11 Nisan 2016 Pazartesi Saat 09:32
4 Nisan 2015 tarihinden bu yana hukuksuz bir şekilde
tutulduğu İmralı Adası’nda tecrit içerisinde tecrit koşullarında bulunan Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İmralı Heyeti ile 9 Kasım 2013 tarihli yapmış
olduğu görüşmeyi tam metin olarak yayınlıyoruz
Abdullah Öcalan: Evet, aktarımınızı alayım.
Pervin Buldan: Başkanım, öncelikle size daha önce
gönderdiğimiz üç ayrı mektup vardı. Aldınız mı?
Abdullah Öcalan: İki mektup aldım. Üçüncü mektup
hangisi?
Pervin Buldan: KJB Koordinasyonu’nun gönderdiği
mektup var. 10 Ekim 2013 tarihli, üç buçuk sayfalık bir mektup (Bu arada
mektubun fotokopisini çıkarıp kendisine gösterdi).
Abdullah Öcalan: Hayır, bu mektup bana verilmedi,
haberim yok.
Pervin Buldan: (Yetkiliye hitaben) Yaklaşık on gün
önce gönderdik. Neden verilmedi?
Yetkili: Benim bundan haberim yok, bize de verilmedi.
Abdullah Öcalan: Peki, daha sonra alıp okurum. Zaten
ben de onlara bir mektup yazacaktım. Okuduktan sonra yazarım.
Pervin Buldan: 25 Ekim 2013 tarihli Genel Başkanlık
Konseyi’nin iki sayfalık mektubunu aldınız mı? (Fotokopileri gösterildi.)
Abdullah Öcalan: Evet, bunu verdiler ve okudum.
Pervin Buldan: (Fotokopisini göstererek) Ayrıca 25
Ekim 2013 tarihli iki sayfalık PYD Yönetim Kurulu’nun mektubunu iletmiştik.
Başkan: Evet, bunu da verdiler, okudum.
Pervin Buldan: Başkanım Kandil’e gittik. Ben İdris
bey ve Ertuğrul bey birlikte gittik. Cemil Bayık, A. Haydar, Sabri Ok, Sozdar
Avesta, Elif Pazarcık, Rewar ve Helmet arkadaşlarla görüştük.
Abdullah Öcalan: Helmet ve Rewar yönetime yeni giren
arkadaşlar, değil mi?
Pervin Buldan: Evet Başkanım. Rewar arkadaş
Rojhilatlı. Sanırım siz tanımıyorsunuz. Helmet arkadaş Güneyli. 97’den 98’e
kadar yanınızda kalmış, bir ara basında çalışmış.
Abdullah Öcalan: Evet, doğru, hatırlıyorum.
Pervin Buldan: Bir günlük toplantı yaptık. Daha çok
süreçle, seçimlerle ve Osman Öcalan ile ilgili bir toplantı oldu.
Abdullah Öcalan: Ne diyorlar Osmanla ilgili?
Pervin Buldan: Kendisine “Sen yaşamına devam et, biz
sana karışmayacağız, yeter ki bizim aleyhimize konuşma demişler. Kandil’e
çağırıp konuşmayı da uygun bulmuyorlar. Kimsenin kabul etmeyeceğini söylediler.
Süreçle ilgili onlar da acilen adım atılması gerektiğini söylediler. AKP’nin
sürece yaklaşımının olumsuz olduğunu, adım atmadığını, acilen yasal
düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade ettiler.
Abdullah Öcalan: Osman için çare kendini
affettirmektir. Onun da yolu benden değil Kandil’den geçer. Aslına bakarsan
Cemil’in suçu onu öldürmemesidir. Çünkü Osman, Botan onlar o kadar kötü ve
alçakça bir role hazırlandılar ki, çok büyük bir oyundu. Ucu Amerika, İran ve
İsrail’e dayanır. Bu firar hareketini yaptıklarında öldürülmeleri gerekirdi.
Artık yanlıştır. Artık öldürülmemeleri gerekir. Türk Solu da bu temelde sıkıntı
çekmiştir. PKK bu olay karşısında yetersizlik sergiledi. Benim gölgem bile
estirilseydi böyle olmazdı. Bu yetersizliktir. Bu intihar işleri de böyledir.
Benim zamanımda yirmi bin kişiden sadece yirmi kişi kaçtı. On kişi de şehit
verdik. Bu hiçbir şey demektir. Yetersiz Önderlik temsili olduğu için bunlar
harekete binlerce kayıp verdirdiler. Havva’yı kullanıyor. Ben aynen kendisine
söyledim. Sen kendini harekete affettirmelisin. İster çağırırlar ister
çağırmazlar, kendileri bilir.
Süreçle ilgili yaptıkları açıklamaları biliyorum zaten,
basından takip ettim.
Pervin Buldan: İdris bey de izlenimlerini aktarır.
Ben bitireyim mi Başkanım?
Abdullah Öcalan: Evet, buyrun, yalnız biraz çabuk
aktarın, fazla zamanımız yok. Saat üç buçuk gibi bitirmek zorundayız.
Pervin Buldan: BDP Gençlik Meclisi’nin kısa bir
tekmili var. 30 Kasım’da Amed’de kongreleri var. Otuz bin kişilik katılımı
hedeflemişler. Sizden de kısa bir mesaj istiyorlar.
Abdullah Öcalan: Evet, toplantının sonunda söylerim.
Pervin Buldan: Yapımcı yönetmen Senar Turgut’un
belgesel çekimi var. Gelip burada sizinle de görüşmek ve çekim yapmak istiyor.
Adalet Bakanlığı’ndan izin alabilirse gelecek.
Abdullah Öcalan: Tamam, bakarız, daha önce Can Dündar
da istemişti sanırım.
Pervin Buldan: Mezopotamya Vakfı’nın üniversite
çalışmaları var. Onunla ilgili de bir bilgilendirme yazısı var.
Abdullah Öcalan: Tamam, Yetkiliye verin, sonra
bakarım hepsine.
Pervin Buldan: Ayla hanım Batman Cezaevindeki
kadınlara özel selamlarınızı götürdü. Ben de Gebze Cezaevine gittim, özel
selamlarınızı kendileriyle paylaştım.
Abdullah Öcalan: Batman’daki on iki kadınla
görüşmüştür herhalde. Onlar bana toplu resim yollamışlardı.
Pervin Buldan: Evet Başkanım, hepsiyle görüşmüş.
Abdullah Öcalan: Sen kimlerle görüştün Gebze’de?
Pervin Buldan: Şadiye Manap, Azime Işık, Zeynep
Taşgir, Nevruz Bozkır.
Abdullah Öcalan: Peki, tekrar hepsine selamlar.
Pervin Buldan: Selahattin Bey, ayrıca eşbaşkanlar,
gruptaki vekiller, kadın arkadaşlar selam söylediler. Selahattin bey AKP’nin
sürece ve Rojava’ya yaklaşımının sıkıntılı olduğunu ve bir gelişmenin
olmadığını söyledi. Ayrıca ABD’de bir haftalık görüşme ve temaslarda
bulunmuştu. ABD’nin süreci önemsediğini, gözlemci olma taleplerine Türkiye’nin
sıcak bakmadığını aktarmışlar.
Abdullah Öcalan: Türkiye de bu konuda tutucu
olmamalı. Olası bir tehdidi önlemek için ABD ve CIA ile oturulabilir. ABD de
dahil edilebilir. Böylece gizli komplo da teşhir edilmiş olur. Tehlike ve
komplo ABD’yi dahil etmekle önlenebilir. Selahattin’e ulaşmış olmaları çok
önemlidir. Selahattin beyin kendisi de Hakan’la temasa geçebilir. Böylece biz
burada görüşmüş olmakla kendilerini de haberdar etmiş oluyoruz.
(Sırrı’ya dönerek) Türk Solu’na da böyle anlatılabilir. Bu,
ABD ile işbirliği anlamına gelmez, tam tersine onlardan gelecek tehlikeyi
önlemenin yoludur.
Pervin Buldan: Başkanım, bir de Adalet Bakanı geçen
gün arayıp sizin avukat talebinize ilişkin bir formül bulduklarını, daha önce
sizin avukatlığınızı yapan vekil arkadaşların, yani Aysel hanım ve Ayla hanımın
Adaya gelebileceklerini söyledi. Bu konuya arkadaşlar çok sıcak bakmadılar.
