• kurdî
  • العربية
  • Anasayfa
  • Haber
  • Makale
  • Araştırma
  • Politik Analiz
  • MİT Gerçekleri
  • Tüm Bölümler
    • Anketler
    • Duyurular
    • Röportaj
    • Editörden
    • Ekoloji
    • Ekonomi
    • Kadın
    • Gençlik
    • Dış Basından
    • Kürdistan Tarihi ve Dili
    • Kim Kimdir?
    • Basın Bültenleri
    • Basından Seçmeler
    • Kronoloji
    • Belge
    • Dizi Yazı
    • Okuyucudan
    • Özgürlük Perspektifleri
    • Serbest Yazılar
    • Teknoloji
    • MİT Gerçekleri
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
  • Anasayfa
  • Haber
  • Makale
  • Araştırma
  • Politik Analiz
  • MİT Gerçekleri
  • Tüm Bölümler
    • Anketler
    • Duyurular
    • Röportaj
    • Editörden
    • Ekoloji
    • Ekonomi
    • Kadın
    • Gençlik
    • Dış Basından
    • Kürdistan Tarihi ve Dili
    • Kim Kimdir?
    • Basın Bültenleri
    • Basından Seçmeler
    • Kronoloji
    • Belge
    • Dizi Yazı
    • Okuyucudan
    • Özgürlük Perspektifleri
    • Serbest Yazılar
    • Teknoloji
    • MİT Gerçekleri
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Anasayfa Bölümler Araştırmalar

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

Her yeni yüzyıl, daha inceltilmiş, daha sinsi ama daha kurumsal bir sömürgecilikle yüzleştirdi Kürtleri. Bu baskıyı tanımlamak için hep “sömürgecilik” kavramına başvurduk. Elbette bu kavram tarihsel olarak önemliydi. Ancak zamanla yetmemeye başladı.

Yayınlayan Lekolin
8 Haziran 2025
Kategori: Araştırmalar, Dizi Yazı, Makaleler
250 7
A A
Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1
Facebook İle PaylaşınTwitter İle Paylaşın

JUDENRAT GERÇEĞİ VE SÖMÜRGECİLİĞİN ÖTESİ, KÜRT İÇ ÇÖKÜŞÜYLE YÜZLEŞME

Kürt halkı, yüzyıllardır inkâr, asimilasyon ve imha politikalarına karşı direnmeye çalıştı. Her yeni yüzyıl, daha inceltilmiş, daha sinsi ama daha kurumsal bir sömürgecilikle yüzleştirdi Kürtleri. Bu baskıyı tanımlamak için hep “sömürgecilik” kavramına başvurduk. Elbette bu kavram tarihsel olarak önemliydi. Ancak zamanla yetmemeye başladı. Çünkü yaşadığımız şey sadece dışsal bir egemenlik değil, içsel bir çözülmeydi. Direniş bastırılmıyor, içeriden emiliyordu. Özgürlük düşüncesi bastırılmıyor, içeriden yeniden biçimlendiriliyordu. Tam da burada kavramsal bir müdahaleye ihtiyaç vardı. İşte bu müdahaleyi Önder Apo yaptı ve çağımızın en sarsıcı teşhislerinden birini koydu, Judenratlaşma.

Bu kavram ilk bakışta keskin ve rahatsız edicidir. Çünkü doğrudan Yahudi soykırımına gönderme yapar. Nazi Almanya’sında Yahudi halkının içinden seçilen “konseyler”, halkı kendi eliyle gettolara sürmüş, malını devretmiş, bazen gaz odalarına gidecek listeleri hazırlamışlardı. Hepsi kendi halkının bir parçasıydı. Ama fiilen imha sisteminin içerideki taşıyıcılarıydılar. Bu çarpıcı örnek, Önderlik tarafından Kürt halkının yaşadığı içsel çözülmeyi anlamak için kullanılmaktadır. Çünkü Kürt toplumunun yaşadığı bastırma ve imha politikaları, artık doğrudan devlet eliyle değil, halkın içinden çıkan temsilciler, sözde aydınlar, kanaat önderleri, siyasetçiler ve kültürel figürler eliyle uygulanmaktadır.

