• kurdî
  • العربية
  • Anasayfa
  • Haber
  • Makale
  • Araştırma
  • Politik Analiz
  • MİT Gerçekleri
  • Tüm Bölümler
    • Anketler
    • Duyurular
    • Röportaj
    • Editörden
    • Ekoloji
    • Ekonomi
    • Kadın
    • Gençlik
    • Dış Basından
    • Kürdistan Tarihi ve Dili
    • Kim Kimdir?
    • Basın Bültenleri
    • Basından Seçmeler
    • Kronoloji
    • Belge
    • Dizi Yazı
    • Okuyucudan
    • Özgürlük Perspektifleri
    • Serbest Yazılar
    • Teknoloji
    • MİT Gerçekleri
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Anasayfa
  • Haber
  • Makale
  • Araştırma
  • Politik Analiz
  • MİT Gerçekleri
  • Tüm Bölümler
    • Anketler
    • Duyurular
    • Röportaj
    • Editörden
    • Ekoloji
    • Ekonomi
    • Kadın
    • Gençlik
    • Dış Basından
    • Kürdistan Tarihi ve Dili
    • Kim Kimdir?
    • Basın Bültenleri
    • Basından Seçmeler
    • Kronoloji
    • Belge
    • Dizi Yazı
    • Okuyucudan
    • Özgürlük Perspektifleri
    • Serbest Yazılar
    • Teknoloji
    • MİT Gerçekleri
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa Bölümler Araştırmalar

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi-2

Kürdistan’da Judenratlaşma kurumsallaşırken, Avrupa diasporasında ise bunun yumuşak yüzünü görmek mümkündür.

Yayınlayan Lekolin
9 Haziran 2025
Kategori: Araştırmalar, Dizi Yazı, Politik Analiz
253 8
A A
Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi-2
Facebook İle PaylaşınTwitter İle Paylaşın

GÜNEY KÜRDİSTAN’DA JUDENRATLAŞMANIN KURUMSALLAŞMASI

Güney Kürdistan’da bugün “Kürt ulusal hareketi” adına konuşan yapıların büyük bölümü, halkın gerçek özgürlük taleplerini temsil etmekten çok uzaktadır. Barzani ailesi ve çevresinde kurumsallaşan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) geleneği, başlangıçta bir halk hareketi olarak ortaya çıkmış olsa da, zamanla kendi içinde evrilmiş, sistemle bütünleşmiş ve sonunda sömürge düzeninin içerideki taşıyıcısı haline gelmiştir. Bu yapı, yalnızca bir siyasal akım değil, bir zihniyet rejimidir. Ve işlevi tam anlamıyla judenratlaşma biçimindedir.

Barzani ailesinin son yüzyıldaki rolü, artık klasik anlamda bir işbirlikçi değil, judenratlaşmanın Ortadoğu’daki Kürt ayağıdır. Tıpkı Nazi Almanya’sında Yahudi halkının içinden seçilen Judenrat konseylerinin, kendi halklarını daha az acı çektirmek adına sistemin imha mekanizmasına etmeleri gibi, Barzani çizgisi de Kürt halkının en diri, en öncü damarlarını diplomasi, denge, statü adı altında sistemin önüne vermiştir. Kendisine şöyle bir görev verilmiştir, ‘ailen yaşayacak, ama bunun karşılığında halkının öncülerini ya içeride eritecek, ya da eritilemiyorsa tasfiye edeceksin’ bu görev bu güne dek sayısız Kürt yurtseverleri, önderleri komployla, kazayla, iç çatışmayla ortadan kaldırmasıyla yerine getirildi.

Barzani ailesi PKK’ye ve Önder APO’ya karşı ise bu işlevi gerçekleştiremedi, çünkü bu çizgi, Judenratlık mekanizmasını deşifre etti, rolünü açığa çıkardı ve sistemin onu kullanmasına izin vermedi. Bugün Türk devletinin Güney Kürdistan dağlarına 30 yıldır yerleşebilmesinin, PKK’ye karşı kapsamlı savaş yürütebilmesinin zemini, bu zihniyetin açtığı diplomatik ve lojistik kapılardır. Barzani ailesi, Türk devletiyle stratejik işbirlikleri, sınır kapılarının açılması, dağların bombalanması, Kandil’in kuşattırılması hep bu işlevselliğin bir parçasıdır. Judenratlaşma artık yalnızca bir zihniyet değil, stratejik bir operasyon biçimidir.

Barzani ailesi ve uzantılarının çizgisi, yalnızca sınırları açmakla kalmıyor, dünya kamuoyuna ‘kuzeylidirler, burada ne işleri var’ algısıyla toplumları hem yönlendiriyor hem de katliamı meşrulaştırıyor. Kürt toplumunu ise, ‘statü geliyor, sabredin’ diyerek teslimiyet psikolojisine sokuyor. Bu hem fiziksel hem de zihinsel bir gaz odasıdır.

İşin en trajik yanı ise, Önderlik Türk devletiyle eşit iradeye dayalı onurlu  bir barış ve çözüm çağrısı yaptığında, bu zihniyetin tüm yapıları, sosyal medya trolleri halkı kandırmak için seferber olmakta, barış isteyen Önderliği “teslimiyetçi”, Barzani çizgisini ise “direnişçi” ABD- İsrail varlığını ise, kurtarıcı göstermeye çalışmaktadır. Bu artık yalnızca politik bir çarpıtma değil, toplumsal bilinçte bir çözülme, ahlaki bir felç halidir. Öyle ki, buna inananlar bile var. Belki de bu yüzden, Judenratlaşmayı anlamadan ne Kürt özgürlük sorununu çözülebilir, ne Kürt sosyolojisi anlaşılabilir, ne de bugün yaşadığımız tarihsel çürümeyi.

Barzanicilik, özgürlük düşüncesini sahipleniyor görünür ama bu düşünceyi, devletler arası diplomasiye, petrol anlaşmalarına ve ailevi iktidara tahvil eder. Halkın tarihsel direniş mirasını konuşur ama bu mirası sistemin içine çekmek için kullanır. PKK’ye yönelik düşmanlık, yalnızca bir ideolojik farklılık değildir. Bu düşmanlık, sömürge düzeninin işleyişine çomak sokan her güce karşı refleks haline gelmiştir. Çünkü PKK, halkın tabanına, direniş damarına, kadınlara ve gençliğe seslenir, oysa Barzanici yapılar, (dört parça Kürdistan’da var) halkı temsil değil yönlendirme makamında görmek ister.

En tehlikeli olan da budur, halkın adına konuşmak ama halkın ruhuna düşman olmak. Barzaniciliğin bugün geldiği yer budur. Sömürgeci düzenin güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan, Türkiye’nin askeri operasyonlarını meşrulaştıran, halkı PKK’ye karşı kışkırtan ama bunu “Kürdistan” adına, yurtseverlik adına yapan bir yapı. Bu klasik işbirlikçilikten farklıdır. Çünkü burada sömürgeci güç konuşmuyor, Kürtçe konuşan, Kürt giysileri giyen ama Türk devletinin politikalarını taşıyan Judenrat konseyi konuşuyor.

Güney’de kurulan bu yapı, yalnızca siyasi alanı değil, ticareti, medyayı, eğitimi, kültürü, sporu ve hatta dini kontrol altında tutmaktadır. Halkın direniş duygusu, seçimlerde, parti mitinglerinde ya da mezhepsel kutlamalarda sistem içi bir ritüele dönüştürülmektedir. Halkı kürtlük, yurtseverlik adına, fiziki ve moralmen hazırlayıp gaz odalarını’nın izdüşümü olan sistem içileşme potasında eriten Judenrat rolü oynatmaktadır.  Dolayısıyla Ailecilik hâlâ ana örgütlenme biçimi olarak korunmakta, kadın ve gençlik ise büyük ölçüde denetim altına alınmaktadır.  Judenratlaşma artık zihinsel değil, sosyolojik bir forma bürünmüştür.

Barzanicilikte “birkaç gün daha yaşamak”, “halkı korumak için devletlerle anlaşmak”, “reel politika gereği uzlaşmak” gibi gerekçeler, tıpkı Nazi dönemindeki Judenrat üyelerinin kullandığı gerekçelere benzer şekilde işlev görür. Ama nihayetinde bu politikalar, halkı bastırır, mücadeleyi zayıflatır ve sistemi içeriden tahkim eder. En sarsıcı olan, halkın bu yapıya hâlâ büyük oranda bağlılık duymasıdır. Çünkü bu yapı halkın dilini, sembollerini, tarihini, kıyafetlerini ve acılarını kendi meşruiyeti için kullanmaktadır. Tam da bu noktada ahlaki-politik toplum çözülmeye başlar.