Buraya gelirlerse Asrın Hukuk Bürosu’nun önünün tamamıyla tıkanacağını
söylediler.
Abdullah Öcalan: Adalet Bakanının izin vermesi
önemlidir. Siyasi bir iradedir. Bir vekil avukat, bir de yanına Asrın Hukuk
Bürosundan bir avukat olabilir. Adalet Bakanı ile bunu görüşün. Bir de vasi
meselesini çözmemiz lazım. Bir vasi hakkım var. Eskiden İbrahim Bilmez bu işi
yapıyordu. Şimdi yeni bir avukat yapabilir bu işi.
Pervin Buldan: Mazlum olabilir mi Başkanım?
Abdullah Öcalan: Kendileri karar versinler.
Pervin Buldan: Başkanım, son olarak seçimlerle ilgili
bilgilendirmeyi de yapıp sözü diğer arkadaşlara bırakayım.
Abdullah Öcalan: Evet, sizi dinliyorum.
Pervin Buldan: Başkanım, bazı illerde çalışmalar
devam ediyor. Ön seçimler ve eğilim yoklamaları yapılıyor. 10 Kasım’a kadar da
devam edecek. Bazı illerde de eğilim yoklamaları bitti. Eğilimlerde isimler de
çıkmaya başladı.
Abdullah Öcalan: Hangi iller?
Pervin Buldan: Van’da Bekir Kaya.
Abdullah Öcalan: Uygundur. Devam etmeli. Eşbaşkan var
mı?
Pervin Buldan: Çalışmalar devam ediyor. Kadın
arkadaşlar bu konuda bir arayış içinde.
Pervin Buldan: Hakkari’de Sevil Çetin, sosyolog bir
arkadaş, Hakkarili. Başvurusunu da yapmış. Kabul de görüyor.
Abdullah Öcalan: Bir düşünelim.
Pervin Buldan: Urfa, Altan Tan, kabul etmemiş.
Abdullah Öcalan: Zaten bence de gerek yok. Urfa için
Mehmet “Baydemir olsun diye iletti. Bu kesinlikle düşünülmesin. Global ve
ulusal siyasete hazırlansın. Zaten yerel yönetimlerde biraz hırpalandı.
Kendisini buna hazırlamalı.
Sırrı S. Önder: Metropollerde yürüteceğimiz
kampanyalarda, bize uzak Kürt seçmeni de etkileme gücü var. Kampanyalarda görev
alabilir.
Abdullah Öcalan: Tabii, tabii.. İyi olur.
Pervin Buldan: Siirt, TuncerBakırhan.
Abdullah Öcalan: Nasıl karşılanır, yabancı değil mi?
Kitleye katkı önemli. Yerelde kabul görür mü, yerel ittfaklar açısından nasıl
olur? Selim olmuyor galiba.
Pervin Buldan: Sanırım olmuyor.
Abdullah Öcalan: Yerelden olması önemli. Dışarıdan
olmasını mı önermişler?
Pervin Buldan: Evet, dışarıdan olmasını önermişler…
Mardin, Ahmet Türk.
Abdullah Öcalan: Ahmet de istiyor galiba.
Eşbaşkanlığa da Emine Ayna’yı önermiştim. Nasıl karşılıyor?
Pervin Buldan: Olumsuz bakıyor.
Abdullah Öcalan: Ben sadece öneri sunuyorum. Atama
yapmam, tarzım değil, ama kendisi bilir.
Pervin Buldan: Diyarbakır’da henüz başvuru yok.
Eşbaşkanlığa Fırat Anlı düşünülüyor.
Abdullah Öcalan: Olur, sorun değil. Gültan demiştim
ayrıca.
Pervin Buldan: Gültan hanımın da selamı var.
Üstlendiği görev ve sorumlulukların önemli olduğunu ve bunu sürdürmek
istediğini ve ayrıca yapmak istediği farklı projeler olduğunu da belirtti.
Abdullah Öcalan: Bundan daha iyi bir görev mi var?
Biz de bundan daha iyi ve önemli bir yer yoktur! Ayrıca iki dönem ilkemiz var,
öyle değil mi? Bu ilkeyi çok zorunlu istisnalar dışında işleteceğiz. Yakında
zaten bu ilke dolayısıyla bu sorumlulukları bitmiş olacak. Bu yüzden Gültan
olmalı. Bu çok önemlidir. Böyle kavranmalıdır.
Pervin Buldan: Iğdır’da Murat Yikit, avukat bir
arkadaş çıkmış eğilimden. Daha önce de il Başkanlığımızı yapan bir arkadaş.
Abdullah Öcalan: Kadın var mı orada?
Pervin Buldan: Sizin avukatlığınızı yapan Şaziye
Önder var.
Abdullah Öcalan: Evet, tanıyorum. Eşbaşkan olabilir.
Ama orada başka halklar da var değil mi? Azeriler, Terekemeler falan. Bir Azeri
kadın varsa eşbaşkan olabilir. Şaziye’den önce ona öncelik tanınabilir, tabii
varsa. Alınır değil mi bu sefer Iğdır?
Pervin Buldan: Iğdır zor bir yer Başkanım. Ama bütün
gücümüzle çalışıp tekrar alacağız. Azeri bir aday da bulmaya çalışacağız.
Pervin Buldan: Muş, Nimet Sezgin
Abdullah Öcalan: Sırrı Sakık olmalı… Muş’u çok iyi
bilir. Oradaki dengeleri bilir. Başka kesimlerden de oy alabilir. İyi çalışırsa
kazanabiliriz Sırrı’yla. Kendisine selamlarımı söyleyin. Özel ricamdır, böyle
söyleyin.
Bu kadın kotası yanlış kavranıyor. Burjuva kapitalistleri
gibi ifade ediliyor. Biz eşbaşkanlık sistemini getiriyoruz. Artık kota
anlamsızdır. Çünkü tam eşitliği sağlamış oluyoruz. Eşbaşkanlık hızla hayata
geçirilmeli. Eşbaşkanlık kadın ve erkek özgürlüğünü muazzam çözen bir şey. Bunu
anlamanız lazım. Başbakan bile bunu yasallaştırdı (Tam bu sırada Sırrı’ya
dönerek kahkaha atmaya başladı). Sayın Süreyya, siz bunu televizyonda çok iyi
anlattınız. Onlar eş Başkan deyince bir başka erkek aramaya başlıyorlar. (Yine
kahkahayla gülmeye devam etti)Yahu hiç öyle olur mu? Haşa, homoseksüel
birliktelik gibi olur bu. Bu sistemi doğru işletmek lazım. Türkiye’ye muazzam
bir katkı sağlar ve adaylık sorunlarını da çözer. Yani artık elimizde muazzam
bir anahtar olmuş oluyor. Bununla adaylıktan kaynaklı her sorunu çözeriz.
Pervin Buldan: Bitlis, Şırnak, Batman, Dersim ve
Ağrı’da çok sayıda başvuru var, fakat nitelikli aday henüz yok, çalışmalar devam
ediyor.
Abdullah Öcalan: Acele etmeden sağlıklı karar vermek
lazım. Ben kavramları belirtiyorum, siz onun altını doldurun.
Pervin Buldan: Başkanım, unutmadan Akdeniz için de tekrar
Fazıl Türk düşünülüyor.
Abdullah Öcalan: Üç dönem oluyor. Tüzüğü zorluyor.
Bunu esaslı tartışın.Tüzüğü işletmeli. Böyle bir istisna yapmalı mıyız?
Sırrı S. Önder: Fazıl MHP tabanından bile oy
alabiliyor. Akdeniz çok önemlidir.
Abdullah Öcalan: Tartışın, başkası yapabilirse
yapsın. Yapamazsa değerlendirin, ilkeyi ve pratiği uygulayın. Eşbaşkanlık
meselesiyle bunu da aşabiliriz. Aday kadın olur, Fazıl eşbaşkan olur.
Pervin Buldan: Başkanım, Bingöl ile ilgili İdris bey
bilgilendirme yapsın.
İdris Baluken: Bingöl’de Dr. İlhan Çakabay var. İsmi
ön plana çıkıyor.
