15 Mart 2016 Salı Saat 12:13
Kürt Halkı Önderi
Abdullah Öcalan’ın İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmelerin derlendiği Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa:
İmralı Notları, isimli kitaptan iki görüşmeyi daha okuyucularımız ile tam metin
olarak paylaşıyoruz. Öcalan: “Örneğin Savaş Buldan’ı bir gecede götürüp yok
etmediler mi? Kim bilebilirdi ki, değil mi? Bana tanrısal güven felaket
getirir, siyasette sıfırlanırsınız. Ben politik bir insanım. Beni
burada her an öldürebilirler
Abdullah Öcalan: Başka kimse yok mu? Sırrı bey
gelmedi mi?
Selahattin Demirtaş: Hayır, gelemedi. Bu konuyu da
konuşmak istiyoruz.
Abdullah Öcalan: (Yetkiliye dönerek) Sizin bilginiz
dahilinde midir gelmemesi?
Yetkili: Karar mercii olarak bizim değil, ama
biliyorduk.
Abdullah Öcalan: Peki, bunu konuşacağız. Buyrun
oturun.
Abdullah Öcalan: Evet, hoş geldiniz. Nasılsınız?
Selahattin Demirtaş: Biz iyiyiz, sizin sağlığınız
nasıl?
Abdullah Öcalan: Sağlığım iyi, bunlar önemli değil.
Sabahtan beri diğer arkadaşlarla tartışıyoruz. Sürecin sağlıklı ilerlemediğini
düşünüyorlar. Onlarla sert tartıştım. Sonra Yetkili geldi, onunla da
tartışıyoruz. Arkadaşlar “Burada pat diye düşüp ölseniz kim bilecek diyorlar.
“İki aydır dışarıyla iletişimin yok. Dışarıdaki arkadaşlar sürecin sağlıklı
yürüdüğünü açıklamışlar. Nereden biliyorlar diyorlar. Tabii ben heyete
güveniyorum, burada görüşmelerimiz sürüyor. Ama dışarıyla düzenli bir
iletişimimiz yok. Süreç nasıl sağlıklı yürüyor? Arkadaşlar “Size aşırı
güvendikleri için öyle açıklamalar yapmış olabilirler diyorlar. Onlara da
söyledim. Bana bu şekilde güvenmek en büyük ihanettir. Bana Tanrıya güvenir
gibi bir güven ihanetten de kötüdür. Devlet oyun oynuyor demiyorum, yanlış bir
algılama tarzından söz ediyorum. Örneğin Savaş Buldan’ı bir gecede götürüp yok
etmediler mi? Kim bilebilirdi ki, değil mi? Bana tanrısal güven felaket
getirir, siyasette sıfırlanırsınız. Ben politik bir insanım. (Gülerek) Beni
burada her an öldürebilirler.
(Pervin’edönerek) Savaş kaç gün kayıp kaldı?
Pervin Buldan: Bir gece Başkanım.
Abdullah Öcalan: Savaş politik de değildi,
öldürdüler. Ben politiğim. Beni de öldürebilirler. Bu ülkeyi darbeler ülkesi
yapabilirler. Kandil’i de eleştirdim. Sınıfta kaldılar.
Yetkili: Yani mesela diyelim, çünkü öyle bir şey yok,
yanlış anlaşılmasın.
Abdullah Öcalan: Tabii ki ben örnek olması için
söylüyorum. Benim katilim bir buçuk km ötededir diye düşünelim. Yaveri
Menderes’e “Efendim, ordu darbe hazırlığı içindedir diyor. Menderes “Benim
ordum bana öyle bir şey yapmaz diyor. Oysa o gün o istihbarata değer verse
başına bunlar gelmeyecek.
Selahattin Demirtaş: Başkanım, bizim açıklamalarımız
birinci aşamanın sorun çıkmadan devam ettiği şeklindedir. Ama haklısınız tabii,
sizin iletişiminiz yoktu.
“Ben Kendime Ve Öz Gücüme
Güveniyorum
Abdullah Öcalan: Bunu şunun için söylüyorum:
Politikada 24 saat uzun zamandır. Bir ders olarak söylüyorum. Siz bir örgütün
Başkanısınız. Üyeleriniz tutuklanır, öldürülür, ki geçmişte öyle yapıldı.
Sürekli örgütünüzü takipte ve dikkatli olacaksınız. Sürekli kuşkucu
olacaksınız. Siz de, KCK de “Süreç sağlıklı ilerliyor diye açıklama
yapıyorsunuz. Haydi siz deneyimsizsiniz, ama Kandil’deki arkadaşlara kızıyorum,
kırk yıllık arkadaşlarımdır. Kandil merkezinin bu kadar aptal durumuna
düşmesini anlamıyorum. Bunları onlarla tartışıp cevabını getirirsiniz.
Menderes’in, Özal’ın sonu ortada. Politikayı bu tarzda yaparsanız Türkiye’de
fazla başarılı olamazsınız. Sabah arkadaşlara da söyledim. Siz de dışarıda
olsaydınız aynısını yapardınız, değil mi dedim. “Evet, biz de size güvenir,
aynısını yapardık dediler. Güya onlar da sizinle konuşmak istiyorlardı.
Görüşmeyin, onlar çok tehlikeli konuşuyorlar.
Devlet beni sınar, ben de devleti. BDP’ye, Kandil’e
güvenerek siyaset yapmıyorum ben. Özgücüme, entelektüel birikimime güveniyorum.
İster benimle oyun oynasınlar, ister çok fazla güvensinler, benim için fark
etmez. Ben kendime ve özgücüme güveniyorum. Kandil melekler gibi bana bağlı,
ama böyle olmaz.
“AKP Ciddiyse…
Şimdi süreç hızlı gidecek deniyor. Mesele hız değil ki. AKP
ciddiyse alt birim oluşturacak, sizinle iletişimde olacak. Bunu yapmazsa demek
ki oyun peşindedir. Artık heyetlere de bu tarzda yaklaşım, Sırrı’yı men etme,
“Ahmet’i kestim meselesi bitti. Makul heyet neyse siz belirlersiniz, Adalet Bakanlığı
sadece formaliteleri yerine getirir. Sayın Başbakan bilmeli ki, böyle yaparsa
bitti. Sizin bu duruma ne kadar üzüldüğünüzü biliyorum. Tamam, bana karşı
burada bir saygısızlık yok, görüşüyoruz, ediyoruz. Ama sizin ilişkiniz sağlıklı
değil. Laubali yaklaşıyorlar, olmaz.
Yetkili: Laubalilik denirse sayın vekillere haksızlık
olur. Onlar böyle bir şeyi kendilerine asla yaptırmazlar.
Abdullah Öcalan: Geçenlerde Bursa Başsavcısı geldi.
Ona dedim ki, kardeşim Mehmet bile gelmiyor ailemdir, onu bile getirmiyorsunuz.
Zaten süreç nedeniyle üç yıl avukatlarımın gelmemesini mesele etmedim,
sabrettim. Ama şimdi yaptığınız tam bir rehine durumu değil midir dedim. Demek
ki beni beni rehine gibi tutuyorlar. 3 Ocak’ta Mehmet geldiğinde ona şu uyarıyı
yaptım: Birkaç hafta sonra hava muhalefeti falan olmazsa, seni getirmezlerse,
kör bir bıçak al, direniş konumuna geç seni getirmezlerse demek ki bir sıkıntı
var dedim. Bunu örnek olarak söylüyorum.
Maalesef bu dönemde yetersizliklerimiz ortaya çıktı. Bundan
sonra AKP ile ilişkileri düzene sokmalısınız. On beş günde bir sizden bir heyet
gelmeli. Çalışmalarımızı hızlandırmamız gereklidir. AKP ile daimi bir heyet
görüşmeniz olmalıdır. Sadece siz ikiniz de değil, başka arkadaşlar da
gelebilir. Üç dört kişi belirlersiniz, “Şunu bunu sevmiyorum denirse biter.
Net konuşuyorum.
Yetkili: Efendim, bunlar diyalogla rahatlıkla
çözülebilecek konulardır. Aslında bu kadar büyütmeye de gerek yok diye
düşünüyorum.
Abdullah Öcalan: Burada devlet ilişkisini ben,
hükümet ilişkisini de siz yürüteceksiniz. Yetkililer de bu konuda size yardımcı
olmalıdır. Periyodik süre on beş gündür. Olağanüstü bir şey olur, hava
muhalefeti vb. Bunun dışında bu süreye uyulmalıdır.
Bir buçuk aydır dışarıyla iletişimim yok. Ben burada
sıfırlandım diye düşündüm. Çok öfkelendim. Müdüre falan çıkıştım, hakaret
ettim. “Dengesini yitirdi bile dediler. Dün doktor geldi, ona da ben dengemi
yitirdim dedim. Ancak umarım devletin de yardımıyla bunlar düzelir. Çünkü temel
irtibatım sizsiniz.
Selahattin Demirtaş: Anlaşılıyor Başkanım, biz de
farklı düşünmüyoruz.
Abdullah Öcalan: Evet, aktaracaklarınız vardır
sanırım.
Selahattin Demirtaş: Yolda gelirken öğrendik, Gültan
hanımın annesi vefat etmiş.
Abdullah Öcalan: Öyle mi? Benim adıma başsağlığı
dilersiniz.
Selahattin Demirtaş: KCK ve KJB’nin size ulaşan
mektuplarının birer fotokopisini teyit etmek amacıyla göstermek istiyoruz.
Sizin buradaki koşullarınızda bir değişiklik var mı? Yeriniz
değişti mi ya da inşaattan falan söz ettiler mi? Çünkü Adalet Bakanıyla
görüştük. Sizin yeni bir yerin inşaatının bitmek üzere olduğunu söyledi.
Abdullah Öcalan: Yok, şu anda fazla bir değişiklik
yok, ama olmalı tabii.
Selahattin Demirtaş: Hükümet ısrarlı tutumumuza
rağmen halen partimizle heyetler arası görüşmeye başlamadı. Kapalı olmadıklarını
söylemelerine rağmen ciddiyetsiz yaklaşım sürüyor. Siz zaten bu konuya
değindiniz.
Abdullah Öcalan: Evet, konuştuğumuz gibi.
Selahattin Demirtaş: Heyette bulunacak arkadaşların
isimlerinin tartışılmasını da kabul etmiyoruz. Biz size ve yürüttüğünüz sürece
saygımızın bir gereği olarak bugün geldik, aslında gelmek istemedik.
Abdullah Öcalan: Biliyorum, bundan sonra olmamalı
tabii.
Selahattin Demirtaş: Ankara’da Demokrasi ve Barış
Konferansı yapıldı. Sonuç Bildirgesini Müdüre teslim ettik. Tam istenilen gibi
olmasa da sonuçları itibariyle verimliydi. İlk defa sizin açık çağrınızla
yapılan bu konferansa katılım da çok iyiydi. Değişik çevre ve şahsiyetlerden
güçlü bir katılım oldu.
Abdullah Öcalan: Biraz acele olmadı mı?
Selahattin Demirtaş: Aslında sol ve demokrat
çevrelerin kafa karışıklığı ve dağınıklığını acilen gidermek açısından erkene
alındı. Bunu bir ilk konferans olarak düşündü arkadaşlar. Belki sonbaharda bir
ikincisi olacak.
Abdullah Öcalan: Daimi bir İzleme Kurulu gibi bir şey
kurulmalıydı bence.
Selahattin Demirtaş: Kuruldu zaten. Öyle toplanıp
dağılan bir konferans olmadı. Çalışmalarını ve kararlarını takip edecek bir
kurulları oluştu.
Ayrıca I. Ortadoğu Kadın Konferansı Diyarbakır’da toplandı.
Sonuç Bildirgesini Müdüre teslim ettik. Yirmiden fazla ülkeden, Türkiye’den
kadınlar katıldı. Tartışmalar ve sonuçları faydalı olmuş.
Abdullah Öcalan: Kaç yabancı konuk vardı?
Pervin Buldan: 200’ü yabancı toplam 400 kişi katıldı.
Ben gidemedim, çünkü Savaş’ın anmasına denk geldi.
Abdullah Öcalan: Leyla’nın bir mevzusu yansıdı. O
neydi?
Selahattin Demirtaş: Leyla Xalit’le aralarında bir
tartışma olmuş. Leyla Zana “Biz Filistin halkının mücadelesine saygı duyuyoruz,
ama İsrail devletinin de bölgede yaşama hakkı var, bunu da kabul etmek gerekir
deyince tartışma çıkıyor.
Abdullah Öcalan: Leyla Xalit buna niye karşı çıkıyor
ki! Zaten FKÖ İsrail devletini tanımıyor mu? İki devletli çözüm demiyorlar mı?
Leyla Zana biraz oradaki siyasi geçmişi bilseydi cevabını iyi verebilirdi
tabii.
F. K. kimdir?
Selahattin Demirtaş: F. K. kadın hareketinin
temsilcilerindendir. DÖKH’de görevlidir.
Abdullah Öcalan: Bu DÖKH nedir, kimindir?
Selahattin Demirtaş: BDP Kadın Meclisinin de bileşeni
olduğu üst bir kadın yapılanmasıdır. Bizim arkadaşlarımızdır.
Abdullah Öcalan: F. K.’nin yanılmıyorsam bana bir
mektubu da vardı. Nerelidir?
Selahattin Demirtaş: Diyarbakırlıdır.
Abdullah Öcalan: Birikimi olduğu anlaşılıyor, selam
söylersiniz. Yurdusev nasıl? Ona da selamlarımı söyleyin. Eşi Ömer çok değerli
bir arkadaştı. Kahramanca direnip KDP’ye teslim olmamak için şehit düştü. Keşke
şehit düşmeseydi, çok üzülmüştüm. Şimdi ne yapıyor Yurdusev, bir yerde
çalışıyor mu?
Pervin Buldan: HDK’de çalışıyor.
Selahattin Demirtaş: Akil İnsanlar Heyetlerinin
Başkanlarından oluşan bir grubun sizi ziyareti gündeme geldi mi? Adalet
Bakanıyla görüştük. Hakan beyin böyle bir şeyi düşündüğünü söyledi çünkü.
Abdullah Öcalan: Bilmiyorum, çok tamahkar değilim
tabii. Yeterince akil olsalardı önce benimle görüşürlerdi. Sayın Başbakana
rapor ileteceklerse benimle de görüşmelidirler. Çok hevesli değilim ama karşı
da değilim. Bana soruları vardır mutlaka, benim de verecek cevaplarım var tabii
ki. Bütün bu süreçlerin yanıtları bende gizlidir elbette.
Yetkili: (Demirtaş’a hitaben) Siz bakana sorduğunuz
için söylemiştir. (Başkan’a hitaben) Biz de burada Hakan beyle size iletmiştik
hatırlarsanız.
Abdullah Öcalan: Biz burada devlet üzerinden bir
çalışma yapıyoruz. (Yetkiliye bakarak) Tabii çok açmayacağım. Belli bir süre
devlet üzerinden gidecek bu ilişki. Çok esaslı ve tayin edici bir çalışma
olacak. Bununla ilgili sizden bir dileğim olacak. Bir sonraki görüşmede 25
kadar isim getirirsiniz. Böyle akil insan demeyelim de, toplumun her
kesiminden, sivil toplumu kapsayacak, kalburüstü insanlardan oluşacak bir
liste.
Selahattin Demirtaş: Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi
bu meseleyle ilgilenen insanlar mı?
Abdullah Öcalan: Hayır, tam öyle de değil. Biraz
derinlikli tartışma, fikir jimnastiği yapabileceğimiz kişiler olmalı. Farklı
kesimlerden insanlar olabilir. Ermeniler, Aleviler, gayrimüslimler,
anayasacılar vb.
Pervin Buldan: Mithat Sancar gibi.
Abdullah Öcalan: Ahmet Özer, Mesut Yeğen, Büşra Hoca
da olabilir. Hani beni eleştiriyorlar ya, “Müslüman Türklerle anlaştı, bizi
unuttu diyenlerin eleştirilerini boşa çıkaracak bir çalışma olacak. Devlet
aklıyla sivil aklı buluşturmayı başarabilecek isimler olmalı. Şarlatanlık yapıp
sabote edenlere cevap olacak. Tabii “Bu listeyi Apo istedi şeklinde bir edayla
hazırlamayın. Nazan’ın (Üstündağ) yazılarını okuyorum. Barış stratejisini çok
iyi anlamış. Beni bu konuda en iyi anlayan kadındır. Her gün ona danışın, zaten
Danışma Kurulunuzdadır. Beşikçi’yi de yazın diyeceğim, ama ulus-devlete
saplanıp kalmış, bizim demokratik modernite düşüncemizi çok da anlamak
istemiyor.
Yetkili: Tabii bu tekamül etmesi (kararlaştırılması)
gereken bir çalışma.
Selahattin Demirtaş: Yani henüz netleştirmedik mi
diyorsunuz?
Yetkili: Evet, henüz tekamül etmemiş.
Selahattin Demirtaş: Ama kapalı değilsiniz herhalde
Yetkili: Yeni gündeme geldi, tartışacağız daha.
Abdullah Öcalan: Bu çalışma bütün bu çalışmalarımı
bütünleyecek bir çalışmadır. Ben öneri sundum, umarım olur. Olmazsa başka türlü
çalışamam. Devletle elliden fazla toplantı yaptım. Artık karar aşamalarına
geçmemiz gerekiyor. Siz listeyi hazırlarsınız.
Selahattin Demirtaş: Buraya yanınıza gelecek hükümlü
arkadaşların listesini Bakana verdik. Listeyi arkadaşlar hazırladı.
Beklentilerinizi göz önünde tutarak isimler belirlendi. Şimdi bakanlık
inceleyip karar verecek.
Abdullah Öcalan: Eğer işler yolunda yürürse,
sekretarya için arkadaşlara ihtiyacım olacak. Not tutamıyorum, işte
görüyorsunuz. Belki birkaçını dışarıdan isterim. Bilgisayar vb. bilen
arkadaşlardır umarım. Erkeklerden teorik olarak çok güçlü arkadaşlar vardı.
İsimlerini şimdi hatırlayamadım. Ama böyle uygun görmüşlerse olsun. Yalnız
sağlam iradeli arkadaşlar olmalı. Kimse kolay kolay benim tarzıma dayanamaz.
(Gülerek) Yanımdakiler dört yıldır buradalar, daha yeni yeni uyum sağladılar.
Gelenler diri ve çalışkan olmalı, sıkılmadan profesyonelce çalışmalılar.
Selahattin Demirtaş: Sebahat Tuncel’in selamları
vardı. Seçimlere Batıda HDP ile girmek iyi olur mu diye bir tartışma yürütmek
istiyor.
Abdullah Öcalan: Yok, Doğusu Batısı yok. Birleşik
olmalı. Şimdi bakın, Türkiye’de siyasette bir kırılma yaşanıyor. Ulusalcılar da
kendilerine çekmek istiyorlar. Kürtler yıllarca yeterince uyandılar. Şimdi
Türkler de Batıda uyanıyor. HDP’yi tam da bu dönemde aktifleştirmek gerekmez mi
acaba? Sadece Doğu’nun partisi olarak seçimlere girmek BDP’de sıkıntı
yaratabilir.
