Kötülüğün kurumsallaşmış biçimi Yeniçeri ocakları
HABER MERKEZİ – Türk egemenlik tarihinin en köklü, kesintisiz ve kuşaktan-kuşağa geçen kötülük-zülüm üretme merkezi kuşkusuz ordu ve istihbarat teşkilatlarıdır. Bu Türk tarihçesinin değişmez temel kuralıdır. Türk ordu ve istihbarat örgütlenmesinin gelişimi Yeniçeri ocaklarının oluşturduğu zemin üzerinde ve burada oluşan birikime dayanmaktadır. Bu nedenle yeniçeri deneyimi incelenmeden Türk ordu ve istihbarat teşkilatları tarihçesini anlamak imkansızdır.
Türk ordu ve istihbarat tarihi önceki sınıflı uygarlığın tüm kötülüklerinin sentezi, sonrakilerin ise temel esin kaynağıdır. Hazırladığımız “İstihbarat ve Türk Devleti Geleneği” başlıklı dosyamızın ikinci bölümünde Türk tarih kitaplarında sadece bir askeri örgütleme olarak yansıtılmaya çalışılan Yeniçeri ocağının bir devşirme ordusu olduğu, Osmanlı egemenlerinin, kendi egemenlikleri altına almış oldukları halkların çocuklarını, daha küçük yaşta alıp kışlarda eğiterek, işgalci emellerini gerçekleştirmek için örgütlü bir zülüm makinası haline getirdiklerini tüm yönleriyle ortaya çıkardık.
Yeniçeri ocaklarının asker kaynağı devşirilmiş çocuklar
Osmanlıca olan Yeniçeri kavramının Türkçe’ de karşılığı yeni asker anlamına gelmektedir. Yeniçeri olarak isimlendirilen yapı kuruluşundan imha edildiği güne kadar Osmanlı imparatorluğunun en köklü askerî örgütlenmesidir. Her ne kadar bu yapının kuruluş sürecini Orhan Gazi dönemine dayandıran görüşler bulunsa da yeniçeri teşkilatının 1361 yılında I. Murad döneminde Edirne’de kurulduğu birçok belgeyle ortaya çıkmıştır. İmparatorluğun merkezi İstanbul’la taşınınca, Yeniçeri örgütlenmesi ve kışlaları da İstanbul’a taşındığı bilinmektedir. İstanbul’a taşındıktan sonra eski ve yeni odalar adı ile biri Beyazıt diğeri ise Aksaray semtinde olmak üzere iki ayrı kışlaya yerleşmiş olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Bundan sonra içinde çıktığı toplumdan, ailesinde koparılmış yeniçeri askerleri ‘birer devlet’ çocuğu olarak hayatları boyunca kışlarda ikamet etmeye mahkûm edilmişlerdir. Başlangıçta Yeniçeri ocaklarının asker kaynağı savaşta esir alınanlar ve köleler olsa da daha sonra Yunan, Arnavut, Bulgar, Sırp, Hırvat Rus, Ukraynalı ve Gürcü gibi Hristiyan halkların çocuklarında devşirme sistemiyle ocağa alındığı birçok belgeyle kanıtlanmıştır. Ailelerinde zorla alınan 8-10 yaşlarındaki çocuklar önce birkaç yıl Sünni Türk ailelerinin yanına verildiği daha sonra devşirilmek üzere yeniçeri ocaklarına gönderildiği ortaya çıkmıştır. Bu kişiler acemi ocağında eğitim gördükten sonra yetkinlik durumuna göre okçuluk, tüfekçi, lağımcılar, topçuluk vb. biçimde sınıflandırılarak konumlandırıldığı belirtilmiştir. Kuruluş sürecinde Yeniçeri ocaklarında evliliklerin yasaklandığı, bu kurallın uzun yıllar devam bilinmektedir. Kurumdaki bozulma ve yozlaşmaya paralel olarak 1595 evlenenler olmuş, yeniçerilerin oğulları ocağa “kuloğlu” adı altında örgütlendiği ortaya çıkmıştır. Bu kişiler daha sonra ağırlıklı olarak devlet adamı oldukları bilinmektedir. Yeniçerilere ocağın onların evi ve ailesi, Padişahın da babaları olduğunun öğretilmesi temel kural haline getirildiği bilinmektedir. Kuruluşundan 16.yüzyılın sonuna kadar bu yapının asker ihtiyacı devşirmelerle karşılanmış, 1595’den itibaren ise ocağa gönüllülerinde alındığı belirtilmiştir. Sonrasında IV. Mehmet, devşirme sistemini kaldırmış, Türk ve Müslüman aile çocuklarını da ocağa alındığı ortaya çıkmıştır.