Abdullah Öcalan: Nasıl birisi, ailesi, çevresi var
mı, hangi çevreden?
İdris Baluken: Sancak bölgesinden, Gökçekanat
(Kerwelan) köyünden, bölgesinde sevilen birisi.
Abdullah Öcalan: Kendisi istiyor mu, yerel yönetimler
anlayışımıza uygun mu?
İdris Baluken: Partiyi bilen birisi, partiye başvuru
yapmış. Doktorluk görevini yaparken pek çok çevreye yardımcı olmuş.
Abdullah Öcalan: Çevresini etkiliyorsa, halka
karşıtlığı yoksa uygun olur.
İdris Baluken: Eşbaşkanlık için şehit Mehmet
Karasungur’un kardeşi Zarife arkadaş var. İzmir yönetiminde de çalışmış.
Abdullah Öcalan: İşleyişi biliyor yani, tahsili
nedir?
İdris Baluken: Emin değilim, ama arkadaşın donanımı
var. Şu anda emeklidir, çalışma hayatını biliyor.
Abdullah Öcalan: Karasungur olması önemlidir. Halka
değerleri hatırlatır, moral olur, uygundur.
Abdullah Öcalan: İstanbul ne durumda Sayın Süreyya?
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, Kılıçdaroğlu benimle
dolaylı bir görüşme yaptı. Başdanışmanını gönderdi. Sebahat’la birlikte
görüştük. Biraz işportacı bir tarzla yaklaşıyorlar. Temel olarak benim
Büyükşehire aday olmamam üzerinden geliştiriyorlar.
Abdullah Öcalan: Görüşmelisin, doğru bir şey
yapıyorsun. Yapmaya devam etmelisin. Hem Kılıçdaroğlu hem de Kadir Topbaş’la
görüş. Erdoğan’a da, Kılıçdaroğlu’na da ilke dayatmalısın. Aday bazlı
desteklenirse Mersin’de, Adana’da, İstanbul’da iki belediye istenir. İl genel
ve belediye meclis üyeliği önemlidir. Bunlar da onlara oy vermek olmaz.
Sırrı S. Önder: Artık il genel meclisi yok Başkanım.
Abdullah Öcalan: Doğru. Bu artık yerel hükümet gibi
oluyor. Tüm görüşmelerinizi ilkesel tutumu temel alarak yapmalısınız. Eğer
ikisinden de bir şey çıkmazsa gümbür gümbür aday olursun.
Abdullah Öcalan: Midyat için bir Süryani aday olursa
iyi olur. Bu arada Erol Dora’ya da özel selamlarımı iletirsiniz. Hatta bir
Ermeni adayınız da olursa iyi olur. Belki bunu İstanbul’da bir yerde
yaparsınız.
Pervin Buldan: Başkanım, daha önceki görüşmemizde
önerdiğiniz Demokratik İslam Konferansı ile ilgili çalışmalar ve tartışmalar
var. DTK’daki arkadaşlar isimle ilgili bazı önerilerin geliştiğini söylediler.
Demokratik İslam Konferansı yerine Kürt İslam Konferansı olabilir mi dediler.
Bir de içeriğine ilişkin biraz daha bilgi istediler.
Abdullah Öcalan: Hayır, isim doğrudur. Demokratik
olması önemlidir. İslam ne iktidarlaşmalı ne de etnikleştirilmeli. Altan çok
iyi anlamıyor. İhsan Eliaçık beni daha iyi anlıyor. Bana daha yakın. Yorumunu
Ali Şeriati’nin İslam yorumuna çok benzetiyorum.
Sırrı S. Önder: Kendisi benim cezaevi arkadaşımdır.
Akıncı kökenlidir. Başlangıçta Ali Şeriati’den çok etkilenmişti, daha sonra
Mısırlı Hasan Hanifi akımına özgün bir yorum getirdi.
Abdullah Öcalan: Türkiye İslam’ının sosyolojisini iyi
yakalamış ve bana yakın. Konferansa rehberlik yapabilir. Altan istiyorsa
katılabilir. İslam’ın Anadolu yorumu ve evrensel yorumu önemlidir. Demokratik
İslam iktidar amacını ortadan kaldırıyor. Hem İslam’ın demokratik yönetimle
ilişkisini kuruyoruz hem de sulta yönetiminden ayrıştırıyoruz, ama İran Şiası
gibi yapmıyoruz. İran’da sulta ve iktidar İslam’ı var. Bunları bizim
mellelerimiz iyi bilirler. Altan’ın da bunu bilmesi lazım. Medine’deki İslam da
halkçı İslam anlayışıydı. Ortadoğu’da İslam’ı en iyi yaşayan benim. Demokratik
esasları en iyi uygulayan en iyi İslam’dır, ama yorumlarımız farklıdır. Ben
daha sosyalist yorum yapıyorum. Hz. Muhammed’in cenazesi yerdeyken İslam
ayrıştı. Halkçı İslam ile Muaviye İslam’ı ayrıştı.
Sırrı S. Önder: Arap yarımadasının üçte biri mürted
olmuş, yani dinden dönmüştü. Ebubekir bunlara karşı on üç ayrı ordu kurdu. Hz.
Muhammed Mekke’den o zamanki adı Yesrib olan Medine’ye hicret ettiğinde ilk
yaptığı şey bahçe çitlerini ortadan kaldırmak olmuş, yani tarımda ve sürüde
özel mülkü kaldırmıştı. Bu anlamda sizin yaptığınız değerlendirmeler İslam’ın o
ilk çıkışına, yani mazlumun yanında olma haline referanslar içeriyor.
Abdullah Öcalan: Doğrudur. Sen Eliaçık’a selamlarımı
söyle. Yaptığı çalışmalar önemlidir.
İdris Baluken: Kandil’de yaptığımız görüşmede
arkadaşların yine bazı aktarımları vardı. Özellikle yeni yönetim seçildikten
sonra Cuma arkadaşa yönelik bir yıpratma kampanyası var. Bunun arkasında belli
güçler var. Osman’ın yeniden gündemleştirilmesi de bununla alakalıdır. Yine
Cuma arkadaşın seçilmesinden sonra KCK daha sertleşmiş, İran’a yakınlaşmış
pozisyonu yaratılmaya çalışılıyor. Bunlar doğru değildir. Böyle bir durum
yoktur. Bütün kararlar KCK yönetiminin ortaklaşmasıyla alınıyor. Osman’ı da en
çok koruyan olduğunu Cuma arkadaş belirtti. Bunu Önderlik için yaptığını, çoğu
zaman sorun olmasın diye onunla ilgili sorunları temizlemeye çalıştığını
iletti. “Önderliğin dışarıda olduğu dönemde de Talabani, Barzani, ABD,
İngiltere Ferhat’ı lider yapmaya çalıştılar. Şimdi de gündemleştirmek
istiyorlar. Bizim Osman’la ilgili herhangi bir yönelimimiz olmamıştır. Hatta
kendisine harekete karşı kullandırtmazsa Kandil’de barındırabileceğimizi de
söyledik. Ama katılımı arkadaşlar ve kadın hareketi tarafından kabul görmez.
Kendisi de PKK’ye gitmeyeceğini açıkca ifade ediyor dedi.
Abdullah Öcalan: Bu konuda biraz önce epey ifade
ettim zaten. Vaktimiz dar, eklenecek bir şey yok. (Sırrı’ya dönerek) Senin bu
konuda heyetten kesilmenden dolayı yarım kalan aktarımlarını konuşacağız.
İdris Baluken: Rojava sınırındaki duvarla ilgili
İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma Bakanları ve Hakan Fidan’la görüşmeler
yaptık. Sizin de görüşlerinizi aktardık. Bu duvarın tarihi Türk-Kürt ittifakı
yerine Türk-Kürt savaşına neden olacağını söyledik. Bu süreçte Ayşe Gökkan’ın
sınırda ölüm orucu, seçilmişlerin açlık grevi ve halkın yoğun eylemsellikleri
gelişmişti. Yaptığımız görüşmelerde, hükümet yetkilileri de bu duvar kararının
yanlış olduğunu kabul ettiler, Başbakanla görüşeceklerini söylediler.
Sonrasında da Hükümet çalışmaları durdurduğunu kamuoyuna açıkladı.
