Batı siyasetinde siyasi kişiliklerin otobiyografileri sıkça yazılır. Ayrıca kişilik çözümlemelerini sosyo-psikolojik boyutlarıyla yapmak da önemli bir teorik faaliyet olarak yer alır. Bu tür çalışmaların halkı bilinçlendirme, siyaset sanatını olabilecek en ahlaki ilkeler temelinde yapılmasında hatırı sayılır katkısı olduğuna şüphe yoktur.
Ortadoğu’da siyasi kişiliklerin, liderlerin topluma algılatılması halen de fazlasıyla tanrısaldır. Ve bu kişilikler hata ve eksikliklere girdiklerin de bile eleştirilmezler. Bir siyasetçinin ve liderin büyüklüğü kişinin kendini çözmesi, kendini tanıtmak için anlatmasıdır. Bu da Ortadoğu’da pek rastlanmayan bir şeydir. Kürtlerde ise şimdiye kadar PKK lideri Abdullah Öcalan’ı saymazsak kendine dokunan siyasetçi yoktur. PKK yöneticileri de önderleri Öcalan’ın geliştirmiş olduğu siyaset tarzından ötürü zaman zaman yoldaşları huzurunda eleştiri-özleştiri platformları denilen sürece tabi olduklarını biliyoruz. Kürdistan’da PKK geleneği birçok ilke siyasi liderliklerin bu yolla kendilerini tanıtması, yapacaklarını anlatması da eklenmelidir.
PKK’den daha eski olan ve kendi deyimleriyle ‘Kürt ve Kürdistan davası bizden sorulur’ diyen KDP yöneticilerinin kişilik durumları hakkında dış gözlemler haricinde pek bir şey bilinmez. Bunu sadece bizim gibi KDP’ye dışarıdan bakanlar değil, bizzat bu partinin Barzani olmayan çoğu yöneticisi de bilmez. Kaldı ki KDP örgüt olarak kongre ve konferansları bir yana iç toplantılarını dahi yapmaz. Hemen her şeylerini dar bir Barzani çevre kendi içinde ‘Aile Meclisi’ dedikleri bir yerde konuşur ve kararlaştırırlar. Hal böyle olunca Barzanilerden halkın karşısına siyasetçi, parti yöneticisi, siyasi liderlik gibi sıfatlarla çıkanların kim oldukları ne yaptıkları ve ne yaşadıklarını kimse bilmez. Halkı yönetiyoruz diyen birilerinin bu kadar illegal olması her şeyden önce gayriahlakidir. Suçtur. Ya da suçlarını gizlemektir.
Biz de bu gerçeklikten ötürü bu yazımızda, Kürt adını kullanarak siyaset yapan Mesrur Barzani’nin kişiliğini ve sosyo-psikolojisini ele alalım dedik. Kürt ismi hepimizin, bir halkın ismidir. Temsil ettiği değerler de hepimizindir. Bunun için bu adı kullanan bir siyasetçi bizim de hakkımız ve içinde payımız olan bir değeri istediği gibi kullanamaz diyerek demokratik ve yurtsever sorumluluğumuzu yerine getirmek istiyoruz.
