve sömürü gücüne yol açar. Bireyi istediği gibi şekillendirme, yararlanma imkânını verir. Sadece zihniyet yapısını, temel paradigmaları kendi özel dünyasına göre dönüştürmekle kalmaz, ‘At gözlü ve teneke yürekli’ yapar. Bu göz ve yürekle insanlar en sığ, menfaatçi, egoist, nemelazımcı, zalim, duygusuz, soyut, robotumsu varlıklar haline getirilir.’’
Birçoğumuzda yaşanan temel sorun, zihniyet, alışkanlık ve yaşam tarzındaki uygarlık etkilerini çözememe sorunudur. Önder Apo, yeni paradigmayla kendi şahsında özeleştiri yaparak Ortadoğu ve Batı kapitalist kişiliğini, yine reel sosyalist kişiliğini çözümleyerek aştı. Zihniyet ve kişilik devrimini gerçekleştirdi. Demokratik Modernitenin özgür yurttaş özelliklerini, görev ve sorumluluklarını ortaya koydu. Demokratik Modernite kurmay gücü olan Enternasyonal Parti devrimci/kadro ölçülerini de netleştirdi. Yani Önder Apo çağımızda yaşanan kriz kişiliğini aşmak için yeni demokratik birey ve sistem sosyolojisini geliştirdi. Barış ve Demokratik Toplum kişiliğinin portresini çizdi.
Erkek egemenlikli iktidarcı-devletçi, cinsiyetçi, mülkiyetçi sosyolojiden tamamıyla kopuş gerçekleştirmeden Özgürlük Sosyolojisinin demokratik öznesi olunamaz. Ortadoğu iktidarcı-devletçi uygarlığın ve geleneksel toplumun kişiliklerde bir kültür olarak yerleştirdiği mitolojik/dini dogmalar, ailecilik, kabilecilik, aşiretçilik bağları ve geleneksel kadın-erkek ilişkileri gelişmeye engel olmaktadır. Diğer tarafta batı kapitalizminin liberal etkileri olan bireycilik, modernist yaşam anlayışları ve özentileri kişilikleri esir almış durumdadır. İki geri kültür ve sosyoloji aşılamadığından kişilikte büyük ilerleme sağlanamıyor. Uygarlık ve onun son temsilcisi olan kapitalist modernitenin temel zihniyet ve kültür yapısını çözümlemeden özgürlük arayışımızın kısa süreli romantik hayallerden ibaret kalabileceğini yaşanan örneklerde görebiliriz. Reel sosyalizm, Ulusal Kurtuluş ve diğer özgürlük mücadeleleri büyük direnişlerle birlikte büyük bedeller ödediler. Özgürlük hedefleri vardı, niyetleri temizdi. Ama vardıkları nokta yine karşı çıktıkları kapitalizm oldu. Çünkü sosyolojik analizleri, yöntemleri ve araçları yanlıştı ve amaçlarına uygun değildi. Bu bakımdan Önderliğin geliştirdiği Özgürlük Sosyolojisi, özgürlük, eşitlik, demokrasi ve sosyalizm isteyen başta kadın ve ezilen tüm emekçiler için beş bin yıllık uygarlık krizinden kurtulmak için gerçek devrimdir. Zira ne kadar büyük umutlar beslense de, teoride ne kadar anti-sistemci olunsa da kapitalist modernitenin ideolojik/zihinsel ve kültürel araçları aşılmadan, tüm kavram ve kuramları çözülmeden beş bin yıllık sömürücü uygarlık çemberinden dışarı çıkılamaz. Çünkü uygarlık sistemi Sümer rahiplerinden tek tanrılı dinlere ve oradan bugünki küresel sisteme kadar aynı zihniyet, araçlar ve yöntemler üzerinden gelişti. Kurnaz avcı erkekle gelişen iktidar, sınıf, devlet, uygarlık ve kapitalizm aynı zihniyet, kültür, felsefe ve sosyoloji üzerinden gelişmiştir. Sümer rahiplerinin kurguladığı tanrısal devlet sistemi mitoloji ve dinlerde (Yüce Allah-Tanrı) felsefede (Platon’da idea, Aristo’da logos, Hegel’de Geist) ve kapitalizmde ulus-devlet ve ‘’Tanrı para’’ ya dönüşmüştür. Bunun için çözüm, zihniyet, ahlak ve kişilik devrimidir.
ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ: YENİ SOSYAL BİLİM PARADİGMASIYLA GERÇEKLEŞEN ZİHNİYET DEVRİMİDİR
Zihniyet, ahlak ve kişilik devrimi yeni bir anlam gücüne kavuşmaktır. Uygarlığın ve kapitalist sistemin zihniyetlere yerleştirdiği paradigmayı aşmadan yeni bir anlam gücü yaratılamaz. Zihniyet aydınlanması derken soyut bir varsayımdan bahsedilmiyor. Önce eleştirdiğimiz Doğu ve Batı hakikat rejimlerini ve dayandıkları paradigmalarını Özgürlük Sosyolojisinin süzgecinden geçirmek gerekir. Özgür birey ve toplum sosyolojisi ancak mevcut geri sosyolojilerin radikal eleştirisiyle kurulabilir. Bunları yapmak içinde Birincisi; Hakikatçe tarihin özlü kavranışı gereklidir. Tarihi bilincimizi geliştirirken Demokratik Uygarlık ile devletçi uygarlık ikilemini sürekli göz önünde bulundurmamız şarttır. Tarihi yorumlarken, iktidar-devlet ve uygarlık zihniyetinden arınmış bir bakış açısına ulaşma hakikatin kavranması açısından elzemdir. İkincisi; Felsefeyle hakikati yorumlamayı gerektirir. Doğru bir felsefi ve bilimsel yorumu yapılmadan Doğu-Batı hakikatlerinin sentezlenmesi gerçekleştirilemez. Yeni sentez için Doğu’nun dogmatizmi ile Batı’nın pozitivist bilim anlayışının Özgürlük Sosyolojisiyle sürekli eleştirilerek aşılması gerekir. Eski dinsel dogmalar ve bilimcilik adına geliştirilen pozitivist dogmalarla zihniyet aydınlanması sağlanamaz. Doğu’nun klasik mitolojik-dinsel yöntemleri ve Batı’nın pozitivist bilimci yöntemi ile kaba materyalist yorumlarıyla zihniyet aydınlanması başarılamaz. Üçüncüsü; Toplumsal sorunları ve tıkanan sistemleri değerlendirirken daima Ahlaki ve Politik toplum kriterleriyle ve demokrasi bilinciyle yaklaşmak ve bu eksende çözüm önerileri geliştirmek gerekir. Dördüncüsü; Sorunlara yaklaşırken çağdaş bilim anlayışıyla analitik ve duygusal zekanın ahlaki dengesini kurarak çözüm seçeneklerini geliştirmek gerekir. Beşincisi en önemli boyuttur. Özgür kadın ve özgür erkek sosyolojisini gerçekleştirmektir. Bilinç-oluşum ve varlık diyalektiğini kendi özgürlük sosyolojimizle demokratik zihniyetle oluşturmak istiyoruz. Evrende tüm canlı varlıklar ikilem tarzında gerçekleşmektedir. Bizde bu temelde özgür toplumsallığımızı kurmak istiyoruz. Bunun anlamı, kadın-erkek ilişkilerinin özgürlük ilkeleriyle yeniden demokratik temelde düzenlenmesidir. Öncelikle kadın ve erkek olgusunu tarihsel, felsefik, ideolojik, sosyolojik ve etik-estetik açıdan tanımlamak ve çözüme kavuşturmak gerekir. Yani Zihniyet boyutuyla konunun aydınlatılması ve bu doğrultuda bir devrimin yaşanması gerekiyor. Önderliğin geliştiridiği Özgürlük Sosyolojisi bu ikileme dayalı gelişiyor. Devrimci hareketlerin ya da devrimci bireylerin ilk önce çözmesi gereken sorun kadın özgürlük sorunudur. Bu nedenle Önder Apo; “Devrimciliğin birinci şartı kadın özgürlüğüne doğru yaklaşımdır” demektedir. Düşürülen kadın etrafında cinsiyetçilik, mülkiyetçilik, bencillik, tahakküm, iktidar ve faşizm geliştirilmiştir. Kadın üzerinden gelişen bu tahakküm ve mülkiyet ilişkileri aşılmadan Özgürlük Sosyolojisi geliştirilemez ve sosyalizme varılamaz.
Sonuç olarak: Özgürlük Sosyolojisi, kuantum sosyolojisidir. Kaos aralığında özgürlük seçeneğiyle çıkış yapmadır. Düz ilerlemeci ve döngüsel paradigmaların dogmatik ve determinist anlayışlarını kuantum düşünce tarzıyla aşmak ve özgür birey ve Demokratik Toplumu inşa etme sosyolojisidir. Özgürlük Sosyolojisi, Barış ve Demokratik Toplum sosyolojisidir. Savaş ve çatışma yerine, ölüp-öldürme yöntemi yerine Yaşa ve Yaşat felsefesini, konuşmayı, diyaloğu, müzakereyi ve demokratik siyaseti esas almaktadır. Özgürlük Sosyolojisi, bilimsel sosyalizmin sosyolojisidir. Devletçi uygarlığın ve kapitalist modernitenin geliştirdiği iktidarcılığı, sınıfsallığı, tahakküm ilişkilerini, mülkiyetçiliği, dogmatizmi, pozitivizmi, milliyetçiliği, cinsiyetçiliği aşmayı hedeflemektedir. Özgürlük Sosyolojisi, özgür ve bağımsız zihniyet inşası ve toplumsal devrimlerin sosyolojisidir. Özgür birey ve Demokratik Toplum denkleminde kurulan komünalite sosyolojisidir. Özgürlük Sosyolojisi, aynı zamanda eko-sistemle yeniden buluşma anlamında Üçüncü Doğa’nın sosyolojisidir. Kapitalist sistemin bunalımlı çağından ancak ‘’yaratılış sosyolojisi’’ olan Özgürlük Sosyolojisiyle çıkış sağlanabilir.
Geçmekte olduğumuz kaos çağında, kuantum yaratılış ve oluşum anında özgür birey ve Barışçıl, Demokratik Toplum sistemimizi örgütleyerek ilerlemekteyiz. Demokratik Modernite Sisteminde Entelektüel, Ahlaki ve Politik görevlerle inşa edilmekte olan ÖZGÜRLÜK SOSYOLOJİSİ yeni enternasyonal sistemimizi ifade etmekte ve yeni özgür dünyamızı meydana getirmektedir.
Dıjwar SASON