Abdullah Öcalan: Biliyorum, bu konuyu biz de burada
görüştük.
İdris Baluken: Dün Diyarbakır Cezaevinde tutuklu
vekil arkadaşlar Hatip Dicle, Faysal Sarıyıldız, Kemal Aktaş ve İbrahim
Ayhan’la görüştüm. Size selam ve saygılarını ilettiler. Tutuklu vekillerle
ilgili herhangi bir gelişme yok. Daha önce hükümet yetkilileri ile yaptığımız
görüşmede bu konuda Ergenekon Davasından tutuklu olan vekiller nedeni ile adım
atamadıklarını söylüyorlardı. Ama bu sürede Mehmet Haberal’ı tahliye ettiler.
Arkadaşlarımız ise hala tutuklu. Bu konuyu Adalet Bakanı ile görüşmeyi düşünüyoruz.
Abdullah Öcalan: Zaten bu hasta arkadaşlar ve
vekillerin bırakılmaması tam bir provokasyondur. Adalet Bakanı’na da söyleyin,
biz ölüm oruçları sırasında da konuşmuştuk. Bu provokasyondur, yani bunları
bırakmayanlar size ve bize provokasyon yapıyorlar. Bu konuda adım atmalıdırlar.
Verdikleri sözleri yerine getirmelidirler. Hatip’in sağlığı nasıl, yaşlanmış
mı?
Sırrı S. Önder: Başkanım, sizin yanınızda nur yüzlü
bir ihtiyar gibi görünüyor.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Öyle mi olmuş, söyleyin
dikkat etsin. Sizler de sağlığınıza dikkat edin. Cezaevindeki arkadaşlara
söyleyeceğim şudur: Duygusal zeka ile analitik zekayı birlikte çalıştırmak
gerekiyor. Ben böyle yaparak kendimi bu günlere getirdim, yoksa şimdiye çoktan
ölmüştüm. Bugünkü toplumun temel sorunu da budur. Duygusal zeka ile analitik
zekayı birlikte kullanamadığı için toplumsal bir intiharın pençesindedir. Bu
insanı kanser eder. (İdris’e dönerek) Siz iyi bilirsiniz. Öbür türlü
davranırsanız kanseri bile yenersiniz. Devrimci ruh önemlidir. Devrimci ruhu ne
kadar korursanız sağlığınızı da o kadar korumuş olursunuz. Hatip kitap yazsın,
Diyarbakır Belediyesiyle de ilgilensin. Deneyimlerini ve birikimini bu
doğrultuda kullanmalıdır. Selma’nın yazılarını da okuyorum. Gelişebilir,
kadınca bir bakış geliştirmelidir. Başarılı olacağına inanıyorum. Sara Aktaş’ın
da yazılarını okuyorum. Biraz daha olgunlaşsın. Edebiyat yapmak istiyorlar.
Kürt romanı üzerine bir hazırlık çalışması yapabilirler.
(Sırrı’ya dönerek) Sayın Sırrı, seninle bu sanat ve edebiyat
konularında uzunca konuşmak istiyorum.
Sırrı S. Önder: Ne zaman isterseniz Başkanım.
Abdullah Öcalan: Hepsine özel selam söyleyin.
Sadullah ve Beşir ile görüşün, bu konuyu tartışın.
İdris Baluken: Hatip Dicle bu Hüdapar yorumunuzun
önemli olduğunu söyledi. Batman’da yurtsever bir gencimiz Hizbullah tarafından
katledildi.
Abdullah Öcalan: Hatip ne dedi? Nasıl yorumladı? Ben
de görüşlerimi aktaracağım.
İdris Baluken: Bunların İran ve devletle
ilişkilerinden dolayı kullanılabileceğini, Kürtler arası bir çatışmaya dönüştürülmek
istendiğini söyledi. Buna karşı uyanık olmamız gerektiğini ifade etti.
Abdullah Öcalan: Tamam, bu önemlidir. İran’da Kürt
gençlerinin idam edilmesi, İran ile Türkiye’nin yeniden teması sonrasında bu
saldırıların gelişmesi tesadüf değildir. Daha önce de Dicle Üniversitesinde
olmuştu. İran Türkiye ile çözüm sürecini bitirmek istiyor. İran çok çılgın ve
gözükara çalışıyor. İran kaynaklı ciddi bir provokasyondur. 90’lı yıllardaki
gibi JİTEM ile İran’ın işlediği faili meçhul cinayetlerden, köy boşaltmalardan,
köylülerin katledilmesinden, hatta Uğur Mumcu’nun ölümünden bir farkı yoktur.
Bunda İran’ın parmağı vardır. Bu konuyu sonra da değerlendireceğim.
İdris Baluken: Diyarbakır cezaevinde M. Sait Yıldırım
ile de görüştüm, size selamı ve saygılarını iletti.
Abdullah Öcalan: Evet, tanıyorum, Bingöllüdür. Bir
kitabı da var. Okudum. Güzel yazmış. Özel selamlarımı iletin, çalışmalarına
devam etsin.
Abdullah Öcalan: Sayın Süreyya, senin aktarımlarını
dinleyeyim.
Sırrı S. Önder: Sayın Başkanım, son heyetten bir
önceki heyetle Kandil’e gitmiştim. Cuma, Besê, Fuat, Sozdar ve Elif vardı. O
görüşmede. Gezi Direnişini değerlendirdik. Cuma arkadaş benim heyetten
kesilmemle ilgili eleştirilerini yöneltti ve yeniden heyete dahil olmam yolunda
çaba içinde olmamı istedi. Dönüşte Pervin Hanımla beraber Sadullah Beyi ziyaret
ettik ve o görüşmede heyet meselesini Başbakanla görüşmek isteğimizi ilettik.
Sayın Başbakan beni davet etti ve yaklaşık üç saat görüştük. Yanımızda bir tek
Yalçın Akdoğan vardı.
Abdullah Öcalan: Haberim ve bilgim var. Sadece
Başbakanın isteği ile olmadı. Bunda heyetin ve benim de ısrarım oldu. Doğrusu
buydu ve çok önemliydi. Neredeyse tarihseldir. HDP’yi sizin şahsınızda muhatap
almış olması bakımından da önemlidir. Bu görüşmeleri sürdüreceksin. Sürdürmelisin.
Tekrar görüştüğünde benim teşekkür ettiğimi söyle. HDP’ye yaklaşım böyle
olmalıdır. HDP de çalışmalarında bu açılım imkanlarını zorlamalıdır. Heyete
sizi ve HDP’yi korumaları gerektiğini hep anlatıyorum. Hakan Beyle de
görüşürsen teşekkür etmelisin. Bu sorunu çözeceğiz demiştim ve çözmüş olduk. Bu
yaklaşımı önemsemeliyiz.
Sırrı S. Önder: İlk 20-25 dakika Gezi meselesini
konuştuk. Ben kendisine, bu meselenin iki boyutu olduğunu, birinin derbederlik,
diğerinin hırsızlık olduğunu ve en genel başlık altında da demokratik olmayan
bir tahammülsüzlük olduğunu söyledim. Sıra hırsızlık bahsine geldiğinde ortam
gerildi ve neredeyse bitme noktasına geldi. Yalçın Akdoğan müdahale etti ve
daha önemli bir gündem olduğunu söyledi. Sayın Başbakan, hırsızlık konusunda
eksik ve yanlış bilgiyle hareket ettiğimi, çok saf olduğumu ve bilmeden Alman
gizli servisinin oyununa geldiğimi söyledi.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Demek öyle dedi. Esas saf
olan Başbakandır. Dışardan provoke edildiği endişesi var ama öyle olmadığını
söyleyin.
Sırrı S. Önder: Sayın Başbakan bana, başlangıçtaki
hassasiyetimle sürece yaklaşacaksam tekrar heyete almak istediğini söyledi. Ben
de belli bir siyasal tutumu gözetmekle yükümlü olduğumu söyledim. Benzer bir
durum olduğunda benzer bir tavır takınacağımı aktardım. Böyle bir durumda yine
müdahale edeceklerse bunun sıkıntı doğuracağını belirttim. Tam anlaşamadık, ama
zımni olarak bir noktada buluştuk.