Bugün Judenratlaşma konseyleri gibi Güney’deki birçok medya kuruluşu, eğitim kurumu, cami kürsüsü, TV ekranı ve kültür kurumu, halkı direnişten uzaklaştıran, sorgulamayı unutturan, bağlılığı aile sadakatine çeviren bir işlev görmektedir. Direnişin dili, aidiyetin diliyle değiştirilmektedir. Faik Bucak gibi, Sait Kırmızı Toprak gibi yurtseverlerin sesi susturulmuş, yerlerine petrol bakanları, diplomatlar ve neoliberal elitler geçirilmiştir. Bu, Judenratlaşmanın artık yalnızca bir zihniyet değil, bir rejim halini aldığını gösterir.

Bu nedenle Güney Kürdistan’da özgürlükçü direniş sadece Türk askerine ya da Bağdat yönetimine karşı değil, Barzanici aile tahakküm rejimine, onun içteki çürütücü etkilerine karşı da verilmelidir. Halkın kendi içindeki bu sahte temsile karşı ayağa kalkması, gerçek direnişin başlangıcıdır. Çünkü özgürlük dışarıdan dayatılan zincirin kırılmasıyla değil, içerideki sahte anahtarların atılmasıyla başlar.

KUZEY KÜRDİSTAN’DA JUDENRATLAŞMA RİSKİ, TEMSİLİYET VE İDEOLOJİK BULANIKLIK

Kuzey Kürdistan’da halkın tarihsel direnişi, hem silahlı hem de demokratik zeminde ağır bedellerle inşa edildi. 1990’lardan itibaren gelişen legal siyaset hattı, halkın iradesini Meclis’e taşıma, ulusal kimliği görünür kılma ve çözüm yollarını demokratik kanallardan arama iradesinin ürünüdür. Kuzeyde ki siyasi alan, bu tarihsel halk hareketinin önemli bir uzantısıdır ve Kürt halkının yurtsever-demokrat değerleriyle yoğrulmuştur.

Ancak bu kurumsal çerçevenin içinde zamanla ortaya çıkan eğilimler ve yönelimler, temsil gücünü zayıflatan, halkın özgürlük talebini sistem içi normlara çeken ve direniş dilini gevşeten bir eğilimi de beraberinde getirmiştir. Burada eleştirilmesi gereken siyasi alanın kendisi değil, bu çatı altında gelişen ideolojik bulanıklık, özgürlükten kopuk bireysel pozisyonlar ve temsilin halkın yerine geçmesi gibi sorunlardır.

Legal siyasetin doğası gereği devletin tanıdığı sınırlarla çevrili olması bir gerçektir. Bu sınırlar içinde verilen mücadele değerlidir. Ancak zamanla bazı eğilimler bu sınırların ötesini zorlamak yerine, bu sınırlarda konfor bulan, eleştirisiz, halktan kopuk, pasif temsil pratikleri üretmeye başlamıştır. Bu da halkın beklentisini içe çeken, enerjisini zayıflatan bir etki yaratmıştır.

Özellikle halkın öz savunma hakkı, kadın özgürlük çizgisi, radikal demokrasi gibi temel başlıkların bazı çevrelerde gündem dışı bırakılması, temsilin özgürlükle karıştırılmasına yol açmıştır. Bugün siyasi parti veya toplumsal alan çevresinde çok sayıda yurtsever, özgürlükçü ve bedel ödemiş insan bulunmakla birlikte, aynı çatı altında halktan kopmuş, temsiliyeti kişisel statüye dönüştürmüş, özgürlük çizgisinden uzak bireylerin de etkili olması, ciddi bir çelişki yaratmaktadır.

Bu çelişki, Judenratlaşma kavramıyla bire bir örtüşmese de, onun zihniyet biçimini çağrıştıran bir iç pasifizasyon eğilimini ortaya koymaktadır. Yani halkın enerjisini içeride düzenleyen, dışa değil içe kanalize eden bir yönelim. Bu durum, temsilin sahici direnişin yerine geçmesine, özgürlük düşüncesinin soyut, ertelenmiş ve profesyonel bir dile sıkışmasına neden olmaktadır.

Bu nedenle burada yapılması gereken, kurumu değil, kurumun içinde gelişen, bunu sistemiçileştiren,  halktan uzak, statüye yakın, sistem içi yönelimleri ayıklamak ve özgürlük çizgisiyle netleştirmektir. Çünkü legal mücadele değerli olduğu kadar, iç çöküşe de açıktır. Bu çöküşün önüne geçmenin yolu, her alanda olduğu gibi burada da ideolojik netlik, örgütsel öz eleştiri ve halkla bağın sahileştirilmesidir.

AVRUPA DİASPORASINDA JUDENRATLAŞMANIN YUMUŞAK YÜZÜ

Avrupa’da yaşayan Kürt toplumu, uzun yıllardır hem politik sürgünlerin hem de ekonomik göçlerin oluşturduğu çok kapsamlı bir halk gerçeğidir. Bu topluluk, 1980’lerden itibaren Türkiye’nin baskı politikalarından kaçan aydınlar, sanatçılar, devrimciler ve yurtseverler aracılığıyla ciddi bir direniş hafızası geliştirmiştir. Avrupa’daki meydanlar, salonlar, sığınma kampları ve mahkeme koridorları bir dönem Kürt halkının özgürlük arayışının mekânları olmuştu. Ancak zamanla bu alanda da derin bir dönüşüm yaşandı, Direnişin dili yerini temsiliyete, halkın siyaseti yerini diplomatik statü arayışına, örgütsel dayanışma ise yerini bireysel görünürlük çabasına bıraktı.

Bugün Avrupa Kürt diasporasında, özellikle kültürel çevrelerde ve bazı siyasal temsil alanlarında halktan kopuk, sistemle uyumlu, mücadeleyi kişisel çıkar ya da prestij düzeyinde sürdüren ciddi bir kesim oluşmuştur. Bu kesimin en belirgin özelliği, Kürt halkı adına konuşma iddiasında bulunması ama Kürt halkının gerçek sorunlarıyla yüzleşmemesidir. Uluslararası kurumlarda, yerel belediyelerde, kültür merkezlerinde, medyada veya sivil toplum platformlarında Kürt kimliğiyle temsil edilen bu aktörlerin bir kısmı, halkın özgürlük çizgisine değil, Avrupa’nın liberal normlarına uyum sağlamaya yönelmiştir.

Bu noktada Judenratlaşma, klasik anlamıyla bir ihanet veya işbirlikçilik değil, daha rafine, daha modern, daha “uygar” bir biçimde işler. Yani bu temsilciler doğrudan halkı bastırmaz, ama halkın öfkesini ehlileştirir, direnişin dilini yumuşatır, özgürlük kavramını kültürel entegre projelere dönüştürür

Özellikle medya alanında bu durum daha da net görülür. Avrupa’daki bazı Kürt medya organları ve dijital yayınlar, büyük emek ve çaba içerisinde de olsalar, yaratıcı kılamadılar ve üretemediler. Kürt halkının duygusuna hitap etiler ama bilincini geliştirmediler, eğitim akademilerine dönüşemediler.

Bu Judenratlaşma biçimi, artık Avrupa’da halkın zihinsel sahnesini belirleyen temel yapıdır. Çünkü burada mücadele, tanklarla değil, kelimelerle bastırılır. Direniş, temsilin gölgesinde unutulur.

Ama her yerde olduğu gibi burada da ayrım şarttır. Avrupa’daki tüm diaspora yapıları aynı değildir. Hâlâ halkla bağını koruyan, yurtsever çizgiden sapmamış, direnişi Avrupa merkezli düşünce kalıplarına kurban etmeyen çok sayıda kişi, yapı ve kurum vardır. Ama mesele, bu temiz damarları kurutmaya çalışan ve özgürlük çizgisini içeriden bulanıklaştıran elitist, konformizm, ilkel milliyetçi ve liberal Kürtçü zihniyetin teşhir edilmesidir.

Judenratlık burada örgütsel bir form değil, dolaşımdaki bir ilişki biçimi, konumlanma tarzı ve temsilin içeriğinden boşaltılmasıdır. Ve en çok da halktan uzaklaşan, konforlu odalarda halk adına konuşan, mücadeleyi söylem alanında donduran tutumlarda somutlaşır.

ROJAVA VE İÇ SABOTAJ BİÇİMLERİ, JUDENRATLAŞMANIN DEVRİM ALANINDAKİ YENİ YÜZLERİ

Rojava Devrimi, Kürt halkının yüzyıllardır süregelen direniş mirasının, Mezopotamya’nın kadim kültürel, ahlaki ve politik birikimiyle buluştuğu tarihsel bir kırılma noktasıdır. Bu devrim, sadece askeri ya da siyasi bir iktidar değişimi değil, kadın özgürlüğü, toplumsal özyönetim, ekolojik yaşam ve demokratik konfederalizm temelinde geliştirilen ahlaki-politik toplum paradigmasının somut ifadesidir. Ancak bu kadar köklü ve dönüştürücü bir mücadele yalnızca dışsal saldırılarla değil, daha sinsi ve tehlikeli olan içsel çözülme biçimleriyle, yani Judenratlaşmanın post-modern tezahürleriyle karşı karşıyadır.