Judenratlaşma yalnızca klasik işbirlikçiliği anlatmaz. Önder APO’ya göre bu kavram bir isim ya da konsey değil, bir zihniyet rejimidir. Yani mesele bir kişinin ne dediği, hangi kurumda olduğu ya da ne giysi giydiği değil, halkla nasıl bir bağ kurduğu, hangi işlevi yerine getirdiği, özgürlüğün çizgisini içeriden mi taşıdığı yoksa onu çarpıtarak mı bastırdığıdır. Bu yönüyle Judenratlık, bir bireyin ya da grubun değil, toplum içinde sistemin özelliklerini içselleştirmiş, düşünsel, duygusal, kültürel ve ahlaki olarak dış gücü içte temsil eden, niyet ve art niyetine bakılmaksızın kişilik biçimlerinin adıdır. Bundan dolayı özgürlük mücadelesinin bundan sonraki mücadele anlayışının en derin ve zorlu aşamasına girdiğini, sadece dış düşmanla değil, iç çöküşle yüzleşme süreci olarak tanımlamak gerekir. Dolayısıyla Judenratlık bir zihniyet rejimidir, Kürt kişiliğini bu gerçeklik ölçüsünde yeniden çözümleme sürecine gireceği bir dönemdir.

Eskiden “sömürgeci kişilik” denince akla dış güce boyun eğen, ezik, kendine yabancılaşmış, ikircikli ve iradesiz birey gelirdi. Ama Önderlik bu çerçevenin dar olduğunu ve sömürgeciliğin sadece dışsal bir tahakküm değil, içte üretilen bir yaşam biçimi olduğunu vurguladı. Judenratlık tam da bu içselleşmiş çürümeye verilen isimdir. Artık mesele birini “hain” diye damgalamak değil, özgürlük iddiası taşıyan yapılar, kişiler ve ilişkilerin nasıl sistemin iç temsiline dönüştüğünü açığa çıkarmaktır.

Bugün bu zihniyet yalnızca siyasette değil, kültürde, akademide, sivil toplumda, sanatta, medyada ve hatta devrim alanlarında bile yaygınlık kazanmıştır. Direnişin adı var ama özü zayıftır. Temsil vardır ama halkla bağ kopuktur. Güzel konuşan çoktur ama gerekenin yapılması azdır. Mücadelenin özü değil, şekli, konumu ve görünürlüğü kutsanır. İşte Judenratlık bu ortamda kök salan, sistemin içteki diliyle konuşan ama halkın özgürlük damarlarını kesen yapıdır.

Bu yazı, kavramı tarihsel kökeninden güncel Kürt gerçekliğine kadar bütün yönleriyle ele alan, sadece kavramsal değil, ideolojik ve toplumsal bir yüzleşmedir. Judenratlaşma bir etiket değil, bir işlev tanımıdır. Kimlikler değil, pratikler belirleyicidir. Sorgulama kimin ne dediğiyle değil, ne yaptığıyla başlamalıdır. Çünkü bugün Kürt halkı için en büyük tehdit, dış düşman kadar, içteki temsil kisvesiyle yaşanan ideolojik tasfiye biçimleridir.

Judenratlık sadece bir örgütsel konum değil, zihinsel bir kapanma halidir. Önder Apo’nun çözümlemelerine göre Kürt toplumu, uzun süredir determinist bir yaşama biçimine mahkûm edilmiştir. Sorun determinizmi bilip bilmeme değildir, onun davranış ve yaşam tarzıyla yaşama şeklidir. Bu determinizm yalnızca felsefi düzeyde değil, günlük yaşamda da bir edilgenlik, bir bekleyiş, bir kendine yapılmasını isteme hali olarak ortaya çıkar. Kişi iradesini devreye sokmaz, yukarıdan geleni tekrar eder, yukardan bekler içselleştirir ve taklit eder. Bu zihinsel kapanma, Judenratlaşma zemininin en verimli toprağıdır.

Bu nedenle Judenrat kişiliği sadece işbirlikçi değildir, bir zihniyet ve yaşam biçimidir. Kendi adına düşünmeyen, yapmayan, risk almayan, ama sistemin ona verdiği alanda hareket ederek halk adına görünmeye çalışan kişiliktir. Önderlik bu yapıyı tanımlarken üç düzeyli bir zihniyet şeması sunar, Alt Beyin – hayatta kalma güdüsü, korku, teslimiyet, Orta Beyin – taklit, aidiyet, güce yönelme, Üst Beyin – anlam, özgürlük, ahlaki-politik karar. Önder APO’ya göre Kürt kişiliği, sömürgeciliğin etkisiyle genellikle alt ve orta beyin düzeyinde sıkıştırılmıştır. Özgürlükçü eylem ve karar kapasitesi yani üst zihin, ya bastırılmış ya da dışlanmıştır. Bu yüzden halkın içinden çıkan ama sistemin söylemiyle konuşan birçok figür, kendi iradesiyle değil, içselleştirilmiş dış tahakkümün diliyle hareket eder.

Bu nedenle Judenratlaşmaya karşı mücadele sadece örgütsel temizlik değil, zihinsel devrimdir. Yani mesele yalnızca “kim hain?” sorusu değildir. Asıl soru şudur, “Ben kendi hakikatimle mi yaşıyorum, yoksa bana ezberletilenle mi?” Bu soru olmadan hiçbir toplumsal diriliş gerçek olmayacaktır.

Bu yazı, sadece kavramsal bir tartışma değil, aynı zamanda tarihsel bir iç yüzleşme ve kendin olma yönüdür. Judenratlık bir unvan ve kimlik değil, bir işlevdir. Kimin neyi temsil ettiği değil, hangi işlevi gördüğü belirleyicidir. Kürt halkı özgürleşmek istiyorsa, yalnızca dış düşmanla değil, içteki sahte temsilcilerle de hesaplaşmak zorundadır. Çünkü en sinsi bastırma, halkın diliyle, halkın adına, halkın içinden yapılandır.

JUDENRAT’IN TARİHSEL KÖKENİ VE NAZİ SİSTEMİNDEKİ ROLÜ

20. yüzyılın en karanlık dönemlerinden biri olan Nazi Almanya’sı, yalnızca fiziksel yok etme değil, ahlaki ve zihinsel çökertmeyi esas alan bir soykırım rejimi kurdu. Bu rejimin en sarsıcı unsurlarından biri, kurbanı kendi elleriyle bastıran bir yapı oluşturmasıydı, Judenrat.

“Judenrat” kelimesi Almanca ’da “Yahudi Konseyi” anlamına gelir. 1939’dan itibaren özellikle Polonya, Litvanya, Macaristan, Ukrayna gibi işgal altındaki bölgelerde Nazi rejimi tarafından oluşturulan bu konseyler, Yahudi toplumunun içinden seçilen “saygın” figürlerden, hahamlar, tüccarlar, avukatlar, yazarlar, oluşuyordu. Yani rejim, “yönetim” görevini bizzat halka devretmiş gibi yaparak meşruiyet inşa etmeye çalışıyordu. Fakat bu meşruiyet halkın değil, imhanın lehine çalıştı.

Naziler, bu konseyler aracılığıyla, Gettolarda yaşamı denetim altına aldı, Yahudileri sistematik biçimde kayda geçirdi, Mallarını ve özgürlüklerini devlete devrettirdi, Sürgün ve yok edilme listelerini bizzat konsey üyelerine hazırlattı.

Konsey üyeleri çoğu zaman, “ailemi kurtarırım”, “birkaç gün daha yaşarım”, “daha az kişi ölür” gibi duygusal ve trajik gerekçelerle bu rolleri üstlendiler. Ama nesnel işlevleri, soykırımın içeriden taşıyıcısı olmaktı. İmha politikaları dışarıdan değil, içeriden, halkın kendi temsilcileri eliyle yürütüldü.

En travma tik örneklerden biri, kurbanların gaz odalarına götürülmeden önce, “banyoya gidiyorsunuz” denilerek kandırılmasıdır. Bu sözleri söyleyen bizzat Judenrat üyeleriydi. Yani halkı hem moral olarak hazırlayan hem de fizikken yönlendiren kişiler, kendi içlerinden çıkmış “temsilcilerdi”.

Bu aldatmaca, bir soykırımın yalnızca şiddetle değil, içsel psikolojik çözülmeyle nasıl yürütüldüğünü gösterir. Savaş sonrası dönemde Judenratlar, Yahudi entelijansiyası (aydınlar topluluğu) ve halkı içinde büyük etik tartışmalara konu oldu. Kimileri bu kişileri “çaresiz” olarak tanımladı. Ancak düşünür Hannah Arendt, Raul Hilberg ve Primo Levi gibi isimler Judenratların rolünü çok daha derinlikli tartıştılar.

Arendt’e göre Judenratlar,

“Soykırımı kolaylaştıran, halkın içindeki yıkımı normalleştiren ve imha mekanizmasına ahlaki bir kılıf giydiren iç uzantılardı.”

Yani Judenratlık, yalnızca fiziksel değil, tarihsel ve ahlaki bir kopuştu. Bu kopuşun sonucu, halkın direnme refleksini içeriden eritmesi oldu. Direniş, dış düşmana karşı değil, içerideki “temsil” maskesiyle bastırıldı.

Bu yapılar hiçbir zaman yalnızca bir “kurul” veya “büro” olmadı. Judenrat bir ünvan değil, bir işlev, bir zihniyet biçimiydi. Bu yüzden zamanla kavram, Nazi döneminin ötesine taşındı. Bugün, halkların içinde örgütlenmiş, görünürde temsil eden ama özde bastıran tüm yapılar için bir teşhis aracı haline geldi.

JUDENRATLAŞMA; ZİHNİYET REJİMİ OLARAK İÇ ÇÖKÜŞ BİÇİMİ

Judenratlık, tarihsel olarak bir konseyin adıydı ama anlamı bundan çok daha derin ve yaygın bir yapıya işaret eder. Çünkü burada mesele sadece kimlerin, hangi kurumun ne yaptığı değil, bu işleyişin nasıl bir zihniyet rejimine dönüştüğüdür. Nazi Almanya’sında görüldüğü gibi, Judenrat sisteminin en temel işlevi, halkın bastırılmasını içeriden kendi adına, kendi diliyle ve kendi temsili yetiyle gerçekleştirmesidir. Bu noktada Judenratlık, yalnızca bir dönemsel olgu değil, halklara karşı geliştirilen tüm modern imha sistemlerinin iç işleyişini tanımlayan evrensel bir kavram haline gelir.

İçeriden çürütme, dışarıdan zorlamaktan çok daha etkilidir. Dış baskıya karşı halk zamanla tepki verir, direnme refleksi gelişir. Ama içeriden gelen çözülme sessizdir, sinsidir, kanıksatıcıdır. Direniş enerjisini tüketir, umutları kontrol altına alır, duyguları yeniden biçimlendirir. Dış sömürgeci “inkâr ederken” görünürdür. Ama içteki Judenrat, “temsil ediyor gibi” görünerek özgürlüğün damarlarını keser. Bu nedenle, Judenratlaşma bir örgütlenme biçimi değil, bir iç rejimdir. Bir işlevsellik ve konumlanış biçimidir. Hatta daha doğrusu, bir ruhsal iktidar alanıdır.

Kürt toplumu özelinde bu durum çok daha belirgin ve dramatiktir. Çünkü Kürtler bir asrı aşkın süredir bastırılmakla kalmadılar, aynı zamanda kendi içlerinden bastırıldılar. Direnişi temsil ettiğini iddia eden yapıların büyük bir kısmı zamanla teslimiyetin, statükonun ve sistem içi konforun taşıyıcısı haline geldi. Kimi zaman aşiretçilikle, kimi zaman aileci siyasetle, kimi zaman geçmiş mirası adına, kimi zaman siyasi temsille, kimi zaman cemaat ve tarikatlarla, kimi zaman din ve dil kardeşliğiyle, kimi zaman mağduriyetlerle, kimi zaman STK maskesiyle, kimi zaman kürtlük havasıyla, kimi zaman ise “ulusal birlik” sloganlarıyla bu zihniyet yeniden üretildi. Özellikle halkın özgürlük duygusunun en güçlü olduğu anlarda, bu Judenrat zihniyeti harekete geçti. Rolü açıktı, halkı temsil etmek değil, halkı sistemin içine çekmek.