Selahattin Demirtaş: Açıkçası biz HDP yeterince hazır
ve örgütlü olmadığı, tanınan bir parti haline gelmediği için biraz riskli
gördük. Bu nedenle BDP ile girelim dedik.
Abdullah Öcalan: Yıllarca neden örgütleyemediniz?
Sabahat, Sırrı, Ertuğrul neden örgütleyemediler? Emekçileri, Alevileri
örgütlemek gerekirdi. Kürt kitlesini kazanabileceğimiz kadar kazandık. Bundan
sonrası biraz zor. Biraz da Türk kitlesi kazanılırsa politik öngörüme göre
yüzde 15’i geçebilir. Türklerden de yüzde 5 alınabilir. Sırrı gelseydi
kendisini eleştirecektim. Geçenlerde Fatih Altaylı’ya siyasetten emekli
olacağını söylüyor. Olmaz öyle, olacağı varsa da insan politik davranır,
söylemez açıkça.
Selahattin Demirtaş: Bütün gelişmeleri, olup biteni
izleyebiliyor musunuz?
Abdullah Öcalan: Biraz, kısmen. Bu CHP klasik darbeci
partidir. BDP kalmalı, bir Kürt formatı partisi diyelim, devam etmeli. Ancak
daha üst bir formatta başka bir partide buluşma da olmalı. BDP giderek bir
kadro partisi, ideolojik parti olabilir. Ama Edirne’den Hakkari’ye hitap eden
pratik bir parti de olmalı. Bunun inanılmaz faydası var. Buradaki arkadaşlar da
öyle düşünüyor. Kandil’e de danışın, onlar ne düşünüyor bakalım. Ortaya çıkan
fırsatı birilerinin doldurmasına fırsat vermeyin. Ulusalcılara, CHP ve MHP’ye
fırsat vermemek gerekir.
Selahattin Demirtaş: Aslında savaşın yarattığı
sonuçlar nedeniyle BDP’yi Batıda örgütlemek zor oldu. Yeterince başaramadık
tabii Başkanım.
Abdullah Öcalan: Ama şimdi daha mümkündür. Devletle
vardığımız sürecin sonuçları daha çok ortaya çıkacak.
Zarakolu’na ve Veysi Sarısözen’e selam söyleyin. Farklı
kesimlere, Alevilere, Ermenilere dair düşüncelerimizi daha iyi yansıtabilirler.
Ali Haydar, Karasu yazıyorlar tabii, daha fazla yazabilirler. Gelecek
toplantıda bu konuyu yine tartışalım. Örgüt şovenizmine düşmeyin, hiçbir örgüt
düşmesin. Barajın altında kalmamalısınız.
Pervin Buldan: Kandil’e ve Brüksel’e gittim. Karasu
dışında herkes toplantıya katıldı. Onun da sağlık durumu iyi değilmiş, biraz da
uzaktaymış, gelememiş.
Abdullah Öcalan: Yoksa kanser falan mı?
Selahattin Demirtaş: Hayır, öyle bir şey duymadık,
sadece sağlığı el vermiyor dendi.
Abdullah Öcalan: Ben aslında ona görev önermiştim.
Amacım ahenk bozulmasın tabii ki. Sabri’yi öneriyorlar, ama ne kadar hakim
olabilir. Bir de dengeler var tabii. (Gülerek) Cemil Bayık nasıl? Bir numaralı
yardımcım Cemil oluyor. Acaba doğru olur mu?
Selahattin Demirtaş: Başkanım, biz arkadaşlar
arasındaki görev dağılımına dair fazla bir şey söyleyemeyiz.
Abdullah Öcalan: HPG için Karayılan uygun olur,
hakimdir. Ben atama yapmıyorum tabii, sadece tartışıyorum ve öneriyorum. Kongra
Gel yenilenecek galiba.
Selahattin Demirtaş: Başkanım, bir mektup yazacak
mısınız?
Abdullah Öcalan: Aslında zaman varsa (Yetkiliye
bakarak) yazabilirim. Ya da birkaç gün içinde yazar, size ulaştırırım.
Yetkili: Belki bir hafta, on gün içinde olabilir.
Abdullah Öcalan: O halde bir dahaki gelişinize hazır
ederim, uzun bir mektup yazacağım.
Pervin Buldan: Başkanım, Kandil izlenimlerimi
anlatmaya devam edeyim.Toplantıya Karasu arkadaş dışında herkes katıldı. Bir
gece de KJB’de kadın arkadaşlarla kaldım. KJB ile toplantı yaptık. Size selam
ve sevgilerini ilettiler.Yeni sürece ilişkin kapsamlı toplantılar yapmışlar.YJA
STAR da güçlerini geri çekmeye başlamış. Gelen gruplara ilişkin eğitim ve
toplantı süreçlerini başlatmışlar. Zaten mektuplarında da yazmışlar.
Abdullah Öcalan: Evet, okudum. Eski arkadaşlardan
kimler var?
Pervin Buldan: Sizinle kalan arkadaşlarla da
görüştüm. SozdarAvesta, Berfin Serhat, Ronahi Serhat, Sülbüs Peri, Fatma. Sizin
Türkiye’ye getirilişinizden sonra katılan genç arkadaşlar da vardı, onlarla da
görüştüm.
Abdullah Öcalan: Yine gidersin Kandil’e. Bu sefer
eski arkadaşlarla ilgili bilgi istiyorum. Kimler kalmış, öğrenmek istiyorum.
Pervin Buldan: Tamam Başkanım, giderim. Bilgi
getireceğim.
Abdullah Öcalan: Konferanslara da katkı sunsunlar
kadınlar. Demokratik Ulus Çözümü kitabımda kadına ilişkin yazılarımı
programlarına alsınlar. Bunları sözlü aktarın. Onlara uzun bir mektup
yazacağım. Eşitlik ve özgürlük kadın meselesiyle sağlanır. Bizim devrimimiz
aynı zamanda kadın devrimidir. Kadının köleliğini aştıracağız. Bu bir sınıf
devrimi değil. Kadın devrimi öncü devrimdir. Yoğunlaşmalarım var, ileride
yazacağım. Kadınların durumu korkunçtur. İşsizdirler. Kadınlar işsizlik
yüzünden başka yerlere gidiyorlar. Kendinizi yeniden yaratacaksınız. Kadın
özgür ve cesur olmalı. Kadın yaşamdışı bırakılmış. Kadını ezersen, kuluçka
makinasıymış gibi ezersen egemen olursun tabii. Neolitik toplumun bir
yansımasıdır. Kendi kadınını bu duruma getiren erkek aşağılıktır. Kızları
eğitin. Eğitimli kızlar erkekleri de eğitirler.
Selahattin Demirtaş: Başkanım, sizinle bu defa
fotoğraf çekecektik, ama makine yokmuş, bir dahaki sefere çekmek istiyoruz.
Yetkili: Yetkili kimliğimden azade konuşuyorum. Yarın
öbür gün Akil İnsanlar Heyeti de fotoğraf ister. Bunları ne yapacağız?
Selahattin Demirtaş: Tabii Bakanla konuştuk, sorun
yok.
Abdullah Öcalan: Bakandan izin mi alacağız? Çekeriz,
bunlar normaldir. Ama bu defa olmaz, böyle sakallı falan olmasın. Ben heyete
dedim ki, benimle bu şekilde konuşuyorsunuz ya, aslında ben Türkiye’nin en
özgür insanıyım. Mahkum hukukunu uygulayamazsınız. Teorik olarak en azından böyledir,
pratikleşmesi biraz zaman alır. Önemli bir çalışma içine girmişsem serbestliğim
olmalı. Kanunlar engelse bunları siz düşünün, siz benimle konuşuyorsunuz. Can
Dündar belgesel yapmak istiyor, ileride bunlar olmalı.
Selahattin Demirtaş: KCK ve KJB’nin de sizinle
doğrudan görüşme talebi var.
Abdullah Öcalan: Tabii eğer tümüyle normalleşme
olacaksa, benim büyük kongreyi bizzat toplayıp Türkiye’ye karşı silahlı
mücadeleyi tümden bitirdik demem lazım. Yasa çıkaracaklar, biz de yasanın içine
dahil olacağız.
Sizin ‘ikinci aşama bitti’ diye bir açıklamanız vardı.
Selahattin Demirtaş: Hayır, birinci aşama Haziran’da,
Temmuz’un ortalarında bitebilir diye.
Abdullah Öcalan: Evet, işte o açıklama. Tarihi yanlış
veriyorsun, kızıyorum. Hata yaptın sen orada.
Selahattin Demirtaş: Neden Başkanım? O tarih benim
belirlediğim bir tarih değil zaten, KCK’nin öngörüsüdür.
Abdullah Öcalan: Hayır, ben mektubumda 1 Haziran
tarihini vermiştim. Yani nedir? Birinci aşama o tarihte bitti. Önemli olan
karşılıklı çatışmasızlığın sağlanmış olmasıdır. Bunu da sağladık, değil mi?
Altı aydır bir tek insan ölmüyor işte. Yarısı gerisi çekildi, yarısı kaldı,
önemli değil. Çatışmasızlığın kalıcı olarak sağlanmış olması önemlidir. Benden
bunu istediler, ben de yaptım. Lice’de on arkadaş öldürüldüğünde ben burada
görüşmedeydim. Daha önce Peyanis’te patlama olduğunda görüşmedeydim.
Sakine’lerin öldürülmesi… İşte bunları ben hep buna yoruyorum. Şimdi insanlar
ölmüyor, bunu sağladık.
Heyet, süreç hızlanmalı diyor. Haklı olabilirler. leşme
bütün KCK yapısını kanun içine almaktır. Bunu bir türlü anlamıyorlar.
Peki, şiddet tümden nasıl duracak, bu çelişki değil midir?
Kanun dışındakini kanun içine almadan nasıl yapacaksınız? Daha önce bu geri
çekilme yasası için de böyle yaptılar. Bunu Meclisten çıkarmak zordur dediler.
