Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Göster

‘Doğu Kürdistan’da Alternatifi Olan Tek Güç PJAK’tır’

PJAK Eşbaşkanı Peyman Viyan: "Ortadoğu'da değişime öncülük edebilecek tek topluluk Kürtlerdir. Doğu Kurdistan'da alternatifi olan tek güç ise PJAK'tır. Herkes PJAK'ın halk için öncülük edebilme potansiyelini ve buna hazır olduğunu görüyor" dedi.

Lekolin Yayınlayan Lekolin
24 Haziran 2025
Reading Time: 17 mins read
248 10
A A
Anasayfa Bölümler Röportajlar

PJAK Eş Başkanı Peyman Viyan, “Her türlü olasılığa karşı hazırlıklıyız” diyerek Doğu Kürdistan’daki yeni sürece dair Rojnews ajansına çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

PJAK Eş Başkanı Peyman Viyan savaşın gelinen aşamada, Kürtlerin tutumunu, çözüm yolları, İran ve Rojhilat’ta (Doğu Kürdistan) yaşanan son durum ve süren savaşa ilişkin Rojnews’in sorularını yanıtladı.

PJAK, İran-İsrail arasında gelişen savaşı nasıl okuyor?

İsrail ve İran arasında yaşanan savaş, Ortadoğu için yeni bir aşamadır. Gazze’de Hamas ile İsrail arasında savaş başlamıştı. İran, İsrail ve ABD arasındaki savaş, Ortadoğu’ya yönelik yeni bir hamledir, dizayndır. Peki niçin böyle bir savaş başladı? Bizler nasıl okuyoruz bu süreci? İran, Ortadoğu’nun esas güçlerinden biri. Bir de dizayn ihtiyacı var… Dizaynı gerçekleştirmek isteyen güçler, İran’ı da teslim almak istiyorlardı. Her yönüyle baskı ve ambargo uyguladılar. Ortadoğu’da savaş başlayınca İran’ın bölgedeki tüm kanatları tasfiye edildi. Amaç, İran’ı teslim almak ve Ortadoğu’daki dizaynı kendilerine göre hayata geçirmekti. Bu arada bir müzakere süreci de oldu, bu müzakere süreci de zamana oynamaktı. Bu çerçeveden bakınca İran’ı teslim alma politikaları sonuç vermeyince savaş başlamış oldu.

Bizler süreci şöyle okuyoruz; Ortadoğu’da bu savaş çok daha harmanlanabilir, büyüyebilir. Çünkü bu savaş her taraf için Ortadoğu’nun kaderini belirleyen bir savaştır. Bu savaşta hegemonik güçler ve ulus devletler var. Hegemonik güçler ile ulus devletler arasındaki bir savaştır.  Öte yandan bir halk var, kendi yönetiminin kendi ellerinde olmasını isteyen bir halk. Bu nedenle ne hegemonik güçler ne de ulus devletlerin kurguladığı gibi ilerlemiyor bu savaş. Çünkü alternatif bir güç de var: Halk gücü… Bu güç, üçüncü çizgi veya güç olarak tanımlanıyor. Halkların iradesi ve öncülüğünü esas alıyor. Bu nedenle bu savaşın çok büyük değişiklikleri beraberinde getireceğini söyleyebiliriz.

İran ve İsrail, şimdiye dek vekil güçler arasında savaşıyordu. Artık iki güç karşı karşıya ve doğrudan savaşıyor. Bu sürece nasıl gelindi?

Evet, 2010 yılı itibariyle savaş, devletlere bağlı vekil güçler üzerinden yürütülüyordu. Artık doğrudan devletler arasında savaş başlamış durumda. Mesela İran’ın vekil güçleri vardı. Hegemonik güçlerin ise DAİŞ tarzı yapılanmaları vardı. O aşama aşıldı. Her şeyin artık devletler arasında net bir şekilde ortaya konulacağı aşamaya geçildi. Özellikle her şeyini ortaya koyacak olan İsrail ve İran arasında…

Neden bu aşamaya geçildi? Değindik, tüm politikalar İran’ın teslim alınması içindi. İran ise gerekli tavizi vermedi. Savaş da bu aşamaya geldi. Bu savaş, öyle aylara, yıllara yayılacak bir savaş değil önceki aşamalarda olduğu gibi. Savaşın, sonucu kendisiyle birlikte ortaya çıkaracak olan aşamasına geçildi. Çünkü diğer güçler (vekil güçler) kalmadı.

İsrail ve bağlı olduğu güçlerin, kendi hegemonyaları için değişime ihtiyaçları var. İran tabii burada esas güçlerden. Ortadoğu’nun iki esas gücü olduğu biliniyor: Türkiye ve İran… Türkiye, bu gelişmelerden farklı yollarla kurtulmaya çalıştı. Ancak İran, zihniyetinde ısrarcı oldu. Bunun sonucunda savaş bu aşamaya geldi.

Şunu söyleyebilirim: İran’a karşı yürütülen bu savaş, İran’ın diktatörlükte ısrar eden, değişime kapalı kalan, sonuna kadar işkence ve idamda ısrar eden, içeride bastırma, dışarıda ise Şii Hilali’ni esas alan -ki bu da kırıldı- despot politikalarının sonucu olarak gelişiyor. Toplum, halklar rahatsız bu politikalardan. Rejim, bu itirazlara olumlu yanıt vermek adına hiçbir adım atmadı.

‘Jin, Jiyan, Azadî’ isyan süreci, bir halklar süreciydi. Halkların devrim süreciydi. Halklar değişim talep ediyordu. Ancak rejim hiçbir adım atmadı. Hatta daha fazla bastırma, halkı susturma yönünde politikalar geliştirdi. E, değişim de olmayınca İran, dışarıdan kendisine müdahale edilmesi sonucuna ulaştı. Mezhepçi, dinci ve eril ulus devlet zihniyetinde ısrarının bir sonucu olarak kendisine müdahale edilmesinin zemini oluştu. Diktatörlükte ısrarcı olan ulus devlet yapılanmalarının ayakta kalamayacakları anlaşıldı.

Amerika’nın da dahil olduğu bu savaşın perde arkasında hangi gerçekler yatıyor? Amaç rejimi yıkmak mı, zayıflatmak mı?

Belki öne çıkan güç İsrail olabilir ancak genel bir planın sonucu bu müdahale gelişiyor. İsrail, yıllardır Arap ülkeleriyle ilişki geliştiriyor; İbrahim Anlaşması imzalandı. Tüm bunlar bu savaşın hazırlıklarıydı. Arap ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri içerisinde bir anlaşma geliştirip cephe oluşturmak, bununla da İran’ın tüm kollarını ve kanatlarını kırmak istediler. Vekil güçler de dağıtıldı. Geriye bölge ülkeleri kalıyordu. Bazı Asya ülkeleri, hatta Rusya bile… Amaç, geride İran’ı destekleyecek hiçbir ülke bırakmamaktı.

İşin içinde İsrail var, Amerika var, hatta Avrupa Birliği var. Avrupa da bu savaşın içerisindedir. Yani uluslararası güçlerin genel bir planıdır. Mesela, nasıl bir değişim ve nasıl bir dizayn olacağı konusunda Britanya’nın rolü belirleyicidir. Hamas ile savaş başladığında İsrail, İran’la çoktan doğrudan savaşa hazırdı. İran’ı bir gece etkili bir şekilde vuruyorlarsa, bu İsrail’in, MOSSAD’ın yıllardır İran’da kendisini örgütlediğini gösteriyor.

İran’ın önüne iki tercih koydular: Savaş veya teslimiyet. Tabii İran’ın tam anlamıyla teslim olması isteniyordu. Bu olmayınca da genel baskı ve savaş stratejisini devreye koydular. İran, Ortadoğu demek. Bu yüzden İran’ın dizaynı veya İran’a müdahale, tüm Ortadoğu’nun dizaynı ve Ortadoğu’ya müdahale anlamına geliyor. Bu savaş, bunun sonucu olarak gelişiyor.

Bölgedeki ulus devletler, İslam’ın özü adına neredeyse bir şey bırakmadı. Farklı örnekleri daha var: DAİŞ, Taliban, Suriye’de şimdi yönetime gelenler… Maskeyi yenileyerek yeni plan ve projelerini hayata geçirmek istiyorlar.

İslam İşbirliği Teşkilatı, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da mevcut duruma dair toplandı. Siyasal İslam’ı da dahil edecek olursak, Müslüman ülkelerin durumu hakkında neler söylenebilir?

Dış güçler, Ortadoğu’ya yönelik bir hamle başlattıklarında doğrudan kendilerinin Ortadoğu’da varlık gösteremediklerini tecrübe etmişlerdi. Afganistan, Irak, Suriye… Tüm bunlar bu güçler için bir tecrübeydi. Bu yüzden İslami kılıf altında güçler oluşturuyor ve müdahaleyi böyle gerçekleştiriyorlar. Bunu yıllar içinde Afganistan, Irak ve son olarak Suriye’de tecrübe ettiler.

Siyasi İslami güçleri, diktatoryal yönetimler altında böyle inşa ediyorlar. Katliamları siyasi İslam adı altında gerçekleştiriyorlar. Asimilasyon uyguluyorlar. İslam maskesiyle yeni iktidarlar inşa edilmiş ancak siyasallaştırılmış… Bu kılıfla halkların iradesini kuşatıyorlar. Planlı bir şey. Hatta diyebilirim ki, Ortadoğu’nun tarihsel duygu ve düşüncesine, inancına yönelik bir müdahaledir. Bölgedeki ulus devletler de İslam inancını siyasi emelleri için kullandılar.

Bölgedeki ulus devletler, İslam’ın özü adına neredeyse bir şey bırakmadı. Farklı örnekleri daha var: DAİŞ vardı, mesela Taliban, Suriye’de şimdi yönetime gelenler… Maskeyi yenileyerek yeni plan ve projelerini hayata geçirmek istiyorlar. Ortadoğu gerçekliğini biliyorlar. Ortadoğu’daki toplumsallığın gerçekliğini biliyorlar. Doğrudan kendileri gelip müdahale etmiyor, yönetmiyorlar. Evet, hava saldırıları yapıyorlar ancak onlar, yeni siyasi İslami güçler inşa ederek yer edinmek istiyorlar.

PJAK, Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması hakkında neler düşünüyor?

Bizler, halkların sorunlarının savaşla çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Ortadoğu’nun demokratik bir sisteme ihtiyacı var. Ortadoğu, insanlığın, felsefenin ve demokrasinin beşiğidir. Ancak ne yazık ki şimdi savaşların, çatışmaların, göçün ve katliamların yurduna dönüşmüş durumda. Bu da Ortadoğu’ya katliamı getiren ulus devletlerin bir sonucuydu. Ortadoğu’da ulus devletler savaş ve katliamlarla inşa edildi. Şimdi de savaş ve katliamlarla yıkılıyorlar.

Bizler de diyoruz ki; Halkların çok renkli, çok uluslu, çok dinli ortak yaşamının zamanıdır. Demokratik Konfederalizm sistemi, alternatif bir sistem olarak uygulanabilecek en iyi ilaçtır. Ortadoğu halklarının savaş ve katliamlardan, çatışmalardan kurtulması için bir ‘halklar sistemine’ ihtiyaç var.

Ortadoğu’da üçüncü bir çizgi, yeni bir sistem gerekiyor. Bu sisteme en iyi öncülük edecek olan, kendi özgürlüğü ile birlikte toplumun özgürlüğünü de garanti altına alacak olan kesim ise kadınlardır. Ortadoğu’daki ulus devletler, halkların kanı ve katliamları üzerinden kendisini yaşattı.

Şimdi halkların ortaklığı, dayanışması zamanıdır. Bir araya gelinmeli, ortak komiteler oluşturulmalı ve halklar kendi çözümünü kendisi geliştirmelidir. Ne ulus devletlerin ne de hegemonik güçlerin Ortadoğu’daki sorunların çözümüne ilişkin herhangi bir planı var.

Hegemonik güçlerin tek hedefi, Ortadoğu’daki yeraltı ve yerüstü zenginlikleridir. Bu nedenle halklar, şimdiden bir yaşam programı geliştirirse kendi zenginliklerini ve kültürlerini koruyabilirler. Ortadoğu’da artık halkların kendi öncülüğünü yapabileceği zamanın içerisindeyiz.

Günümüz Ortadoğu’sunda kadınların rolüne ilişkin neler söylenebilir?

Ortadoğu’ya yönelik tüm saldırı ve savaşların ilk kurbanları kadın ve çocuklardır. Ülkeler işgal mi ediliyor fakat Kadınlar iki kez işgal ediliyor. Kadınlar hem ülke olarak işgal ediliyor hem de cins olarak işgal ediliyor. Özellikle 2010 sonrasında inşa edilen örgütler eliyle kadınlara yönelik taciz ve tecavüz geliştirilerek, kadınların Ortadoğu’da nasıl bir katliamdan geçirildiklerini gözlerimizle gördük.

Bunun için en çok kadınların öncülüğüne ihtiyaç var. Kadınlar güçlerini daha da artırmalı, kendisiyle birlikte toplumsal gerçekliği açığa çıkarmalıdır. Kadınların buna gücü var. Kadınların kaybedecek hiçbir şeyleri yok ve toplumu etkileme düzeyleri çok derindir. Kendisiyle toplumu cenk meydanına çekebilir. Bizler bunu ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sürecinde gördük.

‘Jin, Jiyan, Azadî’ süreci, Ortadoğu’da bir Rönesans niteliğindeydi. Bir anda efsunî bir slogan tüm İran’ı sarıp sarmaladı. İran’dan Ortadoğu’ya, sonra tüm dünyaya… Neden? Çünkü Ortadoğu halklarının tam da böylesi bir manifestoya ihtiyacı vardı. Her şeyi içerisinde barındıran üç kelime: Jin, Jiyan, Azadî.

İran gibi, kadınları her yönüyle baskılayan, kadınlar şahsında toplumu baskılayan bir devlete karşı kadınların öncülüğünde isyan başladı. Esasında bu, devam eden bir devrimdir. Felsefî, siyasî, toplumsal ve kültürel bir devrimdi. Zihinlerde hâlâ devam eden bir devrimdir.

‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganı, İran gibi eril bir devlet içerisinde yükseldi ve dünyaya mal oldu. Tüm milliyetçi, cinsiyetçi ve dinci tabuları yıktı. Esasında Ortadoğu’yu kurtuluşa götürecek olan felsefedir bu. Doğu Kürdistan, bir devrimler kaynağıdır. Kürdistan içinde de Doğu Kürdistan’ın mücadelesi belirleyici olmuştur. ‘Jin, Jiyan, Azadî’ patlaması, Doğu Kürdistan’ın tüm devrimlere hazır olduğunu ortaya koydu.

Doğu Kürdistan’da kadınlar, rejim karşısında hiçbir şekilde baş eğmiyor, rejime karşı mücadele ediyor. Şu an rejim zindanlarında direnişe kadınlar öncülük ediyor. Werişe Muradi, Pexşan Ezizi, Zeynep Celaliyan idam cezaları almış kadınlardır ancak mücadelelerini en üst seviyede ortaya koyuyorlar. İran rejiminin en büyük korkusudur kadınlar.

İran’ın iki zayıf noktası var: Birincisi Kürtler, ikincisi kadınlar. Bu iki kesim, rejimi altüst edebilme potansiyeline sahip. Dikkat edersek, İsrail İran’ı vuruyor; ancak İran hâlâ ‘başörtüsüne dikkat edin’ diye kadınlara karşı mesajlar paylaşıyor. Tüm korkusu, kadınlar öncülüğünde yeni bir isyanın başlamasıdır.

