DİJİTAL JUDENRATLAŞMA, ALGI, KİMLİK VE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE DERİN BİR YÜZLEŞME
Modern çağın jundenratları artık gettolarda değil, ekranlardadır. Eskiden halkın iradesini bastırmak için fiziki duvarlar, askeri yasaklar ve açık şiddet kullanılırdı. Bu gün ise bastırma, dijital platformlarda, aydın, yorumcu, analist, siyasetçi, akademisyen yada aktivist kisvesi altında gerçekleştirilir. Bu yeni tip Judenrat, sadece sistemin içsel temsilcisi değil, halkın kafasında şüphe, kararsızlık ve parçalanma üretmenin ustasıdır.
Judenratlaşma yalnızca klasik anlamda işbirlikçilik değildir, günümüzde daha karmaşık, daha ideolojik ve çok daha tehlikeli biçimlerde tezahür etmektedir. Özellikle dijital çağda, görünüşte Kürt, söylemde muhalif ama özüyle sistemin iç taşeronları olan bir kuşak “temsilci” tipi ortaya çıkmıştır. Bunlar artık tankla, topla gelmez. Mikrofonla, ekranla, yorumla gelir. Konfor içinde yaşayıp halkı savaşa çağıran bu figürler, halkın kolektif hafızasında ‘aydın’, ‘analist’, ‘Kürtçü’, ‘devrim dostu’ gibi kavramların içini boşaltan post-modern Judenrat’lardır.
Bu kişiler çoğunlukla Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te, Ankara’da, İstanbul’da, saraylarda ya da güney kürdistan ’da rahat koşullarda yaşarlar ama sosyal medya aracılığıyla kendilerini sanki halkın safında, hatta mücadelenin tam merkezindeymiş gibi sunarlar. Görünürde devrimcidirler ama özüyle gerillanın, halkın, kadının, emeğin düşmanıdırlar. Halkı hakikatle buluşturmazlar, şüpheye boğarlar. Gerçekleri söylemek yerine çarpıtarak sunar, her cümleye biraz hakikat, biraz kurgu karıştırırlar. Böylece kitleleri yönlendirir, zihinlere “acaba” tohumları ekerler.
Kimi zaman Önderlik hakkında yalan-yanlış bilgiler yayar, “Öcalan Ankara’ya geliyor”, “Öcalan telefonla Kandil’le görüştü” gibi temelsiz söylentilerle halkın zihnini karıştırırlar. Bu söylemlerde maksat, hakikati aramak değil, ilgiyi kendilerine çekmektir. Araya bir iki doğru cümle sıkıştırıp, kalanıyla bilinç çarpıtılır. Çünkü halkın güven arayışını manipüle etmek, dışa bağlılık duygusunu beslemek ve öz güce olan inancı kırmak Judenratlaşmanın dijital versiyonlarının temel amacıdır.
Bu kişiler hiçbir risk almazlar, mücadele içinde yaşamazlar ama dijital platformlarda sanki mücadeleyi onlar yürütüyormuş gibi davranırlar. Bu da Kürt halkında sahte bir bilinç üretir. Mücadele verenin değil, konuşanın haklı olduğu bir kültür yaratılır. Konuşanların çoğu sistemin onay verdiği alanda gezinir, ne çok radikal olurlar ne de tamamen düşman görünürler. İşte Judenratlaşmanın en tehlikeli hali budur, ne tam dost, ne açık düşman. Arada kalıp içeriden çürüten bir pozisyondur.
Özellikle uluslararası koalisyonların destekçiliği altında, liberalizmin diliyle konuşan çevreler Rojava gibi devrimci alanlara bile nüfuz etmiştir. Burada ihanet açık değil, ince biçimde, “destek” adı altında gerçekleşir. Kadın özgürlük çizgisi görünürlük aracına dönüştürülür ama kadının karar gücüne dokunulmaz. Komünal ekonomi anlatılır ama uygulamada kariyerizm egemen olur. Meclisler savunulur ama bürokrasi inşa edilir. Özgürlük söylemi kullanılır ama sistemin sınırlarında kalınır. Tüm bu çelişkiler, bir zihniyet rejimini, yani dijital Judenratlaşmayı tanımlar.
Bireysel konforu halkın iradesinin önüne koyan, halkı temsilen konuşup halkın öz örgütlenmesinden uzak duran her yaklaşım bu zihniyetin parçasıdır. Bu kişiler ekranlardan düşmeyerek görünürlük kazanır ama direnişin özüne katkı sunmazlar. Direnişi bir performansa, mücadeleyi bir temsil oyununa dönüştürürler. Gerçekten halkla yaşayan, fedakârlıkla direnen, emek veren kadrolar görünmez kılınır, onların yerine sözde yorumcular, analizciler ve sosyal medya kahramanları halkın önüne çıkarılır.
Bir diğer önemli biçim, Kürtçülük maskesi altında yürütülen ulus-devletçi yönelimdir. Kürdistan’ın kurulduğu, ABD’nin desteklediği, İsrail’in yardım ettiği gibi iddialarla halkın duyguları köpürtülür. Ancak yön sosyalizme, halk meclislerine, kadın devrimine, öz güce değil , doğrudan kapitalist modernitenin etnik partnerliğine evrilir. Bu tarz milliyetçilik, halkın öz gücünü küçümser, halkı demokratik konfederalizm çizgisinden uzaklaştırır, devlete eklemler. Tuhaf bir Kürt sosyolojisi tiplemesi gelişir, hem milliyetçidir hem de dışa kök olarak bağımlıdır.