Yasa çıkmazsa ben PKK’yi tasfiye mi edeyim? Ben aslında bugün burada bu
ilişkiyi kesecektim. Ama bekliyorum. AKP beni ne zannediyor? Ben şiddeti
bitirmeye çalışıyorum. Onlar ise “Yasa çıkarırsak PKK’yi meşrulaştırırız
diyor. Çok öfkeliyim AKP’ye.
Yetkili: Aslında yapılan bazı olumlu şeyleri de
görmek gerekir. Tarih de Haziran sonuna kadardı zaten.
Abdullah Öcalan: Benden istenen şiddeti tümden
bitirmemdi, bunu da sağladım, yanlış anlamayın beni. Hükümet adım atmazsa ne
olur diye soruyorlar. Siz de gerilla bir daha gelmez diyorsunuz. Bunu demeyin,
bunun siyaseten pratik karşılığı yoktur zaten. Çözüm olmazsa insanların kendini
savunma hakkı yok mudur? Bitkilerin, cansız varlıkların bile savunma hakkı
vardır.
Yetkili: Olasılıklarla ilgili konuşuyorsunuz tabii.
Ama ben ilk defa sizinle görüşen biri olsaydım bunu yanlış anlayabilirdim.
Abdullah Öcalan: Bütün canlıların beslenme, üreme,
korunma sistemleri vardır. Ağır felsefe yaparak da anlatırım size, ama
yapmayayım. Bir Halkı Savunmak kitabımı daha dikkatli okumalısınız. Bir parti
lideri olarak halkı nasıl savunacaksınız? Tehlikeleri görmelisiniz. Sizin
kızlarınız işte, onları sonuna kadar savunacağımı söyledim geçen defa. Ancak
siz onları saldırılara karşı nasıl koruyacaksınız? Eminim ki onları öldürmeye
can atan özel timler vardır. Bunları örnek olarak söylüyorum. Bunu yaparlarsa
sizi nasıl incitirler, anlayabiliyor musunuz? Ayakta bile duramazsınız.
Selahattin Demirtaş: Çok iyi anlıyorum.
Abdullah Öcalan: Bu yönüyle Kandil için de
üzülüyorum. Sayın Başbakan “Fikir savaşı yapalım dedi. Tamam, yapalım. Newroz
Bildirisinde var işte, ben de uygun gördüm, yazdım. Şiddet olmasın diyor.
Olmasın, tamam. Yerine demokratik siyaseti ikame edelim diyor. Edildi mi?
Hayır. Yasalar halen engel. Örgüt olarak siz de hazırlıklı değilsiniz. Daha çok
hazırlanmalısınız.
Yarın Suriye’de Kürtler kendilerini nasıl savunacaklar?
Gücün olmazsa katliam yaparlar. Erdoğan’a söyledim: Esad etrafını sarar, sen de
kapıları açıp devlet olarak yardım etmezsen, geçici bir ittifak ile Esad’la da
anlaşırım. Kendimi nasıl koruyacaksam öyle korurum tabii ki.
Öyle karakol, yeni korucu alımı falan olursa biter.
(Yetkiliye) Hükümete söyleyin bunu. Türk ordusu bünyesinde bir Kürt birimi niye
olmasın? Geçmişte vardı, bazı kolordular Kürtlerden oluşuyordu. 19. yüzyıla
kadar Kürtler kendilerini böyle koruyorlar. Devletle bütün bu konuları
tartışacağım. Evet, çatışmasızlık devam edecek. Ama AKP öyle mal bulmuş Mağribi
gibi davranmamalı.
Sizler de bölgenin sosyoekonomik sorunlarına komünal ekonomi
çerçevesinde çözümler üretmelisiniz. Ahmet Pelda’yı okuyorum. Çok iyi yazıyor.
Onu hemen ekonomi danışmanı olarak alın, yararlanın. Belediyeler bu konuya kafa
yorsunlar. İşte bölgeye akın akın şirketler geliyormuş. Sizin de ekonomi
politikanız olmalı, işsizliğe yoksulluğa çareler üretmelisiniz.
Yetkili: İsterseniz biraz toparlayın, yanlış
anlamalar olabilir.
Selahattin Demirtaş: Merak etmeyin, biz Sayın
Öcalan’ı son derece iyi tanıyoruz ve doğru anlarız. Kandil’deki arkadaşlar da
doğru anlarlar.
Abdullah Öcalan: Elbette süreç o anlamda devam
ediyor, çatışmasızlık devam ediyor. Devletle işleri götüreceğimize inanıyorum.
(Gülerek) Sizler de bundan sonra böyle hafif konuşmayın. “Öcalan savaş çağrısı
yaptı falan denmesin. Derinlikli götürmeye çalışıyorum. Adalet Bakanına selam
söyleyin. Çok umutsuz falan değilim, ama öfkelendim. Bizim de tedbir almamız
gerekir.
Pervin Buldan: Aysel Tuğluk’un bir isteği var. Dicle
olaylarını değerlendirirken kendisini eleştirmiştiniz. Siyaseti beş para etmez
demiştiniz. Kendisini düzeltmek istiyor, nerede yanlış yaptım diye soruyor.
Abdullah Öcalan: O zaman için söylemiştim. Kafasına
gaz bombası gelseydi ne olurdu? İkinci bir Sakine olayını yaşamak istemiyoruz.
O sözü herkes için söyledim. Herkes dikkat etmelidir. Mesela geçen gün
Şırnak’ta halk bir tepeye çıkmış. Çekilen grupla askerlerin arasında bekliyor.
Bunlar tehlikeli şeyler.
İletişim kesilirse ilişki biter. On beş gün sonra
gelmezseniz bilin ki işler kötüdür. Sonuçta siz kendi kararınızı verirsiniz,
ille de savaşın demem. Mehmet ve avukatlar da gelmelidir.
İran’a karşı dikkatli olsunlar. Her olasılığa karşı hazır
olsunlar. Qasimlo’yu, Şerefkendi’yi hatırlayın. KCK kendi politikasını
belirlesin.
Diyarbakır ve Brüksel Konferansına benim adıma bir mesaj
yazarsınız. Sekiz ilkeden hareket ederek çözüm önerilerimizi sunarsınız.
Dersim Kongresine gidiyorsunuz. Dersim’e ve Alevilere özel
selamlarımı söylersiniz. Aleviler lütfen beni yanlış anlamasınlar. Kemal
Bülbül’e selam söylersiniz.
Basına kısa bir mesaj yazar, çıkışta okursunuz (Çıkışta
okunacak metni ana hatları ile kendisi önerdi).
Hoşça kalın, görüşmek üzere.
Eğer işler sağlıklı yürürse sekretarya ile ilgili
ihtiyaçlarım olacak. Not alamıyorum, belki birkaçını dışarıdan isterim.
7 Haziran 2013/İmralı
TOPLUMU SİVİL HALE GETİREREK DEVLETİ ÇÖZÜME ZORLAYACAĞIZ
Abdullah Öcalan: Hoş geldiniz.
Heyet: Hoş bulduk. Nasılsınız, sağlığınız nasıl?
Abdullah Öcalan: Sağlığım iyidir, göz alerjisi bazen
zorluyor, başka bir sorun yok. Öncelikle sizin aktarımlarınızı alayım.
Selahattin Demirtaş: Kandil’de KCK yönetimiyle bir
toplantı yaptık. Selamları vardı.
Abdullah Öcalan: Kimler gelmişti?
Selahattin Demirtaş: Murat Karayılan, Sabri Ok,
Ronahi Serhat, Sülbüs Peri ve Mustafa Karasu vardı.
Abdullah Öcalan: Karasu’nun kendisi gelmişti, öyle
mi? Fotoğrafta da vardı zaten.
Selahattin Demirtaş: Evet, kendisinin sağlık
durumuyla ilgili siz çok fazla sorunca, kendisi bizzat gelme ihtiyacı duymuş
olabilir.
Abdullah Öcalan: Doğru. Peki, sağlığı nasıldı?
Selahattin Demirtaş: Ciddi bir sağlık problemi yoktu.
Öyle kanser gibi ciddi bir rahatsızlığı yokmuş zaten. Kendisinin selamları
vardı. “Önderliğe layık olmak yaşamımızın anlamıdır, halka layık olmanın anlamı
da budur diyordu. Ayrıca diğer arkadaşlar da şunu belirtti: Başkanlık Konseyi
üyeleri kendisinin bir tür yardımcılarıdır. Önderlik bu konuda isim ve sayı
hususlarında öneri yaparsa iyi olur, ön açıcı olur diyorlardı.
Abdullah Öcalan: Bu konuda ben çok da belirleyici
olmak istemem. Aslında üçü kadın altı kişi mi olur, beşer kişi mi olur, altışar
kişi mi, bilemiyorum. Ama on ikiden fazla olmasa iyi olur. Bizim misyonumuza
anlam veren, derinliğine bunu yaşayan, sevk ve idare ederken buna uygun
davranabilecek arkadaşlardan olmalı elbette. Ağır hatalar, sapmalar çıktığında
müdahale edebilecek kişiler olur. Ben olsam buna dikkat ederdim. Fazla da
karışmak istemem, kendileri bilirler. Selamlarımı söylersiniz.
Selahattin Demirtaş: Bu defa arkadaşları çok da rahat
görmedik, gelişmelerden dolayı kaygılar artmıştı.
Abdullah Öcalan: Neden?