Abdullah Öcalan: Zımni olmayacak. Açık olmalı.
İlkesel olmalı. Heyet AKP ile ilişkilere konjonktüre göre yaklaşım gösterdi. Bu
böyle olmamalı. AKP ya da İslami gelenek, ki AKP bunu kısmi olarak temsil
ediyor, Gezi dolayısıyla ortaya çıkan gelişmeleri doğru okuyamadı. Hegemonik
ilkeyi benimsedi. Demokratik ilkeyi benimsemedi. Mursi de böyle yapmıştı.
Diktatoryaya girdi ve devrildi. AKP demokratik ilkeyle hem darbeden korunur hem
de demokratikleşmeye katkı sağlar. Senin heyette olman hem benim hem de devlet
heyetinin olurudur. Buna saygılı olunması gerekir. Bak, sizden rahatsız olan kesimlerden
Doğu Perinçek “HDP’yi MİT ve ABD kurdu diyor. Oysa ABD MİT’e müdahale ediyor.
Hakan Fidan’a müdahale ediyor. Bu tamamen yanlış ve asılsız bir tez. HDP’nin
önüne devletin set örmemesi gerekir. Siz de zihinsel emek sarf edeceksiniz.
Toplumda emek harcayacaksınız. Toplum da sizi besleyecektir. Hazine yardımına
karşıyım. Devletten rantlaşan parti topluma da zarar verir. Bu bütün partiler
için geçerli. Benimle AKP’nin uzlaşması şöyledir: Ben ne onların hegemonyası
altına gireceğim ne de onların Kürtlerle kurduğu ilişkiye karışacağım. Temel
yaklaşımımız demokrasidir. Demokrasiyi korumak demek Başbakanı da korumak
demektir. Başbakanın demokratik işleyişe ihtiyacı var. Demokrasiyi
yerleştiremezsek hepsi Menderesleşir. Darbeleri önleyemez.
Sırrı S. Önder: Ben Başbakana dedim ki, bunun dışında
heyette yer almamı güçleştiren bir başka olgu daha var ve bu aslında
yaşadığımız tıkanmanın da sebebi. O da hükümetin isteksiz ve çok tutumlu
davranması. Biz şimdiye kadar halka “Gözlerimize bakın, ne demek istediğimizi
anlarsınız dan başka somut bir şey sunamadık. Şimdi ben heyete girersem
Kandil’e de gideceğim. Siz süreç hakkında ne düşünüyorsunuz, neleri yapmayı
planlıyorsunuz diye sordum. O da bana “Cemil’e söyle, bana meydan okuyup
durmasın dedi.
Abdullah Öcalan: (Gülerek) Türk işi kabadayılık!
Cemil’i ben uyaracağım, Başbakanı da siz uyarın. Bu işler bu üslupla olmaz.
Sırrı S. Önder: Başbakan devam etti. “Bana ne
yapacağımı soruyorsun, söyleyeyim. Her şeyi yapacağım. Bir zamanı var ve bu
konuda Apo ile de anlaşmışım. Tek bir kırmızıçizgim var, o da Suriye’dir. Orada
Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim dedi.
Abdullah Öcalan: (Sinirlenerek) Sen de ona söyle: Biz
de merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim
kırmızıçizgimizdir!
Sırrı S. Önder: Bu görüşmenin tek bir somut kazanımı
oldu. Hasta tutsaklar meselesini aktardım. Bu konuda devletin tutarsız
yaklaşımının halkta büyük bir öfke ve güvensizlik yarattığını söyledim.
Sadullah Bey bize mazeret olarak Adli Tıp Kurumu Başkanının derin devlet unsuru
olduğunu söylemişti. O değişti, bu sefer de 3. Daire Başkanının Gladio olduğunu
ve taş koyduğunu söyledi. O da değişti, ama sonuçta halen bu sorunun devam
ettiğini rakamlarla uzun uzun anlattım. Bunun yasal bir hak olmasına rağmen
devletin bu tavrının Kandil’i de, halkı da sürecin samimiyeti hakkında
güvensizliğe sürüklediğini aktardım. Bu meseleden haberinin olmadığını ve
derhal Sadullah Beye talimat vereceğini ve çözeceğini söyledi.
Abdullah Öcalan: Bu konuda AKP ile konuşurken çok
yetersiz kalıyorsunuz, yeterince provokasyonu ve tehlikeyi anlatamıyorsunuz.
Ben konuşsam anlatırım. Onlara söyleyin: Emniyet içinde sizi devirmek
isteyenlerle cezaevlerinde provokasyon yapanlar aynıdır. 7 Şubat Darbesi neyse
bu çocuklara, kadınlara, hastalara yönelik cezaevlerinde provokasyon
planlayanlar aynıdır. Bunu görmüyor musunuz? Özal suikastından bugüne kadar bu
provokatörler devrededir. Deyin ki, biz sadece kendimiz için istemiyoruz. Ben
yanlış adım atarsam Hakan da, Başbakan da gider. Hatta Suriye için ısrarımız
Başbakanı da kurtarmak içindir. Yoksa ikisini de tasfiye ederler. Bizim
kurtarılmaya ihtiyacımız yok. “Başkan demokratik ilkeyi işletin derken Menderes
gibi bir darbeye karşı sizi korumuş oluyor deyin. Başbakana hasta tutsaklar,
adli tıp vb. konularda cesaretli ol, yiğitleş deyin. Böyle olursa ölümümüz
pahasına biz de destekleriz. Bunları doğru anlatın. Zaman kaybı yaşıyoruz.
Onlar bize ne kadar muhtaçsa, biz de onlara ancak o kadar muhtacız. Doğru
götüremezsek bu sadece darbecilere yarar. Başbakana “Demokratik paketleri
güçlendirin, adım atmaktan korkmayın, çaba harcayın deyin. Bu meseleyi
çözerseniz kalkınma da, refah da olur. Bu konuda HDP’ye çok iş düşüyor.
Sırrı S. Önder: Vedat Türkali’nin selamı var. Eşini
kaybetti.
Abdullah Öcalan: Çok özel selamlarımı söyleyin.
Tarihi bir mücadelenin gerekleri yerine geliyor deyin. Kendisine çok değer
veriyorum. Başsağlığı ve sağlık dileklerimi iletin, halklar, eşitlik ve özgürlük
için değerli ve önemlidir.
Abdullah Öcalan: Gündeme geçiyoruz. Bu görüşme dünkü
görüşmenin bir devamıdır.
1- Çözüm sürecinde komplo gerçeği. Özal’dan bugüne
kadar gelen çözüm sürecine komplocu güçlerin yönelimleri devam ediyor. NATO
bünyesinde örgütledikleri geniş Özel Harp Dairesi faaldir. İpleri dışarıdadır.
Dış güç merkezi Avrupa’dadır, Ortadoğu’dadır. Başbakan örnek istiyorsa Mursi’ye
baksın. Onu kim devirdiyse burada da aynıdır. Menderes, Özal, Erbakan ve
Ecevit’e kim yöneldiyse onlardır. Düşürme, yıpratma hala geçerlidir. Başbakan 7
Şubat’tan kıl payı kurtulmuştur. Bunu da yapan Özel Harp Dairesidir. Bu Özel
Harp Dairesi kendini yeniliyor, geliştiriyor. Başbakanın en yakınındakiler de
buna dahildir. 7 Şubat Darbesinde de yanı başında olanlar vardı. Öcalan’la bu
kadar uğraşacağınıza yanı başınızdakilerle uğraşın. Ermeni, Süryani, Rum
soykırımının baş aktörü de onlardır. Başbakan da kendine söylenenleri dikkate
almalı. İşte Bülent Arınç da böyle patladı. (Sırrı’ya dönerek) Ben de bir
Türkmenim, bu tarihi soykırımlardan beni sorumlu tutmayın diyeceksin. Anadolu’daki
kapitalist sistem bunu yaptı.
(Sırrı’ya dönerek) Başbakan seni Almanlara, dış güçlere alet
olmakla suçlamış ya, Gezi’yi ablukaya almak istediler. Almanya’dan yapmak
istedi. Sakine’leri katleden gladio da aynıydı. Şu anda en güçlü kol Türkiye’de
çalışıyor. Başbakanı da götürebilirler. Bunu görmesi lazım.