Genç olmasına, az çok dünyayı gezmiş ve görmüş biri olduğunu zaman zaman kendisi de dile getiren Mesrur Barzani’nin eşinin adını çoğumuz bilmiyoruz. Medya aracılığı ile bile olsa resmini, görüntüsünü gören var mı bilmiyorum. Neden meseleye bu konudan başladım? Bir Kürt erkeğinin kadına yaklaşımı birçok şeyini anlatıyor da ondan. Barzanilerden takip edebildiğimiz kadarıyla eşiyle birkaç defa görüntü veren sadece Neçirvan Barzani oldu. Bir iki seçimde eşiyle kameralara görünmüştü. Mesrur’un özelliği babasından alınmadır. Kendisinden daha eski bir siyasetçi olan babası da annesini Kürt halkına tanıtmamıştı. Burada birinci soru şu olabilmelidir? Eşini hatta çocuklarını halka göstermeyen, tanıtmayan, aile yaşamı hakkında en ufak bir ses, görüntüyü dışa sızdırmayan, eşlerini sosyal hizmetler adı altında bile olsa halkın içine göndermeyen biri, hangi hakla Kürt kadınları ve çocukları hakkında konuşabiliyor? Kadınlara dönük kararlar alabiliyor? Şayet kendi eşi ve çocuklarını geleneksel namus anlayışı ile böyle saklıyorsa ne hakla Kürt halkının kadınlarını ve çocuklarını ‘açıp saçabiliyor.’ Kendisini namuslu görüyor da diğer Kürt erkeklerini namussuz mu görüyor acaba? Kendi başına oldukça ciddi bir mesele olan bu husus, bize Mesrur Barzani’nin oldukça geleneksel, geri ve aile aşiret bağımlısı biri olduğunu gösteriyor. Ve bu sonuç Kürtler için bir siyasetçi olamayacağını gösteriyor. Daha doğrusu kanıtlıyor. Bu aynı zamanda Mesrur’un yaptığı her şeyin ailesi ve aşireti için olduğu anlamına geliyor. Gerçekte bir aşireti olmadığı için de tarikat ile meydana gelmiş dar bir itaatkâr cemaat olan kesim için çalışıyor demektir. Siyasi mantığının bu olduğunu Erdoğan ve AKP’yi taklit etmesi de yeterince göstermektedir.
Eşini saklaması bir erkek olarak kadına güvensizliği kadar, bir erkek olarak kendine güvenmediğini çok net bir biçimde göstermektedir. Kürt erkeklerinde kadın konusundaki güvensizlik, Kürt erkeklerinin namus anlayışından, erkeklerin kadına yaklaşımından beslenen derin güvensizlikten kaynaklanır. Bir ara, sanal medyada dolaşıma giren ve kendisini eski bir Parastın elemanı olarak tanıtan Rebaz Gerdi adlı birinin açıklamalarını dikkate alırsak Mesrur’un kadın konusundaki gerçek durumu daha iyi anlaşılmış olur. Bilindiği gibi Parastın adlı ajan şebekesi, bizzat Mesrur’un denetimindedir. Parastın’da kadınları düşürmek, kadınları kullanarak insan düşürmek için bir büro varmış. Ve vakti zamanında bu büronun iki numarası da Mesrur başbakan olduğunda İçişleri bakanı yaptığı Reber Ahmet’miş. Yani Mesrur’un İçişleri bakanı, kadın ticareti, kadını cinsel bir nesne olarak kullanan biridir. Bu hususu da şunun için yazdım, demek ki Mesrur kişiliği iki uç arasında gidip gelen bir kişiliktir. Namus adı altında kendisini kapatmakta, başkalarının eşlerine ve kızlarında da bakan yapacak kadar güvendiği birinin eliyle saldırmaktadır. Böyle bir kişiliğin temel özellikleri içinde;
Kendisi için iyi olduğuna inandığı bir şeyi başkası için istememe,
Kendisine hak gördüğünü başka birine asla vermeme,
Siyaset tarzının diktatörce, faşistçe olması,
Karşıdaki insana derin güvensizlik duyması,
Oldukça güçsüz olduğu için kendini güçlü gösterme havalarına girmesi (dikkatlice bakınca Mesrur konuşunca ve yürüyünce bu her halinden beli olmaktadır.)
Yetki eline geçtiğinde her türlü baskı ve şiddeti yapma eğiliminde olması,
Güçsüze karşı zalim, güçlüye karşı köle gibi olması, şeklinde sıralanabilir.
Bundan sonraki yazımızın konusu ses, mimik, vücut dili üzerinden bir çözümleme olacaktır.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi