Her ulusun kimliksel ve kültürel olarak var olma ve yaşam hakkı vardır. Ancak var oluş özgürlükle ilgili bir durumdur. Özgürlükle insan var oluyor ve yaşıyor. Demek ki özgürlük olmadan var olan var oluş var oluş olmuyor. Kölelerin var oluşu özgürlüksüz var oluştur. Kölelikte kendine ait olma yani kendin olma yok, başkalarına var olma var. Demek ki insan kendine ait olmadığı sürece yoktur. Olmayan bir şeyin doğal olarak yaşam hakkı da olmuyor. Hep başkaları için var olmuş olanlara var olma ve yaşam hakkı tanımazlar. Kürt halkı söz konusu olduğunda bu durum daha çok geçerli oluyor. Kendine ait ol ki yaşam hakkın olsun ve özgür olabilesin. Ancak var olanlar ve özgür olanlar var olmanın ve özgürlüğün değerini bilirler ve özgürlüğün, var olmanın koruyucusu olabilirler. Demokratik olmak var olmanın ve var olmaya saygının bir gereğidir. Demokratik olmak hem birey hem de toplum için geçerli bir husus olmaktadır. Demokratik olmakla özgür olmak arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır ve biri olmadan diğeri eksik ve yavan kalır.
Demokrasi ve özgürlük olmadığı için Kürt halkı var olamadı ve özgürlükten yoksun kaldı. Gerçekten var olmayanlar ve özgür olmayanlar var olmaya ve özgür olmaya çalışanların var oluşlarına ve özgür olmalarına karşı çıkarlar ve her türlü kötülüğü yaparlar, tıpkı hasta olan birisinin herkesin kendisi gibi hasta olmasını istediği gibi. Kürt Halk Önderliği bundan dolayı doğru var oluşun ve doğru özgürlüğün çizgisini ve formülünü geliştirdi. Buda, var olmanın koşulunun var olana saygı olduğu gerçeği olmaktadır. Var olana saygı duymak, var olanı yaşatmak ve destek vermektir, ayağa kaldırmaktır. İnsan var ettiği sürece var olur ve özgür olduğu özgür olana destek verdiği sürece özgür olur. Bunun dışında, beş bin yıldır var olan iktidarın ve elit seçkin sınıfın saraylardaki egemenlikçi yaşam ve iktidarları olmaktadır. Bundan dolayı devletin varlığı iktidarın ve sermayenin varlığı halkların ise köleliği ve esareti olmaktadır. Halkların özgürlüğü için devletin ve iktidarın olmaması gerekiyor.
Halklar varken devlet ve iktidar yoktu, dolayısıyla devlet ve iktidar olmadan da halklar var olur hem de özgür bir şekilde var olur. Halkların gerçek var oluşu ve özgürlüğü devletin ve iktidarın olmadığı doğal toplumun komünal sistem koşullarında olur. Bu açıdan ulus olarak var olmak için, bildiğimiz tarzda bir devlet ihtiyaç yoktur. Devletin varlığı toplumsal yönetim ve toplumun mutluluğu için değil elit seçkin sınıfın toplum üzerinde egemenlik kurması içindir. Bir ulusun var olması da devletle değil demokratik komünal bir öz yönetimle olur. Bazıları, devlet olmadan ulusun var olamayacağını ve yaşamayacağını düşünüyorlar. Oysaki bu bir yanılmadır. Egemen kesimler tarihten günümüze kadar toplumsal değerleri kullanarak ve kendilerini toplumun koruyucuları ve hizmetçileri olarak gösterip toplum üzerinde egemenlik kurdular ve kendi iktidarlarına meşruiyet sağladılar. Toplumsal değerleri kullanmayan bir devletin toplum üzerinde egemenlik kurmasına ve siyasetlerine meşruiyet sağlamalarına imkân yoktur.