Öte yandan diğer büyük korkusu Kürdistan’ın kendisidir. Rejim, Kürdistan’ın tüm sınırlarını Devrim Muhafızları ile militarize etmiş. Amaç, devrim potansiyelinin patlamasının önüne geçmek. Bu nedenle, yeni bir sürecin İran’ın tüm halklarının süreci olabileceğini söylüyoruz.

PJAK’ın dış ülkelerle hiçbir ilişkisi var mı? Veya hiçbir ülke PJAK ile diyalog geliştirerek bu süreçte yer almasını istedi mi?

Şüphesiz herkes Kürt gerçekliğinin farkında ve bu gerçekliği de göz önünde bulunduruyor. Ortadoğu’da değişime öncülük edebilecek tek topluluk Kürtlerdir. Kürdistan’ın tüm parçalarında olduğu gibi Doğu Kürdistan’da da bu böyledir. Doğu Kürdistan’da alternatifi olan tek güç ise PJAK’tır. Herkes, PJAK’ın halk için öncülük edebilme potansiyelini ve buna hazır olduğunu da görüyor. Tüm dış devletler bu hakikati iyi bilmektedir.

Bu nedenle, öncelerde yaşandığı gibi rejimlerin yıkıldığı ülkelerde gönülleri nasıl isterse öyle bir değişim yapamayacaklarını biliyorlar. Doğrudan değil ama dolaylı olabilir. Böyle bir istek var. İleride bir değişim olursa buna öncülük edebilecek tek güç kim? Bizler de diyoruz ki: Hazırız. Daha önce de defalarca söyledik, halkın çıkarlarına hizmet edecek herkesle temasımız olabilir. Ancak şu ana kadar doğrudan böyle bir talep olmadı.

Şu ana kadar ABD ve İsrail, sizlerle doğrudan bir diyalog kurma talebinde bulunmadı mı?

Hayır, doğrudan böyle bir görüşme talebi olmadı.

Türkiye, Doğu Kürdistan’da Kürtlerin statü sahibi olmaması için en büyük korkuyu yaşayan ülke. Kürtler ve Azeriler arasında çelişki yaratıyor. İran’da Pan-Türkizm’i geliştirmeye çalışıyorlar.

Varsayalım ki Doğu Kürdistan’da rejim yıkıldı. Rojava’da olduğu gibi provokatif bazı güçler harekete geçirilebilir mi?

Evet, benzer senaryolar devrededir. Hegemonik güçler de alternatif güçler yaratmak istiyor. Çünkü PJAK, bağımsız bir harekettir. PJAK, gücünü halktan alan bir düşünce ve felsefe hareketidir.

Bu nedenle, nasıl ki Rojava’da Özgürlük Hareketi’ne karşı, özellikle Kürt birliğinin oluşmaması için bazı güçler kullanılmak istendiyse, Doğu Kürdistan’da da bunu gerçekleştirmek istiyorlar.

Doğu Kürdistan, Rojava gibi de değildir. Çok fraksiyonlu bir bölgedir. Doğrudan egemen güçlerin müdahalede bulunduğu bir alan. Özellikle kimileri var ki Doğu Kürdistan’da ulusal birliğin sağlanmasını istemiyor.

Yıllardır Güney Kürdistan’da uygulamaya konulan sistemi, Doğu Kürdistan’a taşımak istiyorlar. “Beraberinde ne getirdi?” sorgulamasını geliştiren, parti temelli sistemi Doğu Kürdistan’da uygulamak istiyorlar.

Doğu Kürdistan’ın bazı kentleri çok ulusludur. Azeriler, Ermeniler, Asuriler ve Kürtler iç içe yaşamaktadır. Halklar arasında bir parçalanmayı geliştirmek istiyorlar. Özellikle Kürt ve Azeri halkların ortak yaşadığı bölgelerde çelişkiler geliştirilmek isteniyor.

Doğrudan Türkiye’nin bu meselede eli var. Türkiye, Doğu Kürdistan’da Kürtlerin statü sahibi olmaması için en büyük korkuyu yaşayan ülke. Kürtler ve Azeriler arasında çelişki yaratıyor. İran’da Pan-Türkizm’i geliştirmeye çalışıyorlar. Türkiye’ye bağlı Pan-Türkistler, halklar arasında devamlı sorun çıkarmaya çalışıyor.

Bunu özellikle Urmiye dolaylarında geliştirmeye çalışıyorlar. Halklar arasındaki dayanışmayı dağıtmak istiyorlar. Bu nedenle bazı tehlikeler elbette ki var. Ancak bizler hazırlıklıyız.

Halk, her zamankinden daha bilinçlidir. Halk, kimin kendisine öncülük edebileceğini biliyor. Dediğim gibi, bazı müdahalelere açık tehlikeler var. Ancak buna karşı çok yüksek potansiyel taşıyan bir güç de var burada.

Neden gözler herkesten daha çok PJAK’a çevrildi?

Çünkü PJAK’ın benimsediği felsefe ve ideolojinin neye hizmet ettiğini biliyorlar. Öte yandan Apocu Hareket’in Kürdistan’ın diğer parçalarında, örneğin Rojava’da hangi kazanımları ortaya çıkardıklarını görüyorlar.

Rojava, Doğu Kürdistan için bir ilham kaynağıdır. Bu nedenle halkların gözü, PJAK’ın, Apocu Hareket’in mücadelesine kilitlenmiş durumda. PJAK, kadın özgürlüğünü, demokratik ulus mücadelesini, dolayısıyla üçüncü mücadele çizgisini temsil ediyor. Halkın da bu konuda farkındalığı var.

Tabii bazı güçler, hatta çeteler kurmak istiyorlar. Var öyleleri. Güney Kürdistan’da yıllardır böyle güçler geliştirilmek isteniyor. Şimdiden herkes hangi çizgide olduğunu iyi bilmelidir.

Eskiden bu yana Doğu Kürdistan’da birliğin gelişmesini istemeyenler oldu. Ancak şimdi herkes çizgisinin ne olduğunu bilmelidir. Doğu Kürdistan, klasik parçalayan çizgileri kabul etmez.

Doğu Kürdistan halkının tümü, kimin öncü güç olduğunu iyi biliyor. Bu nedenle bizler, bu tür tehlikelerin önüne geçebilmek adına tüm Kürt tarafları arasında şimdiden bir birlik oluşturulması taraftarıyız.

Sık sık Doğu Kürdistan’daki güçlerden söz ettiniz. PJAK’ın Doğu Kürdistan’daki diğer Kürt güçleri ile bir ilişkisi var mı? PJAK, bir birliğin gelişmesi konusunda bir girişimde bulundu mu?

PJAK, yıllardır bu girişimlerde bulunuyor. 2018 yılında PJAK bir deklarasyon yayınladı. Bu deklarasyonda biz PJAK olarak bu günlerin gelişebileceğini öngörüyorduk. İran nereye gidiyor, halkların neye ihtiyacı var, bu sorulara yanıt taşıyordu deklarasyon. Bu temelde toplantılar, görüşmeler oldu. Yani sürekli bu girişimlerimiz vardı.

Ne yazık ki diğer güçlerin böyle bir hazırlıklarının olduğunu görmedik. Neden? Çünkü kendi başlarına bağımsız bir karar verebilecek pozisyonda değillerdi. Bunun olmasını isteyenler de vardı ancak Doğu Kürdistan’a müdahale hakkını kendisinde görenler bunun gerçekleşmesini istemiyordu. Hedef, güçleri sürekli parçalı halde bırakmaktı.

Şimdi herkes birliğe ihtiyaç duyulduğunun farkında. Siyasi, örgütsel, savunma… Partilere değil, halka hizmet edecek bir savunmaya ihtiyaç duyulan bir süreçteyiz. Şimdi de bunun takipçisiyiz çünkü bunu bir ihtiyaç olarak görüyoruz. Bir birlik geliştirilirse dışarıdan Doğu Kürdistan’a müdahale edilmesinin önüne de geçilir. Tüm tehlikelerin önüne geçilebilir. Kürt halkı da bunu istiyor. Kürtler yıllardır Kürt güçlerinin birlik olmasını istiyor.

Şimdi bizler görüşme, diyalog ihtiyacının olduğunu net olarak belirtiyoruz. Hatta Doğu Kürdistan’ın tümünü temsil edecek birlik konferanslarına ihtiyaç var. Tabii bunlar taktik değil, stratejik temelde hayata geçirilmelidir. Çünkü bu strateji Kürt halkı için belirleyici olacaktır.

50 yılda yapılanların sonucu ortada

PJAK’ın sürekli merkezi güç olmak istediği yönünde iddialar da var. Bu nedenle birlik değil, güç olma arzusu olduğu söyleniyor. Buna dair neler söylemek istersiniz?

PJAK’ın hiçbir zaman iktidar, merkezi güç olma iddiası olmadı, kendisini böyle konumlandırmadı. Bizim bir hedefimiz var ve bu hedefler belirtilenlerle örtüşmüyor. Böyle bir paradigmamız da yok! PJAK’ın paradigması üçüncü çizgidir. Üçüncü çizgi halk çizgisidir. Halk çizgisi ise kadın özgürlük çizgisi demektir. Halkın menfaatine olan ne varsa, halkı savunacak güç ne olursa olsun PJAK her zaman diyaloğa hazır olmuştur.

Ne yazık ki bazı güçler, PJAK’ın merkezi bir güç olma arzusu taşıdığını, bu nedenle de diyaloğa gelemediklerini iddia etmektedir. Böyle bir şey hiçbir zaman olmamıştır. Buyursunlar, gelsinler. Hiç de öyle bir iddiamız yok. Gelsinler, bu halk kim var kim yok, kim öncülük edebilir kim edemez karar versin. Halk, kimin hangi düzeyde mücadele ettiğini bilen bir bilinçtedir.

Kaldı ki bizler sürekli birlik olmakta ısrar ettik, halkın öncülüğünde ısrar ettik. Birileri böyle bir iddia ortaya atıyor, bununla birlikten kaçıyor. Bunlar gerçeklikten uzaktır. Bu güçler ne zaman geldiler de bizler kendimizi merkezi güç olarak dayattık?