Selahattin Demirtaş: Bu son dönem yaşanan gelişmeler
nedeniyle, özellikle hükümetin tutumu, size yaklaşımları, koruculuk meselesi,
yeni karakolların inşası, tutuklu arkadaşların bırakılmaması, sizinle
iletişimin sağlıklı olmaması, kısaca ikinci aşamaya dair umutların belirmemiş
olması nedeniyle kaygılarda artış olduğunu gözlemledik. Devlete karşı
güvensizliğe rağmen sizin belirttiğiniz çerçeveye katıldıkları için süreci
ilerlettiklerini, üzerlerine düşeni itinayla yerine getirdiklerini, devlete
adım atması için olanak yarattıklarını, buna rağmen devletin bazı yerlerde
fırsatçı davranıp askeri olarak boşlukları doldurmaya çalıştığını ifade
ediyorlar.
Abdullah Öcalan: Dün bir AKP’li söylemiş, Mahir midir
nedir işte. “Tek kişi kalmayana kadar çekilme sürecek, ondan sonra bu adımlar
atılabilir falan demiş. İşte bu yaklaşım felaket getirir. Ahmak mıdır nedir!
Bizim milyonlarca sempatizanımız var sınırların içinde. Çekilme son kişi
kalıncaya kadar devam eder dersen kendini kandırırsın sadece. İstesek gerilla
halkın içine bile karışır. Bunları nasıl tespit edeceksin? Söylediğinin
karşılığı yok, bunun farkında değil. Ne söylediğini bilmiyor. Önemli olan
kalıcı çatışmasızlıktır. Bunu da sağladık işte. Çekilme dediğin zaten devam
ediyor, etmeli. Ama önemli olan ölümlerin durmuş olmasıdır.
Bir gazetede okudum, yeni korucu kadrolarından söz ediyordu.
Hatta korucu köyleri, bölgeleri falan oluşturmak istiyorlar deniyordu. Bunun
anlamı bu işe dinamit koymaktır. İşte bu anlayış her şeyi bitirir. Çıkış yavaşlatılmalı
demiş olmamın sebebi de bunlardır. Yeni tepeleri ele geçirmekle falan olmaz. Bu
tür şeylere dikkat edilmelidir. Yanılmıyorsam İzleme Kurulları oluşmalı,
gerillanın boşalttığı yerleri bunlar doldurmalı diye mektupta da yazmıştım.
Köye dönüşler akın akın olmalı. Bunlar kendiliğinden olur diye düşünmüştüm.
Özellikle köye dönüşlerle ilgili siz de bir gündem açamadınız. AKP geri
çekilmeyi böyle anlıyorsa olmaz, olmaz. Gerilla geri çekilirken yerine AKP’yi
koyuyorlar. Bu yürümez. Bakanla net konuşun, biter deyin. Yeni karakollar falan
olmaz. Kardeşlik diyoruz, barış diyoruz. Bunlara ne gerek var öyleyse.
Mektupta bunları açmıştım. Şimdi ise (AKP’yi kastederek) dar
parti çıkarları yarışı başlamış. Devletin yerine bile partiyi koyuyorlar. Bu
durum devlet denen aygıta da zarar verir.
Sizin ve Kandil’in de mektubu yeterince anlamadığı
görülüyor. Dün savaşa da hazır olacağız demişler. Tabii Erdoğan da haklı olarak
öfkelenmiş. Ben iki tarza da karşıyım. Ne öyle yarım yamalak ateşkes, ne de
ateşkesi boşa çıkaran tutumlar olmalı. Benimle çalışmak zordur demiştim. Ben
şahsınızda Kandil’e iletiyorum: Ben her zaman iyi çalışırım, bunu bilsinler.
Ceylanpınar Belediye Başkanı İsmail Aslan’ın bir röportajı
vardı, sınıf arkadaşımdır. Bir hocamız bana “Senin adın Öcalan değil Önalan
olsun demişti. (Gülerek) Her zaman ön alacağımı biliyordu herhalde.
Arkadaşlar tedirginler, biliyorum, çünkü işlerin iyi
gitmediğini düşünüyorlar. Gidişat kayaya tosladı tabii. Sayın Başbakan da
öfkelenmiş, her an bitirmekten söz etmiş. Tabii kendileri bilirler.
Ben de geçen defa haklı olarak ağırdan alın dedim. Bu durum
devam ederse biz de pozisyonumuzu koruruz. Paralel süreç olacak. Hızlı olsun
istiyorlar, halk da öyle istiyor. O halde yasal süreci açık hale getir, değil
mi?
Yüz yıllık sorunu çözmek kolay mı? Bakanla görüşüp söyleyin,
gerekirse elli yasa çıkaracaklar. Yasallık niye yanlış olsun. Bilmem PKK
yasadan yararlanıp meşrulaşır deniliyor evet, tabii ki öyle olacak. Amacımız
bu yasadışılığı bitirmek değil midir? Bizi herhalde çocuk yerine koyuyorlar.
Böyle yürümez, kör dövüş devam eder, yazık olur. Anlamıyorlar bunlar.
Özal ve Erbakan bana “Her türlü yasal tedbire hazırız
dediler. Orduyla görüştüğümüzde de aynısını söylediler. Bu AKP niye bu kadar
diretiyor, anlayamadım gitti. Siz de geçmişi AKP’ye anlatın biraz. Geçmişten
beri devlet bize yasallık için söz veriyordu. Ama yasa olmaz diyorlarsa
aldatmaca vardır. Bu son tavrım da bundan dolayıdır. Kandil’dekiler aya mı
gidecek, Endonezya’ya mı, Finlandiya’ya mı? Nereye gidecek? Böyle olursa tek
biri bile silah bırakmaz.
Ne yani, bizi Kandil’e toplayıp bir günde üç yüz uçak
kaldırarak bir kerede yok mu edecekler? Örgütün dörtte üçü böylece gider mi
diyorlar? AKP’nin yöntemine göre budur herhalde. Sonuçta demek ki bizi imha
etmek istiyorlar diyeceğiz. Sizler sürekli görüşüp onlara bunları anlatın.
Ben gerçekten çok yoruldum artık.
Bakın, ben iki mektup yazmıştım, size verilmemiş. İrtibatsız
olduğumuz dönemdi, sakıncalı bulunmuş. Çok sertti. Ama sorun değil, amacım
irtibatı sağlamaktı. Çünkü 24 saat bile çok önemlidir. Mehmet üç dört ay
gelmemiş, yönetim sormuyor, siz uyumuşsunuz. Başbakan bile aile serbesttir
demedi mi, niye sorgulamıyorsunuz? Diğer arkadaşların aileleri gelmiyor. Demek
ki gizledikleri bir şey var. Herhalde bunlar devlet heyetinden kaynaklı değil,
hükümettendir. Hükümet hegemoniktir, değil mi?
Selahattin Demirtaş: Evet, öyledir.
Abdullah Öcalan: Hegemonik anlayışla yapmayın dedim.
Zaten CHP yıllarca bunu dayattı, olmaz. Demokrasinin gereği paylaşmaktır,
karşılıklı saygıdır, birbirini anlamadır. Zaten yüzde 50 almışsın, daha ne
istiyorsun? Bana da fazla yüklenmeyin. Doğru bir iş yaptım, ölümleri durdurduk.
Daha ne yapalım? Kimsiniz, haşa Allah mısınız? Saygısızlık yapmasınlar, tahrik
etmesinler. Demokrasi güzel bir şeydir. Erdoğan kendi bireysel hegemonyasını
kuramaz, halk da kabul etmez. Şaşkınım doğrusu. Demokratik bir ilişkiye
yanaşmıyorlar. Bunlar kadın meselesine de hazır değiller.
Pervin Buldan: Başkanım, KJB size hitaben bir mektup
yazdı. Ben de görüştüm kadınlarla.
Abdullah Öcalan: Biraz aktarabilirsiniz.
Pervin Buldan: Kadın Hareketi olarak yakın zamanda
geniş bir yönetim bileşeni ile kapsamlı bir toplantı gerçekleştirmişler.
Toplantıda içinde bulunulan süreç kapsamlı değerlendirilmiş.Yeni sürece uygun
örgütlenme ve yapılanma tartışılmış. İkinci aşamaya geçilirken koşullarınızda
değişiklik olmaması, karakol yapımı ve koruculuk kadrolarının arttırılması
endişe yaratıyor. Son savunmanız tüm kadın yapısına okutulmuş. Üçüncü Ulusal
Kadın Konferansı planlanmış. Ayrıca görevlendirmelere ilişkin de sizden öneri
bekliyorlar.
Abdullah Öcalan: Zaten onlara hitaben de bir mektup
yazdım. Kendilerine çok özel selamlarımla birlikte iletirsiniz.
Selahattin Demirtaş: Önemlidir Başkanım. Siz bu
konuda biraz mütevazı davranıyorsunuz. Ama bizim için, halk için önemlidir.
Kaldığınız yer de, sağlığınız da bizim için önemlidir. Burada bir süreç
yürütüyorsunuz. O nedenle bizim bu konular üzerinde fazlaca durmamızı
anlamalısınız.
Abdullah Öcalan: Tabii anlıyorum. Mütevazı olduğumdan
değil, her şey bende merkezileşti. Ya bir şey olursa diye düşünüyorsunuz. Ama
merak etmeyin, ben en zor koşullarda hayatta kalmayı başardım, yine de
başarırım.
Selahattin Demirtaş: Sadece ondan değil, bizim için
önemlisiniz siz.
Abdullah Öcalan: Kürtlerle Türkler arasında iki yüz
yıldır şiddete, soykırıma varıncaya dek şiddete dayalı bir toplumsal ilişki
kıskacı inşa edilmiş. Bunu daha çok fark ettim. Dün heyetle de çok net
tartıştım. Eskiden Ermeni harabelerine bakar üzülürdüm. Bakın işte, bizim dört
bin köyümüz de bu hale geldi şimdi.
1990 sonrası JİTEM ve benzerleri büyük tahribatı Türklük
adına yaptılar. Meğerse iki yüz yıldır Türklük ve Kürtlük adına vekaleten
şiddet inşa edilmiş. İngilizlerin bunda rolü büyüktür.
