Faşizmi faşizm yapan temel hususlarından biri itaattir. Yani faşizm tüm toplumdan kendi kurduğu çerçeveye uymasını istemesidir. Kuşkusuz faşizmin asıl istediği biattir. Yani herkesin onun önünde zor ya da ikna yoluyla boyun eğişini beyan etmesi ve artık onun gibi düşünmesi. Fakat faşizm tüm toplumsallığı dağıtıp, insanları kendi robotuna çevirmeyi çok istese de içten içe toplumun direngen hakikati ışığında bu amacına ulaşamayacağını bilir. Bu edenle ne düşünürse düşünsün faşizme uyanları yani itaat edenleri yaratmayı hiçbir zaman elde edemeyeceği beyinlerini teslim aldığı topyekun biat etmiş kitlelere pratik olarak tercih eder. Biri nihai hedef diğeri ise somut hedeftir. AKP-MHP hükümetinin faşist niteliğini CHP’nin bile utanarak da olsa tespit ettiği zamanlarda güncel siyasi tartışmalara bakarken aklımızda tutmamız gereken temel noktalardan biri bu.
Egemenler siyaseti iktidar ve iktidarın getirdiği rantı ele geçirme temelinde ele aldığı için siyasal oluşumlarını da bu temel üzerinden inşa ederler. Bu oluşumların başında gelen siyasi partiler de geçmiş ve mevcut pratiklerini iktidara ulaşamama üzerinden değerlendirirler. Onlar için başarısızlık budur. Doğal olarak varsa değişiklik öneri ya da projelerini de bu temelde yaparlar. Fakat demokratik siyaseti esas alan partiler için aynı şey geçerli olamaz. Çünkü zaten demokratik siyaseti esas alan partilerin öncellikli amacı toplumu özne kılıp iktidarı ve iktidar organlarını sınırlamaktır. Basitçe halkı, toplumu devletin tahakkümünden kurtarmak demokratik siyaseti esas alan partilerin ana ereğidir. Doğal olarak bu partiler de geçmiş ve güncel politikalarını buna göre tahlil etmek ve bu amaçtan hareketle gerekliyse değişimler önermek durumundadır. Onların başarısızlığı toplumu yeterince örgütlü kılıp kılmama ile ölçülür. Bu konuda kendi hataları ile cesurca yüzleşebilmek demokratik toplumcu güçlerin geleneğinin de önemli bir parçasıdır. HDP üzerinde koparılan tartışmalarda esas almamız gereken ikinci nokta da bu.
Evet, demokratik siyaset yapan HDP’nin sürekli bir muhasebe yapması, politikalarını, pratiklerini gözden geçirmesi bugün (Yani tüm uygulamaları bir yana bırakalım, yurttaşların helikopterden atılarak işkence edildiği, öldürüldüğü buna karşı kıyametin kopmadığı bugün) zorunludur. Faşizm varlığını her zaman toplumcu güçlerin eksiklikleri üzerinden kendini yaşatır. Bu açıdan örneğin HDP’nin AKP-MHP faşizmine karşı gösterdiği direniş görmezden gelinemezse de her tarafı dökülen bu faşizmin hala topluma ve artık neredeyse tüm bölgeye zarar vermeye devam etmesinde asıl misyonu olan geniş antifaşist demokrasi cephesini kurmak olan HDP’nin yeterince başarılı olmamasının da payı vardır. Yapılması gereken değerlendirmelerin çıkış noktası da bu olmalıdır. Aksi bir muhasebe çabası partinin demokratik siyaset niteliğini tartışmaya açar, onu sıradanlaştırır.
Faşizm ile hukuk ilişkisinin garabetini sergilemesi açısından oldukça tipik olan HDP yönelik Kobani serhildanlarını öne sürülerek yapılan operasyonların ardından Altan Tan ve Ayhan Bilgen’in yaptıkları açıklamaları bu çerçeveden ele alabiliriz. Altan Tan biat ettiği ve bu biatını bugün değil uzun zamandır yaptığı ve bunun ödülünü (alınan inşaat ihaleleri ile birlikte) TV’lerde konuk edilerek aldığı için ifade ettiklerini ciddiye almanın gereği yoktur. Biatın kılıfının bir önemi yoktur, faşizme biat onun suçlarına ortak olmaktır.
Ayhan Bilgen için durum şüphesiz farklıdır. Yıllara dayanan kamusal pratiğinde her şeyden önce vicdanın damgasını vurduğu Ayhan Bilgen’in muhasebesini hangi niyetle yaptığını sorgulayacak değiliz fakat vardığı sonuçlar iç açıcı değildir. “Ters Türkiyelileşme” gibi bir kavram HDP mevcut duruşunu ne kadar anlatır, bunun Önder Apo ile Özgürlük hareketi ile ne bağı vardır bu sorular artırılabilir. Bu açıdan kullandığı argümanları masaya yatırmak mümkün fakat mesele gerçekten ne söylediği değil, önerdiği politik hattın düştüğü yerdir. Bu politik hat daha fazla özgürlük mü daha fazla demokrasi mi getirecek yoksa faşizme teslimi mi doğuracaktır. Ne olduğu belirsiz “mesafe” tanımlamaları ile 3. Yol nasıl inşa edilir? HDP ne yapmalı? Çalışmalarını ona çizilen sınırda mı yürütmeli? Bu durumda ne önemi kalır? Faşizmin dikte ettirdiği yöntemlerle toplumu nasıl örgütlü kılabilir? Ayhan Bilgen HDP’nin AKP-MHP faşist rejiminin neresinde durması gerektiğini düşünüyor. Sürekli baskı da değil işkence atmosferinin çeşitli örneklerine tanık olduğumuz bugün HDP meclis açıklamalarıyla mı yetinmeli? Yerel ya da genel seçimlere AKP-MHP’nin belirlediği adaylarla mı girmeli?
Lafı çok da dolaylamaya gerek yok Ayhan Hoca’nın önerdiği “itaat”ir. Bu nedenle faşist şefler bu açıklamalar karşısında sevinçten ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Faşizm koşullarında muhasebe direniş daha fazla nasıl geliştirilir üzerinden yapılır. Farklı bir noktadan hareket etmenin varacağı yer itaatir. Bunun bırakalım demokrasi adına kazandıracağı bir şey olmasını pratik anlamda da herhangi bir getirisi yoktur. Dahası bunun hak ve adalet ile bağdaşabilmesi mümkün değildir. Gaspçıya, zalime, faşiste itaatten daha büyük bir günah var mıdır?
Arî Tufan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi