05 Aralık 2016 Pazartesi Saat 12:23
Brexit referandumunun İngiltere’nin AB’den çıkışı yönünde
sonuçlanmasının doğrudan AB seviyesinde yansımaları oldu ve bizler de böyle bir
sonuç için bazı hazırlıkların önceden net bir şekilde yapılmış olduğunu gördük.
Aslında, Brexit’in kendisi pek muhtemel değil: Siyasi ve
iktisadi bağlar yüzünden bir veya öbür şekilde Brexit iptal edilecek veya AB
anlaşmaları yerine geçen benzer anlaşmalarla “Brexit olmayan bir Brexit
gerçekleşecektir. Burada ama asıl olay farklı bir alanda yaşandı: Avrupalı
emperyalist güçler arasında AB zemininde gerçekleşen güç dengelerindeki
değişimler.
AB, Avrupalı farklı emperyalist güçlerin farklı çıkarlarını
örgütlemek için hayata geçirilen bir birlik.[1]Bu alanda özellikle Fransa ve
Almanya’nın ve onların etrafında toplaşan daha küçük ülkelerin AB’ye daha derin
bağlandığını, İngiltere’nin ise sadece birleşik bir pazar olması açısından AB
ile ilgilendiğini hatırlatalım. Son yıllarda Fransa ve Almanya AB’yi yönetme ve
geleceğine yön verme konusunda yakınlaşırken, İngiltere’nin konuya açıkça
mesafeli olduğunu ve birliği derinleştirmeye dair her hamleyi veto ettiğini
görmüştük. Böylece, mesela birleşik bir dış politika ya da birleşik askeri
kapasiteler İngiltere engeline çarparak kurulamıyordu. Ancak Fransa ve Almanya
gibi ülkelerin küresel konumu ve stratejik perspektifleri tam da böylesi
hamlelere gereksinim duyuyordu.
İşte, İngiltere’nin Brexit oylaması bu konuda net bir
fırsat sundu
Birleşik dış politika ya da askeri örgütlenmeler konusundaki
bütün kararları veto eden güç en azından geçici olarak AB nezdinde karar
veremez hale geldi. Ayrıca, oylama İngiliz egemen sınıfı tarafından kendi elini
güçlendirmek için sadece tehdit olarak kullanılmaya göre tasarlanmış olmasına
rağmen, oylamanın sonucu İngiliz egemen sınıfını şaşırtıp muazzam bir kafa
karışıklığına soktuğu için, İngiliz emperyalizmi zayıf konuma düştü. İngiliz
emperyalizmi ayarını yeniden bulana ve AB ile yine masaya oturana kadar AB
içinde gereken önemli kararlar zaten verilmiş olacak ve İngiltere güç kaybetmiş
bir şekilde şimdilerde hızla kurulan yeni statükoyu kabul etmek zorunda
kalacak.
Bu konuda, Brexit oylamasının hemen sonrasında ve hatta
öncesinden bile bazı hazırlıkların yapılıp hemen ortaya koyulduğunu gördük.
Brexit’in bir fırsat olarak görüldüğü açık-seçik de ifade edildi. Mesela AB
Parlamentosu’nun Dışişleri Komisyonu Başkanı Elmar Brok “Yıllardır İngilizler
bizi bloke etti. Artık nihayet ilerleyebiliyoruz [2] dedi. En önemli
gelişmelerden birisi ise, 6 AB kurucu ülkesinin (Almanya, Fransa, Belçika,
Hollanda, Lüksemburg, İtalya) dışişleri bakanlarının bağımsız toplantıları
oldu.
Bu toplantılar 9 Şubat, 20 Mayıs ve Brexit oylamasından
hemen sonrasında, 25 Haziran’da yapıldı.[3]Burada, “çekirdek Avrupa ya
(Kerneuropa) doğru evrilen tartışmalar döndüğünü gördük: Daha “esnek bir
birlik kurulabileceği, “farklı entegrasyon seviyelerinin mevcut olabileceği
ve “entegrasyon konusunda farklı iddialar olabileceği vurgulandı.
Söylenmek istenen, birbirine daha sımsıkı bağlı olan
ülkelerden oluşan bir çekirdek etrafında, daha esnek olarak bağlı olan farklı
ülkelerden oluşabilen bir AB. Böyle bir yapılanma içinde, çekirdek ülkeler
birçok devlet fonksiyonlarını birleştirip özellikle dışa doğru daha büyük ve
daha birleşik bir şekilde hareket ederek küresel bir güce dönüşecek ve ayrıca
daha esnek bir biçimde o çekirdeğin etrafında toplanan ülkelere de hegemonya
kurup iktisadi olarak onlardan yararlanabilecek!
