26 Şubat 2010 Cuma Saat 10:12
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Türkiye’de Tarikat ve Cemaatlerin Siyasete Bakışı
1-İskender Paşa Dergâhı Cemaati
Nakşibendî tarikatının bir kolu olan cemaat, ünlü Nakşî
şeyhlerinden Mehmet Zahid Kotku tarafından kurulmuştur. Bir zamanlar milyona
yakın müridi olduğu söylenen Kotku, ülkede o yıllarda giderek ağırlığını
hissettiren Liberalizm ve Marksizm karşısında bocalayan gençleri şiirsel
yaklaşımıyla etkiliyordu. Hızla gelişen durumlara uyum sağlama yeteneği olan
Kotku, insanları Allah’a ulaşabileceklerine ve bu yolda her türlü fedakarlığa
göğüs gerileceğine ikna ederek onları ‘yalnızlık duygusu’ndan arındırıp geniş bir
cemaat içine çekiyordu. Mürit toplulukta önce şeyhe bağlanıyordu, çünkü temel
direk şeyhti.
Kotku’nun siyasal politikası üç aşamalı bir boyutta
görülüyordu. Birinci aşamada, resmi ideolojinin araladığı tüm kapıları
zorlayarak, müritleri Kuran kursu açma, cami kurma ve olanlara sahip çıkma,
öğrenim çağındaki gençler için yurt ve pansiyon imkanı gibi konularda seferber
etme ikinci aşamada ise ekonomik, kültürel, siyasi sorunlarıyla ilgilenme ve
müritleri bu yönde teşvik etme esas alınıyordu. Nihai aşamada ise devlet içinde
kadrolaşarak devletin kuşatılması ardından ‘İslamileştirilmesi’ hedeflenmiştir.
Kotku’nun ölümünden sonra yerine geçen damadı Mahmut Esat
Coşan’ın şeyhliği devralmasıyla Nakşibendi tarikatının en güçlü kolunda yeni
bir dönem açılıyordu. İlk 3 yıl boyunca Türkiye’nin siyasi gündemiyle doğrudan
ilgilenen yazılardan ısrarla kaçınan, buna karşılık İslam dünyasının dört bir
tarafından yaşanan en ufak gelişmeleri bile aktaran İslam dergisi, bu çizgisini
1987 yılından itibaren değiştirdi. Ülke gündeminde önemli bir yer işgal eden
baş örtüsü tartışmalarıyla başlayan bu çizgi değişikliği imam-hatip liseleriyle
ilgili dosyalarla devam etti. Refah Partisini alenen destekleyen Coşan, İslam
dergisinin 1987 Aralık sayısında (seçim öncesi sayısı) yanlış seçim yapanların
kıyamete kadar vebal altında kalacağını söylerken, atılan isabetli oydan sonsuz
sevaplar kazanılacağını vurguluyordu. Bunlara rağmen % 10 barajının aşılamaması
etkilerinin sanıldığı kadar fazla olmadığının düşünülmesine yol açmıştı. Erbakan
ile aralarındaki gizli güç savaşı, ilişkilerin tekrar zayıflamasına hatta
kopmasına yol açtı. Son seçimlerde cemaatin hangi partiye oy verdiğini gösteren
bir araştırma olmasa da seçim sonuçlarıyla bir tahmin yapmak mümkün görünüyor.
2-Erenköy Cemaati
Nakşibendiliğin Gümüşhaneli dergahından yetişme olan Mahmut
Sami Ramazanoğlu’nun önderliğinde faaliyete geçmiş, sesini Altınoluk dergisiyle
duyurmayı hedeflemiştir. İslami bir düzene geçebilmek için radikal devrimlere
gerek duymuyor ve insanı değiştirerek bunun kendiliğinden olacağını
düşünüyorlardı. Bu tarz ile temel, insana önem verme ve bireysellik üzerine
kurulmuştu.
12 Eylül öncesi Milli Selamet Partisinden yana olan
desteğini sivil hayata geçerken ANAP’a kaydırmıştır. İstanbul kanadı ANAP’a
desteğini sürdürürken, Anadolu kanadı Refah Partisi’ne destek vermiştir.
Erenköy cemaatinin çok güçlü olduğu söylenemez fakat gücü müritlerinin maddi
zenginliğinden gelmekteydi.
3- İsmail Ağa Cemaati
Mahmut Ustaosmanoğlu’nun şeyhliğini yaptığı Nakşibendiliğin
İsmail Ağa cemaati diğerlerine nazaran daha katı ve radikal tutumuyla göze
batıyor. Kadınların kara çarşafa bürünmesinin ve erkeklerin sakal bırakmasının
mecbur kılındığı tarikatta gündelik işler, en ufak ayrıntısına kadar şeyhler
tarafından karar verilip müritlerine yayılıyordu. Kendi küçük cemaatlerini,
içinde yaşadıkları topluma karşı bir güç olarak tanımlamaları, doğal olarak
içinde yaşadıkları toplumu da kendilerine karşı bir güç olarak tanımlamalarına
neden oluyordu. Yeni dünyanın bütün yeniliklerini reddeden Mahmut Hoca fazla
bir etkinlik ve gücü bulunmamakla beraber müritlerini MNP-MSP-RP-FP çizgisine
oy atmaya sevk ediyordu. Müritlerinin siyaset yapmalarını tasavvuftan uzaklaşır
korkusuyla istemiyordu.