Judenratlaşma artık klasik işbirlikçilik biçimlerinin çok ötesine geçmiştir. Kuşkusuz işbirlikçiliği, Judenratlaşma üzerinden sosyolojik düzeyde tarif etmek daha da anlamlaştı. Fakat judennratlaşma Kürt gerçekliğine ayna tutan bir çözümleme biçimidir. Dolayısıyla  Rojava ’da bu süreç, devrimi doğrudan hedef almaktan çok, onu içeriden dönüştürme, yumuşatma, evcilleştirme ve liberalleştirme şeklinde işlemektedir. Dış destekle içteki Judenrat temsilcisi olan KDP çizgisinin bölgeye ideolojik nüfuzu, Arap milliyetçiliğinin yeniden yapılandırılan devrim sahası üzerinde hegemonya kurma çabası ve özellikle uluslararası koalisyonun devrimci öz gücü bastıran “liberal normalize etme” stratejisi, bu içsel çözülmenin dışsal taşıyıcılarıdır.

Bu dış etkenlerin yanında, devrimin kendi içinden gelişen çeşitli zayıflatıcı dinamikler de dikkate değerdir. İktidarcılık, konformizm, koltuk ve temsil arayışı, devrimi ahlaki-politik düzeyden yönetimsel ve pozisyon el düzeye çekmektedir. Öz güç ve halk iradesinin öne çıkması gerekirken, “realizm” adına yapılan her taviz, devrimi şeklen ayakta tutarken ruhen çökertmektedir. Elde edilen imkânlar, devrimin kolektif karakteri yerine bireysel konfor ve güvenceye yöneltilmektedir. Dogmatizm, yüzeysellik, ezbercilik, halkın içsel gelişimini durduran zihniyet biçimleri olarak yaygınlık kazanmıştır.

Toplumsal devrim yerine kurumsal düzen, halkçı siyaset yerine bürokratik prosedür öne çıkarılmakta, ailecilik ve aşiretçilik üzerinden siyaset ve bürokrasiye giriş, halk iradesini yeniden hiyerarşik bir yapıya dönüştürmektedir. Memurculuk ve brokratizm, kendisini toplumun hizmetinde değil, üstünde gören bir zihniyeti doğurmuş, bu da devrimci özveri yerine mevki ve statü tutkusunu üretmiştir.

Öte yandan, ENKS ve benzeri işbirlikçi yapılarla gerçek bir ideolojik mücadele verilmemekte, bunlara karşı derinlikli eleştiri ve halkçı siyasal alternatif inşası zayıf kalmaktadır. Bu ise liberal, pragmatist ve sistem içi çözümlere açık bir  kapı üretmektedir.

Bu tablo, Judenratlaşmanın devrim alanındaki yeni yüzüdür. Yani içeride halkın adına konuşup halkın öz gücünü tasfiye eden, sistemin değerlerini içselleştirmiş, özgürlük iddiası taşısa da pratikte sistemle uyumlu yaşayan kişilik biçimlerinin yaygınlaşmasıdır.

Oysa Rojava, dış onayla değil, kadınların direnişi, gençliğin cesareti, halkın kolektif emeği ve Önderlik paradigmasının yol göstericiliğiyle var olmuştur. Bu nedenle, devrimi gerçekten savunmak, onun yalnızca görüntüsünü değil, ilkelerini, öz gücünü ve devrimci ahlakını savunmakla mümkündür.

BÖLÜM 1 İÇİN TIKLAYINIZ

(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Dijital Judenratlaşma, algı, kimlik ve özgürlük üzerine derin bir yüzleşme) 

Hakkı TEKİN

Etiketler: AvrupaJudenratKDPkurdistanÖnder APOPKKROJAVATürkiye
Önceki yazı

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

Benzer Haberler

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1
Araştırmalar

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

8 Haziran 2025
İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1
Dizi Yazı

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

6 Haziran 2025
PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar
Belgeler

PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar

5 Haziran 2025

Öne Çıkan Yazılar

  • Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

    Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

    550 Paylaşım
    Paylaş 220 Paylaş 138
  • Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi-2

    508 Paylaşım
    Paylaş 203 Paylaş 127
  • İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

    531 Paylaşım
    Paylaş 212 Paylaş 133
  • MİT 66. Ve 86. Tümen İçerisinde Özel Güç Oluşturuyor- ÖZEL HABER

    562 Paylaşım
    Paylaş 225 Paylaş 141
  • İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-2

    509 Paylaşım
    Paylaş 204 Paylaş 127

Önerilenler

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi-2

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-2

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar

  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Tüm Yazılar
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2020 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesaba giriş

Şifrenizimi unuttunuz?

Tüm alanlar zorunludur

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Oturum aç