Doğu Perinçek’in bahsettiği darbeyi yapacak ekip de
bunlardır. İşte Engin Alan kimdir? Gücünü nereden alıyor zannediyorlar? Beni
alan ekipte de vardı. Ama CIA komplosu ve elemanları ile gerçekleşti. Ben Beyaz
Rusya’dan kalktığımda uçağım dünyanın hiçbir havaalanına inemeyecek hale
gelmişti. Nairobi dışında bütün havalimanları kapatıldı. Oraya indiğimizde
zebani yüzlü mavi gözlü adamlar beni aldıklarında Engin Alan da yanlarındaydı.
Şimdi bu Engin Alan mı yakalamış oluyor beni? Özel Harp Dairesi Başkanı olması
da zaten bu yapılarla iç içe olduğunu gösteriyor. Erdoğan bunların kendisini
düşürmeyeceklerini zannediyor. Böyle giderse ben AKP’ye politika yapmayacağım
ve desteğimi geri çekeceğim. İsrail ve benzeri, bunlar da Başbakana darbeyi
yapabilir. Onu tek şey kurtarır. Demokratik ilkeyi işletmesi gerekir. Erdoğan
şu anda kitle içerisindeki popülaritesi ile götürüyor. Ama popülariteye çok
güvenmesin. Geçicidir. Kalıcı olması için bizimle işbirliği yapması lazım.
Radikal demokrasiye geçmesi lazım. Şimdi buna geçmemenin gerekçesi için
diyorlar ki Cemil Bayık sert konuşuyormuş. Ben de Haziran’da tavır
değiştirmişim. Ben de dedim ki doğrudur, tavır değiştirdim. Değiştirmeseydim
Hakan da, Başbakan da şimdiye kadar gitmişti. Bundan sonra ABD’yi de dahil
etmek lazım. Darbeyi bu şekilde önleyebiliriz.
(Yetkiliye dönerek) Burada devlet büyük Türk gururunu
oynamasın (Bunu söylerken yüzünde ironik bir gülümseme vardı). Yoksa Menderes
gibi, Özal gibi götürürler. Çok sayıda generali var, generallerine güvenmesin.
Onların yarısı zaten ABD ile temasta. Darbeyi, komployu önlemek için ABD’yi
sürece davet etmek lazım. Suriye’yi kırmızıçizgi yapacağına Barzani’yi
kırmızıçizgi yapmalıdır. Mursi ucuz kurtardı. Erdoğan onbir yıldır iktidarda
ise bunda bizim de katkımız var. Erdoğan on bir yıldır üstüne yatıyor. Dört ay
içinde anlamlı bir müzakere başlamasa kimse savaşı önleyemez. Ben PKK’yi bu
darbede rol almaması için, darbeden koruması için yapıyorum. Cemil’i de bu
nedenle uyarıyorum. Ama Cemil dürüsttür, ben ona güveniyorum. İran ajanları
ortalıkta cirit atıyor. Acem kurnazlığı üçyüz-dörtyüzyıldır oynuyor.
Sırrı S. Önder: Ortadoğu meselesinde Davutoğlu bu
logaritmayı çözmekten aciz. İki tane handikapı var. Birincisi, meseleyi iyi bildiğini
zannetmesine rağmen bilmiyor. İkincisi, çözüme dönük hamleler geliştirmeye de
kibri mani. Oysa Rusya bu konuda Şeyh Bender’in onlara Mısır’ın bütün ekonomik
imtiyazlarını teklif etmelerine rağmen kanmadı. Doğru bir tutum aldı. Suriye
meselesinde de Lavrov Kürtlerin kendileri olarak Cenevre Konferansına
katılmalarını destekledi. Amerika da engelleyici bir tutum almaktan kaçındı.
Rusya’nın gösterdiği feraseti Davutoğlu fark etmekten bile aciz.
Abdullah Öcalan: Anti-Kürt ittifakı sürdürülürse
savaş kaçınılmaz olur. Ben onlara da, Suriye’de beraber ittifak yapalım dedim.
Davutoğlu iki yıl kaybettirdi. O çizgiyi Davutoğlu ihlal etti. Duvar neden
örülüyor, çılgın mısınız? Tel örgüler niye örülüyor? Mayınlar niye döşeniyor?
Çılgın mısınız? Tek istekleri Kürtlerin orada güç olmaması. Ama Kürtler orada
olmasa faşist bir rejim oluşur. Nasıl bir çılgınlıktır bu? Ben bunu aşmak için
Misak-ı Milli Komisyonunu önermiştim. Halep’in kuzeyinden başlar Misak-ı Milli.
Sen oraya tel örgü dikmek yerine sınırları kaldırmalısın. Var olanları
sökmelisin. El Nusra vb. çeteleri destekleyeceğine niye bunu görmüyorlar? Nasıl
İran Hizbullah’ı destekliyorsa, onlar da PYD’yi destekleyecek. Davutoğlu’nun
çevresinde karışık insanlar var. Suriye’de Kürtler olmazsa süper faşist güç oluşur.
Bunlar Esat’ı tanımıyor. Ben yirmi yıl uğraştım. Aslan sırtında siyaset yaptım.
Bunlar Türkiye’yi elli yıl uğraştırırlar. PYD’yi destekleyerek bunu
önleyebilirsiniz. Amerika’yı, İsrail’i, Esat’ı dengelemek budur. Rusya ve Putin
doğru yoldadır. Biz büyük bir fedakarlık yapıyoruz.
Başbakanın etrafında o kadar müsteşar var, doğru rapor
vermiyorlar. Meydanı gladioya bırakmayacağız. Buna rağmen mücadelemizi tek
taraflı da olsa yürüteceğiz. Sırat köprüsünde olan süreci yürütmede kararlıyız.
Tek başımıza da olsak bunu yapacağız. Ama adı üstünde, Sırat köprüsüdür. Kim
düşer kim kalır, belli olmaz. Biz tek taraflı yürüteceğiz. Amerika’yı da sürece
biz zorladık. Gladionun gölgesi Türkiye’nin üzerinde sallanıyor. Çözümün yasal
zemini sağlam döşenmeden ortam komplocu güçlere açıktır. Bunun için yasal zemin
olmalıdır. Bunda HDP’nin rolü büyüktür.
2- Çözümün yasal zemini: Başbakanın “Heyet burada
görüşürken parlamentoda yasalar çıkaracağız ifadesi önemlidir (Finlandiya
konuşması). Çünkü yasal zemine oturmadan hiç kimse güvende olamaz. Süreç
güvende olamaz. Çözümün yasal zemini sağlam döşenmeden ortam komplocu güçlere
açıktır. Bu yüzden yasal zemin olmalıdır. Bu ekip yasasız çalışıyor. Yasalar
çıksaydı bir gerilla kalmazdı. Kamyonlarla çıkardı. Neden çıkmadılar diye soruyorlar
bir de. Yasalar çıksaydı 1 Haziran’a kadar biterdi. Arkadaşlar haklılar. Bu
şekilde altı ayda bile geri çekilme bitmez. Arafat bile güçlerini geri çekerken
emrine gemiler verildi. Geldikleri gibi gitsinler demişlerdi. Şimdi gittikleri
gibi mi gelsinler? Silahlı mı gelsinler? Yasa çıkarmazsan olmaz. Karakola
gitsinler, ebedi mahkumiyeti mi yesinler? Savcı karşılayamaz, şuç işler hakim
yargılayamaz, suç işler. Asker vurur, vurmazsa suç işler. İşte bunlar burada
komplo düşündüler. Bu komployu devlet de görmedi. Komployu ben gördüm ve
müdahale ettim. Ben bunu sizi kurtarmak için yaptım, komplo niyeti sezdim. Sizi
kurtarmak için yaptım.
Hakan Fidan hakkında yayınlanan o yazı var ya, hani
“Arabasında bomba patlar bir sabah. Ha öldürmüşsün ha o belgeyi yayınlamışsın.
Amerika belki de bu yüzden Selahattin’i çağırdı. PKK komplocuların ortamına
girerse her şey biter. Ama demokratik siyasi haklarımızı da her zaman
kullanacağız. Benim büyük tecrübem var. Bunu görmüyorlar. İşte şimdi İran
Hüdapar ile oynuyor. Erdoğan da Hüdapar ile görüşüyor. Tüm bunları İran
yaptırıyor. İdamlar, Hüdapar saldırısı bunlarla ilişkilidir. İran idamları
yaptı. Anti-Kürt ittifakı geliştirerek halen yapmaya çalışıyorlar.
Ben Newroz Deklarasyonuna bağlıyım. Ama Türkiye İran ile
anti-Kürt ittifakına girerse yüz bin kişilik savunma savaşı olur. Dört aylık
bir marjım var. Baharın ortasında direnişe geçeriz. PKK’yi tasfiye etmemi
istiyorlar. Ben PKK’yi tasfiye edemem. Savunma savaşı başlar. Gümbür gümbür
gelir. Bir de sonra Esat’la bile ilişki geliştirip PKK’yi tasfiye etmek
isteyebilirler. Almanya, İsrail, içerdeki gladio da buna dahildir. Biz buna
seyirci mi kalacağız?
Sırrı S. Önder: Yeni bir hat oluşturulmaya
çalışılıyor. Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Fetullah Gülen ekseninde büyük sistem
bunu yapmaya çalışıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Anlattıklarınız
bununla da bağlantılı mı?
Abdullah Öcalan: Tam da onu söylüyorum. Aynı kapıya
çıkar. Sarıgül de bu oyunun bir parçası. Bunu görmezse Erdoğan’ın ömrü az
kaldı. Ben de bir şey yapamam. Aynısı şu anda da var. Benim sadece dört aylık
bir marjım var. Bu aynı zamanda bir İran belasıdır. Hizbullah’ı da İran kurdu.
Şimdi Suriye’de Hizbullah Şam’ı, Halep’in bir kısmını aldı. İran işte bu
anlayışta. Türkiye ise hala bununla uğraşıyor. PKK’nin gücü Erdoğan’ın
yaşamasını sağladı. Biz önlemesek çoktan gitmişti. Türkiye’de de Hizbullah’ın
gelişmesini biz önledik. Beyrut’ta, Ortadoğu’da nasıl geliştiyse Türkiye’de de
aynısı olacaktı. Biz önledik. Türkiye’yi gladioya, Ergenekon’a, Özel Harp Dairesine
teslim etmeyeceğiz. Bunun siyaseti burada yapılıyor. Türkiye’nin asıl siyaseti
burada yapılıyor. AKP bunu yapamaz. Erdoğan bana başka tavır aldırmasın. PYD
gücünü koruyacak.
3- Muhatapların ağır yetersizlikleri: KCK, BDP VE
DTK’nın ağır yetersizliklerine zaman olmadığı için değinmeyeceğim. KCK’ye
mektup yazacağım. İki gün içinde verecekler size. Bana göre Nisan’ın sonunda
bile geri çekilme durdurulmalıydı. Çünkü yasa yoktu. O dönem mektuplar yazdım,
ama BDP’ye ulaşmadı. KCK sekiz ana başlıkta faaliyetlerini yürütecek. Bu, savaş
demek değil. Bunları sert eleştiriyorum. Cemil Bayık ı da, diğerlerini de.
Onlar beni anlamadılar. Bir anım var, anlatacağım. Bir subay “Senin
arkadaşların senin çizgini anlamadılar. O yüzden buradasın dedi, hayret ettim.
Adam nasıl anlamış, hayret ettim. Bu söz çok değerliydi benim için. Çünkü adam
yirmi yıl savaşmıştı. Kürt halkı aslında bir halk savaşını kaldıracak güçtedir.
Karayılan da, Kalkan da, Bayık da bunu bilmeli. Niye bunu örgütleyemediler? BDP
kimi örgütledi? Ne kadar örgütledi? Bu ülkede dört milyon insan göç ettirildi.
Göç edenlerle ne kadar ilişki kuruldu? Ne kadarı örgütlendi? Hepsi sınıfta
kaldılar. Bir karakola on beş şehit vererek saldırı olmaz. O karakolu ele
geçirsen bile böyle savaşamazsın. Taktik ve stratejik olarak bir sürü eksikleri
var. Öcalan sizin savaş çizginize de, AKP’nin barış çizgisine de teslim olmaz
deyin. Suriye’de 70 bin milis var. Irak’ta var, İran’da var. Nasıl ki barış
kırıcılığı yapmazsam, savaş kırıcılığı da yapmam. Bu suçtur.
Kış boyu hazırlanırlar. Cemal HPG’dedir zaten. Savaşı nasıl
verirlerse versinler, ben karışmam, ama savunmalarım ortada. Sekiz başlık var,
onları yapmaları lazım. Şu anki savaş benim savaşım değil, Kandil’in savaşı
olur. İran’la, Rusya’yla vb. ilişki de geliştirebilirler. Haklarıdır, hayatta
kalmaları lazım. Ama bu benim savaşım olmaz. Beşir Atalay’la bunu görüşün.
Sivil kıyafetler ve araçlarla gelirler. Barış ritüelleri yapılır. Habur’da
askeri kıyafetlerle geldiler, kıyamet koptu.
4- Gelelim HDP ye: Mahir benim için direniş
kaynağıdır ve ilhamımı ondan aldım. Ben onların sempatizanıyım. Ertuğrul’un
eşbaşkan olması da Mahir’lerin anısına sahip çıkmanın sembolüdür. (Sırrı’ya
dönerek) Ben senin Genel Başkan olmanı önerdiğimde Ertuğrul’u işaret etmiştin.
O zaman bir kavram kullanmıştın. Kürkçü’ye yakışır, o bir semboldür demiştin. O
dururken benim olmam doğru olmaz demiştin. Ertuğrul’u izledim. Meseleyi çok
doğru kavramış. O zaman sana hak verdim. Doğru olanı yapmışsın. Devrimci bir
tutum almışsın. Özel selamlarımı söyle. Disiplinlidir. Beni doğru anlamış onu
kutluyorum.
Abdullah Öcalan: HDP’nin işlevi ne olmalı? Perinçek,
bir MİT projesidir diyor ya, beni kızdırmasınlar. Sayın Süreyya, siz Marks’ı
iyi bilirsiniz. Marks, Paris komünarlarını göklere çıkarır ya, ama şöyle der:
Keşke bir müzakere şansını elde etselerdi! Her şeyleri vardı, müzakerecileri
yoktu. Müzakereler savaştan daha anlamlı ve önemlidir. Çok tarihi bir
fırsattır. Senin şahsında hükümetle bunu elde ettik. Siz hızla bu büyük şansı
değerlendireceksiniz. Bu ilk adımı koşuya çevireceksiniz. Bu tutuma burjuvaya
uşaklık, sistemle uzlaşma diyenler şerefsizdir. Kıymetli bir iş yaptınız.
Tekrar görüştüğünüzde teşekkür etmeyi unutmayın.
5- Suriye: Mektubu okudum. Değerli buldum. Bundan
sonra Kürt Yüksek Konseyi ya Suriye Demokratik Konseyi ya da Demokratik Devrim
Konseyi olabilir. Sayı otuz ya da kırk’a çıkabilir. Sadece Kürtler olmamalı.
Süryaniler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler vb. alsınlar. Cenevre’ye gidecek
bütün kadroyu alırlar, ÖSO ile demokratik anayasayı tartışabilirler. Esad ile
de görüşmeleri olur. Hangisi kabul ediyorsa onunla hareket ederler. Demokratik
anayasa ilkelerinde anlaşamıyorlarsa onlar ayrı biz ayrı gideriz. Cenevre’ye de
bu temelde gidilir. Silahlarını koruyup ateşkese gidebilirler. Anayasada anlaşana
kadar silahlı güçler korunabilir. Semelka’nın denetimi geliştirilmeli, Arap
Kemeri yerine etrafına bir kardeşlik kemeri oluşturulmalı. Azzaz bölgesi belki
de küçük bir konsey ile halledilmeli. Aslında model HDP-HDK modelidir. Bu bize
aittir ve orada da kullanılabilir. İlke sadece Kürt ilkesi değil, daha sonra
Hükümet de çıkarılabilir. İkinci ilke, bütün toplumun demokratik komün esasına
dönüşmesidir. Komün herkesi kapsamalı. Sovyetler’deki kolhozları falan
kastetmiyorum bu komünden. Sırrı beyin önerisi üzerine adı komün bile
olmayabilir. Ama biz demokratik komün diyoruz. Bu ne yapar, halkı aç bırakmaz,
sağlıksız bırakmaz, eğitimsiz bırakmaz.