PJAK’ın halk içerisindeki gücünü görüyorlar ve bundan rahatsız oluyorlar. Bunlar ne diyor? “Biz PJAK olmadan çok önce vardık, 50 yıl öncesinden vardık” diyorlar. E tamam da 50 yıl öncesi, 50 yıl öncesinde kaldı. Şimdi nesin? 50 yılda yapılanların sonucu ortada.

Bu nedenle bu söylentiler gerçeklikten oldukça uzak iddialardır. PJAK, kendisini hiçbir zaman merkezi güç olarak dayatmadı. Aksine, sırtını halkına dayayıp, gücünü halktan alıyor. Halkın menfaati neredeyse PJAK da oradadır. Birliğe gelmeyenleri de PJAK kendisi için bir engel olarak görmüyor ve Doğu Kürdistan’da çalışmalarına devam ediyor.

PJAK, bu süreçte Doğu Kürdistan’a müdahale etme gibi bir girişimde bulundu mu? Bu konuda bir hazırlık var mı?

PJAK; Siyasî, örgütsel ve özellikle halkı nasıl savunacağı konusunda, her anlamıyla hazırlıklıdır. Müdahalemiz, halkımızın yaşamı bir tehlike ile karşı karşıya olduğu zaman gerçekleşir. Doğu Kürdistan halkı, rejimin pençeleri arasında militarize edilmiştir. Rejim, halkımızı sürekli idamla, açlıkla, işsizlikle tehdit etmekte, halkımızı her anlamda bir katliamın pençesine itmektedir. PJAK da zaten çalışmalarını bu yaşananlara dayandırıyor. Yani PJAK, nerede ihtiyaç duyulursa, halkını savunabilecek durumdadır.

İster İran’a müdahale konusunda, ister bizzat rejimin saldırıları konusunda, halkımızı herhangi bir tehlikeye karşı savunmaya hazırız. Bizler, Doğu Kürdistan halkı için öz savunma olmazsa olmaz diyoruz. Şu an halkımızın her yerde kendisini savunabilecek öz savunma örgütlemesini geliştirmesi gerekiyor. Kendisine yönelik her saldırıya cevap olacak güçte olmalı.

Bizler de bunun hazırlığı içerisinde olan bir gücüz. Doğrudur, savaşın çözüm olmadığını söylüyoruz. Yayınladığımız deklarasyonda da sorunların diyalogla, siyasi yollarla çözülmesi gerektiğini söyledik. Ancak şu ana kadar rejim kendisinde hiçbir değişikliğe gitmedi.

Bizler, halkımızı savunmak için her türlü olasılığa karşı hazırlıklıyız. Halkımız ayaklanacak da bizler yanında olmayacağız! Böyle bir şey yok tabii ki. Halkımız da bunu iyi bilmelidir. Biz her koşulda halkımızlayız, bu konuda da her türlü hazırlık içerisindeyiz.

13 Haziran sonrası yayınladığınız bildiride İran’ın demokratikleştirilmesinden söz ettiniz. Bazıları ‘bizim İran’ın demokratikleşmesi, halkların kardeşliği ile ne işimiz var?’ diye sorabiliyor. Bölgelerin demokratikleştirilmesi ile Kürtler ve Kürdistan’ın özgürlüğü arasındaki bağı nasıl açıklıyorsunuz?

Şu konuda kendimize inancımız tam: İran’ın demokratikleşmesi ne anlama geliyor? Halkların tümünün özgürlüğü… Burada sadece Kürtler yaşamıyor. Kürtler var, Azeriler var, Beluçiler var, Farslar var, Mazeniler, Araplar var. Çok kültürlü ve zengin bir yapı. Bu çok kültürlü yapı, Şii mezhep ve iktidarı ile tek başına yönetilemez. Tek ulus, tek din, tek mezhep dayatması, İran’da halklara sadece faşizmi farz kılıyor.

Buna karşı bizler, demokratik bir İran’da ısrarcı olduk. Hatta şunu söyledik: İran’da demokratikleşme, rejimi bile yıkılmaktan uzaklaştırırdı. Demokratik bir İran, temel bir çözüme dönüşürdü. Bu temelde, halkların sorunları siyasi ve hukuki boyutlarıyla çözüme kavuşturulmalıdır. Ancak rejim hiçbir adım atmadı; son ana kadar diktatörlükte ısrar etti.

Bu ısrar, bu iktidarın kendi politikaları, rejimi saldırıların hedefi hâline getirdi. Şimdi de inanıyoruz, bu temelde mücadele ediyoruz: İran demokratikleşebilir! Sadece demokratik bir İran, halkların tüm sorunlarına çözüm geliştirebilir. Rejim şu an itibariyle yıkılsa da yıkılmasa da demokratik bir İran’a ihtiyaç var. Yani tüm halkların ortak yaşayabileceği bir sistem.

KÜRT, ARTIK ‘HEBÛN’ (VARLIK-OLUŞ) OLMUŞTUR

Bizler Kürtlüğümüzü inkâr etmiyoruz! Kürtlük bizim hakikatimizdir. Kürtlük, kimsenin artık kaçamadığı bir hakikattir. Herkes, Kürt varlığını kabul ettiğini itiraf etmek zorundadır. Çünkü Kürt, artık “xwebûn” (varlık-oluş) olmuştur. Kürtler artık başkaları için savaşmıyor, başkalarına hizmet etmiyor. Kimsenin askeri değil. Kürtler artık ikinci sınıf değil. Kürtler artık kendi kimliğini savunuyor, bu kimlikle de özgürlüğünü sağlıyor.

Bu temelde, Kürtlerin özgürlüğü Ortadoğu’da Arapların, Azerilerin, Beluçilerin de özgürlüğünü beraberinde getirebilir. Diğer halklar da buna inanıyor ki Jin, Jiyan, Azadî felsefesini kucakladılar. Jin, Jiyan, Azadî sadece Kürtler için değildi. Bu slogan, tüm halkların kimliğini temsil etti. Tüm halkların, tüm kadınların hakları bu sloganda saklıydı.

Bu nedenle tüm İran’ın gözü şu an Kürdistan’dadır. Hem ideolojik hem siyasî hem de savunma alanlarında tüm halkların gözü Doğu Kürdistan’dadır. Bizler de bu anlamda, Doğu Kürdistan’da demokratik bir sistemin inşasına öncülük edebileceğimize inanıyoruz.

PJAK’ın Kürdistan’ın diğer parçaları ile ilişkisi var mı? Varsa ne düzeydedir?

PJAK, başından bu yana ulusal birlik ruhuyla Kürdistan’ın her parçası ile iyi bir ilişki içerisinde olmuştur. Kürdistan’ın diğer parçalarındaki modeller, Doğu Kürdistan için birer ilham kaynağı olabilir. Doğu Kürdistan, Rojava’nın savunması için sürekli ayaktaydı; Kobanê, Efrîn, Serêkaniyê süreçlerinde ayaktaydı. Çünkü Rojava’nın varlığında kendi varlığını gördü. O ulusal duygu artık Doğu Kürdistan’da gelişmiştir. Kendisini o parçaların bir parçası gördü. Bu nedenle ilişkilerimizin iyi düzeyde olduğunu söyleyebilirim. Diğer parçaların deneyimleri bizler için de iyi birer deneyime dönüşecektir. Şimdi diğer parçaların da Doğu Kürdistan’ı sahiplenmesinin zamanı olduğunu söylemek istiyoruz. Onların tecrübesi ile yeni bir siyaset, yeni bir söylem ve felsefeyle Doğu Kürdistan’ın nasıl İran’ın tümünün öncesi olabileceğini ortaya koyabiliriz.

Tüm olasılıklara karşı diğer Kürdistan parçaları Doğu Kürdistan için hazırlıklı olmalıdır. Halkın da bu beklentisi var. Doğu Kürdistan, Rojava için geliştirdiği ayaklanmalarda büyük bedeller ödemiştir. Bu pozisyonunu da hep korumuştur. Özellikle Apocu Hareket çizgisinde. Çünkü Doğu Kürdistan halkının çoğu Apocu Hareket’i benimsiyor. Apocu Hareket ile Doğu Kürdistan yeniden canlandı. Bu hareket sayesinde klasik çizgiler aşıldı ve demokratik bir alternatif sistem sahibi oldu. Bu temelde Doğu Kürdistan’ın gözleri hep diğer parçalardadır. Aynı zamanda bizler de Kürdistan’ın diğer parçalarının her türlü olasılığa karşı Doğu Kürdistan’ı savunacaklarına inanıyoruz.

Doğu Kürdistan müdahalesinde PJAK, kimden destek talebinde bulunacak?

PJAK, gerek ulusal gerekse de uluslararası düzeyde demokratik, özgürlükçü ve halklar için savaşan güçlerden destek talebinde bulunmaktadır. Bizler, halkın isyana kalktığı, devrime başladığı her aşamada ulusal ve uluslararası bu güçlerin desteklerini geliştirmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu destek Jin, Jiyan, Azadî sürecinde ortaya çıktı ancak zayıf kaldı.

Bizler de her olasılık karşısında demokratik güçlerden destek istemeye hazırız. Hatta uluslararası güçler de tutumlarını belirlemelidir. Sizler kimlersiniz? Sizler halktan mı yoksa iktidar güçlerinden mi yanasınız? Çünkü ne yazık ki söylemde halktan yana olduklarını ifade etmişlerdir, ancak pratikte halkın yanında durmamışlardır. Sürekli rejimden yana olmuşlardır. Kendilerine göre bir rejim inşa etmek istediler. Dertleri halkların özgürlüğü olmamıştır. Ancak bizler her olasılığa karşı hem kendimiz hazırız hem de tüm taraflara diyalog kapımızı açık bırakmış durumdayız.

Bu süreçte bizlere başvuran çok sayıda demokratik güç var. Ulusal veya uluslararası düzeyde özgürlükçü isimler. Bizim de kapımız buna her zaman açıktır. Yine söylüyoruz: Her olasılığa karşı hazırlıklı olunmalı, herkes çizgisini netleştirmelidir. Herkes bilmelidir ki Ortadoğu’da değişim halklar öncülüğünde gelişir, bu öncülük de en çok Doğu Kürdistan’da gelişebilir.

İran’daki mevcut atmosferde kim halkların kurtarıcısı olabilir? Veya halkları kurtaracak olan şey nedir?

