05 Temmuz 2015 Pazar Saat 13:39
Kapitalist Modernist zihniyetin Ortadoğu’yu yeniden dizayn
projesinin üretimi olan DAİŞ eksenli geliştirilen kaosun yayılarak
derinleştirilmesine devam ediliyor. Her gün üst stratejik bir akıl çerçevesinde
kapsamı ve niteliği daha da geliştirilen kaosun Ortadoğu’daki farklı halk,
inanç ve mezheplere yönelik faturası daha da ağırlaştırılıyor. DAİŞ eliyle
Ortadoğu’da kendi öz gücüne dayalı gelişme potansiyeli barındıran
özgürlükçü-demokratik dinamiklerin tümü tüketilmeye çalışılırken tüm Ortadoğu
yeniden sömürü ve talan düzenine daha açık hale getiriliyor. Böylece başta
Kürdistan halkı olmak üzere Ortadoğu’daki diğer tüm farklılıkların öz güç ve
iradeden yoksun Kapitalist moderniteye de bağımlılığının sağlanması
hedefleniyor. DAİŞ eliyle üretilen bu kaosun merkezinde yaşanan gelişmelerden
en çok etkilenen de Kürdistan ve onun özgürlük mücadelesi olmaktadır.
Kapitalist modernist güçler demoklesin kılıcı misali DAİŞ’in katliam tehdidiyle
Kürt halkını kendilerine mahkûm etmek, çizgilerine çekerek yedeklemek isterken
diğer halkların terbiye edileceği bir sopa olarak da Kürtleri kullanmak
istemektedirler.
TÜRKİYE’DEKİ SİYASAL
DENGLERİN ALT ÜST OLUŞU
Kürt halkı yoğun bir askeri, siyasi ve toplumsal bir
mücadeleyi daha da büyütme ve geliştirmenin yanı sıra her gün kapsam ve
niteliği daha da büyüyen düzeyde kapitalist zihniyet ve onun tüm türevleriyle
güçlü bir ideolojik mücadeleyi de yükseltmektedir. Bugüne kadar da askeri ve
siyasi mücadelede elde edilen başta Rojava Kürdistan’ı olmak üzere tüm
alanlardaki kazanımlarımızın altında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın
ideolojik çizgisi ile onun paradigmasal ifadesinin başarısı yatmaktadır. Son
süreçteki başta Bakur Kürdistan’ındaki HDP’nin seçim zaferi olmak üzere Kobani
ve Cizre kantonlarının birleşmesini sağlayan Girê Spî zaferi de bu gerçeklikle
doğrudan bağlantılıdır. Bakur’daki seçim zaferi ile tüm hegomonik hesaplarını
gerçekleştirmek isteyen ve başkanlık hesabı yapan Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan
için tarihsel bir yenilgi ve kırılma noktası olmuştur. Türkiye’deki tüm siyasal
dengelerin bir alt-üst oluş sürecine girdiği de belirtilebilir.
KOBANİ KATLİAMI
AKP-DAİŞ İTTİFAKININ ÜRÜNÜ
Aslında Türkiye siyasetinde bir dönemin sona erişi ve yeni
bir dönemin başlangıcını ifade etmektedir. Seçim zaferiyle kendisine büyük bir ders
verilen Erdoğan’ın Kürt Halk Önderi Öcalan’ın projesi olan HDP karşısında
aldığı ağır yenilgiyi hazmetmeyeceği de görülmektedir. Seçimlerdeki ağır
yenilgiyi ve yaşadığı hezimeti büyük bir kin ve intikam hırsına dönüştüren
Erdoğan’ın her türlü çılgınca plan, katliam ve saldırıya yönelme ihtimali de
yüksek olmaktadır. Kısa bir süre önce özellikle Girê Sipî’de kazanılan tarihsel
zaferin hemen ardından AKP-DAİŞ ittifakının ortak planıyla Kobani’de çocuk
kadın demeden gerçekleştirilen katliamın Bakur’daki seçim zaferiyle Girê
Spî’nin özgürleştirilmesinin bu anlamda doğrudan intikamı alınarak Kobani’nin
yeniden işgali gerçekleştirmek istenmiştir. DAİŞ’in AKP desteğiyle ve farklı
bir taktikle planladığı ikinci Kobani işgal girişimi büyük oranda boşa çıkarılmıştır.
Öte yandan Kobanî katliamı daha şimdiden AKP ve Erdoğan’ın altında kalacağı bir
gerçeği de ifade etmektedir.
TÜRK DEVLETİNİN
ROJAVAYI İŞGAL PLANI
Sonrasında AKP hükümeti ve Erdoğan’ın Kobani ve Efrîn
kantonları arasında yer alan ve DAİŞ’in elinde bulunan Cerablus’ta tampon bölge
oluşturma amacıyla kamuoyunu hazırlamaya çalışmıştır. Aslında AKP ve Erdoğan
böylesi bir işgal saldırısıyla Kobani-Efrîn kantonlarının birleşmesini
engelleyerek Efrîn kantonunu her türlü saldırı ve işgal planına açık bir halde
tutmak istemektedir. Küresel ve bölgesel dengelerin Türk devletinin böylesi bir
işgal saldırısına gerekli imkânı çok fazla sağlamazken Türk devletinin bu
imkânları oluşturma konusunda ciddi bir ittifak arayışında da olduğu
belirtilebilir. Türk devleti Rojava sınırına yaptığı askeri sevkiyat ve
yığınakla mevcut küresel ve bölgesel dengeler nedeniyle işgal edemezse dahi
Kürt özgürlük hareketinin kantonları birleştirmesini engellemeye çalışmaktadır.
Mevcut haliyle böylesi bir dengeyi oluşturmaya çalıştığı söylenebilir.
AKP’NİN SEÇİM VE GİRÊ
SİPÎ (TİL EBYAD) HEZİMETİNİN İNTİKAMI
Yani AKP ve Erdoğan Rojava’yı işgal şantajıyla Kobanî-Efrîn
arasındaki alanın özgürleştirilmesini ve kantonların birleşmesinin engellenmesi
üzerinden bölgesel ve küresel güçleri ikna ederek onlara kendi siyasetini kabul
ettirmeye çalışıyor. AKP’nin bunda başarılı olamayacağı şimdiden
belirtilebilir. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim ve Girê Spî’nin intikamını
seçimler sonrasındaki kurulacak koalisyon hükümeti sürecine doğrudan yansıtmaktadır.
AKP hükümetinin özellikle MHP ile yapacağı koalisyon ve oluşturacağı bir savaş
hükümetini sürekli öne çıkarmasının nedeni Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın
2013 Newroz’un da geliştirdiği sürecin bitirilmesi üzerinden de intikam almak
istemektedir. Kürt Halk Önderi Öcalan ile yapılan heyet görüşmelerinin
engellenmesi ve uygulanan tecridin de bu planın bir parçası ve bir konsept
dâhilinde olduğu ifade edilebilir.
AKP’NİN SAVAŞ
HÜKÜMETİYLE YAŞANACAK PARÇALANMA
AKP ile MHP’nin oluşturacağı savaş hükümetinin uzun ömürlü
olamayacağı AKP’yi daha da zayıflatacağı ve hatta bitirebileceği görülmektedir.
Çünkü seçim sonrası her ne kadar gizlenmeye çalışılsa da AKP içerisinde yavaş
yavaş bir çatlamanın geliştiği ve Erdoğan’ın seçimin kaybedilmesi konusunda
sorumlu gören AKP’nin kurucu kurmaylarının da sesi ve etkisi gittikçe
artmaktadır. HDP’nin barajı aşarak AKP’yi ve mevcut devlet düzenini yenilgiye
uğratması AKP’yi Refah-Fazilet partileri sürecinde olduğu gibi bir bölünme
sürecine götürme ihtimalini de oldukça yükseltmektedir.
AKP-KDP-DAİŞ’İN SEÇİM
İTTİFAKINA RAĞMEN AŞILAN BARAJ
HDP’nin seçim zaferi ve Girê Spî’nin özgürleştirilmesinin
AKP’yi olduğu gibi kendisiyle uzun vadeli stratejik ittifaklar içerisinde olan
KDP ve Başur Kürdistan’daki siyasal dengeleri de doğrudan etkilemiştir.