Baransu, Emre falan “yirmi iki PKK kadrosu öldürülürse diye
yazdılar işte. Sakine ile başladılar. Bu listeyi Başbakana götürüp başlamışlar.
AKP’nin içi, Başbakanın etrafı bunlarla doludur. Hepsi gidip Washington’daki
şeye dayanıyor. Heyetin gücü sınırlıdır, gerçi biraz güçlendiler şimdi. 90’lardaki
yıkım bunlara benzer bir furyaydı. Kürtsüz bir Kürdistan yaratmak istediler.
Bunlar Türklerin de barış yapmasına izin vermiyorlar. Sahte barış yapmak, bizi
çatışmaya götürecek barışı yapmak istiyorlar. AKP ile BDP arasındaki sorunların
kaynağında da bu yatıyor. Bizim gücümüz heyetle yaptığımız görüşmelerdir.
Selahattin Demirtaş: Bunları Cemaat’le işbirliği
içinde mi yapıyorlar diyorsunuz?
Abdullah Öcalan: Tabii. 1946’da İsrail’i böyle
örgütlediler. Şimdi aynısını Türkler ve Kürtler üzerinden yapıyorlar. Ermeni
halkına, devrimcilerine saygımız var yanlış anlaşılmasın, zaten onlarla
birlikteyiz. Ragıp’la, HDK’lilerle konuşun bunları. Gencay Gürsoy onlar benden
kuşkuya düşmüşler, şüphelenmişler. Ben bunları uygulanamaz kılıyorum işte. Bu
yüzden öfkeliler, benim ve heyetin geliştirdiği budur işte. Burkay operasyonu
falan, bunlar diğer ekibin işidir. 90’lardaki denemeler Kürdistan’ı yaşanamaz
hale getirmek içindi. Savaş Buldan’ı ve başkalarını öldürdüler. Birçok
işadamını öldürdüler. Tansu-Ağar-Güreş ekibi Kafkas kökenlidir. Bunlar biraz
tuhaftır. Kafkas halkları için genelleme yapmıyorum tabii. Bunlar şovenizmi
kullanıyorlar.
Selahattin Demirtaş: Kuzey Kürdistan Birlik
Konferansı sonuçlandı. Tartışmalar oldukça iyiydi, katılım da iyiydi. Sonuç
bildirgesini ve sizin mesajınızı yazılı olarak teslim ediyoruz. Konferans
sonunda oluşan Birlik ve Çözüm Komitesi bundan sonra çalışmaları konferans
adına takip edecek. Sizinle, Kandil ve Hükümetle görüşme kararları var ayrıca.
Biz de yardımcı olmaya çalışacağız. Konferansa mesajınız da anlamlı bulundu,
birleştirici oldu. Hak-Par ve Hüdapar dışındaki kesimler katıldılar.
Yine Çıra TV’nin size selamları vardı. Mümkünse bir
mesajınızı yayınlamak istiyorlar.
Abdullah Öcalan: Êzidi halkımız Kürt halkının öncü
temsilcisidir. Özgürlük Hareketi’nin de temelidir aslında. Kendilerine dair
bugüne kadar çokça çözümlemelerim oldu. Etnik ve dinsel muhafazakarlığa
düşmeden halkımızın içinde özgünlüğünü yaşamalılar, kendilerini özgürlük
mücadelesine daha fazla katmalılar. Bu temelde Çıra TV aracılığıyla hepsine
sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
Pervin Buldan: Amed Konferansında kadına dair bir
sunumum oldu. Sunumu DÖKH adına yaptım. Sizinle burada yaptığımız görüşmeler
çerçevesinde kadına dair yapmış olduğunuz değerlendirmeler ve barış sürecinde
kadının rolünü anlatan bir sunumdu.
Abdullah Öcalan: Evet, benim kadına dair yaptığım
konuşmalarımı, kitaplarımdaki değerlendirmelerimi kadınlara anlatın. Ankara’da
yaptığınız kadın kongresinde okunan mesajım iyi hazırlanmıştı. Sunumlarınızı
aynen o çerçevede yapabilirsiniz. Konferansa katılım nasıldı?
Pervin Buldan: 370 delege katıldı.
Abdullah Öcalan: Sizin AKP ile geliştireceğiniz
diyalog bizim devletle varacağımız sonucu bekliyor. Dün ve bugün vardığımız
mutabakatı Hükümet onaylarsa ve Kandil’e yazdığım mektup size verilirse, fiilen
ikinci aşamaya geçilmiştir diyebiliriz. Sekiz ana başlık sundum, bunlar
derinleştirmek istediğim konulardır. Dört yıldır burada yaptığımız şey bir tür
beyin fırtınasıydı. Bu bir aşamaydı ve şunu kanıtladı: İçeriklidir, adım
atılabilir, anlamlıdır. Tarihi bir çözüm için durum uygundur. Yani bunu
sağladı. Şimdi ikinci aşama için çatışmasızlık gerekliydi. 1 Haziran kararımda
ısrarcıyım, adım adım süreç gelişir dedik. Bu konuda Öcalan’ın kendi iradesi
vardır dersiniz. Bu devam da edecek. Ama asıl önem verdiği ikinci aşamadır. Bu
mektuptan sonra ikinci aşamaya geçmek gerekir. Umarım tekrar eski pozisyona
düşülmez. Bir proje şeklinde Ekim ayının ortalarına kadar tamamlamak istiyoruz.
Sağlığım ne kadar el verir, bilmiyorum, ama girdim artık. Şimdi devletin
yanıtını bekleyeceğim.
Ne zamana kadar yanıt gelir? Diyelim ki gelmedi, sekiz ana
başlığı uygun bulmadılar ya da karar vermediler. Peki, bunu nasıl
anlayacaksınız? Siz ve Kandil sıkı duracaksınız. Mektuptan haberdar oldunuz.
Sekiz başlığı sayacağım. Mektup yarın akşamki toplantınıza yetişir. İçeriği de
onaylanırsa, bu arada yeni mekana da geçmiş olmam gerekir. Sağlık açısından iyi
olur. Uyku bile uyuyamıyorum çünkü.
Evet, sağlığım açısından sadece, yazdır, sıcak olacak. Son
yılların en sıcak yazı olacak gibi şeyler söyleniyor. Bakalım, yürütmeye çalışacağız.
Dolayısıyla Hakan beyle görüşüp on sayfalık mektubu alın. On gün içinde MGK da
toplanır. Çarşamba günü Sayın Başbakan da bir şeyler söyler herhalde. İkinci
aşama böylece başlar. Devletin bazı uzman kişileriyle beraber bu projeyi
geliştireceğiz. Başlıkları saymak gerekirse:
1- Gerilladan
sonra onun yerine ikame edilecek demokratik siyaset için Hukuk Komisyonu:
Bir çerçeve hazırlayacağız. Sayın Başbakan “Demokratik siyasete, fikir
mücadelesine gelin diyordu ya, işte onun çerçevesi. Demokratik siyaset nedir,
kurumları nelerdir? Önce biz tartışacağız, sonra Bakanlar Kuruluna gidecek. O
nedenle sizin bu yirmi beş maddelik paketiniz biraz duracak. Yerelliği, yerel
referandumu, buna benzer birçok ilkeyi belirleyeceğiz. Yasalara ve anayasaya
bunu hangi hukukla taşıyacağız? Türkiye’de demokratik siyaset yok zaten.
Seçimler, partiler, bunlar hep tartışılmalı. Siz de tartışmalara müdahil olup
bunlardan haberdar olacaksınız. Hem AKP’ye hem de size gelecek, tartışıp sizler
sonuca bağlayacaksınız.
2-
Sosyoekonomik Komisyon: Vahşi kapitalizm şimdiden harekete geçti bile.
Barajlar, yatırımlar vb. Bu sekiz başlığın her biri birer konferans konusudur
aynı zamanda. Ekonomipolitik ve Komünal Ekonomi Konferansı gibi. Urfa’daki
işsizlik vb. Örnek olarak söylüyorum. Bunlar nasıl çözülecek? Siz gerçek
toplumsal bir parti iseniz, bunlara çare bulacaksınız. HES’lerle köyleri
arazilerini boşaltıp bunlara el koyuyorlar. Mezopatmaya tarih boyunca herkesi
beslemiş. Şimdi mi besleyemeyecek? Ahmet Pelda “Yabancı yatırım gelecek, biz de
payımızı alacağız diyor. Öyle ekonomi olmaz. Bu, ekonomisizliktir. Kadınlar
daha da felaket durumundalar ekonomik olarak. Mesela İsrail’deki komün
deneyimini inceleyin. Yerimizde Ermeniler olsa cennete çevirmişlerdi şimdi.
Partiniz bu sorulara bir yanıt vermeli. Bir kez daha gerillaya yapın demiyorum,
siyasi çözümler bulun. İşte Taksim bir yerellik sorunudur. Ben ana başlıkları
vermiş olayım. Türkiye’nin kalburüstü bütün ekonomistlerini çağırıp tartışın.
Kooperatif gibi çözümler üretin. Hewlêr’deki kuleler birer felakettir, Hewlêr’i
ikinci bir Dubai yapacaklarmış. Diyarbakır’a da öyle yapmak isteyecekler.
3- Misak-ı
Milli Komisyonu: Aslında bu bir Kürt-Türk misakıdır ve birlikte
kurtuluştur. Meclis bu misakı onayladı. Kürtler bölünmeyecekti ama ayırdılar.
Bu sınırları değiştirmek artık öyle kolay değil. Ama sınırları faydaya
çevirebiliriz ekonomik birlik, kardeşlik sınırına dönüşür, Suriye sınırı
Brüksel gibi olur.
