12 Eylül 2018 Çarşamba Saat 06:50
Meşe ağacı direngen ve
kalıcılığıyla bilinen ağaç türlerinden biridir. Birçok çeşidi vardır ve birçok
farklı ülkede yetişen farklı türlerin olduğu söylenir. Ama tabi biz Kürt
olduğumuzdan ve genelde Kürdistan dışına çıkmadığımızdan Kürdistan’da yaşayan,
yeşeren, kök salan Meşe’yi biliriz. Yani dilimizde Berru olarak bilinen asi,
kökleriyle yaşamı saran, kucaklayan Meşe.
Kürdistan’da Meşe ağacı yani
Berru çoktur ve gölgesi inanılmaz tatta bir serinlik yaşatır insana, huzur
verir, dinlendirir. Ömrü uzundur. Asırlık Meşe ağaçları vardır yaşadığımız
coğrafyada mesela. Ve asidir kolay kolay yenik düşmez fırtına, tipi, insanın
beynine işleyen sıcak karşısında. Direngendir yani Kürt insanı, kişiliği gibi.
Tarihsel olarak da biraz baktım
ve gördüm ki tarih içerisinde aslında bizim gölgesinde dinlenip serinlediğimiz,
işte meyvesinden mide ilacı yapıp faydalandığımız ve aynı zamanda ağır kış
koşullarında beslediğimiz keçi ve benzeri canlıların beslenmesinde yararlanılan
bir bitkiden, ya da ağaçtan daha fazla anlam veriliyormuş. Mesela eski yunan
mitolojisinde Zeus’un kutsal ağacı olarak görülürmüş. Ve bundan dolayı dönemin
kâhinleri rüzgârda Meşe ağacının yapraklarından çıkan seslerden yola çıkarak
gelecek hakkında yorumlar yaparlarmış. Yine Galyalılar Meşe ağacına dinsel bir
değer atfetmişler zamanında. Ve eski Roma’da da meşe ağacı Jüpiter’e adanmış
bir bitki ve canlı çeşidiymiş deniliyor.
Geçen günlerde Kortek’ten
geçerken yıllardır sürekli Türk savaş uçakları tarafından vurulan meşe
ağaçlarına takıldı gözlerim. Ve hayretler içerisinde her yıl onlarca defa
vurulan, yanan meşeler nasıl da hayata tutunmuşlar? diye sordum kendime. Her seferinde nasıl da yeniden yeşermeyi
başarabilmişler? Güvenlik koşullarından dolayı sulanamayan, uzun yaz günlerinin
güneş sıcaklığında daha taze nasıl durabiliyorlar? Ekildiklerinden beri her yıl
yaz kış demeden yılda birkaç defa hava saldırılarına maruz kalmalarına rağmen
hala nasıl ayakta Meşe ağaçları diye düşündüm. Aslında direngen yanıyla, yaşamla
varlık olarak ne kadar derin bir ilişki içerisindedir ve yöre insanıyla ne
kadar da benziyor dedim kendi kendime.
Kortek 2001 yılında gerilla
güçlerinin yerleştikleri bir yerdir. Binare Qendil alanı içerisinde bir
bölgedir. Aslında ilk hali yeşilli ya da Meşe’li değildir. Bu alana Meşe’ler 4 Nisan önder APO’nun doğum
günlerinde gerillaların kendilerinin toprakla buluşturdukları Berru yani
palamut denen meyvesinin ürünüdür.
Binare Qendil halkı da bu Meşe
yani Berru ağaçları gibidir işte. Direngendir, yaşamı her koşulda kucaklayan,
dört elle yaşama sarılan, yaşamla derin ilişkiler içerisinde olan, köklü
bağları olan bir halk. Özellikle son yüz yılda her türlü talanla, savaşla,
kuşatılmışlıkla karşılaşmış bir halk gerçekliği var burada. Ama bir o kadar
gururlu bir o kadar dirençli bir o kadar yaşama bağlı bir halk gerçekliği var.
Yaşamla bağı çok köklüdür. Kolay sarsılmaz inancı. Pes etmez hiçbir şey
karşısında. Ve her koşulda yaşama tutunacak bir yan bulur. Tıpkı Berru ağacı
gibi. Kandil insanı ve Binare Qendil coğrafyası kader ortaklığını yaşıyor bu
anlamda.
Tabi ben bunu neden ifade
ediyorum ya da neden bu konuda yazma ihtiyacı duydum tarzında sorabilirsiniz.
Türk çete devletinin Kandil operasyonu gündemi oluşunca halk tepkilerini
dinledim biraz. Bir asırdır Binare Qendil halkının varlık ve yaşam mücadelesi
bunu ifade etme, anlatma tarzları etkileyiciydi. İran gelmiş vurmuş bu halkı
yerinden yurdundan etmeye çalışmış. Irak vurmuş ezmek, sömürmek, tahakkümü
altına almak istemiş. Sohbetlerimizin birinde bir ana bizlere şunu ifade
ediyor. “gelsinler kızım Türk’ler de gelsin kendilerini denesinler. Kimler
gelmedi onlarda gelsin. Ama bu topraklar bizim biz buralardan bir yerlere
gidemeyiz. Köyümüz, toprağımız, evimiz, bağımız, bahçemiz, mezarlarımız,
yaşamımız buradadır. Bizler nereye gidelim. Gidecek birileri varsa onlardır.
İran geldi, Irak geldi Türk’ler de gelsin. Geldikleri gibi giderler de. Bu
aktardıklarım sadece bir örnek. “bizim yüreğimiz büyüktür kızım, umudumuz
tamdır. Biz korkmayız. diyor 70 yaşı devirmiş mam Xıdır’da.
Dış güçler, dış devletler yetmezmiş
gibi Kürtler de özellikle iktidar sahibi olanlar bu bölgede yaşayan
insanlarımıza haksızlıktan tutalım hak yemeye, toplumsal değerlerine el atmaktan
hırsızlığa kadar akla gelebilecek her tür şeyi reva görmüşler. Kendi halkından
olan farklı partilerden, aynı kandan olan, aynı topraklar üzerinde eşit yaşama
hakkı olan siyasilerden zülüm görmüş bu toplum. Özellikle KDP yöre halkına her
anlamda eziyet etmiş zamanında. Ama gerillaların alana girmesiyle bu tür
şeylerin kalmadığını inandıkları tanrılara binlerce defa şükrederek
anlatıyorlar. PKK gerillalarının halka saygısı, değerlerini koruyup kollaması,
haksızlığı ortan kaldıran, herkesin eşit koşullar altında bölgede huzur ve
refah içerisinde yaşamını sürmesi için çaba ve emekleri halkı etkilemiş ve
bağlamış. Gerillalar alana yerleştiklerinden beri her anlamda rahatladıklarını
ifade ediyorlar. Güveniyor halkımız gerillaya. “Gerilla varken kim gelirse
gelsin hiçbir şey eskisi gibi olmaz, bizde varız ve gerillaya destek veririz,
yalnız bırakmayız diyor analar, kadınlar.
Kandil halkı Meşe ağacı gibi yani
bir asırdır gördüklerinden ve de göreceklerinden yılmamış ve yılmayacaklar. Dirençle
karşılayacaklar hayatın yaşamaları için önlerine çıkardıklarını. Ve tanrılarına
her gün binlerce şükürle dua etmeye devam edecekler gerillanın varlığına.
Solin Bahar
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
Solin Bahar