Geçtiğimiz günlerde Şirnex-Hezex’in Zergûza Banî köyünde Şerif Yalçın, Hacı Abdülkerim Şinağu, Eşref Erçel, Ata Tekin, Sefa Yalçın ve Abdullah Erçel adlı günümüzün enkiduları korucu-kontralar yakaladıkları Özgürlük gerillası Harun Elbak’a işkence edip, işgalci TC’ye teslim ettiler.
Kontra-korucuların bu ihanetçi-işbilirkçi pratikleri ilk değildi elbet. İlk işbirlikçi aynı zamanda ilk korucu anlamına gelmektedir. Koruculuğu bir halkın bağrına saplanmış hançer olarak ele alırsak ilk işbirlikçiyi aynı statüde ele almamız yanlış olmaz. Enkidu’yu Önderlik ilk işbirlikçi tip olarak ele almaktır. Kürdistan coğrafyasında büyümüş bir tip olarak işgalci güçlere yol gösteren biri olarak Enkidu tam da bugün korucuların oynadığı rolü sergilemektedir.
HAMİDİYE ALAYLARINDAN KONTRA KORUCULARA
Her halkın tarihinde ihanete uğramışlık vardır. Yine her egemen güç politikalarında işgal edilecek yerlere daha rahat varabilmek için kaleyi içten fethetmeye çalıştığını tarih bize çarpıcı olarak göstermiştir. Buna en iyi örnek Osmanlı geleneğine kök salmış devşirme olayıdır. Osmanlılarda köklü bir yeri olan ‘Yeniçerilik’ sistemi esasta halkların çocuklarını alarak, beyinlerini yıkayarak devşirilen bir gerçekliktir. Bununla yetinilmemiş bilakis bu yetiştirilen yeni yetmeler kendi halkları üzerine yeniden sürülmüşlerdir. Ancak bu kez kendi halklarının katili olarak.
Buna benzer bir uygulamayı biz Hamidiye Alaylarıyla yeniden göreceğiz. Bu kez Kürtler içerisinden, Kürtlerden oluşan Alaylar söz konusudur. Sultan Abdülhamit döneminde 1891 yılında oluşturulan-Abdülhamit’ten ismini alan-Hamidiye Alayları Kürtleri parçalayarak yönetmenin önemli politik saç ayaklarındandır. Osmanlıya göbekten bağlı bu alaylar yeni yetme ağacıklardan, Osmanlıya bağlı-bağımlı mir aileleri ve emirliklerinden ve de Babı-âli’de yetiştirilmiş İsyan artıklarının oğul ve akrabaları tarafından oluşmuşlardı.
İlginç bir politika ise kimi yerlerde zayıf aşireti öne vererek güçlü aşiretlerinin karşısına dikmişlerdir. Böylece gelişebilecek olası durumlara karşı emniyet supabı oluşturulmuş oluyordu. İhaneti öne vererek, silahlandırarak toplumsal gelenek göreneklerini dibine böylece dinamit konulmuş oluyordu. Kürt toplumsal yapısında aşiretler arası çelişkiler tarihsel oluşumdan kaynaklı zaten derinden yaşanmaktadır. Bu zayıflatıcı ve düşürücü gerçekliğe özel bir müdahale altından çıkılmaz durumlar yarattığını, biz yüz yıl sonra Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketine karşı, kimi varlığı yokluğu belli olmayan aşireti silahlandırarak koruculaştırmaları toplumsal ahlakı tarumar etmelerinden görecektik. Kürtlerde o meşhur olan “çingeneyi paşa yapmışlar önce babasını kesmiş” atasözü bu olayı kavratmak açısından oldukça önemlidir. Sonradan görmeleri silahlandırarak eline güç vererek-devletin-kendine muhalif bildiklerinin üzerine sürülmeleri sarılması güç yaralara ve hastalıklara yol açtığını herkes görmektedir.