Selahattin Demirtaş: Evet, Kürt bölgelerindeki bütün
kapılar kapalı. Arap bölgelerindeki kapıları açık tuttular. Davutoğlu da
kapıları yakın zamanda açmayı düşündüklerini söylemiş. Zaten süreç gereği de
böyle olacak demiş.
Abdullah Öcalan: Kandil de bunu anlamalı. Tarihi bir
ittifak doğuyor. Bütün Kürtler Türkiye ile sağlam bir ittifak kuracak. Misak-ı
Milli Komisyonu bunu tartışacak. Türk-Kürt birliği olmadan kimse bölgede sağlam
kalamaz. Ta Hititlerden beri bu ittifak vardır.
Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü Irak ve Suriye’deki,
hatta İran’daki sorunun çözümüdür. Bunun sonrası Ortadoğu demokratik
ittifakıdır.
4- Kadın
Özgürlük Komisyonu: Kadın sorunu Ortadoğu’nun kadim sorunudur. Bu konudaki
düşüncelerim çokça bilindiğinden açmayacağım. Kadını özgür olmayan bir toplum
özgür olamaz demiştim ya, o çerçevede.
5- Ekoloji
Komisyonu: Taksim-Gezi’de ortaya çıktı ki, ekoloji Türkiye’nin de
sorunudur. Bölgede de HES, maden aramaları vb. biliniyor. Bir ekoloji
konferansında bunlar tartışılabilir.
6- Sivil
Toplum Komisyonu: Kürt sorunu devleti paylaşma, yani devleti federe hale
getirecek bir çözüm şeklinde olmayacak. Kürtler bu devlet içinde kendilerini
sivil toplum olarak örgütleyecekler. İlk defa size söylüyorum: Toplumu sivil
hale getirerek devleti çözüme zorlayacağız. MHP, ırkçılık falan, bunlar hep
engeldir. Sivil sahayı hem demokratikleştirip hem de güçlendirerek bu
milliyetçi tantanayı boşa çıkaracağız. Devletin bir parçası üzerinden değil,
Kürtleri demokratik bir sivil toplum olarak örgütleyeceğiz. Demokratik özerklik
de bunun içindedir.
7- Güvenlik
Komisyonu: Çok önemlidir. İlk defa açıyorum: Gerilla şu anda Kürtlerin tek
güvencesidir. Sonrasında ne olacak? Kürtler için bir güvenlik konferansı
yapılmalı. JİTEM, asimilasyon, kültür ve doğa tahribatı… Kim Kürtlerin
güvenliğini sağlayacak? Genel güvenlikte Kürtlerin temsilcisi olacak mı? Mesela
bir MİT Müsteşar Yardımcısı Kürt Hareketinden olabilir mi? Seçimle işbaşına
gelen bir köy güvenlik birimi mesela. Belediyelere bağlı trafik polisi, zabıta,
bekçi gibi.
8- Hakikatleri
Araştırma ve İzleme Komisyonu: Faili meçhuller, geri dönüşler, toplu mezarlar
gibi konular var. Çatışma sonrası sürecin izlenmesi, karşılıklı af, hoşgörünün
geliştirilmesi için çalışacak.
Önerim bunlar. Devlete sundum, kararlarını verecekler. Uygun
görürlerse hemen tartışıp Ekim ayı ortalarında tartışmayı bitiririz. Sizler de
AKP ile, STK’lar ile tartışırsınız. Sizin sunduğunuz paket bu tartışmalar ile
birlikte sonra ele alınır. CHP gelirse onlarla da tartışırsınız. Sonuç olarak
bu projeden çok sayıda yasa çıkarılır, anayasa dahil değişiklikler olur.
Yasalar çıkarsa ikinci aşama bitmiş olur. Bu arada geri
çekilme de paralel yürür. Karşılıklı siz bize, biz size öneriler yaparız. AKP
şunu bilmeli: Gerilla kısmen içeride kalsa bile bu yanıltmasın. İstesek gerilla
halkın içinde bile saklanır. Buna kafayı çok takmasınlar, önemli olan
çatışmasızlıktır. KCK operasyonları olursa siyaseten siz, gerilla operasyonları
olursa gerilla cevap verir. Proje yasalaşırsa normalleşme aşamasına geçilir.
İçeride, dışarıda kimse kalmaz. Öyle genel af olmayabilir. Meclis bir yolunu
bulmak zorundadır. Yönetici-militan ayrımı yapmadan bir yolunu bulmak zorunda.
Hasta tutuklular hemen bırakılmalıdır. Biz nasıl elimizdekileri hemen
bıraktıysak, Bakan bey de olumlu yaklaşmalı.
Soracak bir şey var mı?
Selahattin Demirtaş: HDK- BDP seçim konusu vardı, bu
meseleyi de biraz konuşmakta fayda var.
Abdullah Öcalan: Evet, konuşacaktık. Biz demokratik
sosyalist bir hareketiz. Hepimiz için ortak bir örgüt gerekiyor. 70’lerden beri
bunu istiyoruz. Milliyetçi örgütler bunu hep engelledi. HDK-HDP doğru bir
projedir, isimlendirme de doğrudur. Ama işlemiyor işte. Partinin
milletvekillerinin olması pozisyonu belirleyicidir, değil mi?
Selahattin Demirtaş: Evet, elbette etkisi oluyor,
görünür hale geliyor, öncülük yapıyor. Ama partinin milletvekillerinin olması
yetmez. Sokakta karşılığının olması, seçime girecek örgütünün olması da
gerekir.
Abdullah Öcalan: Meclis alanı dar kalıyor, herkesi
kapsamıyor. Olağanüstü HDP Kongresi yapılabilir, yeni baştan örgütlenebilirler.
ESP falan çalışmak istiyorlar mı?
Selahattin Demirtaş: Evet. ESP, SDP, EMEP falan
çalışmak istiyorlar. Ancak partiler arası rekabet genişlemeyi zorluyor.
Abdullah Öcalan: Onlara söyleyin, beni biraz örnek
alsınlar. Ben partimin başında mıyım? Bir hareketi partimin başında olduğum
için mi etkileyebiliyorum? Bir hareketi etkilemek için ille de başında olmak
gerekmez. Kendilerine biraz güvensinler. Siz de kendinize güvenin, başında
olmasanız da etkileyebilirsiniz. Kimse parti şovenizmine kapılmasın. Tarihin
ruhuna uygun çalışarak kendi ruhunu örgüte vermektir önemli olan. Ben bile
burada Türkiye Solundan daha birlikçiyim. Alevi, kadın, Türk, Çerkez demeden
herkes girmelidir. Gerekirse milletvekilleri genel partide birleşebilirler,
öneri olarak söylüyorum. Taksim sonrası rüzgardan da yararlanıp zamanın ruhuna
uygun bir şekilde yeni parti olarak çıkış yapabilirler. BDP kitlesi bir yere
kaymaz, politiktir, iyi anlatırsanız sorun olmaz. BDP’deki vekillerin bir kısmı
HDP’ye gidebilir belki. Ama siz yine de tartışın. Seçim taktiği geliştirin. Bu
kitle BDP’ye gelmeyebilir. BDP’yi koruyun yine, ama bununla yetinmeyin. Türk
emekçilerini de örgütlemek gerekir. Birkaç vekil oraya geçip işte Taksim
sonrası beklenen yeni parti doğdu havası yaratabilir. Bu girişim yüzde 10’u
aşabilir.
Muazzam bir eleştiri ekibi varmış. BDP’yi elitist olarak
suçlayanlar varmış. Bunlara karşı dikkatli olun. Duyarsız olmayın. Arif Altan
gazetede eleştiriyor mesela. Selam söyleyin, kız kardeşi de şehit oldu. Gel,
partide çalış deyin. Ustalıklı bir taktik olarak bu çevreleri demokratik
sisteme katın. İsterseniz olağanüstü kongre bile düşünün.
Selahattin Demirtaş: Olağanüstü Kongrede belki
eşbaşkanların değişimini de düşünebiliriz. Ben biraz da bu önerdiğiniz
çalışmalara zaman ayırmak isterim. Eşbaşkanlık olağanüstü zaman istiyor, hepsi
biraz yarım kalıyor.
Abdullah Öcalan: Çok duygusal olmayın, kendinizi
biraz örgütleyip geliştirin, eleştiriden de korkmayın. Bak, beni de bütün dünya
eleştiriyor, yine de muhalefeti içeri alıp kendimi büyütüyorum. Beni örnek
alın.
(Pervin’e dönerek) Çok sayıda kadın kadrolarınız var. Kadın
meclisleriniz var. Birçok çalışmaya el atın. Siz öncü ve öndersiniz. Kadınlar
erkek egemen zihniyetiyle uzaklaştırıldı. Kadrolarınız yeterli. Birikiminiz de
var. Kadın toplumda yerini bulmalı. Kadından çekinmeyeceğiz. Kadın bir toplumsal
dönüşüm aracıdır.
Sırrı’yı yakında getireceğiz herhalde. Bu toplantılar
başlarsa sorun ortadan kalkar. Aile, avukatlar, STK’lar, medya kesinlikle gelir
tabii. Yirmi beş isim belirlemeye çalışın. Bunlarla da burada tartışma
fırsatımız olabilir. Tabii ki süreç açılırsa. Artık bu ambargo falan kalkacak.
Pervin Buldan: Sırrı Süreyya’nın bir aktarımı vardı.
Abdullah Öcalan: Evet, dinliyorum.