4- Menzil Dergahı
Müritlerinin ‘sultan hazretleri’ diye çağırdığı Mehmet Reşit
Erol’un önderliğini yaptığı hareketin Adıyaman’ın Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde ortaya çıkması
ve devam etmesiyle ismini almıştır. Alkolik, esrarkeş, kumar ve içki düşkünü
gibi kötü alışkanlıkları olanların, omzuna dokunup iyi olacaksın demesi için
oralara kadar gelerek elini öpmek ve derdini dökmek için sıra beklemeleri ile
adı her tarafta duyulmuştur.
Bu 300 nüfuslu köye olan akının sebebi devletin de dikkatini
çekmiş ve 12 Eylül sonrası 2 yıl Çanakkale’ye sürgün edilmiştir. 87 seçimleri
öncesi Erbakan’ın Menzil köyünü ziyarete gittiği iddiaları gerçekçi bulunduysa
da ispat edilememiştir. Erol kendi siyasi görüşünü ziyaretçi sayısının
azalacağı endişesi ile alenen söylemekten çekinmiştir. Gelen ziyaretçilerin
amaçlarının farklı olmasından kaynaklı siyasi bir girişimi olmamış, siyaset
sahnesine direkt etki de bulunamamıştır.
5- Kadiriler Cemaati
İslam dünyası ve Türkiye’nin eski tarikatlarından olan
Kadirilik, eski güç ve etkisini yitirmiş durumdadır. Günümüzde İcmal ve Öğüt
Dergileri etrafında toplanan Kadirilerin liderliğini, sanayici-işadamı Haydar
Baş yapmaktadır. Trabzon merkezli ve ilmi araştırmalar Vakfı çevresinde değişik
illerde faaliyet gösteren grup, kendilerinin tarikat olmadıklarını
söylemektedirler. İslamcı kesimi incitmeden ‘Milliyetçi-Muhafazakar’ bir
çizgide hareket etmektedirler.
İstikrarsız ve eklektik görüşleriyle politik arenada kendine
bağımsız bir yer edinemeyen, gün geçtikçe ‘Sağ’a iyice kayan bu çevre, öğrenci
gençlik içerisinde belirli bir ilgi görmesine rağmen, cemaat ve diğer lider
kadrolar ve buna bağlı olarak geliştirdiği ‘devletten çok devletçi’
politikaları Karadeniz yöresinin dışına çıkmasını kısmen engellemiştir.
6- Nur Cemaati
1876 yılında Bitlis’in Hizan kasabasının Nurs köyünde doğan
Said-i Kurdi (Nursi) ‘nin yazdığı
risalelerin müritlerince yayılmasıyla oluşan ‘Nurculuk’ hareketi iki hedef
üzerinde yoğunlaşarak çalışmalar yapmıştır:
a- En geniş anlamda Müslüman cemaatin imanını kurtarmak,
güçlendirmek, onu rakiplerinin silahlarıyla kuşatmak ( seküler bilime karşın
İslami bilim)
b- Bu geniş Müslüman cemaat içinde öncü rolü üstlenecek daha
rafine bir imana, daha güçlü cemaat ve kardeşlik duygusuna sahip ikinci bir
cemaat ( Nur talebeleri) meydana getirmektir.
Nur cemaati başlangıç itibariyle Demokrat Parti’yi
desteklemiştir. 1950’de DP’nin iktidara gelmesiyle Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a
kendi ve Nur talebeleri adına kutlama mesajı çeken Said Nursi , Kore savaşı da
dahil olmak üzere bütün hükümet kararlarını desteklemiştir. Ölümü ardından müritlerinin
faaliyetleri, Nurcu grupların, (tümü de Said Nursi’den referanslı), farklı
temel çalışma yöntemlerini şu şekilde sınıflandırmak mümkündür:
A- Sağ kitle
partilerini desteklemek
B- Devlete
‘dindar’ kadrolar yetiştirmek
C- Türkiye’de
ve dünyada ‘dinsizlik ve komünizme’ karşı, herkesle ittifak yapıp mücadele
etmek
D- Risalelerin
eski yazıyla elle yazılıp çoğaltılmasını sağlamak
‘Yeni Asyacı’ grup olarak kendilerini gösterenlerin en büyük
farkları, İslamiyet ile Demokrasi arasında bağ kurmaya çalışmalarıydı. Bununla
da yetinmeyen grup Komünizm tehlikesine karşı, Said Nursi’nin ‘dinsizlere karşı
ehl-i kitap olan Hıristiyanlarla işbirliği yapılması gerektiği’ görüşünü ön
plana çıkarmıştı. Bu görüşleri tepkiyle karşılansa da kendi içlerinde tutarlı
bir politika izlemekteydiler. 1990’da Yeni Nesil – Yeni Asya olarak ikiye
ayrılana dek kopmaları pek önemsemediler. Bölünme sonunda ortaya çıkan
sürtüşmeler, daha önceden kopmuş olan bir oluşumun, Fetullah Gülen grubunun
güçlenme sürecini hızlandırdı.
7- Fetullahçılar
1970’li yıllarda bazı işadamlarının da verdiği destekle
Fetullah Gülen Nur cemaatinden ayrılmıştı. Gülen çevresinde toplanan grubun
oluşturduğu cemaat, radikalden çok sağa
yakın görüşü benimsemesiyle dikkati çekmiş, sesini Zaman gazetesi aracılığıyla
duyurmayı uygun bulmuştu. İlk aşamada bir partiyi desteklemekten çok kendi
varlığını pekiştirip güçlendirmeyle ilgilenmiş, bu doğrultuda vakıflar kurmuş,
özel dersler vermiş, dershaneler açmıştır.
Verdiği vaazlarında kendini küçük göstererek dinleyicilerin
gururunu okşayan Gülen’in, İslam’ın radikal yorumlarına karşı bazen sert bir
üslupla eleştirilerde bulunması diğer cemaatlerin tepkilerine ve Gülen’i CIA
ajanından devletin adamı olduğuna kadar varan suçlamalara yol açmıştır.
Fetullah Gülen, bir yandan ‘dini ve milli geleneklere’ uygun
din tefsiri yaparken diğer taraftan her fırsatta devletin karşısında değil
yanında oldukları imajı çizmekteydi ve cemaatin asker ve polise olan ilgisi
yoğundu. Yalnızca ‘onlara kurşun sıkanları ihbar etmeyenlerin Allah katında sorumlu
olduklarını’ bildirmekle kalmamış, askeri liselere ve polis kolejlerine sızma
girişimleri olmuştur. Buna karşı tedbir alan askeri yetkililer, Fetullahçıların
temas kurduğu birçok askeri öğrenciyi okuldan atmıştır.
Cemaatin örneğin sadece Özbekistan’da 3343 öğrencisi ve 209
Türk öğretmeniyle 17 ortaöğretim kurumu, 1 dil merkezi Türkmenistan’da 293
öğrencisi ve 28 Türk öğretim üyesiyle 1 üniversitesi, 163 Türk öğretmeni, 63
belletmeni var. Eğitim alanındaki örgütlenmeye ilişkin bu veriler sadece var olanların
yanında küçük bir örnektir. Öğrenim çağındaki gençleri hedef kitle seçen
Fetullahçılar, yetiştirdiği gençleri özellikle devlet kurumlarına girmeye
teşvik etmektedir. Cemaatin mevcut kadrolaşması tamamlandığında veya
kendilerine güvenleri geldiğinde siyasi iktidara daha stratejik bir tarzda
sahip olmak istediği daha iyi anlaşılmaktadır.
Sonuç
19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ve İslam’ı bir
bütün olarak yeniden toplumsal, siyasal ve kültürel yaşama egemen kılmak
amacıyla hareket eden İslamcılık
düşüncesi, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar Osmanlıdaki en güçlü siyasal
akımlardan biriydi. Türk ‘Kurtuluş savaşı’ sırasında da mücadeleyi desteklemek
için kullanılan İslamcılık düşüncesi, zaman zaman tüm siyasi iktidarlar
tarafından oy toplamak amacıyla körüklendirilmiş ya da söndürülmeye
çalışılmıştır.
Tek parti döneminde de, çok partili dönemde de İslamcılar oy
kaynağı olarak görülmüş, militan laiklik politikası daha ılımlı bir laiklik
politikasına dönüştürülmüştür. Ancak Siyasal İslam’ın Türkiye’de asıl
yükselişinin 1980 sonrası olduğu söylenebilir. Bunda 1980 sonra yükselen Kürt
Özgürlük hareketini ve silahlı direnişini engelleme, yaşanan ekonomik krizler,
yolsuzluklar, rüşvet, adam kayırma gibi nedenlerden dolayı Siyasal İslam’a
karşı bir yöneliş başlamıştır. Bunun en önemli kanıtı 1994’ten itibaren Refah
Partisiyle başlayan yükselişin 2002 yılından bu yana da Siyasal İslam’ın tek
başına iktidarda olmasıdır.
Türkiye’de hızla güçlenen Siyasal İslamcı akımın ülkenin
yönetimine ne ölçüde tehdit oluşturacağını söylemek pek kolay değildir.
Kimileri İslamcı hareketin güçlenişini sadece kültürel ve sosyal bir olgu
olarak görürken, kimileri ise bu hareketin güçlenmesinin ‘Laik’lerle
‘İslamcı’lar arasında kaçınılmaz bir hesaplaşma ve daha derin bir iktidar
savaşı doğuracağını belirtmektedir.
Ali Rızgar
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org
– www.lekolin.net – www.lekolin.info