Yani her koşulda kazanılacak! Oldukça “keyifli bir durum
değil mi?
İşte, AB’nin böyle bir küresel güce doğru evrilme sürecinin
Fransa, Almanya ve İtalya liderliğinde geliştiğini gördük. Brexit’den sonra bu
ülkelerin önemli liderleri tarafından sunulan stratejik perspektiflere ve hatta
kararlara şahit olduk.
En önemlilerini sunayım:
İlk adımı Fransız ve Alman dışişleri bakanları Ayrault ve
Steinmeier yaptı
“Güvensiz bir dünyada güçlü bir Avrupa başlığıyla birlikte
yazdıkları ve 27 Haziran 2016’da yayınlanan strateji makalelerinde, iki
politikacı daha sıkı bir siyasi birlik için propaganda yapıyorlar.[4]
Birbirinden sürekli daha çok ayrılan çıkarlar ve iktidarlar tarafından
belirlenen küresel ortamda, AB’nin adım adım bağımsız ve küresel bir aktör
haline getirilmesi gerektiğini vurguluyorlar. Bu görevin de, özellikle Almanya
ve Fransa’ya düştüğünü ekliyorlar.
Avrupa’nın güneyinde ve doğusunda oluşan güvenlik risklerine
(yani Libya’daki ve Ukrayna’daki savaş ve onların etkilerine) karşı (AB’nin bu
“güvenlik risklerinin oluşumuna doğrudan katkıda bulunduğundan elbette hiç
bahsetmeden), “Avrupalı bir güvenlik ajandası , “iç güvenlikte hamle yeteneği ,
“askeri-sivil planlama ve liderlik kapasiteleri vb. şeylerden bahsediyorlar.
Yani, AB’nin ciddi bir biçimde askerileşmesine ön açmaya çalışıyorlar.
Benzer bir şekilde, Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz ve
Alman İktisat Bakanı Gabriel (ikisi de Alman, ikisi de “sosyal demokrat ) yine
doğrudan Brexit oylamasından sonra Haziran sonunda “Avrupa’yı yeniden inşa
etmek adıyla yayınlanan makalelerinde[5], AB’nin eskisinden daha da güçlü bir
şekilde birleşik ve bölgesel bir düzenleyici güç olarak öne çıkması gerektiğini
vurguluyorlar. AB dış politikasının birleşik bir halde örgütlenmesinin
mecburiyetini vurgulayan bu politikacılar, Avrupa’nın dış sınırlarının daha iyi
bir şekilde korunması gerektiğini ve hatta Avrupalı bir FBI’ın kurulmasını öneriyorlar.
Yanı sıra, “iktisadi bir Şengen ’i, yani AB’de gerçekleşen neoliberal iktisadi
reformların anayasa seviyesine yükseltilmesini savunuyorlar.
Bu tartışmalara Alman Şansölyesi Angela Merkel de katıldı ve
“Gelecekte barış ve birliktelik artık tehlike altında [6] sözleriyle, AB ve
dünyanın ulaştığı eşiğin “ciddiyetini ve aynı anda bu ciddiyete layık bir
şekilde cevaplar üretilmesinin gerektiğini vurguladı.
Ağustos sonunda ise, İtalyan Başbakanı Renzi ve Fransa
Cumhurbaşkanı Hollande, İtalyan savaş gemisi “Giuseppe Garibaldi ’nin üstünde
bir basın açıklaması yapıp “Savunma konusunda daha fazla işbirliği
gerekiyor [7] sözleriyle hem askerileşme ajandasına omuz attı, hem de AB içinde
ana güçlerin artık Almanya, Fransa ve İtalya olduğu fiilen sergilenmiş oldu. Bu
gelişmeler karşısında Garibaldi mezarında ters dönmüş olsa gerek.
Bütün bu hamlelerin sistematik bir şekilde hazırlandığını ve
ciddi eksen kaymalarının gerçekleştirilmesi için planlanan kamuoyu
operasyonları olduğunu hemen ardından gördük. AB Dışişleri Komiseri Mogherini
(İtalyan, Demokrat Partili) tarafından yıllarca hazırlanan yeni bir AB Küresel
Stratejisi haziran sonunda kabul edildi.[8] Bu küresel stratejinin en son
2003’de kabul edilen AB Güvenlik Stratejisi belgesine göre çarpıcı farkları olduğunu
net bir şekilde görülüyor.
2003’de kabul edilen belgede, “Avrupa tarihinde hiç bu kadar
zengin ve barış içinde değildi denirken, 2016’da kabul edilen belgede “AB’nin
varoluşunu tehdit eden bir krizin içinde bulunduğu saptanıyor ve “stratejik
ortamın kapsamlı bir şekilde kötüleştiği vurgulanıyor. Ancak, söz konusu kriz
ve kötüleşen stratejik ortamın -püf noktası da zaten burada- bir olanak olarak
görülmesi gerektiği eklenerek ve beraber çalışmak koşuluyla, AB’nin bu olanağı
kullanıp yakın gelecekte güçlü bir küresel siyasi aktör olabileceği öne
çıkartılıyor.
Aynı belgede, AB’ye üye ülkelerin tek kaldıkları zaman
güçsüz oldukları ve şayet birleşilirse bütün üye ülkelerin güçlü olabileceği
vurgulanıyor. Ancak, gelişen ve büyüyen bir AB için en önemli faktörler
arasında ham madde ve ticari hatların güvenliği, iç pazar ve “açık küresel bir
iktisadi düzen olduğu saptandıktan sonra kötü stratejik ortam, AB’nin dış
cephesinin bir kriz cephesine dönüşmesi ve AB’nin küresel bir güce dönüşme
zorunluluğu yüzünden AB’nin artık “özerk askeri kapasiteler kazanması
gerektiği de vurgulanıyor. Herkesin aklına gelen bilindiği için olsa gerek,
şüpheleri dağıtmak için, böyle bir gelişmenin ABD ile olan ittifakı da
derinleştireceği inanıldığı da ekleniyor.
Yeni AB Küresel Stratejisi’nin yayımlanmasından sonra,
İtalya’dan Savunma Bakanı Roberta Pinotti ve Dışişleri Bakanı Paolo Gentiloni
(ikisi de Demokrat Partili) ağustos sonunda Le Monde‘da ortak imzayla
yayınladıkları bir makalede “savunma Şengen’i sloganı altında, AB’nin NATO’ya
benzer kolektif bir savunma mekanizmasına dönüşmesini savundular.[9] Hemen
ardından, Alman Savunma Bakanı von der Leyen (Hristiyan-demokrat), “savunma
Şengen’i sloganına atıfta bulunarak “Artık Avrupa Savunma Birliği’ne doğru
ilerlemeye mecburuz sözleriyle öne çıktı.[10]
En sonunda, Fransız ve Alman Savunma Bakanları Le Drian
(sosyal demokrat) ve von der Leyen, Brexit’ten sonra eylülde Bratislava yapılan
ilk “İngiltere’siz AB özel zirvesinden hemen önce “Birleşik güvenlik ve
savunma politikalarının yenilenmesi: AB içinde daha kapsamlı, realist ve
inandırıcı savunmaya doğru başlıklı 6 sayfalık bir metin yayınladılar.[11]
Burada, metnin doğrudan yeni AB Küresel Stratejisi üzerine
kurulduğu, Almanya’nın yeni güvenlik politika prensipleriyle[12] uygun olduğu
ve “AB Küresel Stratejisi prensiplerinin somut pratiğe hemen dökülmesi
gerektiği vurgulanıyor. “Birleşik askeri komuta kapasiteleri/merkezleri ya da
AB silah endüstrisinin inşası gibi artık çok tanıdık isteklerin dışında,
metinde AB içinde bir grup lider ülkenin hızla ilk adımları atabileceği ve
öbürlerinin sonradan katılabileceği öngörülüyor. Metin, bu “avantgard ’ın
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Holanda, Polonya, Çekya, Macaristan ve
Slovakya’dan oluşabileceğinden bahsediyor.
Anlayacağımız, İngiliz emperyalizmi şaşkınlığından uyanıp AB
ile bir masaya oturmaya başladığında, büyük ihtimalle bambaşka bir yapıya ve
biçime bürünmeye başlayan bir AB ile karşılaşacak.
Sovyetler’in çöküşünden sonra oluşan çok kutuplulaşma
eğilimi ve emperyalizmin azgın müdahaleleri ile derinleşen kaos ortamında,
İngiltere dışındaki AB’nin lider emperyalist güçlerinin, bu yeni küresel düzen
içinde ve Çin, ABD, Rusya gibi devler arasında, “oyun kurucu kapasitelerini
yitirmemek istedikleri görülüyor. Önceden İngiltere’nin engellediği daha
federal bir yapılanmanın (veya en azından askeri ve siyasi bakış açısından
federal bir devletin sahip olduğu devlet fonksiyonlarına sahip olan bir
yapılanmanın/birliğin) örgütlenmeye başladığı anlaşılıyor.
Böyle bir yeni yapılanmanın ciddi bir şekilde militarizmi
pompalayacağını ve sermayenin emeğe karşı “neoliberalizm olarak tanımladığımız
saldırılarının bu yapılanma içinde daha da sertleşeceğini net olarak
öngörebiliriz.
Askerileşme ajandasına destek ve karşıtlık
Görüldüğü gibi, AB’nin merkezileşme ve askerileşme
çabalarını en çok engelleyen İngiltere’nin AB’den çıkış kararıyla beraber,
özellikle Almanya, Fransa ve İtalya liderliğinde ve burjuvazinin “sol unu ve
“sağ ını da kapsayan, iyi örgütlenmiş ve sahnelenmiş bir askerileşme ajandası
lanse ediliyor.
Alman Şansölyesi Merkel gibi böyle bir askerileşme
yönelimini desteklemesine kimsenin şaşırtmadığı önemli siyasetçiler dışında,
normalde derinleşen bir AB’ye karşı hep tavır alan ve faşistlerin desteğiyle
iktidarda olan Macaristan Başbakanı Victor Orban da söz konusu askerileşme
ajandasını destekledi.[13]
İtalyan ve Fransız bakanları askeri bütçelerin neoliberal
kemer sıkma politikalarından muaf tutulması gerektiğini vurgularken[14],
Polonya[15], Çekya[16] ve Avusturya[17] da bu hamleyi destekliyordu. Slovakya[18]
olaya daha şüpheli bakarken, henüz AB’den çıkmamış olan İngiltere, topyekun
muhalefetini dillendiriyordu.
Eylül sonunda, İngiltere Dışişleri Bakanı Fallon, ulusal
hürriyeti ve NATO’nun öncülüğünü tehlikeye attığı için bu tarz eğilimlere karşı
çıkacaklarını ifade etti. Diplomatik kaynaklar, İsveç, Hollanda ve Baltık
devletlerin de aynı yönde düşündüklerini ifade etti.[19]
Alman Dışişleri Sözcüsü Schäfer’in sözünü hiç sakınmadan
“Hem AB’den çıkacaksın, hem de AB’de kalanları ilgilendiren konularda veto
kullanacaksın, bu pek de olacak şey değil tarzında konuşması bir yana, daha
ilginç olan açıklamayı NATO Genel Sekreteri Stoltenberg yaptı ve AB’nin ve
NATO’nun bir birinden bağımsız güçlü “savunma kapasitelerine sahip olmalarının
bir çelişki olmayacağını vurguladı.[20]
İngiltere ve onun Avrupa’daki müttefiklerinin orta vadede
kaybedecekleri ve AB’nin lider emperyalist güçleri tarafından ön görülen
merkezileşme-askerileşme süreçlerinin hızla ivme kazanacağı açık değil mi?
Bratislava ajandası
AB’nin askerileşme sürecinde en son hamle AB Komisyon
Başkanı Juncker ve Merkel ikilisi liderliğinde gelişti.[21]
AB’nin Bratislava’da yaptığı “İngiltere’siz 16 Eylül özel
zirvesinden önce Juncker, 14 Eylül’deki AB’nin güncel durumuna dair
demecinde[22] “Artık sadece yumuşak güç yetmez, Avrupa’nın güç göstermesi
lazım diyordu.
Juncker, AB’nin bir dışişleri bakanı, birleşik askeri üssü,
birleşik askeri birlikleri, birleşik askeri bir bütçesi olması ve AB içinde
merkezileştirmeyi/askerileştirmeyi istemeyen ülkelerin öbür ülkelerden bağımsız
olarak mekanizmalar yaratabilme yeteneklerinin oluşturulması gerektiğini
vurguluyordu.
AB’nin Bratislava özel zirvesinde ise, Merkel, Juncker’in
sözlerini selamladı ve doğru vurgular yaptığını söyledi.
Zirvenin sonunda, “Bratislava ajandası [23] onaylandı
Buna göre, ekim ve aralıktaki olağan zirveler askerileşme
planlarını kabul edecek, Şubat 2017’deki zirve detaylarla uğraşacak ve Mart
2017’deki “İngiltere’siz özel zirve, askerileşmeyi hızlandırmak için o zamana
kadar oluşturulmuş somut reform programını onaylayıp uygulamaya koymaya
başlayacak.
Kanatlarını geren kartal: Alman emperyalizmin geri dönüşü
AB’nin bu yönelimleri içinde Alman emperyalizmin özel bir
payı var: Uzun zamandır vurguladığımız gibi, Alman emperyalizmi dünya arenasına
geri geliyor.
Almanya, özellikle son senelerde iktisadi ve siyasi olarak
AB’deki lider güç olarak ön plana çıktı ve Fransa’yı bile stratejik
perspektifte kendisine bağlamayı becerdi. Almanya, Ukrayna ve Yunanistan’da,
neoliberal düzen politikalarının gerektiğinde faşistlerle işbirliği halinde,
ama her durumda mutlak bir şekilde uygulanmasını zorladı.
Özellikle bu iki konu üzerinden, hem AB içi gerilimler
muazzam büyüyordu, hem de ama AB’nin agresif ve otoriter dışa açılımı-küresel
güce dönme çabası iddialı bir şekilde ortaya koyuluyordu.
Alman emperyalizmi bu gelişmelerin öncü örgütçülerinden
birisiyken, kendi içine doğru da söz konusu yönelimleri sabitleştirmeye yönelik
girişimlerde bulundu. Ve küresel bir güce bürünme iddiasını, gerektiğinde ABD
ve hatta AB’den bile nispeten bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilecek kadar
ciddi bir şekilde ortaya koydu.
Neoliberal reformlarda (emperyalizmin bakış açısından) gayet
başarılı bir uygulamayla iktisadi olarak Avrupa’ya egemen olmaya başlayan Alman
emperyalizmi, son senelerde siyasi olarak da güç kazanıp egemen olmaya başladı.
Ancak askeri kapasiteler ve halkın savaş karşıtı refleksleri çok büyük
“sıkıntı .
Senelerdir bu konuda Alman egemenleri tarafından
operasyonlar yürütülüyor, okullarda askeri yetkililer asker propagandası
yapıyor, medya her yerde terör tarafından çembere alınmış “özgürlükler
Avrupa’sı propagandasını yapıyor, Alman askerinin ne kadar kötü durumda
olduğuna dair ve donanmanın ciddi bir şekilde yenilenmesi gerektiğine dair
girişimlerde bulunuluyor.
Bütün bu girişimler halk nezdinde henüz çok yol kat edememiş
olsa da, devlet aygıtları seviyesinde ciddi değişimler mevcut.
Alman Savunma Bakanı von der Leyen’e göre, 2016’da
Almanya’nın ordusu (Bundeswehr) 1990’dan beri ilk kez nicel bir büyüme yaşadı.[24]
Buna paralel olarak haziran sonunda Alman Şansölyesi Merkel,
Hristiyan Demokratların (CDU) İktisat Kongresi’ndeki konuşmasında, AB’nin
askeri kapasitelerin yetersiz olduğunu vurguladı ve NATO’ya da bütün
sorumlulukların verilmemesi gerektiğini ve dolayısıyla Almanya’nın GSYİH’e oran
olarak askeri harcamalarının ABD’nin seviyesine (yani GSYİH’e %3,2)
çıkartılması gerektiğini vurguladı.[25]
Von der Leyen ve Merkel’in girişimine, sosyal demokrat
Dışişleri Bakanı Steinmeier’den ideolojik-stratejik destek geldi. Steinmeier,
Amerika’nın en büyük ve önemli siyaset ve strateji dergilerinden birisi olan
Foreign Affairs‘de “Germany’s New Global Role , yani “Almanya’nın Yeni Küresel
Rolü gibi çok net başlıklı ve içeriği de aynı netlikte olan bir makale yayınladı.[26]
Bu makalede Steinmeier, Almanya’nın küresel rolünün artık
çok değiştiğini vurguluyor. Sosyalizmin çöküşü sonrasında eski Alman Demokratik
Cumhuriyet’ine (DDR) el koyduktan sonra ve uygulanan neoliberal reformlarla
beraber iktisadi bir deve doğru dönüşen ve küresel pazarlarda etkin olmaya
başlayan Almanya, Steinmeier’e göre, buna layık bir yeni uluslararası konuma
yerleşmedi ve olduğu yerde durdu.
Ancak, 2000’lerde ABD ve AB farklı nedenlerden krize girmeye
başladılar: ABD Irak Savaşı’ndan beri yalpalamaya başladı, AB’nin entegrasyonu
ise yavaşlamaya ve sarsılmaya başladı. Bütün bu süreçler diğerleri gibi
Almanya’yı negatif etkilemedi, tersine Almanya hep ilerledi.
Steinmeier, Almanya’nın dış politikasında geleneksel olarak
(yani 2. Paylaşım Savaşı’ndan beri) ABD ve AB’nin çok büyük bir önem taşıdığını
ifade ediyor. Ancak, ikisinin de böylesine sarsılmaya başladığı bir dönemde
Almanya’nın onları bekleyemeyeceğini, Almanya’nın artık dünya siyasetinde
merkezi bir oyuncunun olduğunu ve uluslararası arenada yeni bir küresel rol
üstlenmesi gerektiğini vurguluyor. Onun için, diyor Steinmeier, AB dünya
seviyesinde yeniden konsolide olana kadar Almanya’nın kendi başına oyuncu olmak
için elinden geleni yapması gerekiyor!
Ancak bunu, ABD’ye karşın kısa vadeli maceraperest
saldırganlıklarla değil, daha iyi düşünceli ve orta-uzun vadeli eylemlerle
gerçekleştirmesi gerekiyormuş. ABD’den farklı olarak Almanya, “derin düşünceli
bir güç ’müş.
İşte, aslında senelerdir süren ve bu yöndeki ideolojik ve
siyasi propagandayla beslenen emperyal hazırlıklar Steinmeier’in makalesinde
zirvesine ulaştıktan sonra, temmuzda önemli bir sonuca vardı.
Temmuz ayında Almanya’nın güvenlik stratejisi belgesi olan
“Beyaz Kitap (Weißbuch) değişen koşullar ve amaçlar gözetilerek yenilendi.[27]
Aslında Steinmeier’in makalesinde okuduğumuz her şeyin bu belgenin içine
girdiğini görüyoruz.
“Beyaz Kitap ’ın yeni versiyonunda, Almanya’nın küresel
bağları güçlü olan bir ülke olduğu saptanarak, sadece Avrupa çapında merkezi
bir güç olmakla yetinmemesi ve küresel sistemin düzenleyicilerinden birisi
olması gerektiği vurgulanıyor.
Almanya artık erken ve kararlı davranarak yapısal bir
şekilde uluslararası tartışmalara katılıp liderlik de üstlenmeliymiş. Alman
sanayisinin hammadde akışına ciddi bir şekilde bağlı olduğu ve onun için
uluslararası ticaret yollarının güvenliğinin önemli olduğu saptanıyor.
Küresel düzen bakış açısından, Almanya’nın orta vadede
Rusya, Brezilya ve Hindistan gibi çok büyük güçlere nazaran nicel büyüklük
noktasında geri kalacağı öngörülüyor. Ayrıca, en büyük güvenlik tehditleri
arasında uluslararası terörizm, kırılgan devletler ve hammadde ve enerji
girdilerinde sıkıntı sayılıyor.
Dünyanın çok kutuplulaştığı, dolayısıyla uluslararası
sistemin çok kutuplu bir düzene doğru evrildiği vurgulanıyor. Böyle bir çok
kutuplu dünya düzeni içinde ise uluslararası siyaseti dizayn eden bir sürü
farklı ve birbiriyle rekabet eden düzenleme anlayışların var olabileceği, yani
düz konuşmak gerekirse küresel arenada o bir sürü farklı kutupların
birbirleriyle hegemonik mücadelelere ve değişen ittifaklara girecekleri ön
görülüyor.
ABD’nin böyle bir yeni dünya düzeninde güvenlik politikası
bakış açısından daha hâlâ çok önemli bir aktör olacağını, ancak AB’nin de kendi
güvenlik politikalarını geliştirmesinin ve ABD’ye gittikçe eşit bir partner
gibi yaklaşmasının elzem olduğu da ekleniyor, Rusya ise tehdit olarak
tanımlanıyor.
Özet: Brexit olayında konsantre olan emperyalist çelişkiler
ve eğilimler
Brexit olayı etrafında çok büyük işler döndü
İlk aşamada, İngiliz emperyalizmi Brexit tehdidini AB
içindeki zayıflayan konumunu güçlendirerek, ABD’ye daha yakın olan ve kendi
içselliği daha zayıf olan bir AB için kullanmaya çalışmıştı. Ancak, İngiliz
halkının neoliberal yıkım politikalarının hesabını ona bu şekilde keseceğini ön
görememişti. Oylama sonrasında, İngiliz egemenlerinin kafası bir hayli karıştı
ve bütün itibarlarını kaybetmeye başladılar.
AB içindeki öbür emperyalist güçler ise, Fransız ve
özellikle Alman emperyalizminin liderliğinde, hazırda tuttukları anlaşılan
planlarını hızlıca devreye soktular. Ve, amaçları da gayet açık, gizli bir şey
yok. İngiltere’nin senelerce veto ettiği siyasi, askeri ve dış politika
konumlanmalarında daha derin bir şekilde entegre olmuş ve küresel seviyede
nispeten bağımsız hatta oyun kurucusu olabilen bir AB’yi inşa etmek istiyorlar.
Elbette bunu isteyenler de farklı emperyalist güçler ve hâlâ
birbirlerinden sermaye ve ulus devlette maddileşen sınıf iktidarları açısından
farklılar ve rekabet içindeler. AB’nin İsviçre ya da ABD gibi birleşik federal
bir devlet olması pek muhtemel değil şimdiki amaçları, bütün üye ülkelerin
emperyalist çıkarlarını dünya arenasında daha iyi bir şekilde ifade edip
savunabilmek. Bunun ne kadar mümkün olduğunu veya ne kadar kendi aralarında
yaşanan rekabet yüzünden dağılacağını göreceğiz.
Şu ana dek İngiltere’nin AB’den çıkışı dışında iki eğilim
birbirleriyle çelişerek ancak halen birleşik bir şekilde ilerlemeye devam
ediyor.
Evet, her ne kadar 16 Eylül Bratislava zirvesinde ve ondan
öncesi Visegrád grubu (Çekya, Macaristan, Polonya, Slovakya) ile Almanlar
arasında AB içinde göçmenleri dağıtma sistemi konusunda sert bir çelişki
oluşmuş olsa da ve Visegrád grubu göçmenlik politikalarında “esnek dayanışma
prensibini (yani isteyen göçmen kabul eder, istemeyen etmez) talep etmiş olsa
da[28], askerileşme konusunda ve “AB’nin dış sınırları üzerine yeniden
hakimiyet kurma konusunda anlaşabiliyorlar. Bu durum,16 Eylül özel AB
zirvesinde hem de 20-21 Ekim olağan AB zirvesinde[29] resmileşti.
Alman emperyalizmi her iki senaryo (güçlü ve birleşik bir AB
veya zayıf ve dağınık bir AB) için hazırlık yapıyor ve kendisini AB içinde ya
da AB’siz olarak dünya arenasında büyük oyuncular arasına girebilmek için
örgütlüyor. İngiliz emperyalizmi ise, AB ile yeniden masaya oturduğunda -ki
nesnel koşullar onu buna zorunlu kılacak- çok daha zayıf bir şekilde masaya oturacak
ve aradaki zamanda gelişen yeniliklere yutkunarak katlanması gerekecek.
En nihayetinde, AB içindeki bu çelişkiler ve yeni eğilimler
de, genel olarak dünya düzeninde gelişen eksen kaymalarının, yani çelişkili,
şiddetle ve kriz içinde çok kutuplulaşan emperyalist dünya düzeninin bir
parçasıdır. Hatta şunu bile görüyoruz: Yaşlanan ve zayıflayan ABD
imparatorluğu, AB’nin askerileşme ajandası konusunda NATO genel sekreteri
yoluyla AB’ye nispeten bir bağımsızlık atfetmeye başlıyor, AB’nin nispeten
bağımsız güçlü askeri kapasitelere sahip olmasının güçlü bir NATO’yla
çelişmediğini vurguluyor.
ABD emperyalizmi, artık dünyada tek ve mutlak lider egemen
emperyalist güç olma kapasitesini yitirdiğini görüp, erkenden en az çeliştiği
ve kendisine menfaatler ekseninde en yakın gördüğü emperyalist bloku, yani
AB’yi, orta-uzun vadede kendisine açık düşman yapmaktansa desteklemeye ve
orta-uzun vadede onla dünyayı bölüşmede/dünya üzerine egemenlik kurmakta
partnerleşmeyi hedefliyor.
ABD emperyalizmi büyük ihtimalle Asya-Pasifik bölgesinde en
güçlü Batı emperyalist egemen güç olup öbür Batı emperyalist güçlerin
çıkarlarını da kendi egemenliği altında gözetirken, Ortadoğu konusunda bu
fonksiyonu giderek AB’ye devretmeyi planlıyor.
Anlayacağımız, emperyalistler, farklı çıkarlar ekseninde ve
farklı biçimler içinde çok kutuplulaşma eğilimini derinleştirmeye ve bu süreç
içinde kendi paylarını artırmaya çabalıyorlar. Görülen o ki, bu dünya onların
hesaplarına bırakılırsa, militarizm, aşırı sağ, neoliberalizm, yoksulluk ve
savaşlar çoğalacak, emekçiler içinse dünya cehenneme dönecek.
Ancak, her şeyin emperyalistlerin hesabına göre gelişeceği
hiç de garanti değil
Emperyalizm, “Allah değil ya da çok akıllı bir tiyatro
yazarı gibi sadece kendi çıkarına araç olacak senaryolar kurup her yere kaos
yayamaz. Kurdukları senaryolar kendi ellerinde de patlayabilir, gittikçe
belirginleşen kaosun gelip emperyalistlerin kendi senaryolarını ve hesaplarını
bozması da artık ihtimaller arasında.
Ayrıca, emekçilerin ve ezilen halkların kendi özgünlükleri-kendi
çıkarları doğrultusunda özneleşme-davranma kapasiteleri var, örgütlenip isyan
ederek cehenneme doğru giden dünyanın frenini çekip başka bir dünyayı inşa
edebilirler.
İngiliz halkının “Brexit’e evet! oyu, bütün İngiliz
burjuvazisine ve hatta “Brexit’e evet! kampanyasının liderliğini yapmaya
çalışan aşırı sağa bile -siyasal bir doğru tutum olmaktan çok tepkisel bir
davranış olmakla beraber- öngöremedikleri bir tokat attı. Bu tutum,
örgütlenmemiş halkın düzene hesap kesme çabasının bir ifadesi olarak
okunabilir.
Görülen o ki, emekçilerin arasında büyük bir öfke ve isyan
iradesi var. İngiltere’de Brexit oylaması etrafında dışa vuran bu isyankar
potansiyelin ve başka ülkelerdeki benzer potansiyellerin örgütlenip devrimci
bir biçime bürünmesi emperyalistlerin planlarının çökertilmesinin anahtarıdır.
Dipnotlar
[1] Daha detaylı için bkz.
http://sendika12.org/2016/03/brexit-tartismalari-ve-abnin-zor-gunleri-alp-kayserilioglu/.
[2]
http://www.imi-online.de/download/JW-EU-Bratislava-AusdruckOktober2016.pdf
[3] Toplantılar ve toplantıda görüşülenlere ve karar
verilenlere dair bkz.: http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59397.
[4] Makalenin içeriği için bkz.
https://www.auswaertiges-amt.de/DE/Europa/Aktuell/160624-BM-AM-FRA_ST.html ve
http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59398.
[5] Bkz.
https://www.spd.de/fileadmin/Dokumente/Sonstiges__Papiere_et_al_/PK_Europa_Paper.pdf
ve http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59397.
[6] http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59397
[7] http://www.jungewelt.de/2016/09-03/012.php
[8] AB Küresel Strateji’si için bkz.:
http://www.imi-online.de/2016/07/06/eu-globalstrategie-und-deutsch-franzoesische-militarisierungsoffensive/.
Mogherini bu yeni stratejinin savunmasını Project Syndicate‘de yayınladığı bir
makalede yaptı, bkz.:
https://www.project-syndicate.org/commentary/new-european-security-policy-by-federica-mogherini-2016-07.
[9]
https://www.neweurope.eu/article/france-italy-france-spearhead-european-defense-community/
[10] https://www.neweurope.eu/article/france-italy-france-spearhead-european-defense-community/
[11] Bkz.
https://www.bmvg.de/portal/a/bmvg/!ut/p/c4/NYuxDsIwDET_yE7EgthSRUIMDLCUsqVtFBk1SWWcdunHkwzcSW-4p8M31ia3UXBCObkFXzhMdBl3GOMW4JML1xUiJfqKZyoR-_aZPUw5eWkUn4QqAzvJDGtmWZopzNUAzTgobTul1T_6MPZxvZuTOttb98Q1RvMDO7snsQ!!/
ve http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59439.
[12] Almanya’nın yeni güvenlik politikaları için bu makalede
“Kanatlarını geren kartal: Alman emperyalizmin geri dönüşü bölümüne bkz.
[13] http://www.jungewelt.de/2016/09-03/012.php
http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59439
[14]
https://www.neweurope.eu/article/france-italy-france-spearhead-european-defense-community/
[15] http://www.jungewelt.de/2016/09-03/012.php
[16] http://www.jungewelt.de/2016/09-03/012.php
http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59439
[17] http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59439
[18] http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59439
[19] https://www.neweurope.eu/article/on-the-way-out-britain-stands-in-the-way-of-a-european-defense-union/
[20]
http://www.imi-online.de/download/JW-EU-Bratislava-AusdruckOktober2016.pdf
[21] Sürecin detayları için bkz.
http://www.imi-online.de/download/JW-EU-Bratislava-AusdruckOktober2016.pdf.
[22] http://www.jungewelt.de/2016/09-15/037.php
[23]
http://www.consilium.europa.eu/de/policies/future-eu/bratislava-declaration-and-roadmap/
[24] http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59395
[25] http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59395
[26] https://www.foreignaffairs.com/articles/europe/2016-06-13/germany-s-new-global-role
[27] Detaylar için bkz.
http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59411
http://www.german-foreign-policy.com/de/fulltext/59412.
[28] http://www.zeit.de/politik/ausland/2016-09/bratislava-eu-gipfel-angela-merkel-abschluss-erklaerung/komplettansicht
[29] 20-21 Ekim 2016 Avrupa Konseyi olağan toplantısı sonuç
bildirgesi için bkz.:
http://www.consilium.europa.eu/de/meetings/european-council/2016/10/20-21/.
Alp Kayserilioğlu-sendika.org
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”