6- İran: Türkiye ile yapılana benzer müzakereler
yapılabilir. İdamlar kabul edilemez. Gerekirse gerilla tekrar üslenir.
Zagros’tan itibaren tedbirlerini alır. Savaş demiyorum ama tedbir alınmalı,
asla maceracı değil.
7- Irak: Muhtemelen muhalifler var. O hegemonyaya
alet olmayacağız. Demokratik bir ittifak cephesi geliştirilebilir. Aynı şey
Maliki ile veya Maliki’ye karşı da yapılabilir. Goran’la, farklı kesimlerle bu
demokratik cephe oluşturulabilir. Heyet bana bu üç bin beş yüz oyu sordu.
Adamlar haklılar, cevap veremedim. İki stratejik önlem geliştirilebilir. Birisi
bu söylediğim demokratik cephedir diğeri de Musul, Süleymaniye, Kerkük
hattında Rojava benzeri bir yapının oluşturulmasıdır. Mesut üzerimize fazla
gelmesin. Muazzam üzerimize gelebilirler. Neçirwan’a özel selam söyleyin.
Babasıyla anlaşmamız var. Buna uysun. Savaşsız halletmeye çalışsınlar.
8- Genel Önderlik gücü: Tam bir işkencedir. İsteyen
gelsin, hemen vereyim. Mesela sizler iyi bir kadro olabilirsiniz. Ama önderlik
zordur. Kürt önderliği zordur. Keşke birisi benim yerime 24 saat önder olsa,
ben de rahat bir uyku uyuyabilsem. Ama yapamazlar. Selahattin onlar da
yapamazlar. Türk Solunda da önderlik sorunu vardır. Mahir ancak bir ay
yapabildi.
Şimdi üçünüzle ilgili kısa bir değerlendirme yapacağım.
Pervin’den başlıyayım. Senin bizzat yaşadığın çelişki şu: Soylu olduğunu herkes
biliyor. Savaş’tan sonra muazzam bir Kürt kızı olduğunu da gösterdin. Fakat bu
yetmiyor. Senin o şehitlere bağlılığın biraz da aşiret geleneğinden geliyor.
Doğrudur, ama dogmadır. Sümer ve Mısırlılarda da var bu bağlılık. Ama ne
yapıyor? Kocasının yanına karısını diri diri gömüyor. Bu bağlılık iyi de, sen
bununla günümüzü kurtaramazsın. Ne yapacaksın? Özüne döneceksin. Çözüm nedir?
Şu tedbiri alabilirsin: İki ölümcül ilke. Kölelik ya da özgürlük. Buradan
devrim çıkarmalısın. Nefertiti örneğini onun için verdim. Madam Bovary ve Anna Karenina’yı
okuyabilirsin. Kendi çelişkilerinle orada yüzleşirsin. Kürtler için tarihi bir
önderlik olabilir. Burjuva-liberal kadın olamazsın. Devrimci önderlik şansını
zorlayacaksın. Beşinci Kitap ve benzeri olabilir, okuyun. Cesur ol. Örgütün
emirlerini bile dinlemeyebilirsin. DÖKH’e taşıyabilirsin.
İdris bey, çok kıymetlisiniz. Politika başta bir hitabettir.
Bu konuda kendinizi daha akıcı hale getirmelisiniz. Hitabetinizi
hızlandırmalısınız. Burada biraz eksik kalıyorsunuz. Pervin gibi yapabilirsin.
(Pervin’e dönerek) Senin hitabetini beğeniyorum. Siyaset tıp
gibi değildir, esnektir. Kendini buna evirmelisin.
Sebahat da dilini politikleştirmeli. Artık bir genel
Başkandır. Daha kapsayıcı olmak zorundadır.
Sırrı bey, senden önce heyete bir soru soracağım. Eminim ki
sende de, heyette de bu sorunun cevabı yoktur. Önce heyete soruyorum. Hemen
cevap vermek zorunda değilsiniz. Türkmenlerin Magna Charta’sı nedir? Hiç
kendinizi yormayın, ben söyleyeyim. Sultan Sencer’in Türkmenler tarafından
kafese alınmasıdır. Bu ne anlama gelir? Yetkilerini de sınırlamaktır. (Sırrı’ya
tekrar dönerek) Magna Charta nedir?
Sırrı S. Önder: Aynı şeyi İngiliz derebeyleri ve
serflerin krala karşı yapmalarıdır.
Abdullah Öcalan: Evet, tam olarak budur. Bu arayış
devam ediyor. 1005’lerden bugüne kadar bu özgürlük arayışı devam ediyor. Baba
İshak’lardan Şeyh Bedrettin’lere Türkmenler böyle bir devrimci halktır. Asıl
Türk, Türkmen sizsiniz. Etnisite mühim değil zaten. Bu Beyaz Türk Yahudi
icadıdır. CIA bağlantılı Ermenilere değil Ermeni halkına selamlarımı iletin.
Şimdi derin devlet Türkmenleri Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal’ın denetimine
vermiştir. Onlara gerçekleri siz anlatacaksınız. Beyaz Türk anlayışına karşı
demokrat Türk anlayışını yerleştirin. Çünkü Beyaz Türk anlayışı faşizmdir. Oysa
Türkmenlerin demokratik potansiyelleri var. Ulus anlayışını Beyaz Türk
anlayışına bıraktığınız için iflas ettiniz. Bunları siz her fırsatta açıklamalı
ve anlatmalısınız. Sizin açıklama tarzınız ve kurduğunuz mimari önemlidir.
Şimdi sizden bir şey isteyeceğim. Özlem ve sevgi meselesini
daha sonra sanat ve edebiyatla birlikte seninle uzun uzun konuşmak istiyorum.
Ama benim ve Mahir’in hatırına siz gerekirse sinemayı bile bırakıp bu
mücadeleyi verebilir misiniz?
Heyet: Sırrı beyde Allah vergisi bir müsbet enerji
var ki, hiç durmayan bir jeneratör gibi. Onunla aşamayacağı bir engel ve
açamayacağı bir kapı yoktur.
Abdullah Öcalan: Ne diyorsunuz Sırrı bey, bakın, benim
ve Mahir’in hatırına dedim.
Sırrı S. Önder: Başkanım, sizin için yapamıyacağım
şey yoktur.
Abdullah Öcalan: Teşekkür ederim. O halde beraber bir
fotoğraf çektirelim. Yalnız bir şartım var. Bana da getireceksiniz.
Heyet: Tamamdır.
Abdullah Öcalan: Cemil İran’ın oyununa gelir mi
konusunda rahatsızlık var. İran’a ve Barzani’ye dikkat edilmeli.
(Görüşme sürerken Sırrı beye bir kağıt uzattı) Bu, devletle
dün yaptığım görüşmenin gündemidir. Bir göz atın, hatta notlar alın, ne
konuştuğumu bilmeniz iyi olur.
Gündem -8 Kasım-
1- İki çizgi arasındaki savaşım. Sekiz yüzyıllık
dostluk ve son iki yüzyıllık vekalet savaşı çizgisinde mi ısrar edilecek?
2- Özal’ın donanımsızlığıyla Erdoğan’ın aşırı
ihtiyatlılığı aynı tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
3- Aşırı denemecilikten vazgeçilmeli.
4- Sorun taleplerin niteliği ve niceliği ile ilgili
olmayıp, müzakere yöntemleri ve dürüst yaklaşımla ilgilidir.
5- Önümüzdeki bahara kadar ya gerçek keskin bir
müzakere, demokratik çözüm, barışa yol açılır. Bu olmazsa çok karmaşık ve
meçhullerle yüklü kapsamlı bir çatışma ve savaşa yol alınır. İkisinin
arasındaki marj tamamen tükenmiştir.
6- Gündemleşen çözüm veya çatışmanın yerel, milli,
bölgesel ve küresel yönleri tamamen iç içedir. İlk defa bu denli bir iç içelik
söz konusudur.
9 Kasım 2013/İmralı Adası
Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com