Dolayısıyla ulus devlet tanımının toplum için bir değeri yoktur. Ulus devlet ulusun çıkarlarını koruyan bir devlet değildir, ulusun çıkarlarını koruyormuş gibi görünüp ulus üzerinde egemenlik kuran bir aygıt işlevi görür. Aksi halde, bu işkence ve zulüm aygıtının üç gün bile yaşam imkânı olmaz. Bundan dolayı Kürt halkının özgürlüğünü ulus devletin varlığında arayanlar çok iyi düşünsünler diyoruz. Ulusal varlığın ve özgürlüğün teminatı toplumsal yönetimin kendisidir, küçük bir sermaye sınıfının koruyucu gücü olan ve küçük bir asker/bürokrat gruptan oluşan devlet değildir. Toplumsal öz yönetimle gerçek toplumsal ve ulusal var olur. Bazıları, ulus devletin olmamasını toplumsal dağınıklık, yönetimsizlik olarak görüyorlar. Oysaki demokratik ulus sistemi komünal yönetimi öngörüyor. Yani ulus devletin olmamasını istemek ulus devletin toplum üzerinde egemenlik kurmasıyla ve özgürlükle ilgilidir. Bütün devletler yapısal ve karakter olarak toplum karşıtıdır. Bundan dolayı ret edilmesi ve yaşamda yer verilmemesi gerekiyor.
Bundan dolayı toplumsallaşma, toplumsal var oluş, ulusal özgürlük ve bütün yaşamsal değerler ancak toplumun kendi kendini doğrudan yönetmesiyle gerçekleşir. PKK ve Önder Apo Kürdistan’ı istiyor, Kürt halkının ulusal varlığını ve özgürlüğünü istiyor ve zaten bunun için mücadele ediyor ama özgürlüğün iktidarcı ve egemenlikçi bir aygıtla mümkün olmadığını, ancak toplumun kendi öz yönetimini kurmakla olabileceğini belirtiyor. Yani öz yönetimde Kürdistan var, ulusal özgürlük var, halkların kardeşliği var. Demek ki ulus devletin olmaması ulusun olmaması demek değildir. Bu açıdan ulusun varlığını ve ulusal özgürlüğü devletçi zihniyetten aramayalım. Ulus devlet gerçekten ulusun çıkarlarını koruyan bir devlet değildir, ulusal maske takarak iktidarını ve kapitalizmi meşrulaştıran bir aygıt işlevi görüyor ve bu aygıtın savaşlarla dünyayı kana bulaması milyonlarca insanı katletmesi insanlığın, toplumsallaşmanın ve özgürlüğün düşmanı olması bu aygıtın ortadan kaldırılması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Devlet, küçük bir sermaye sınıfının, asker/bürokrat sınıfın toplum üzerinde egemenlik kurduğu bir mekanizmadır ve bu mekanizmanın amacı toplumsal değerleri ve emeği sömürmektir, toplumun en tepesinde durmaktır.
İşte devletin olmadığı öz yönetimde ve komünalizm de toplumun tepesine çöreklenmiş bir avuç sermaye/asker/ bürokrat sınıfı yoktur. Bu sisteme geçmek için demokratik ulus bir köprü işlevi görecektir. Demokratik ulusta Kurdistan var ama Kürdistan ile Arabistan, İran, Irak ve Türkiye arasında sınır olmayacaktır. Bu açıdan demokratik ulus paradigmasını ve halkın öz yönetimini doğru anlamak gerekiyor. Sadece yemek yemek, sadece ekonomik olarak iyi şartlarda yaşamakla özgürlük olmaz, kendi kendini doğrudan yönetmesini bilmek ve bunu hayata geçirmek gerekiyor. Yönetilenler tok olsalar bile köle olmaya devam ederler çünkü kölelerde yemek yiyorlardı ve aç değillerdi ama kendilerine ait değillerdi, efendileri vardı. Efendilerin olmadığı bir sistemde ancak insan kendine ait olur. Devlet denilen aygıt toplum için açık zindan demektir yani açık cezaevi. Devlet ve sınırlar doğal toplumsal yaşama ve özgürlüğe vurulmuş bir darbedir. Ancak aklı köle olanlar özgürlüğü ve var olmayı devletin varlığından ararlar. Önder Apo’yu ideolojik olarak anlamayanların aklı dengelerinden şüphe duyarız.
Kemal SÖBE