Çağdaş bir bilimkurgu üretimi ve en güzel hikayelerden biri olan Fredric Brown’ın ‘Gözcü’sünü okuyan herkes, normal olanla canavar, kabul edilebilir ile dehşet verici olan arasındaki ilişkiyi çözmekten zorlanır. Bizim bakış açımıza bağlı olarak gerçeğin nasıl tanımlanacağı bir sorular yumağıdır. Acaba bu uzay canavarına bakan biz mıyız, yoksa bize bakan bir canavar gerçekliği midir?
Beyaz Türk ırkçılığı Fredric Brown hikâyesinden fırlamış bir canavar gibi üstümüze çullanıyor, nefeslerimizi keserek sessizleşmemizi istiyor. Normal olanı, kabul edilebilir olanı anormal, sürrealist görmemizi istiyor. Bu dehşet verici ve faşizm kokan dilini santim santim ağzımıza tıkamak, bizi dilsiz ve mecalsiz bırakmak istiyor. Tıpkı yere inene kadar haberimizin olmadığı bir yıldızın lanetlenmiş gezegeni gibi. Bu gezegen birden kutsanıyor ve düşmanlardan kurtarılması gereken bir yer oluveriyor: aman tanrım diyorsunuz bu ne dehşet bir zalimlik. Birden tepeden tırnağa çamura bulanmış, korkunç, zalim, itici; nezaket ve zarafetten nasiplenmemiş beyaz Türk faşizmiyle yüz yüze olduğunuzun dehşetiyle kendinize geliyorsunuz.
2024 Avrupa futbol şampiyonasında beyaz Türk ırkçılığını bu dehşetengizi halleriyle freni patlamış bir kamyon gibi üzerimize geliyorken gördük. Beyaz Türk ırkçıları Futbol sahalarını ırkçı milliyetçi hezeyanlarla savaş meydanına çevirmek istediler. Futbolun kapitalist sistem tarafından nasıl araçsallaştırıldığını ve futbolun sadece futbol olmadığını aklı başında herkes bilir. Fakat itiraf etmeliyim ki 2024 Avrupa şampiyonasında ki beyaz Türk ırkçı hezeyanlarını görünce kapitalist metropollerdeki futbol kültürüne insanın ‘şukur’ edesi geliyor. Kapitalist sektörleşmiş haliyle bile Avrupa’da bir futbol estetiği, zarafeti, nezaketi ve sekafeti (kültürü) var. İspanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Portekiz, Almanya vb. gibi iyi takımlar yenildikleri veya yendikleri zaman en azından bir zarafet ve nezaket sergileyip rakiplerini kutlama kültürüne sahipler. Futbolun bir savaş ve ölüm kalım meselesi olmadığını bilerek rakiplerinin başarısın kutlama nezaketinde bulunabiliyorlar. Beyaz Türk faşist elitler bırakın asgari nezaket ve zarafet kuralları çerçevesinde davranmayı, futbol sahasını kanlı bir savaş meydanına çevirip duygularımızı kana bulamak istiyorlar.
Bu galakside sanki tek zeki, akıllı ırk beyaz Türklerdir. Oysa o kadar itici, nezaketsiz ve kültürsüzler ki, tepeden tırnağa çamura batıkları halde herkese ‘üstüne çamur sıçramış’ temizlen öğüdünü verebilecek kadar da gafil ve zekadan yoksunlar. Zeka kırıntısından yoksun olanlar güzellik ve çirkinliğin farklı zamanlar ve mekanlarda orantısız bir simetri oluşturduklarından haberleri bile olmaz. Konu söze geldiğinde beyaz Türk ırkçılığı kendini mükemmelliğin ve zarafetin ikonu varsayar ve bu konuda kendine tapar. Kendini ayna gibi gösterir ve kendi imgesini yansıtan her şeyi güzel ve hakikat varsayar. Oysa beyaz Türk ırkçılığı çirkinlik ve bozulmanın bir semptomu ve işareti gibidir. Bu hal: etik tükenme, bitkinlik, kasılma ve felçli bir özeliğin tezahürüdür ve her türlü koku, renksizlik, dağılma, bozunma ve yozlaşmanın belirtisidir. Bunların hepsini toplarsak; çirkin, nezaketsiz, değersiz, kendi türünün alacakaranlığını yaşayan bir tür ile karşılaşırız. Nezaketsizlik ve çirkinlik doğanın insafsızca üstümüze saldığı afetlere benzerler; bu durum sanatçılar tarafından da merhametsizce betimlenir. Aynı durum, iki farklı hayvan turunun nahoş bir karışımı sonucu oluşan, hayvanlar krallığının melezlerini betimler. Çirkinlik bu yüzden, kendi karşıtlarının düşüncesinde yenilenemez ve değişmez bir zıtlığı ifade eder. Çirkinliğin tarihi güzelliğin tarihinin simetrik bir sayfası olarak görülür.
Çirkinliğin estetiği ve etiği olur mu bilmiyorum? Ama çürüklüğün, çirkinliğin etiği ve estetiği eğer olsaydı beyaz Türk elitleri bunu temsil ediyor diyebilirdim. Çirkinlik, şer ve günah sundukları cehennemi ifade ederler. Çirkin, şer ve günah iyinin karşıtı oldukları için ‘güzelliğin cehennemini’ temsil ederler. Çirkinlik, nezaketsizlik, zarafetsizlik ve kültürsüzlük güzellik karşıtlığı oldukları için güzellik çirkinliği yadsır ve içinde taşımaz. Bu yüzden sanat ve edebiyatta estetik bir ölçü olarak aranır. Soyut tanımlamalar bir sanat ölçüsü olarak çirkin olanı çeşitli betimlemelerle zihin dünyamıza sunar. Güzelliğin çeşitli şekillerde ve basit olumsuzlamalar dizisinde, çok karmaşık ve çok zengin özelliklerine göz atığımızda sanat eserlerinde vücut bulan fenomenolojisi karşımıza çıkar. Oysa çirkinlik şekilsiz, maneviyattan yoksun; şekil yokluğu, asimetri yokluğu, uyumsuz, biçimsiz, şekli bozukluk, tiksindirici, iğrenç, bayağı, rastlantısal, içeriksiz ve inceliksizliktir. Beyaz Türk ırkçılığı çirkinliğin uyumu, orantısı ve bütün güzelliklerin karşıtlığı olarak fenomenleşiyorken bile üzerimize faşist salyalarını salmakta ve kendini masum göstermektedir. İnsanlığı salyasına kan karışmış bu çirkinlikten tanrı korusun demekten başka ne diyebilir ki insan?
Harun ŞIKAKİ