Pervin Buldan: Sırrı bey gelemediği için size bir not
iletti, hemen aktarayım. “Tam da sizin önerdiğiniz gibi büyük siyasal düşünceyi
örgütlemek anlamında çok haklı ve tarihsel bir konuydu (Gezi Olayları). Bu
yüzden öncülük ettim. Üç gün boyunca 50-100 kişiyle yürüttüm. Ben vurulup
hastaneye kaldırıldığımda parti ve HDK bu duruma uyandı. Fakat parti de, HDK de
ikiye bölünmüş durumda. En vahim yanlış bu oluşumu ve olayları barış süreciyle
karşıt bir yere konumlandırmak. Oysa tam da demokratik siyasetin sizin tarif
ettiğiniz anlamda hayata geçirilebilme zeminiydi. Hem ülkede hem de Ortadoğu’da
sizin Dördüncü Kitabınızda uygarlık krizi ve şimdinin analizine dair
söyledikleriniz gerçekleşiyor. Parti, DTK ve HDK’de böyle bir tereddüt oluşunca
kendi pozisyonumu geriye çektim. DTK Konferansının sonuç bildirgesini çok
sağcı, eksik ve sizi kavramaktan uzak buldum. Partide ve kendi medyamızda bunu
eleştirdim. Heyetten çıkarılmamın Türk Solu aydınlarının sürece duydukları
güveni zedeleyeceğini düşünüyorum. Birdenbire bu mesele Kürtler ve devlet
arasında yürüyen bir süreç gibi algılanıyor. Ayrıca DTK Rojava’ya yardım
konusunda utanç verici bir liyakat gösterdi. Kamyonlarla yardım gönderdiler.
Sofi ve Bahoz bana “Biz dilenci değil, devrimciyiz dediler. Bir de size özel
aktarımlarım olacak. Uygun görürseniz bir dahaki sefere Selahattin beye ya da
Pervin hanıma söyleyeyim, size aktarsınlar diyor.
Abdullah Öcalan: Bahoz’la Sofi’ye cevaben bir şeyler
söyleyeyim.
Selahattin Demirtaş: Eleştirileri size değil
Başkanım, bizedir.
Abdullah Öcalan: Öyle mi? Sofi ve Bahoz’a iletin.
Suriye’deki uluslararası güçler iki kampı ayrı ayrı silahlandıracaklar. Biz
kendi çıkarlarımız doğrultusunda gerekirse iki tarafla da ayrı ayrı taktik
ittifaklar geliştirebiliriz. Süreç Suriye’de PYD çizgisinin doğruluğunu
kanıtlamıştır. Suriye’de çözüm PYD çizgisidir. Herkes bunu daha iyi anlıyor
artık. PYD çizgisi demokratiktir. Kendi ordu güçlerini arttıracaklar, ideolojik
olarak güçlenecekler. Ayrıca her açıdan BDP’den daha güçlüdürler. Nedir öyle
BDP yardım falan bekliyorlar. Kendi öz imkanlarıyla savaş ekonomisi
uygulayacaklar. Savaştır, tabii ki bazı zorluklar olacak. Buna uygun
yaşayacaklar. Bizim Türkiye ile uzlaşmamız gelişirse Suriye’ye de yansır. Benim
adıma bir perspektif halinde Suriye’ye bir mektup yazsınlar. Selamlarımı da
iletiyorum.
(Sırrı’yı da cevap olarak) Öncelikle selamlarımı söyleyin.
HDK’ye aktif katılmalıdır. Partileşmeyi tamamlasınlar, biz de sonuna kadar
destek sunalım. Ambargo Gezi’yle ilgilidir. Ama merak etmesin, aşacağız. O da
emekli olacağım falan demesin artık. Yılmaz Güney’i örnek alsın. Bizim gibiler
ancak ölünce siyaset biter. Ölümle emekli olunur. Sanat, sinema, kültür, bunlar
hep siyasettir elbette. Ertuğrul’a, Levent’e selam söyleyin. İtalya’da bunun
benzeri hareket yüzde 25, Yunanistan’da yüzde 27 aldı. Türkiye’de yüzde 30
alabilir. Örgüt bağnazlığı yapmamalı kimse. Benim durumuma baksınlar,
sosyalistler enternasyonalisttir, kolektivisttir.
Selahattin Demirtaş: Ahmet bey, Gültan hanım ve Aysel
hanımın da selamları vardı. Ambargodan onlar da haklı olarak rahatsızlar. Onlar
da buraya gelip tartışmak ve sürece katkı sunmak istiyorlar. Ancak ambargo
nedeniyle mümkün olmuyor.
Abdullah Öcalan: Ben dün onların da ismini söyledim.
Ama projede uzlaşırsak ambargo kalkmalı. Kalkmazsa kriz olur zaten. Siz bunu
anlarsınız tabii. Umarım heyet de beni yanıltmaz, umutluyum. Yine de beni yirmi
dört saat takip edin. Bu hafta bir bakalım ne olacak. Çok çalışmalısınız, başka
türlü siyaset gelişmiyor.
Selahattin Demirtaş: Başkanım, ben yine de parlamento
takvimini hatırlatmak istiyorum. Sizler bir proje üzerinde çalışıyorsunuz ve 15
Ekim’den söz ediyorsunuz. Ancak parlamento zaten 1 Temmuz’da tatile girip 1
Ekim’de açılacak. Açıldıktan sonra da çok kısa bir süremiz kalacak. Sonrasında
Kasım, Aralık ayları bütçe tartışmaları, Ocak’tan itibaren de seçim süreci
başlıyor ve sonraki üç yılın tamamı seçimlerle geçecek. Dolayısıyla hükümet
herhangi bir adım atmazsa çok zaman kaybetmiş olacağız ve Kürtler açısından
ciddi riskler ortaya çıkabilir. Bütün bunları da hesaplamamız gerekiyor.
Abdullah Öcalan: Anlıyorum. Devlet bunu Hükümetin
oyunu için bir fırsata çevirirse, Ekim 15’ten sonra savaş tarzınızı
belirlersiniz. Ben zaten burada bitmişim demektir. Benimle oyun oynayanla siz
de oyununuzu oynarsınız. Bakın, Taksim’e katılsaydınız bile hükümet giderdi.
PKK şimdi belki elli bin kişidir. Umarım böyle olmaz. Oyun olursa eliniz
serbesttir. PKK savaşı da öyle eskisi gibi geliştirmez. PKK’nin buna hazırlıklı
olduğunu Öcalan biliyor. İran, Suriye, Rusya bile destek verir. Ama umarım
böyle olmaz. Tarihsel kardeşlik bizim dediğimiz şekilde olur ancak.
Siz bir şeyler yazarsınız. Öyle savaş tehdidi gibi şeyler
olmasın, yanlış anlaşılır. Siz zaten benden daha iyi formüle ediyorsunuz.
“Süreç devam ediyor. İkinci aşamaya dair önerilerimizi yazılı olarak devlete
sunduk. Haftalık olarak şeffaf bir şekilde kamuoyunu bilgilendirme taraftarıyım.
Umarım devlet bu önerilerimizi doğru değerlendirir. Zaten Türkiye halkının
yüzde 90’ının ortaklaşacağı önerilerdir gibi şeyler olabilir.
Pervin Buldan: Başkanım, bu hafta sonu Iğdır’a
gittim. İl Kongresi vardı. Iğdır halkının size özel selamları vardı.
Abdullah Öcalan: Ha evet, Iğdır’ı iyi bilirim. Iğdır,
Kars, Digor oralara çok gittim. Ağrı dağının eteklerinde toplantılar yaptım.
Tüm Serhat halkına ve Iğdırlılara selam söyleyin. Onlarla tekrar buluşmayı ümit
ediyorum.
Selahattin Demirtaş: Kürt basınının selamları vardı.
Röportajı da Özgür Gündem’le yaptık. Televizyondakilerin, gazetedekilerin
selamları vardı.
Abdullah Öcalan: Siz de basındakilere selam söyleyin.
Özgür Gündem, Gün TV başta olmak üzere daha güçlü bir hazırlıkla sürece
girsinler. Tutuklu avukatlarıma selam söyleyin, onlar için de çaba sarf
ediyorum.
Hakan bey samimi geliyor bana. Ne diyorsunuz, öyle mi?
Selahattin Demirtaş: Evet, Hakan bey devlet memuru
gibi yaklaşmıyor, güven veriyor, bu sorunu içten bir yaklaşımla çözmek için
gayret ediyor. Ancak hükümette aynı ağırlık ve ciddiyet yoktur. Sorun da budur
zaten.
Abdullah Öcalan: Kadınlara da selamlar. Hayat
mücadeledir zaten. Ben iyi yaşadığımı düşünüyorum, moralim iyidir, benim burada
şahadetim bile kimseyi zorlamamalı.
Selahattin Demirtaş: Biz zaten on beş gün sonra yine
buradayız Başkanım.
Abdullah Öcalan: Elbette, belki daha zengin bir
kadroyla, bakalım. Avrupa’daki arkadaşlara selam söyleyin. Brüksel Konferansına
da bir mesaj yazarsınız, zaten benden daha iyi yazıyorsunuz. KJB’nin
bileşenleri nedir, bana bir yazın verin. Ben her birine hitaben yazmak
istiyorum.
Şu sekiz arkadaş, yanıma gelecek olanlar, kabulümdür.
Selahattin Demirtaş: Bakanlık henüz onay vermedi,
cevap bekliyoruz.
Abdullah Öcalan: Tamam, gelirlerse buradakiler gidecek.
Gelenler de sekretarya gibi çalışacaklar. Süleyman dayım Adana’dadır, son
günleridir galiba, gelebilir mi bilmiyorum, bakarsınız artık.
Tamam, herkese selamlar, görüşmek üzere.
Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan: Siz de diğer
arkadaşlara selamlarımızı söyleyin. Kusurumuza bakmasınlar, bilinen nedenlerle
kendileriyle görüşemiyoruz. Yanlış anlamasınlar. İyi çalışmalar, görüşmek
dileğiyle.
24 Haziran 2013/
İmralı Cezaevi
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com