Judenratlaşmanın dijital biçimleri sadece sistemsel değil, aynı zamanda kişisel ego performanslarıdır. Bugün sosyal medya birçok kişi için halkla buluşma değil, kendini pazarlama alanına dönmüştür. Beğeni ve takipçi uğruna mücadele estetize edilir, eylem yerini yorumculuğa bırakır. Egonun yükseldiği yerde kolektif olan bastırılır. Halkçı olan yerine entel vitrin, öz örgütlenme yerine panel ağları, özgürlükçü söylem yerine medya görünürlüğü geçer. Bunlar içsel tatminsizliğini halk üzerinde gideren, devrimin dilini çalıp sistemin propagandasını yapan bu dijital manipülatörlerdir. Bu, toplumsallığın içten içe çöküşüdür.
Bütün bu tabloyu anlamak için Judenrat kavramını yalnızca tarihsel bir referans olarak değil, Kürt halkının bugünkü içsel çöküşüne karşı kavramsal bir uyarı çanı olarak görmek gerekir. Judenratlık sadece bir kişinin kimliği değil, oynadığı işlevidir. Kürt halkı için bugün en büyük tehdit dış düşman kadar, içeride halk adına konuşan ama halkın iradesini sistemin çıkarına dönüştüren bu figürlerdir.
Bu nedenle dijital alanda yürüyen bu özel savaş biçimine karşı ideolojik donanım, kolektif bilinç, örgütsel disiplin ve halkla doğrudan bağ kurmak esas olmalıdır. Aksi takdirde mücadele dışsal baskılardan değil, içsel çözülmeden boğulur. Gerçek özgürlük, artık yalnızca tankı değil, mikrofonu da teşhir etmeyi gerektirir. Gerçek Judenrat, halk adına konuşurken halkı teslim edendir. Bu gerçeği tanımadan, hakikatin yolu açılamaz.
JUDENRATLAŞMAYA KARŞI AHLAKİ-POLİTİK DİRENİŞ VE DEMOKRATİK TOPLUMUN İNŞASI
Judenratlaşma, yalnızca bir tarihsel anomali değil, modern sömürgeciliğin halklar içindeki en derin ve yıkıcı biçimidir. Bu zihniyet, halkın bastırılmasını dışarıdan değil, içeriden, temsil adıyla, uyum adına, kimlik sembolleri üzerinden gerçekleştirir. En güçlü olanı, tankla değil, temsille gelir. En kalıcısı, şiddetle değil, onayla işler. Bu nedenle Judenratlık, yalnızca ihanetin değil, özgürlük iddiası altında teslimiyetin, halk adına konuşarak halkın direncini tüketmenin adıdır.
Bugün Kürt halkı için en büyük mücadele yalnızca dış düşmana karşı değil, içteki bu çürümüşlüğe, bulanıklığa ve ideolojik teslimiyete karşı yürütülmelidir. Barzanici aile tahakkümünden Avrupa’daki elitist temsili yet krizine, legal siyaset içindeki sistemiçileşmeden, Rojava ’daki vitrin sel destek, popülizm ve liberal biçimlerine kadar pek çok alanda Judenratlaşma bir zihniyet rejimi halini almıştır. Bu rejim, sistemin taşeronu gibi çalışır. Özgürlük kavramının içini boşaltır, halkın öfkesini sistemle uyumlu kanallara yönlendirir, devrimin damarlarını içeriden keser.
Bu çözülme karşısında çıkışın yolu nettir, ahlaki-politik direniş çizgisini yeniden inşa etmek. Bu çizgi, yalnızca ideolojik bir tercih değil, toplumsal varoluşun kendisidir. Özgürlük ancak hakikatin diliyle, halkın öz gücüyle, kadınların öncülüğüyle ve yaşamın her alanında kurulacak eşit, dayanışmacı ve adil ilişkilerle mümkündür. Bu nedenle direniş artık sadece düşmana karşı değil, sahte temsile, sistem içi konforculuğa, entelektüel yabancılaşmaya ve ideolojik kirliliğe karşı da verilmelidir.
Artık kimin Kürt olduğu değil, kimin halk için hangi işlevi yerine getirdiği belirleyici olmalıdır. Çünkü kimlik, bir biyolojik ya da tarihsel veri değil, politik bir duruş, yaşamsal bir tercihtir. Özgürlük, yalnızca sloganlarda değil, örgütlenme biçiminde, yaşam tarzında, toplumsal ilişkilerde görünmelidir.
Kürt halkı bugün yeni bir eşikte durmaktadır. Ya iç çöküşle yüzleşecek, sahte temsilin büyüsünü bozacak, Judenratlaşmayı teşhis ederek ahlaki-politik toplumunu yeniden kuracak ya da yıkımı içeriden normalleştirecek ve sistemin uzantısı haline gelecektir. Bu tercih yalnızca siyasal değil, varoluşsal bir tercihtir.
SON
Hakkı TEKİN