Aslında yapılan tarihi düğüme bir düğüm daha eklemekti. Kürt aşiretleri yeniden başkasının aleyhine ama kendisinin lehine uygulanan dış menşeili politikaların aleti oluyorlardı. Dediğimiz gibi yüzyıl sonra aynı düşman ama bu kez Osmanlı olarak değil Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak bu oyunu derinleştirerek sürdürecektir. Koruculuğu geliştirerek o yılların içine atmış, derinlerde gizlenmiş, bastırılmış intikam duygularını hortlatarak Kürt halkının başına bela olacak bir ölümcül hastalığı suni olarak yaratmasını bileceklerdi.
Hamidiye Alaylarında olduğu gibi koruculukta bu parçalayıcı rolünden dolayı maaşlarla ödüllendirilmiştir. Aşiretler arası çelişkiler derinleştirilmiştir. Düşmanlaştırılmış aşiretler birbiriyle uğraşırken işgalciye karşı eylem yapma bilincinden uzaklaştıkça uzaklaşarak tam bir kıskaca alınmış oluyorlardı.
Bunun içindir ki bu alaylar önce 1891 yılında sayıları çok az iken, 1893 yılında sonra da 63 büyük aşiretten 80 ile 100 arası Alay oluşturulacaktır. Bu alayların sayılarını dikkate aldığımızda ne kadar kirli bir politika yürütüldüğü de kendiliğinden anlaşılacaktır. Her alay 800 ile 1000 arası silahlı kişiden müteşekkil oluyordu.
Hamidiye Alayları birçok konuda emniyet supabıdırlar. O yıllarda adım adım gelişen Ermeni hareketine karşı da özelde Kürdistan’da Osmanlıların kullandıkları en etkili silah, ihanetine saplanmış bu oluşum olacaktır. Osmanlıların katliamcı politikalarına yer yer gönüllü uygulayarak kraldan daha kralcı kesilmeleri toplumsal ahlakı bu klonlamış yapay oluşumun ne kadar tahrip ettiğine iyi bir örnektir.
“OSMANLI ÖLDÜRÜR FAKAT SUÇLU DAİMA KÜRT’TÜR”
Bin yıllarca aynı topraklarda-ağırlıklı olarak da barışçıl temellerde ortak yaşamış iki halkın boğazlatmaları yaşadıkları ahlaksızlığın ne kadar dibe vurduğunu gösterir. Özelde 300 bin Ermeni’nin 1895–1896 yılları arasında katledildiği söylenir. Ve bunların çoğu bu Hamidiye Alaylarının elleriyle yapılacaktır. Başka bir deyimle işbirlikçiliğe soyunmuş Kürtler tarafından bu vahşet yapılmıştır. Garo Sasoni Kürt Ermeni ilişkilerinin tarihçesini irdelerken “Osmanlı öldürür fakat suçlu daima Kürt’tür. Baskı yapar, kabahatli yine Kürt’tür. Hiçbir fenalık ortada mevcut değildir ki bunu yapan Kürt olmasın ve hiçbir zulüm yoktur ki buna maruz kalan Ermeni olmasın” der. Bu tarzda toplumsal yapıyı parçalayan bu oluşumlar Kürt toplumunu daha fazla kendisiyle uğraştıran ve o bilinen iç kavgalarla enerjisini bitiren bir gerçekliğe yol açtılar. İstisnalar kaideyi bozmazlar. Her ne kadar sonraları kimi Mir Alayı–Cibranlı Xalit gibi-Kürt Ulusal Mücadelesinde yer almışlarsa da, özünde Kürt toplumunun bağrına bir hançer gibi saplanan, toplumsal yapıyı tahriş eden, yıpratan, kanserleştiren bir gerçekliktir Hamidiye Alayları.
Bu aynı zamanda hakim olan Kürt egemenlerin yanı sıra yeni düşkün bir işbirlikçi kesimin öne çıkarılmış olması oluyordu. Benzerini dediğimiz gibi 100 yıl sonra Kürt Özgürlük Hareketine karşı kullanılacak olan Köy Korucuları’nda Kürt halkı çok acımasızca görecektir.