Daha fazla yetki, maaş ve ganimet için başlayan ayaklanmalar
Başlangıçta Yeniçeri Ocağı, Osmanlı ordusunun en itibarlı ve güvenilen bölümü olarak bilinse de gerçeğin çok farklı olduğu araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Yeniçeri ocağı kuruluşundan,15. yüzyıla kadar yaya bölükleri adlı tek bir savaşçı yapıdan oluştuğu bilinmektedir. Buradaki bölükler orta, en üst rütbeli askerleri ise Ağa olarak adlandırılmıştır. 1451’de Fâtih Sultan Mehmet emri ile “Sekban” bölüklerinin örgütlenmesi ile bu yapı iki ayrı asker sınıfı biçiminde ayrıştırıldığı, 16. Yüzyıldan itibaren ise “Ağa” bölüklerinin örgütlenmesi ile üçüncü bir kısım daha ortaya çıktığı belgelerle kanıtlanmıştır. Süreç içinde piyade örgütlenmesi 101 bölüğe, Ağa bölükleri 61, Sekban’lar ise 34 bölük sayısına ulaştığı,16. yüzyılın sonuna kadar Yeniçeri Ocağı genel Osmanlı ordusunun %10’u kadar olduğu bilinmektedir. 1475 yılında Osmanlı ordusunda tımarlı sipahi sayısı 40.000 iken, yeniçerilerin sayısı 6.000 olduğu,17. yüzyılın sonlarına doğru Yeniçeriler ordunun ana gücü yapılmaya çalışıldığı ortaya çıkmıştır. Süreç içinde sayıdaki artış bozulma ve yozlaşmayı derinleştirdiği bilinmektedir. Osmanlı Padişahı Yeniçeri ocağının 1 numaralı olduğu birçok veri ortaya çıkmıştır. Yeniçeri ocağı savaşlarda padişahın bulunduğu merkez kolunda yer almış, savaşta padişahın güvenliğini üstlendiği söylenmektedir. Daha sonra İstanbul’un güvenliğinin bu örgütlenmeye verildiği, Ocağın ortak sancağı Sünniliği temsilen İmam-ı Azam bayrağı kullandığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca 16. Yüzyıldan itibaren yeniçeriler Bektaşilik ve Dervişlikten de yoğun olarak etkilendiği görülmektedir. Bu örgütlenme içinde tayin ve atamalar bizzat padişah tarafında yapıldığı, Yeniçeriler zorla alınarak eğitimden geçirildiği ve birer devşirme olarak devletin çocuğu haline getirilmiş askerler olduğu araştırmalar sonucu kesinleşmiştir. Birer zülüm makinası olarak faaliyet yürütün bu örgütlemenin üç ayda bir maaş aldığı ve para için birçok katliama imza attıkları bilinen bir husustur.
Osmanlının çürümeye başlaması, gerilemesi ve geçmişteki gibi ganimet getirememesi, devletin mali sisteminin bozmuş ve bu durum yeniçeri ocaklarına da yansıdığı ortaya çıkmıştır. Her seferden ganimetten pay alma ve padişah tahta çıktığında maaşlarına zam yapılmasına alışmış yeniçeriler eski ayrıcalıklarını kaybetmeye başlamasıyla, 1449’den itibaren Yeniçeri isyanları patlak verdiği görülmektedir. Daha sonra bozulmuşluk ve daha fazla yetki, maaş talepleri ile bu isyanlar süreklilik kazandığı birçok belgede karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçten sonra Padişahları tahtan indirip öldürmeler ve başkasını tahta çıkarmalar rutinleştiği görülmektedir. Yeniçeriler 17. ve 18. yüzyıllarda sık sık ayaklandığı bilinmektedir. Bu nedenle 15 Haziran 1826’da Vaka-i Hayriye diye isimlendirilen hareketle, II. Mahmut tarafından yeniçeri kışlaları top ateşine tutulup tümü yakılarak öldürülmüş ve bu biçimiyle örgütlenmenin ortadan kaldırıldığı bilinmelidir.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi