Toplumsal gelişme beş bin yıldır Demokratik Uygarlık ve Devletçi Uygarlık biçiminde iki karakterde yaşanmaktadır. İnsanın toplumsallaşmasıyla başlayan Demokratik Uygarlık yüz binlerce yıllık esas ANA GÖVDEDİR. Devletçi uygarlık ana gövdeden kopan ve ayrı bir modernite yaratan tarihin ancak %2’sine tekabül eden küçük bir koldur. Demokratik Uygarlık; insanlığın ilk örgütlenmesi Klan-kabileyle başlayıp devletçi uygarlık dışında kalan yapıların tanımlanmasıdır. Gerek devletçi uygarlık öncesi ve gerekse devletçi uygarlık sonrasındaki devlet dışında kalan toplumsal yapıları, bu yapıların yarattığı değerleri ve mücadelelerini kavramlaştırmaktadır. “Demokratik uygarlık veya medeniyet, devletli uygarlıktan ayrı bir toplumsal kategoridir. Gerek devletleşme ve uygarlaşmadan önceki toplumsal formların gerekse sonrakilerin devlet dışında kalmış yapılarını kavramlaştırmayı amaçlamaktadır.” (Önderlik)
Günümüz açısından Demokratik Uygarlık; İdeolojik düşünce sistematiği, toplumsal ahlaki kurallar ve politik organlar bütünlüğüdür. Demokratik Uygarlık; Demokratik Toplum bileşenlerinin sosyolojik, felsefik, ideolojik, politik, örgütsel, öz yönetim ve öz savunma bütünlüğünü formüle etmektedir.
DEMOKRATİK UYGARLIĞIN TARİHSEL TASLAĞI
Evrensel tarih anlayışıyla hareket eden Kültürel Tarih Yöntemi toplumsal olguyu daha doğru anlamamızı sağlar. Kültürel tarih yöntemi milyarlarca yıllık evren ve insan toplumsallığının oluşumunu yerel-genel, tikel ve evrensel bütünsellik içinde sosyolojik, felsefik ve tarihsellik içinde ele alarak açıklar. Devletçi tarih hâkim sınıfın, hanedanlığın, krallığın, imparatorluğu devletin ve uygarlığın tarihidir. Demokratik Uygarlık aşamaları tarih yöntemi açısından esas alınması gereken kültürel tarih yöntemiyle irdelenmektedir.
Demokratik Uygarlık sistemi dört döneme oturtulabilir. KLAN süreci Demokratik Uygarlığın Birinci Dönemidir. Klan örgütlenmesi insanlık tarihinin %98 kısmını kapsayan en uzun süreli toplumsal formdur. Toplumsal kök hücredir. İnsanlığın ilk inanç kimliği ve zihniyeti klanla belirlenmiştir. Aile, kabile, aşiret, kavim ve ulus örgütlenmelerinin tümü bu köke dayanmaktadır. İdeolojik yapı anlamında Totem ve Animizm (Canlı Evren inancı) anlayışına sahip olan Klan örgütlenmesi yarı yerleşik ve yarı göçebe yaşam tarzıyla, Avcılık ve toplayıcılık ekonomik faaliyet biçimiyle işaret ve yarı simgesel dil yapısıyla, sınıfsız, sömürüsüz, iktidarsız-devletsiz Ahlaki ve Politik özelliğiyle Demokratik Uygarlığın başlangıcını teşkil eder.
Son bulgular yaklaşık üç yüz bin yıllık emeğiyle en son insan türü olan Homo Sapiens’lerin Verimli Hilal coğrafyasında (Kürdistan’da) yoğunlaşarak klandan simgesel dil ve Kabile Neolitik kültürü aşamasına geçtiğini ortaya koymaktadır. Simgesel dil ve Neolitik devrim insanlık tarihinin en önemli iki devrimidir. Homo Sapiens’in Klan formu birçok şekilde varlığını kültürel ve zihinsel olarak günümüzde de devam ettirmektedir.
Demokratik Uygarlığın ikinci dönemi; 12 bin yıl önce Verimli Hilalin Yukarı Mezopotamya bölgesinde, Kürdistan’da gelişen Kabile ve Neolitik devrim aşamasına tekabül eder. Neolitik devrim Kabile devrimidir. Kutsallıklar çağı olan Neolitik dönem; ekonomik, sosyal, kültürel, sanat, mitolojik, dinsel ve ahlaki kısacası zihniyet ve kurumsal açıdan toplumu biçimlendiren en önemli dönemdir. Kabile insanlık tarihinde yaşanmış ikinci en uzun süreli toplumsal formdur. ‘’Kabile kültür varlığının doğurduğu duygu ve düşünce dünyası asla küçümsenemez. Halen insanlığı ayakta tutan bilinç, bu kültürel varlığın derin izlerini taşımaktadır. Tüm sanat, bilgi, felsefe, din, mitolojiyle dile getirilen, duyumsanan belli başlı bilinç biçimlerinin kaynağında kabile kültürü vardır. Kabile kültürünü dile, duyguya getirmeyen hiçbir mitoloji, din, felsefe ve sanat ekolü yoktur. Mitolojik, dinsel, felsefi ve sanatsal farklılıkları derinliğine araştırdığımızda her bir farklılığın temelinde kabilesel varlığı görürüz. Daha sonraki kavim ve ulus bilinçleri kabile bilinçlerinin çoklu kabile birliklerine dayalı olarak geliştirilen türevleridir.’’ (Önderlik; Kürt sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü)
Klandan kabileye geçiş büyük bir gelişmedir. Simgesel Dil devrimi gerçekleşmiş, homojen klan toplumundan heterojen Kabile toplumuna yani Çoklu Toplum aşamasına geçilmiştir. Kabile toplumunda dil ve kültür farklılaşması gelişmektedir. Aşiret olgusu bu zeminde doğmuştur. Sonraki uygarlıksal ilerlemeler bu dönemin yaratımları üzerinden sağlanmıştır. İdeolojik olarakilk tapınak sistemi inşa edilmiştir. Tapınak etrafında toplu organizasyonlar, din, sanat, mimari, müzik, üretim, pazar ve yönetimin ilk hali gelişmiştir. Hayvan ve bitkiler evcilleştirilmiştir. Yerleşik köy yaşamıyla Neolitik devrim, tarım, hayvancılık ve endüstri gelişmiştir. Ekonomi için çanak, çömlek, teknik araçları vb. üretilmiştir. Kadın odaklı komünal ekonomi ve aile olgusu açığa çıkmıştır. Komünal yaşamın merkezi olan Kadın Anaya kutsallık atfedilerek kutsal Tanrıça mertebesine yükseltilmiştir. Urfa/Xerawreşk (Göbekli Tepe), Karahan Tepe, Newala Çorî tapınak ve yerleşkeleri, Mardin/Kerboran Boncuk Tepe, Diyarbakır/Çayönü, Batman/Çemê Xalan gibi Kürdistan’daki onlarca Neolitik yerleşim yerleri bu sürecin somut kalıntısıdır. Özel mülkiyet-İktidar-devlet ve hukuku tanımayan Kabile-Neolitik dönem toplumu ahlaki ve politiktir ve demokratik moderniteye sahiptir. Demokratik uygarlığın temel kültürel formu olan Kabileyi ‘’ilkel, yaşanmış ve aşılmış’’ saymak ancak devletçi uygarlığın tarih tezini meşrulaştırmaktır. İnsanlığın temel kültürel formu olan Kabile biçim değişse de her zaman vardır.‘’Kabileyi çağ dışı ve dönemi kapanmış bir toplumsal olgu saymak yanlıştır. İnsanlığın temel formu kabiledir ve hiçbir zaman aşılmaz. Biçim ve içerik değiştirebilir ama toplumsal olgudan tamamen dıştalanması mümkün değildir. Toplumsal olgudaki klan ve ulus formları, kabile formu kadar evrensellik ve tarihsellik taşımaz. Şüphesiz klan ve ulus formları da evrensel özellik taşır ama kabile kadar etkili değildirler. Toplumsal inşanın temel formu kabiledir. Kapitalizmde bile kabilenin aşılması şurada kalsın, bütün önde gelen kapitalist tekeller, holdingler son tahlilde birer kabile örgütüdürler. Belki de tarih oluşturan tarımsal toplumun, göçebeliğin kabilesi değildir, olamazlar da. Kriz, çöküş toplumunun kentli kabileleridir. Hiyerarşik, devletçi, sömürgen kabileler.’’ (Önderlik; Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü)
Demokratik Uygarlığın Üçüncü Dönemi MÖ.3000’lerde gerçekleşen çatallaşma-yarılmayla başlar. Demokratik Uygarlıktan sapan ayrı bir kol doğar. Ataerkil kültür kadına dayalı komünal toplum ahlakını aşındırarak ayrı bir seyir izler. Rahip-Kral-Komutan erki kadının binlerce yıllık yaratımı başta olmak üzere toplumun maddi ve manevi değerleri üzerinde siyasi ve ekonomik tahakküm kurar. Kent-sınıf-devlet üçlüsüyle doğan uygarlıkla toplumsal doğada bir ayrışma gerçekleşir. Toplum yapısı Merkezi Uygarlık ve Demokratik Uygarlık olarak ikiye bölünür. İki ayrı paradigma ve moderniteyi ifade eden bu zıt kutuplar günümüze kadar ilişki ve çatışma halinde varlıklarını sürdürmüştür. Kent-sınıf-devlet üçlüsüyle kurumlaşan iktidarcı-devletçi uygarlık, Demokratik Uygarlığı sürekli bastırmış, tahakküm altına almış, değerlerini aşındırmış, sınırlandırmış ama yok edememiştir, onunla beslenerek gelişimini sağlamıştır. Toplumun %90’lık bölümünü oluşturan Demokratik Uygarlık; Ahlaki ve Politik toplum karakterini dile getirir. Devletçi uygarlığın bastırdığı, sömürdüğü, Kadın, köle, köylü, devletleşmemiş Klan, Kabile ve Aşiret Konfederasyonları, sömürülen sınıflar, ezilen halklar, ulus ve kavimler, kültürler, demokratik inanç örgütlenmeleri, komünal ekonomi birlikleri, sanat ve ekolojik hareketler Demokratik Uygarlık yapılarını meydana getirirler. Demokratik Uygarlık güçleri tarih boyunca kendisini Kadın özgürlük arayışında, klan-kabile-aşiret-kavim direnişinde, Köle ve köylü isyanlarında, uygarlık dışı din ve mezheplerde, demokratik düşünce ekollerinde, sınıf savaşlarında, etnisite ve ulus özgürlük savaşlarında yaşatmış ve sürdürmüştür. Komünal özelliğiyle insanlığın ilk modernitesi olan Demokratik Uygarlık ile devletçi uygarlık arasındaki çelişki ve çatışma tarihe yön veren esas çelişkidir. Tarihin TEMEL ÇELİŞKİ ve ÇATIŞMASI bu iki uygarlık ve iki Modernite arasında yaşanmış ve yaşanmaktadır. Esas alınması gereken tarih; devletçi uygarlığın zıt kutbunda yaşayan Demokratik Uygarlık bileşenlerinin tarihidir.
Egemen sınıflarca büyük bir ilerleme sayılan devletçi uygarlık kadınlar, köleleştirilen ve sömürülen insanlık açısından büyük bir sapmayı, düşüşü, yabancılaşmayı ve ahlaki yozlaşmayı ifade etmektedir. Devletçi uygarlığın resmi tarihi yalan ve inkâr tarihidir. Uygarlık; kadının ve hakikatin inkârı, yalan, talan, savaş, soykırım, sömürü ve kölelik demektir. Uygarlık; kadın ulusuna karşı yürütülen ekonomik, sosyal, kültürel ve tarihsel soykırımın adıdır. Uygarlık çarkında kadın ‘’çok özel mülk’’ haline getirilerek erkek için; istediğinde sevdiği, istediğinde sövdüğü, istediğinde dövdüğü ve istediğinde namus adı altında öldürdüğü, değeri sadece erkeğe yaptığı hizmetle ölçülen sorunlu-günahkâr-güvenilmez-akılsız bir varlık olarak görülmüştür. Uygarlık insan belleğinde farklı anlamsallıklar yaratarak tarihin en büyük zihin parçalanmasına ve bilinç çarpıtmasına yol açarak toplumu ve doğayı sömürü kaynağına dönüştürmüştür.
Merkezi Uygarlık bir zorunluluk veya doğal evrim sonucu gelişmemiştir, hiyerarşik sınıfın tercihine bağlı olarak geliştirilip ANA nehirden sapan %10’luk bir koldur. Belki de daha az bir kısmıdır.Uygarlık toplum ve iktidar ayrışmasıyla başlar. Uygarlık; iktidarın kendini tekel şeklinde toplum üstü kurumlaştırmasıdır. Rahip-Kral-Komutan üçlüsü ideolojik, politik, askeri ve ekonomik tekeldir. Eşitlikçi klan ve kabile içinde ayrışan üst kesimin sınıflaşması, Tarım-köy toplumu üzerinden gerçekleşen kentleşmeolgusu ve hanedanlığın hiyerarşisinde gelişen devletleşme birleşerek sermaye ve iktidar tekeli şeklinde uygarlığı karakterize eder. Kent-sınıf-devlet merkezi uygarlığın üç temel ayağıdır. Ancak sınıf ve kent tek başına uygarlığı ifade etmez, devletle birleştiğinde uygarlık anlamını kazanır. Üçünün birleşmesiyle merkezi uygarlık doğmuştur. Aşağı Mezopotamya’da, Sümer Rahiplerinin Ziguratlarda ustalıkla kurguladıkları mitoloji ve dinsel düşünceler devletçi uygarlığın ideolojik kimliğini oluşturmuştur. Ataerkil kültür ve zihniyet devletçi uygarlığın ana kaynağıdır. Sümerler’ de erkek tanrı Enlik-Enki ile özdeşleştirilen Tanrı-kral, efendi, ulu imparator, padişah, sultan, ağa, bey-bay, soylu gibi egemen erkek sıfatları uygarlık kavramlaştırmalarıdır ve uygarlığın erkek karakterini ifade etmektedir. Uygarlıkta kadın erkeğin fahişesi, cariyesi ve zevk kölesi haline getirilir. Ezilen emekçi alt sınıflara bahşedilen; itaatkâr bir kul, hizmetçi ve köle olmaktır. Uygarlığın ilk yol açtığı sorun kadın sorunu olduğundan kadın sorunu ilk toplumsal sorun olmuştur.
Devletçi Uygarlığın hiyerarşik gelişimi şöyledir; Rahip sınıfı mitoloji ve din alanında ideolojik hakimiyet sağlar. Yönetici konumundaki Şef-kral sınıfı politik alanda tekelleşir. Komutan erkindeki kişiler benzer durumu askeri alanda gerçekleştirirler. Bu üçlü ittifakla kurulan oligarşinin ortak amacı toplumun binlerce yıllık maddi-manevi birikimini gasp etmektir. Devletçi uygarlık ekonomik tekel örgütlenmesidir. Hegemonya, emperyal yayılma, işgal, savaş ve sömürgecilik uygarlığı belirleyen esas özellikleredir. Uygarlık adıyla toplumun temel ihtiyaçları olan Beslenme/Ekonomi, Yönetim ve Savunma ihtiyaçları istismar edilerek ayrı bir üst ‘’tanrılar, tanrı elçileri ve soylular’’ sınıfı yaratılmıştır. ‘’Tanrısallık ve kutsallık’’ mitolojisiyle yüceltilen Zigurat bir kente dönüşürken, kent devlete, devlet krallığa, krallık uygarlığa, uygarlık imparatorluğa ve imparatorluktan bir dünya sistemi doğmuştur. Sümer rahiplerinin iktidar ve devlet yöneticilerine tanrısal kutsallık atfeden idealist felsefesi modern çağın ünlü Alman felsefecisi Hegel’e kadar uzanmıştır. Hegel felsefesinde devlet ve yöneticiler tanrının yeryüzünde gerçekleşen tezahürü şeklinde kutsanmaktadır.
Merkezi devletçi Uygarlığın doğuş beşiği Ortadoğu’dur. Uygarlıktaki merkezi hegemon iktidar 1200’lere kadar Ortadoğu’dadır. Kendini yenileyemeyen ve dogmatikleşen Ortadoğu uygarlık hakimiyeti 1200’lerden sonra Batı’ya doğru kaymış ve 1600’lerde Kapitalist modernitenin sistem haline gelmesiyle hegemon iktidar üstünlük tamamen Batı’ya geçmiştir. Hegemonya devletçi uygarlık güçlerinin hiyerarşik ilişkilerini ifade eder. Hegemon iktidar tarzı devletçi uygarlığın temel kuralıdır. Uygarlığın akışı Hegemonik iktidar tarzıyla gerçekleşmektedir. Uygarlığın bilinen ilk hegemonu Akad Kralı Sargon’dur. Sonraki tüm hegemonyalar zincirleme halkalar halinde bu gelenek üzerinden günümüze kadar gelmiştir. Sümer, Akad, Babil, Asur, Hitit, Mitani, Urartu, Med, Pers, Makedonya, Roma, Sasani, Bizans, Arap-İslam, Türk-Moğol, Osmanlı, Britanya ve ABD hegemonyaları uygarlığın ana nehir akışını oluştururken; Mısır, Elam, Harapa-İndus, Çin, Hint-Pencap, Rus, Frank, Germen imparatorlukları da yan kollar konumunda kalmışlardır. İkinci Dünya savaşı sonrası hegemonya İngiltere’den ABD’ye devredilmiştir. Hegemonyası zayıflayan şimdiki Uygarlık temsilcisi ABD’nin hegemonyayı ne kadar sürdüreceği tartışmalıdır. Hegemonyanın yeni bir güç ve mekanla adres değiştireceğinden söz edilmektedir. Yükselen Çin kapitalizmi bunun için aday olarak değerlendirilmektedir.
Demokratik Uygarlığın Dördüncü Dönemi merkezi uygarlığın 1600’lardan sonra Kapitalist evreye geçmesi ve buna alternatif olarak Demokratik Modernite sisteminin geliştirilmesine denk gelmektedir. Kapitalist sistem merkezi uygarlıktan ayrı değil onun uzantısı ve son aşamasıdır. Farklılık olsa da beş bin yıllık devletçi uygarlık sermaye ve birikim sağlama özelliğine sahip olmuştur. Çünkü uygarlık; aynı zamanda toplumsal zenginliklerin gaspını gerçekleştiren ekonomik tekeldir. Birikimin ve tekelleşmenin ilk merkezi Zigurat ve Piramitlerdir. Dolayısıyla öyle söylendiği gibi kapitalizm ‘’Batı’ya özgü, benzersiz-biricik ve ilk’’ değil beş bin yıllık merkezi-devletçi uygarlık sisteminin son halkası olmaktadır. Kapitalizm; azami kar etrafında, endüstriyalizm ve sanal toplum ile ruhsuz, duygusuz, merhametsiz robot insan yaratmada gerçekten benzersizdir. Kapital birikim ilk çağlardan beri vardır. Ama Doğu komünal kültürü karşısında kendini sistem yapma olanağı bulamadı. 1200’lerden sonra Batı’da bu imkânı yakaladı ve Hristiyanlık reformuyla ortaya çıkan Protestanlığa dayanarak 1600’lerde sistem haline getirmeyi başardı. Kapitalizm hiçbir sistemin yapamadığı kadar toplumsal ahlakı yıkmada ve bireyi bireycilik felsefesiyle topluma karşı kışkırtmada, egoist, bencil, doyumsuz, vicdansız elde ettikçe daha fazlasını isteyen canavar bireyleri yaratmada bir ilktir. Din yerine bilimcilik geçirildi. Feodal dini dogmaları aşma adına her türlü ahlaksız yöntemlerle azami kazanıcı ve iktidar olmayı başarı sayan liberalizm modern çağın ideolojisi olarak benimsendi. ‘’Bir’’ olan tanrı kapitalizmde bin’lere çıkarıldı. Kapitalist uygarlık iktidarı toplumun kılcal damarlarına kadar yaymada ve değişim aracı olan parayı her şeye muktedir tanrı düzeyine getirmede biricik oldu. Kapitalist sistemin topluma karşıt anlamındaki başarısı Ahlaki ve Politik toplumun eski çağlardan beri horlayıp lanetlediği Karun tarzı sınırsız zenginleşmeyi amaçlayan kişilikleri örnek-model olarak sunması ve kabul ettirmesidir. Geçmişin diktatör ve Karun’ları kapitalizmin İdolleri haline geldi. Eski çağların ‘’Maskeli Tanrılar ve örtük kralları’’ kapitalizmde ‘’Maskesiz Tanrılar ve çıplak Krallar’’ ına dönüştü. Kapitalizmde artık örtünmenin, maskenin, ahlakın bir anlamı kalmadı. Kapitalist burjuva ahlakı (ahlaksızlığı) Makyavelizm’e göre azami kazanmak, güç ve iktidar olmak için her şey mubah sayılmıştır.
Dijwar SASON