Türkiye’deki AKP modelini kendisi için esas KDP, Bakur Kürdistan’ındaki seçim
öncesi AKP’nin Başur’daki seçim bürosu gibi çalışmış ve HDP’nin barajın altında
kalması için her türlü maddi ve siyasi desteğini AKP’den esirgememiştir. Bu
faaliyetlerini gizli yürüten KDP, seçim öncesi kendisine yakın eski Başur sınır
hattındaki Bakur’lu aşiret reislerini çağırarak seçimlerde AKP’ye çalışmalarını
isteyerek AKP’nin Bakur’daki seçim başarısı için stratejik müttefikine çok
yüklü para dahi göndermiştir. DAİŞ’in Şengal ve Maxmur işgaliyle PKK çizgisi
karşısında kırılma ve önemli bir gerilemeyi yaşayan işbirlikçi KDP çizgisi
kendini toparlamak ve Kürdistan yükselen PKK çizgisinin etkisini kırmak için
HDP’nin baraj altında kalmasını kendisi için bir fırsat olarak görmüştür.
AKP-KDP-DAİŞ ittifakına tüm saldırı ve katliamlara rağmen HDP’nin farkla barajı
aşması AKP’yle paralel, Kürdistan’da KDP çizgisinde Şengal ile başlayan
kırılmayı daha da derinleştirmiştir.
AKP-KDP DİKTATÖRLÜĞÜ
PARALEL GERİLEMESİ
Bakur’daki seçimler sonrasında AKP endeksli KDP çizgisinin
gerilemesi KDP dışında bulunan Başur’daki tüm muhalif güçleri(YNK, Goran,
Yekgirtû, Komala İslam) harekete geçirmiştir. Tüm KDP’nin tüm tehdit ve
şantajlarına rağmen parlamentoda başkanlık sistemini aşmayı öngören parlamenter
sistem yasasının görüşülmesi Başur Kürdistan’ın demokratikleşmesi açısından
önemli bir aşama olmaktadır. Hewler gibi KDP denetimindeki bir kente böylesi
bir gelişmenin olması kuşkusuz sıradan bir durum olmamaktadır. Çünkü bu yasanın
tartışılmasıyla Başur bölge başkanı Mesut Barzani’nin başkanlığı ve
yetkilerinin sınırlandırılması tartışma konusu olmuş KDP’ye rağmen bir şeyler
gelişebileceğinin umudu gelişmiştir. Yani özcesi Bakur Kürdistan’ı ile
Türkiye’de AKP diktatörüğünün darbelenip zayıflamasıyla Başur Kürdistan’ındaki
KDP diktatörlüğü darbe alarak gerilemiştir.
KDP’NİN KOBANİ
KATLİAMINDAN FIRSAT DEVŞİRMESİ
Buna karşı KDP’ye bağlı medya organları PKK’ye karşı
psikolojik ve özel savaş yöntemlerinde pervasızca bir karalama kampanyasını
başlatmıştır. Diğer yandan AKP-KDP ittifakı ile Kobani’de yaşanan son katliam
sonrasında KDP medyasının tutumu da düşündürücüdür. Özellikle DAİŞ’in eliyle
gelişen bu katliamın hemen sonrasında KDP medyasının fırsatçı yaklaşımı ile
Kobani ve diğer Rojava kentlerine KDP ve Türk devleti tarafından eğitilen
Rojava peşmergelerinin gönderilmesini gündemleştirmeleri böyle bir fırsatın
dört gözle beklendiği yargısını oluşturmaktadır. Kobani katliamı sonrasında
YPG’nin Kobani’yi ve Rojava’yı savunamadığı yalanı KDP medyasında işlenmiş, YPG
itibarsızlaştırılmak istenmiş ve bunun üzerinden Rojava devrimini parçalamaya,
darbelemeye dönük yersiz bir gündem oluşturulmuştur. Ama AKP’nin gerilemesiyle
nasıl ki Bakur ve Türkiye’de geri dönüşü olmayan ve yeni bir dönemin başlangıcı
olmuşsa Başur’da da artık geri dönüşü olmayan bir sürece girilmiş ve hiçbir
şeyin AKP ve KDP’ye rağmen eskisi gibi olmayacağı şimdiden görülmektedir.
Rijwan AMED
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”