Bugün bu iç tahakküm yapıları sadece siyasette değil, toplumun her alanında kendini göstermektedir. Sivil toplumda, sanat dünyasında, spor alanında, eğitimde, dijital medyada, akademilerde! Neredeyse her yerde, halk adına konuşan ama özgürlüğe düşman olan bir temsil sınıfı ve tabakası oluşmuştur. Bu tabakalaşmalar, halkın içinden görünür ama özünde sistemin yeniden üreticisi olarak işler. Sömürgeci düzenin en etkili aracı da budur artık, tankla değil, duyguyla bastırmak, copla değil, temsille yönetmek, inkârla değil, sahte onurla teslim almak.

Bu yapının asıl tehlikesi şudur, halkı halk olmaktan çıkarır. Kendi tarihsel iradesine yabancılaştırır. Bir tür ruhsuzluk üretir. Kendi adına konuşan, ama halkın iradesine karşı iş gören bu yapılar, Kürt halkının en temel sorununa dönüşmüştür. Bu nedenle, klasik anlamda sömürgecilik kavramı bu süreci açıklamaya yetmez. Çünkü sömürgecilik dışsaldır. Judenratlaşma ise içseldir. Derin ve kalıcı bir toplumsal çürümeye neden olur. Halkın duygusunu, zihnini, ahlakını ve geleceğe olan bağını zehirler.

Bugün her Kürt bireyinin sorması gereken soru şudur, “Ben kimin adına konuşuyorum ve kimin işini görüyorum?” Bu soru, özgürlükle teslimiyetin, direnişle işbirliğinin, temsil ile tahakkümün arasındaki çizgiyi açığa çıkarır. Çünkü özgürlük bir aidiyet meselesi değil, bir işlev meselesidir. “Kürdüm” demek yetmez, Kürt halkının özgürlük çizgisine hizmet edip etmediğin belirleyicidir.

O halde Judenratlaşmayla mücadele, yalnızca ideolojik bir çerçeve değil, varoluşsal bir çağrıdır. Kimliğe, pozisyona, şekle değil, işlevselliğe ve halk gerçekliğine göre saf tutma çağrısıdır. Bu çağrı, yalnızca dış düşmana karşı değil, içteki çürümüşlüğe karşı da bir direnişi zorunlu kılar.

Hakkı TEKİN

(İKİNCİ BÖLÜM: Kürdistan ve Avrupa Diasporasında Juderantın etkisi)

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Etiketler: IktidarKAPITALISTkurdistanrejim
Önceki yazı

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-2

Benzer Haberler

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1
Dizi Yazı

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

6 Haziran 2025
PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar
Belgeler

PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar

5 Haziran 2025
Artan DAIŞ Saldırıları ve Şam’ın Güvenlik Açmazı
Makaleler

Artan DAIŞ Saldırıları ve Şam’ın Güvenlik Açmazı

1 Haziran 2025

Öne Çıkan Yazılar

  • İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

    İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

    523 Paylaşım
    Paylaş 209 Paylaş 131
  • İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-2

    505 Paylaşım
    Paylaş 202 Paylaş 126
  • MİT 66. Ve 86. Tümen İçerisinde Özel Güç Oluşturuyor- ÖZEL HABER

    558 Paylaşım
    Paylaş 223 Paylaş 140
  • Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

    500 Paylaşım
    Paylaş 200 Paylaş 125
  • PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar

    514 Paylaşım
    Paylaş 206 Paylaş 129

Önerilenler

Kürt Gerçekliğine Bir Kavramsal Müdahale: Judenrat Gerçeği Ve Sömürgeciliğin Ötesi – 1

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-2

İktidarsız Ve Parasız Sosyalistçe Yaşamak-1

PKK 12 Kongresi’nde Alınan Tarihi Kararlar

MİT 66. Ve 86. Tümen İçerisinde Özel Güç Oluşturuyor- ÖZEL HABER

  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Tüm Yazılar
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2020 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesaba giriş

Şifrenizimi unuttunuz?

Tüm alanlar zorunludur

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Oturum aç