Bu düzeyde olmasa da 1920’lerin ortalarında itibaren gelişen isyanlara karşı aynı ihanet hançeri kullanılmaya çalışılacaktır. Direnişçi aşiretlere karşı ihanetçi, teslim alınmış aşiretler alınarak kullanılacaktır. Ve birçok kez gördüğümüz gibi isyanların bastırılışında bu işbirlikçi, ihanetçi doku çok rol oynamıştır. Bir Mutki direnişinde Cemile Çeto, Dersim’de Rayber, Şeyh Sait İsyanı’nda Binbaşı Kasım gibi hançer rolünü oynayanlar tümden birer kontra rolü oynamışlardır. Ve dediğimiz gibi düşmanlara, işgalcilere önemli rol gösterenler yine bu hain takımı olmuştur. Koruculuk bu bağlamda Cumhuriyet’in ilk yıllarına dayanıyor. O dönemde sınırların muhafazasına destek olmaları amacıyla sivil milis güçleri kurulmuş; fakat uygulama 1960’larda antidemokratik bulunarak kaldırılmıştı.
Daha yeni ve geliştirilmiş koruculuk biçimi 26 Mart 1985 yılında geliştirilmeye başlanmıştır. Önceleri köy bekçileri diye maaşa bağlanmış bireyler 15 Ağustos hamlesi ardından hızla sayıları artırılarak önce Geçici Köy Korucuları ve peşi sıra da Gönüllü Köy Koruculuk sistemi yaygınlaştırılmıştır. Özgürlük Mücadelesi geliştikçe Köy Koruculuk sistemi daha da genişletilerek işlevleşmeye çalışılmıştır. Köy bekçisinden köy güvenliğine, çevre güvenliği, istihbarat elemanı, yol güvenliği derken kapsamlı operasyonlar ve sınır dışı saldırılara katılacak düzeye getirilmişlerdir. 1990’lı yıllarda 35 ilde uygulanan koruculuk, hâlen 22 ilde işliyor.
Koruculuk seçimi de aynen Hamidiye alayları döneminde edilen tecrübelere dayalı olarak yapılmıştır. Öncelikle etkili olabilecek aileler seçilmişlerdir. Bu olmamışsa bunlara alternatifler ele alınmışlardır. Devletle çelişkili ailelerin mücadelesine karşı durmaları durumunda devlete karşı sözde suçları af edilerek bir vurucu güç haline getirilmeye çalışılmıştır. Başka önemli bir seçim oldukça düşürülmüş, düşkün, ahlaksız, toplumu örf ve adetlerin çok dışında yaşayan lümpen denilebilecek kesimlerin özenle seçilmiş olmalarıdır. Bugün özgürlük mücadelesine karşı en azgın olan kesimlerin başında geçmişi oldukça karanlık ve yozluklarla geçen tiplerin bulunması şaşırtıcı gelmemelidir. Yine yurtsever aşiretlere karşı başka aşiretler silahlandırarak toplumun kimyası adeta bozulması için her şey yapılmıştır. Tarafsız olan bir aşiret ya da kesim bu güç dengesizliğinde bir nevi mecburi olarak onlar da devletin yani işgalcilerin silahlarıyla kendilerini korumak için donatmak zorunda kalmışlardır. Yöresel çelişkileri de iyi kullanan işgalci TC birçok yeni korucuyu bu zemin üzerinde silahlandırmıştır. Azınlıkları, dinsel farklı inanç gruplarını da aynı silahla kontrol etmek için bir sürü yetkilerle donatılmış içe dönük bu koruculuk sistemi özenle geliştirilmiştir.
Özcesi; çok farklı kesimlerde insanları alarak, bir toplumun kimyasını bozarak oluşturulan koruculuk sistemi tam bir parçalayıcı, bölücü, tahrik edici ve yönlendirmeye açık bir durum yaratmayı özenle seçmişlerdir. Gelişen Özgürlük Mücadelesine karşı bir barajlama, duvarlama, tamponlama rolü bu temelde bu sisteme verilerek özenle ele alınmıştır. Bugün yaklaşık 85 binin üzerinde korucudan bahsediliyor. Ve bu korucular içerisinde parmak sayıları ile ele alınacak azılı, azgın, düşkün, despot, hain vardır.
Militan RÊHAT