İran’ın kurtarıcısı, bizzat İran halkının kendisidir. İran halkları kendisini örgütlemezse, başkasından bir şey beklerse, bundan çözüm çıkmaz. İran halkları bunu Jin, Jiyan, Azadî sürecinde gördü. Eğer kendisi ayağa kalkarsa herkes onunla olur. Kendisi ayağa kalkmazsa kimse gelip İran halkının kurtarıcısı olmaz. Bu nedenle şu an çözümün tek yolu, tüm halkların aynı safta birleşmesidir. Her olasılığa karşı dayanışma içerisinde olunmalı. Doğu Kürdistan halkı ayaklanırsa Belucistan sessiz kalmamalı, Belucistan ayaklanırsa Tahran sessiz kalmamalı. Birileri ayaklanırken birilerinin sessiz kalacağı bir süreçte değiliz. İran halkı şundan emin olsun ki, iradesini güçlü bir şekilde sahiplenirse tüm dünya halkları da onları sahiplenir.

Şimdi İran’a bir müdahale var ve halk korkuyor. Neden korkuyor? Çünkü İran’a saldıran gücün de halka dair bir alternatifi yok. Rejime bir müdahale var. Ancak rejim de zayıflıyor, bu bir hakikattir. Sırtını halklara katliamlar yaşatan muhafız ordularına dayandıran bir rejimden söz ediyoruz. Muhafız ordularının her gün birkaç yetkilisi öldürülüyor. Bu temelde evet, halk dış müdahalelerin taraftarı değildir ancak var olan rejimi de kabul etmiyor. İran da bunu biliyor. Bunun için İran halkları her anlamıyla kendisini çok iyi örgütlemelidir.

PJAK’ın İran’la devam ettiği bilinen bir ateşkesi var. İran halkları PJAK’tan bir müdahale talebinde bulunursa PJAK bu ateşkesi bozar mı?

Birçok arkadaşımızın saldırılarla karşı karşıya gelmesi, idam cezaları vb. durumlarla İran birçok kez ateşkesi ihlal etti. Bizler hem Kürtlerin hem İran halklarının sorunlarının çözümü için diyalogda ısrarcı olduk. Şimdi de tüm İran halklarının gözü PJAK’tadır. Şu süreçte de çok merak ediliyor; PJAK’ın tutumunun ne olduğu, nasıl bir alternatif önerdiği. PJAK, halkın kendi alternatifini inşa edebileceğine inandığı noktada müdahalesi olur. Çözüm geliştirebileceğine inandığı anda… Bu temelde ne zamanki halk hazır olursa ve PJAK’ı da davet ederse, PJAK da buna yanıt olmaya hazırdır. Dışarıdan bir müdahaleyi değil, halk öncülüğünü doğru buluyoruz. Kim ki halklarını talep ediyorsa PJAK onunladır. PJAK’ta halkın üçüncü çizgide ısrar etmesini, Jin, Jiyan, Azadî çizgisini sürdürmesini istiyor.

Son olarak PJAK’ın Kürt iç kamuoyuna, güçlerine mesajı veya çağrısı nedir?

Çok hassas ve tarihi bir süreçten geçiyoruz. Kader tayin edici bir süreçtir. Kendisini örgütleyemeyen, birliğini sağlamayan bu tarihi süreci kaçırır. Bir daha rejim veya rejime müdahale eden güçler güçlenirse halkları yeniden baskı altına alacaklardır. Bu nedenle halkımızdan temel beklentimiz evinde, sokağında, tüm yaşam alanlarında birlik olmalarıdır. Kendilerini nasıl savunabileceklerini öğrenmeliler. Savunma komitelerini kurarak kendilerini nasıl savunabileceklerini tartışmalılar. Sağlık komitelerini oluşturarak sağlığını nasıl koruyacağını bilmelidir. Siyasetini belirlemeli, tercih ettiği gücün nasıl bir alternatifinin olduğunu bilmelidir. Şu an halkımızın 24 saat boyunca mücadele içerisinde olması gerektiği bir süreçteyiz; buna hazırlıklı olmalıdır. Halkın kendi kendisini yönetmesine ihtiyacı var. Demokratik sistemini inşa etmeli. Demokratikleşmesi için de komünlerini, komitelerini inşa ederek temelini atmalıdır. Halk bunu yaparken bizim de hazırlıklı olduğumuzu bilmeli. Bizler bu süreci zaferle taçlandırmak için her anlamıyla halkımızın yanında olduğumu ifade ediyorum.

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Etiketler: ABDAZERIDemokratik ToplumFarsIranİsrailJin Jiyan AzadikurdistanPeyman ViyanPJAKRojhilatTürkiye
Paylaş201Paylaş126
Önceki yazı

Şam’daki Kiliseye Yapılan Saldırı HTŞ Üyeleri Tarafından Yapıldı-ÖZEL HABER

Sonraki Haber

‘Niyeti İyi Olan Bir Devlet, Kongre Sonrası İkinci Gün Komisyon Kurardı’

Lekolin

Lekolin

Sonraki Haber

‘Niyeti İyi Olan Bir Devlet, Kongre Sonrası İkinci Gün Komisyon Kurardı’

  • Anasayfa
  • Anketler
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Test
  • Tüm Yazılar
  • Yorum İlkesi
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2025 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tekrar hoşgeldiniz!

Hesaba giriş

Şifrenizimi unuttunuz?

Tüm alanlar zorunludur

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Oturum aç